• BIST 10247.75
  • Altın 2400.636
  • Dolar 32.257
  • Euro 34.6756
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 15 °C

Suriye krizinde kritik dönemeç

Bayram Bozyel

Son 15 günde yaşanan hızlı gelişmeler Suriye’de, özel olarak da Suriye Kürt Bölgesi’nde yepyeni bir siyasi denklem ortaya çıkardı.

Her şey ABD başkanı Trump’ın 06 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinde Türkiye’ye Suriye’ye kuzeyden girmesine yeşil ışık yakması ile başladı. Suriye’de son iki haftada hızlandırılmış bir film şeridini andıran gelişmeleri tetikleyen esas faktörün Turmp’ın başkanlığında somutlanan ABD’nin tutumu olduğu söylenebilir.

Türkiye’nin temel hesabı

Konuyu, Türkiye’nin Suriye politikasından başlayarak toparlamanın yerinde olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin, 2015 yılından sonra Suriye’de kendisine üç hedef belirlediğini söylemek mümkün.

Birincisi; Suriye’de Kürtlerin bir statü sahibi olmasını engellemek, mevcut kazanılmış haklarını ortadan kaldırmak. Türkiye her fırsatta Suriye’de Kürtlerin kazanımlarını kendisi için “beka sorunu” olarak ifade ediyor.

İkincisi; Türkiye’de bulunan ve sayıları üç milyonu aştığı iddia edilen Suriye’li göçmenleri Suriye Kürt Bölgesi’ne yerleştirmek. Bununla bir taşla iki kuş vurulmak istendiği açık; Türkiye böylece hem ekonomik ve siyasi bir yüke dönüşen göçmenlerden kurtulacak hem de Suriye Kürt Bölgesi’nin demografik yapısı Kürt nüfusu aleyhine bozulmuş olacak.

Üçüncüsü; AKP iktidarı “PKK-terör” gerekçesini kullanarak Suriye Kürtlerine karşı girişilecek askeri harekatlarla içerdeki her türden sorunun üstünü örtmek, toplumu şoven duygularla hizaya sokmak amaçladı, amaçlıyor.

Türkiye, söz konusu amaçlarına ulaşmak için şimdiye kadar üç enstrümandan ustaca faydalandı.

Mevcut iktidar Suriye’de öngördüğü hedeflerine ulaşmak için ABD-Rusya rekabetini/çelişkisini son derece iyi kullandı. Kâh ABD’yi Rusya’ya karşı kullandı, son dönemde ise Rusya’yı arkasına alarak Suriye’de kendisine alan açmaya çalıştı. Hatırlayalım, Türkiye Fırat Kalkanı ve Afrin İşgal’ini Rusya’nın onayı ve öngördüğü çerçevede gerçekleştirdi. Adına “Barış Pınarı Harekâtı” denilen girişim ise ABD’nin onayı olmadan gerçekleştirilemezdi.

Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en çok oynadığı aktörün ABD lideri Trump olduğu açık. Kabul edilmelidir ki Trump hem ABD hem de hem de bütün dünya için bir güvenlik sorununa dönüşmüş durumda. Son dönemde ABD’nin Suriye’de yaşadığı gel-gitlerin nedeni de, Türkiye’nin son askeri operasyonuna yeşil yakanın da ABD’nin bütün kurumlarını bir yana iten Trump’ın kendisi oldu.

Türkiye’nin Suriye politikasında kullandığı enstrümanlardan biri de içindeki üç milyon göçmeni Avrupa’ya karşı bir tehdit olarak elinde bulundurmasıdır.

Suriye krizinde yeni evre

Türkiye’nin 9 Ekim’de Suriye Kürt Bölgesi’nde Serêkanî/Resulayn ile Girêspî/Telabyad arasında başlattığı askerî harekât zincirleme reaksiyonlara yol açtı.

En önemli gelişme, ABD’nin güçlerini çektiği Münbiç, Kobani ve öteki Kürt bölgelerine Rus ve Suriye güçlerinin hızla yerleşmesi oldu. Doğal olarak bu durum Suriye’nin bu kırılgan bölgesindeki dengeleri bütünüyle değiştirdi.

İkincisi, Türkiye son operasyonda dünyadan hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaştı. Türkiye’nin yaptığı haksız ve her türlü hukuktan yoksun askeri müdahalesi, dahası TSK’nin yedeğindeki cihatçıların gerçekleştirdiği vahşi cinayetler bütün dünyayı ayağa kaldırdı.

ABD’nin bütün kurumları; Cumhuriyetçilerden Demokratlara, Temsilciler Meclisi’nden Senato’ya kadar herkes Türkiye’nin askeri işgalinin durması için harekete geçti. Türkiye’ye uygulanacak yaptırımlar gündeme getirildi. Bu konuda birkaç sembolik yaptırım kararı alındı da. Benzer şekilde AB, Arap Birliği, Çin ve dünyanın geri kalanı Türkiye’nin askeri işgal girişimini şiddetle eleştirdi. Bu Türkiye’nin beklemediği bir durumdu.

Ve en önemlisi Kürtler ilk kez bu denli dünya kamuoyunun gündemine girdi. Bu durumun önümüzdeki dönemde Kürt meselesinin çözümüne olumlu bir etkisinin olacağı söylenebilir.

Bu arada uluslararası düzeyde, daha çok da ABD kamuoyunun baskısıyla Türkiye 9 Ekim’de başlattığı askeri operasyonuna 17 Ekim’de ara vermek zorunda kaldı. ABD Başkan Yardımcısı Penc başkanlığındaki heyetin Türk hükümetiyle Ankara’da vardığı mutabakat çerçevesinde Türkiye harekata 5 gün ara verdi, bunun karşılığında ise YPG/SDG güçleri beş gün içinde Serêkanî ve Grêspî arasındaki 120 km genişlikteki alandan 32 kilometre geri çekilecekti.

Bu sürenin dolduğu 22 Ekim’de Türkiye Soçi’de bu kez Rus lideri Putin’le ortak bir anlaşmaya vardı. Bu anlaşma ile Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde 440 km’lik bir güvenli bölge oluşturma hedefinin önüne geçildi. Diğer yandan YPG güçlerinin Münbiç ve Telefer dahil sınırdan 30 km geri çekilmesi konusunda uzlaşıya varıldı.

Elbette bu iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Suriye’de yepyeni bir denkleme kapı araladı.

Yeni denklemin nirengi noktaları

Yeni denklemin nirengi noktalarını özetlemek gerekirse;

Türkiye, önce Cerablus-Azez bölgesinde Suriye’nin kuzeyindeki Kürt koridorunu ikiye böldü, ardından Afrin’ini işgal ederek Kürt Bölgesi’ne büyük bir darbe vurdu. Son askeri operasyonla Fırat’ın doğusundaki Kürt coğrafyası iyice parçalandı. Bu Türkiye’nin amaçlarına önemli ölçüde ulaştığını ama tümüne ulaşmadığını gösteriyor. Bu nokta, aynı zamanda Türkiye’nin Suriye, özel olarak Suriye Kürt meselesinde gidebileceği limitin sonu. Türkiye bakımından bundan böyle -ABD bölgeden önemli oranda çekildiğine göre- ABD ve Rusya’yı vuruşturma kartını kullanmak kolay olmayacak. İkincisi, PYD-SDG güçleri sınırdan 30 km çekildiklerine göre “terör-tehdit” argümanı işlevini yitirecek. Ve en önemlisi artık sınırda Rusya ve Suriye gibi muhatapları var. Elbette Türkiye Kürtlerin kurulacak yeni Suriye’de rol almaması için gelecekte de baskısını sürdürmeye devam edecek. Ancak ironik bir biçimde ABD denklemden geri çekildiği oranda, Rusya’nın Türkiye’nin Suriye’deki etkisini kırmak yönündeki baskıları daha da artacaktır.

Öte yandan Türkiye, son askeri girişimiyle esas olarak Esad rejimine ve Rusya’ya altın tepside bir zafer sundu. Esad rejimi ülkenin tamamında hakimiyetini kurma yönünde bir mevzi daha kazandı. Rusya’nın ise Suriye savaşının rakipsiz galibi olduğuna kuşku yok.

Kürtlere gelince; Türkiye’nin sınırda 120 genişliğinde ve 30 km derinliğinde bir alanı kontrol etmesi ve YPG/SDG güçlerinin Türkiye-Suriye sınırı boyunca geri çekilmek zorunda bırakılması, PYD’nin kurduğunu iddia ettiği “özeklik modelini” ortadan kaldırmakla kalmadı, Kürtler de bu süreçte bir bütün olarak yara aldı. Elbette sınırın 30 km gerisine çekilen YPG’nin orada ne yapacağı, rejime nasıl eklemleneceği ya da ABD’nin YPG ile ilişkisinin nasıl olacağı, dahası ABD’nin Suriye’de nasıl bir yol izleyeceği konuları birer muamma.

Öte yandan Kürtler bakımından yeni bir dönemin başladığını söylemek mümkün.

Rejimin kontrolü altına giren bölgelerde yaşayan Kürtler hiç olmazsa bundan böyle Türkiye’nin demoklesin kılıcını başlarında hissetmeden yollarına devam edecek. Bütün yaşanan gelişmelerden sonra Suriye rejiminin de Kürtlere daha dengeli yaklaşacaklarını varsaymak mümkün. Dahası Rusya’nın Kürtler konusunda pozitif bir tavır içinde olması. Rusya işin başından beri Suriye’de federal bir sistemden yana görünüyor, Kürtlerin siyasi süreç içinde yer almasını savunuyor ve son tahlilde Kürtlerin temel haklarına sahip olmasını ileri sürüyor. Türkiye ile 22 Ekim’de Soçi’de varılan mutabakat sırasında Putin’in bu yönde yaptığı açıklamalar bu açıdan önemli.

Şimdi Suriye’de yaşayan Kürtlerin adam akıllı bir ulusal birlik ve strateji oluşturmaları için daha elverişli bir durum var. Yine uluslararası düzeyde Kürtlere sunulan destek, diplomasi alanında etkin olmaları için Kürtlere büyük imkân sunuyor. Dahası Kürtleri yok sayan, onların haklarını güvence altına almayan yeni bir Suriye istikrar ve barışa kavuşamaz.

Sonuç olarak Kürtlerin kaybettikleri var, ancak kazanmaları için önlerine büyük imkanlar da çıkmış durumda. Çünkü Kürtlerin özgürlük ve kendilerini yönetme hakları meşrudur ve evrensel hukuka uygun taleplerdir. Gelinen aşamada Kürtlerin haklı talepleri insanlığın vicdanında yer etmiş durumdadır.

Gerisi Kürtlerin yaratıcı ve siyasi ustalığına kalmıştır.


Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. İlke Haber’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89