• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 19 °C

Sivilleşiyor (lar mı?) muyuz?

Fehim Işık

Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına yönelik yapılan yeni düzenleme ve Cumhurbaşkanı’nın bu düzenlemeyi onaylaması, medyanın son günlerdeki başat konuları arasındaydı. Bu düzenleme ve sonuçları daha da tartışılacak gibi.

‘Sivilleşmeye’ dönük bu adım, hiç kuşku yok önemli. Cumhurbaşkanı’nın, Ordu tarafından iletildiği açık olan bazı ‘kaygıları’ gidermeye dönük bilgi notu ile yasayı onaylaması bile, bu adımın önemini azaltmaz.

Peki bu ‘öneme’ rağmen, gerçekten sivilleşiyor muyuz? Sivilleşiyorlar mı?

Şurası çok açık. Türkiye’nin en önemli handikaplarından biri, “anayasalarda kerhen tanınan hak ve özgürlüklerin, ‘ama’larla geri alınmaya çalışılmış olması, her türlü kolektif faaliyetin, sayısız sınırlamalara ve ağır yaptırımlara tabi tutulmuş olmasıdır.”(1) Bu nedenledir ki neredeyse tümü baskı ve zor ile dayatılan anayasalarda, Anayasa Mahkemesi ve Milli Güvenlik Kurulu gibi meclisi iktidarsız hâle getiren, seçilmişlerin iradesini yok sayan kurumlara yer verilmiş; bundan öte ise yazılı-yazısız kurallar bütünü içinde Orduya yasalar üstü bir paye biçilerek, ona ne olduğu hâlâ bile tam olarak açıklanamayan bir ‘koruyuculuk ve kollayıcılık’ görevi ‘vakfedilmiştir’.

Bu minvalden bakıldığında gerekli olanın mevcut palyatif –ki Ordu mensuplarının sivil yargıda yargılanması bile bu anlamda palyatiftir– düzenlemeler olmadığı, 12 Eylül artığı baskıcı Anayasa’nın tümden değişmesi başta olmak üzere ortak değerler üzerine örülmüş, yeni bir demokratik düzen olduğu görülür.

Hukuk devletlerinde ırk, dil, din, cinsiyet, milliyet farkı gözetilmez. Devlet tüm vatandaşlarına eşit yaklaşır ve tarafsızdır. Evrensel normların uygulandığı, ortak değerlere bağlı hukuk devletlerinde, devletin ne dili, ne dini, ne de milliyeti vardır.

Peki Türkiye açısından durum ne?

Okuyucu sıkılsa bile, ne yazık ki aynı şeyleri yüzlerce kez yeniden yazmak zorunda kalıyoruz.

Asıl meramımızı anlatmak için bir kısa alıntı daha yapalım:

“Belli bir ideolojiye sahip olan devlet ister istemez vatandaşları kategorilere ayırmakta, eşit muamele ilkesinin yerini, dost-düşman ayırımı almaktadır. Bunun bir sonucu olarak düşmanlar devletin ve hayatın her alanından tasfiye edilmeye çalışılırken, güvenilir dostlar devlet yönetimine ve su kaynaklarının başına yerleştirilmeye çalışılmaktadır.” (2)

Devlet için, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bundan daha açıklayıcı tanım yapmanın gereksiz olduğu inancındayım. Devletin belirgin ve baskıcı bir resmi ideolojisinin olması, ötekileşmeyi, dışlanmayı artırmış, bireylerin, farklı toplumsal kesimlerin, farklı aidiyetlerin devlet karşısında güçsüz kalmasını beraberinde getirmiştir.

Devletin bu yapılanmasının yani katı, baskıcı, totaliter bir resmi ideoloji ile koruma altına alınmasının kökeni onun kuruluş yıllarına kadar uzanmaktadır.

Osmanlı bakiyesi üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bir yandan elde kalanla yetinmeyi benimserken, diğer yandan, elde kalanları da kendine benzetmeye, tek tipleştirmeye çalışmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri süregelen ve hala devam eden bu anlayış, hiç kuşku yok gücünü devletin resmi ideolojisinden ve ideolojiyi koruyup kollayan gizli-açık otoritelerden, en başta da Ordudan almaktadır. “Tek Dil-Tek Millet” olarak özetlenebilecek devletin resmi ideolojisi, yalnızca devleti koruma altına almış; devletin bekasını esas politika olarak benimsemiş; devlet ya da resmi ideolojiye karşı olan tüm kesimleri ise baskılamıştır.

Yaşanan çatışmaların kökeninde de gücünü kuruluş mantalitesinden alan baskıcı anlayışlar ile karşıtlarının çabaları var. Bir tarafta devlet, devleti ayakta tutan resmi ideoloji, onu koruyan ve kollayan açık-kapalı kurumlar; diğer tarafta aralarında ideolojik/sosyolojik farklar olsa bile sınıfsal ve toplumsal çıkarlarını sivilleşmede bulan, bu nedenle Ordu başta olmak üzere rejimin baskı gruplarını, zor aygıtlarını hukuk normları içine çekmeye çalışanlar var.

Elbet rejimi koruyup kollayanların durumu daha net. Onlar, güçlerini Cumhuriyet’in kuruluş mantalitesinden alan ‘adı farklı kendisi aynı’ çevrelerdir. Onlar kâh solcu, sosyalist, sosyal demokrat, kâh ulusalcı, kâh İslamcı, kâh milliyetçidirler. Ancak şu net, bu birinci grupta yer alanların tümünün zarfları ayrı olsa bile mazrûfları aynıdır.

Güçlü olan, devleti hâlâ yönetenler bu birinci grubu oluşturanlar.

Birinci grubu oluşturanlara diyeceğimiz bir şey yok. Siyaseti, bürokrasisi ve Ordusuyla güçlü bir çıkar birliği oluşturmuşlar ve inandıkları gibi de yaşıyorlar.

Asıl sorunun, değişimin motoru olması gereken ikinci grubu oluşturanlar olduğuna inanıyorum.

Hiç kuşku yok ikinci grubu oluşturanların tümünü aynı kefeye koyamayız. Bunların önemli bir kısmının zarfları da, mazrûfları da birbirinden farklı. Buna rağmen ikinci grubu oluşturanların bir kısmının ‘tam ve mutlak iktidarı’ durumunda kendisi dışındakilere yaşam şansı tanımayacağı, çok kısa sürede birinci grubu oluşturanlara benzeyeceği gibi genel bir kaygıyı da görmeden geçemeyiz. Şunu da belirtmek gerekir ki ikinci grubu oluşturanların günümüzdeki en güçlüleri, ne yazık ki daha çok ‘kendilerine demokrat’tırlar’.

Bu nedenledir ki yalnızca ordunun sivil otoritenin emrinde olmasına değil, bir bütün olarak toplumun sivilleşmesine gereksinim vardır. Şiddetin, eşitsizliğin, baskı ve zulmün olmadığı ve bunları yapmaya yeltenenlerin bir daha insan içine çıkamayacağı toplumlar, sivilleşmeyi başaran toplumlardır.

Bu biçimiyle sivilleşen toplumların tümünün mayası da ‘sivil itaatsiz’, ‘barışçıl’, ‘demokratik’ karşı koyuş yöntemleri geliştirilerek çalınmıştır.

Türkiye için de böyle bir mayanın çalınmasına gerek vardır.


Dipnotlar
1. Devletin Vatandaşlarına Yönelik Ayırımcılığın Önlenmesinde STK’ların Rolü, Cüneyt Toraman, Sivil Toplum Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan - Haziran 2005.
2. age.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89