• BIST 8884.22
  • Altın 2238.926
  • Dolar 32.3364
  • Euro 35.0937
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 6 °C

Saray, halkların iradesine de savaş açtı

Fehim Işık

Yaşananları sadece bugün olmuş gibi görmek değerlendirmelerin eksik kalmasına yol açar. Benzerleri, aynı tonda olmasa bile geçmişte de oldu. Yani çözüm için umutlar yeşermişken birden bire her şey tersine dönüp sil baştan olduğu dönemler geçmişte de yaşandı.

1993’te Cumhurbaşkanı Özal, Kürt hareketi ile Celal Talabani üzerinden dolaylı iletişime girdiğinde, bu ilk iletişim sonrasında PKK ateşkes ilan ettiğinde, umutlar elbet o kadar güçlü değildi. Ancak dolaylı da olsa bir diyalogun başlaması önemseniyordu. Nihayetinde devlet içinde Özal’ın girişiminden rahatsız olan haramzadeler gelişmeleri tersine döndermeyi başardı. Özal’ın ölümü, Bingöl’de 33 askerin öldürülmesi, giderek binlerce insanın devlet içindeki çeteler tarafından katledildiği daha kanlı bir dönemi beraberinde getirdi.

Arada yaşananları tek tek hatırlatmaya gerek yok. 1996’dan itibaren Kürt hareketi ile devlet arasında her seferinde yeniden dolaylı ya da direkt iletişim kuruldu ve her iletişim sonrasında ne yazık ki yeni kanlı dönemler başladı.

Sondan bir öncekini, Oslo’da yapılan görüşmelerden sonra yaşananları yeniden hatırlayalım. Oslo mutabakatına göre dağdan gerillaların inişi de başlayacaktı. Habur’dan giriş yapan Mahmur göçmenleri ile Kandil’den dönen PKK gerillaları öncü gruplardı. Bu girişim, sorunların çözüleceğine dair umutları güçlendirmişti. Dönemin hükümeti, geçmiştekilerine göre daha ileri aşamalara varan bu süreci bir seçim sonrasında yerle bir etti. Savaş yeniden şiddetlendi. Bu dönemin en kanlı çatışmaları 2012’de yaşandı. Yüzlerce genç yaşamını yitirdi.

2013’te başlayan süreç öncekilerden farklıydı. Bu kez kamuoyu da gelişmelerden haberdardı. Medya gelişmeleri tartışıyor, kamuoyu süreci eskiye nazaran daha yakından takip edebiliyordu. Taraflar, ağırlıkla da Kürt hareketi gelişmeler ile ilgili olarak kamuoyunu bilgilendiriyordu.

Ara gelişmeleri detaylarıyla yazmaya yerimiz elvermez. Ama bugün daha açık biliyoruz ki sürecin 7 Haziran seçimi öncesinde HDP’ye oy kazandırdığını gören Erdoğan kendi selametini masayı devirmekte gördü. Erdoğan’ın hedeflerini yaşama geçirmesi, tek yöneten olması ve en önemlisi de geçmiş 13 yıllık iktidar döneminin suçlarını örtmesi için AKP’nin tek başına iktidar olması lazımdı. Bunu sağlayacak tek etken de HDP’nin baraj altında kalmasıydı.

Olmadı, Erdoğan’ın tüm çabalarına, tüm provokasyon girişimlerine rağmen HDP baraj altında kalmadı. Daha da ötesi, AKP tek başına iktidar da olamadı. Bu, AKP için sonun başlangıcıydı.

Seçimin akabinde Erdoğan’ın tutumunu yakından izleyen herkes bilir ki onun asıl derdi bir koalisyon hükümeti kurulmasına fırsat vermekten öte Türkiye’yi yeni bir erken seçime götürmekti. O, hala AKP’nin tek başına iktidar olacağı, kendini başkan seçtirebileceği, Suriye iç savaşında işlenen suçlar başta olmak üzere yolsuzluk ve rüşvet suçlarının üstünü örtebilecği bir gücü elde etme isteminden vazgeçmiş değil.

Çok açıktır ki 24 Temmuz’da Kandil’in bombalanmasıyla yoğunlaşan çatışmaların da bu sürede yaşamını yitiren asker, polis ve gerillaların da ve ne yazık ki giderek büyüyeceğini tahmin ettiğimiz savaşın da esas nedeni, Erdoğan’ın olası bir erken seçim sonrasında HDP’yi parlamento dışı bırakarak AKP’nin tek başına iktidara gelmesini istemesinden başka bir şey değil.

Türkiye, bir tek kişinin histerilerine kurban ediliyor.

Böyle değilse, Dolmabahçe’de müzakere edilecek başlıkları bile belirlenen bir aşamadan onlarca savaş uçağının dağları bombaladığı, silahların yeniden patlamaya başladığı bir sürece gelişi nasıl izah edebiliriz?

Evet, halklar bu savaşa fırsat vermemeli; HDP barış politikalarından vazgeçmemeli; PKK herşeye rağmen savunma pozisyonunu korumalı ölümlerin çözüm getirmeyeceğini görmeye devam etmeli...

Amenna, bunlar doğru...

Ama şunu da görmeliyiz ki savaşı ne halklar tercih etti, ne HDP böyle bir sonucu istedi, ne de PKK “Ben savaşacağım” dedi. Savaşın asıl müsebbibi Erdoğan’dır ve onun, artık ne olduğu belirsiz olan bir çözüm sürecini sürdüreceğini ilan etmesinin de tek nedeni, seçimde alacağını hesapladığı oylardır.

Evet, ağır çatışmaların, binlerce tutuklamanın bir kez daha gündeme geldiği, 90’lı yılları aratmayan bir süreci tekraren yaşıyoruz. Ancak yakında bir seçimin olacağını da unutmamalıyız. Erdoğan erken bir seçimle güçlü bir şekilde iktidara gelmek için elindeki tüm kozları kullanacak.

Biliyoruz, önümüzdeki seçimin bedeli ağır olacak ama derdimiz sorunun savaşsız, çatışmasız, diyalog ve müzakere ile çözümü ise Erdoğan’ın savaşla kazanmak istediği bir erken seçimde o ve onun gibi düşünenleri sandığa gömmek esas hedef olmalı.

Topyekün savaş isteyen bir güruha karşı topyekün barış isteyenlerin kararlı duruşu, herkese kazandırır.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89