• BIST 9120.62
  • Altın 2325.019
  • Dolar 32.3529
  • Euro 34.9558
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 12 °C

Ricat

Mesut Yeğen

“Oneminute”, “Emevi Camii’nde namaz kılacağız”, “Rabia” günleri geride kalmış görünüyor. Esad’ı devirmek, İhvan’a ağabeylik, Rus uçağı düşürmek işleri de. Malum İsrail’le eski bildik günlere dönmek artık an meselesi, Esad’ın gitmesinden kimse söz etmiyor, Mursi’nin adını anan yok, Rusya’yla olan bitenden herkes pişman. Belli ki, Türkiye Arap Baharı’yla beraber kendini kaptırdığı rüyadan yavaş yavaş uyanıyor. Sıklıkla neo-Osmanlıcılık olarak adlandırılan, siyasi ve askeri nüfuzunu sınırları dışında hissettirmek hülyası, yerini yeni bir bölge siyasetine, bölgedeki nüfuzunun sınırlarını bilen bir siyasete bırakıyor. 

2011’le birlikte düşülen muhteris yoldan geri dönüldüğü aşikar ama nereye kadar ricat edileceği, yeni bir yola düşülüp düşülmeyeceği biraz meçhul. Ancak şunu söylemek mümkün görünüyor: 2011 öncesine dönüleceği yok. Türkiye’nin dünyaya ve Ortadoğu’ya ABD’yle ve NATO’yla aynı gözlükle bakan bir dış siyasete dönmesi pek muhtemel görünmüyor. Hem istenmeyeceğinden, hem de mümkün olamayacağından. Türkiye hem genel uluslararası siyasetini ama daha mühim olarak da bölge siyasetini yeniden düzenleyecek, bu belli, ama yeniden ‘bildik NATO üyesi Türkiye’ olacağı da yok. Büyük ihtimalle, ABD ve NATO’nun küresel ve bölgesel siyaset çerçevesini zorlamamaya dikkat eden, lakin 1952-1989 arasındaki gibi de bu iki siyasetin sadık bir neferi olunmayacak bir yola hazırlanıyor Türkiye. 

Şimdi soru şu: Türkiye dış siyasetine yön verecek görünen bu yeni genel ve müphem çerçevenin yakın vadedeki, bilhassa da Suriye ve Kürd meselesi siyasetindeki yansıması ne olur? Türkiye, Suriye’deki iç savaş boyunca desteklediği Sünni muhalifleri Esad’ın insafına bırakır mı mesela? Peki, Esad’la, İran’la ortaklaşıp Rojava’yı, PYD’yi tasfiye etmeyi dener mi? İlk sorunun cevabı görece daha kolay görünüyor: Eğer ABD, Esad dengesiz bir biçimde güçlenir kaygısıyla Sünni muhalefetin ayakta kalması gerektiğine kani olmazsa, Türkiye ve müttefikleri, Sünni muhalefetin tasfiye edilmesine direnecek kapasiteden de hevesten de uzak görünüyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin bölge siyasetinde girdiği yeni yolun yakın vadedeki yansımalarından biri Sünni muhalefetin tasfiyesine değilse de rejimle uzlaşmasına razı olmak olabilir. 

İkinci sorunun cevabı daha zor: Bildik Türkiye, madem bölgeyi, Suriye’yi kaybettik, hiç olmazsa Kürdlerin abad olmasına mani olalım diye düşünebilir ve bir yolunu bulup İran’la ve Suriye rejimiyle beraber Rojava’yı tasfiye etmeye, hiç olmadı takatten düşürmeye kalkışabilir. Aslında olabilse, Türkiye 1945-1991 arasındaki ideal duruma, İran, Irak ve Suriye’yle birlikte bütün Kürdleri cenderede tutabildiği duruma dönmek ister. Lakin, bu cendereyi mümkün kılan meşum ABD – SSCB dengesi artık yok. Aslında, artık Irak ve Suriye’de yok, sadece İran var, dolayısıyla Türkiye, ister Rojava’yı tasfiye etmek istesin, isterse de o eski güzel günlere dönmek istesin, ne yapacaksa İran’la yapmak zorunda. 

Lakin, bölgede mevcuttakinden daha beter bir alt üst oluş olmadıkça İran’la beraber bölgedeki bütün Kürdleri tedip etmek işi artık bir kızıl elmadan fazlası değil. Kaldı ki, Rojava’yı tasfiye etmek işi bile epey zor görünüyor. Bunun birkaç sebebi var. Evvela, Suriye Kürdleri hem iyi örgütlenmiş hem de Rojava’yı ayakta tutmaya epey kararlı görünüyorlar. Sonra, ABD’nin ve aslında Rusya’nın da Esad’ı Suriye’nin tamamında yeniden egemen kılmaya niyetleri var görünmüyor. Sadece Rojava’yı korumak için değil, Suriye’li Sünnileri Esad’ın insafına bırakmanın muhtemel risklerini iyi hesap ettiklerinden. Son olarak, ABD ve NATO (ve aslında yine Rusya da) Rojava’nın hem İran’ı hem de Türkiye’yi dengelemekte işe yarar bir entite olacağına karar vermiş görünüyorlar. Bütün bunlar Türkiye’nin Esad ve İran’la ortaklaşıp Rojava’yı tasfiye etmesinin de pek kabil olmadığını gösteriyor. 

Bu durumda, Türkiye şartları zorlamak yerine, mevcuttakinden daha fazla kuvvet kazanmasını önlemek üzere Rojava’yı kabullenmeye başlayabilir. Bu hiç şüphesiz Türkiye’nin kendi Kürd meselesi üzerinde de akisleri olacak bir yeni yola çekilmek demek olur. (basnews)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89