• BIST 9117.17
  • Altın 2325.622
  • Dolar 32.3666
  • Euro 35.0423
  • İstanbul 21 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 13 °C

Negatif ayrımcılık her yerde

Cihan Aktaş

Geçtiğimiz haftanın tartışma başlıklarından biriydi, kadınlara pozitif ayrımcılık konusu. Özgün Duruş’taki bir yazısında Ali Bulaç pozitif ayrımcılığa niye karşı olduğunu açıklarken konuyu kendi zihnindeki aile kurumu ve kadın-erkek ilişkisi açısından ele alıyordu. Erkeğin evi geçindirdiği, kadının ise ev işleriyle çocukların terbiyesinden sorumlu olduğu hiyerarşik bir ilişkidir bu. Oysa hayat çok karmaşık, insanlar da çeşit çeşit.

Üstelik geçindirme/geçindirilme mantığıyla açıklanan evlilik anlayışı sıklıkla bir eş/arkadaşlık ilişkisi değil, köle/efendi ilişkisi olarak görünüyor. Geçindirilmeye dayanan ilişki zamanla kadını güçsüz düşürürken erkek nazarında da ‘kaşık düşmanı’ olarak anıldığı bir konuma sıkıştırıyor. Efendi bazen merhametli, bağışlaması da bol; pekâlâ... Ama bazen de öfkeleniyor ve saçını süpürge etmiş kadına, “işine gelmezse çekip gidersin”, diye dayatıyor tavrını.

Bulaç’ın yazısı bildiğim kadarıyla Hidayet Tuksal, Nihal Bengisu Karaca ve Cemile Bayraktar gibi başörtülü yazarlar tarafından eleştirildi. Ne de olsa başörtülü yazarlar hâlihazırda etkisini sürdüren inatçı bir negatif- ayrımcılığı, başörtüsü yasaklarının mağdur ettiği nice hayatı daha iyi biliyor, takip ediyor ve bu bağlamda düşünmeyi, negatif ayrımcılığın hayatlarımızda tuttuğu yeri kökleştiren zihin yapılarını kurcalamayı sürdürüyorlar.

Başörtüsü yasak olmaya devam ediyor, çünkü laikçi zihniyetten önce Müslüman seçkinler açısından bu yolla oluşan mağduriyetin o kadar da önemi yok gibi görünüyor. O zaman da bütün ayrımcılık türleri birbirine eklemleniyor ve bir başörtüsü yasağından çok farklı türde sorunlar türüyor. Üniversiteye alınmayan başörtülü kızlar için gösterilen çözüm yollarından en popüler olanı, evlilikti, bazen de bir erkeğin ikinci eşi olmaktı. Oktay Akbal da öyle yazmıştı ya başörtüsü eylemlerini izlerken: Madem başını örtecek, gitsin mutfakta kendisi gibi dinci bir kısmetin çıkmasını beklesin... Muhafazakâr bir yazarın, “mücahide değil şerire bunlar” diye andığı başörtülü kızlardır, sözü edilenler.

Önemli bir kadın nüfusunun mustazaf konumunda yaşadığı bir toplum ve bilinç düzeyinde pozitif ayrımcılık gerekçelendirilmek suretiyle, liyakat sahiplerini mağdur etmemenin, daha fazla muhtaç/mağdur kimdir, bunu da hakça tesbitin sağlam yolları bulunarak anlamlı olabilirdi. Zaten “negatif ayrımcılıktan” mustarip bir kesimin kadınlarının herhangi bir desteğe, katkıya ihtiyaçları yokmuş gibi pozitif ayrımcılığı tamamen olumsuzlamak hakkaniyetli olmaz, her şeyden önce.

Feminist/anarşist teorisyen Mary Wollstonecraft pozitif ayrımcılığı başka bir sebeple, yere düşen bir mendilin centilmen bir erkek tarafından takdiminde olduğu gibi kadınlara yönelik bir hafifseme, yüceltme kılıfı altında “şeyleştirme” içerdiği ve kadınları da zahirde güçlendirecek olsa da özde zaafa uğratacağı için hor görürdü muhtemelen. Şu var ki sınıfsal köken olarak aristokrat ve imtiyazlı kesimlerden gelen anarşistler, zaten burun kıvıracaklardır kendilerine yukarıdan sunulan bu imtiyazlara; onların böyle bir lüksleri –ve tembel olma lüksleri de- vardır.

Gerekçelendirilmiş pozitif ayrımcılık yoksul, işsiz, bazen bedenini satmayı tek çözüm yolu sayacak kadar düşkünleşen kadınlar için yararlı olmaz mıydı... Hayırsız kocası yüzünden ortalıkta kalan kadın kendini uçurumdan atacak yerde çalışarak “hayatını kazansın”; iki çocuğuyla –baba ocağı dâhil- hiç bir mekâna sığdıramadığı varlığını denizin akıntısına teslim edecek yerde, bir işte çalışma umuduyla tutunsun hayata.

Kadın sığınma evleri kurulmaya başlandığında da benzeri tartışmalar yaşanmıştı. Kadın sığınma evlerinin aile kurumunun mahremiyetini sarsacağı gibi iddialar ileri sürülmüştü. Oysa Müslümanların tarihinde 1000’li yıllarda kurulmuş çok işlevli bir Ribatü’l Bağdadiyeler örneği var...

Medine toplumunda kadın ve erkek Müslümanların sorumlulukları paylaşma çabası çok açıkken, günümüzde kimi Müslüman kesimler kadınla erkeğin emeği ve üretimi paylaşma yöntemini bir türlü kendilerine yedirememesi nasıl açıklanmalı...

Hazreti Muhammed (a.s.) kadını ekonomik ve sosyal anlamda geri planda tutan aşiret yapısını tamamen ortadan kaldırmayı amaçlamıştı; etnolog Germaine Tillion böyle düşünür. Fakat söz konusu olan ekonomik menfaatler olunca, İslam’ı az çok gönüllü olarak benimseyen aşiretler zaman içinde, bu dinin çıkarlarına uygun olmayan kurallarından kaçmak için ellerinden geleni yaptılar. “Hâlâ varlıklarını sürdürdüklerine göre de başarılı oldular” diye yazıyor Tillion.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89