• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 19 °C

Marangozun tornasında 2011...

Ali Bayramoğlu

2011'in siyasi bilançosunda değişim ve demokratikleşme hamlelerinden çok, aşırılık, hata ve aksaklıkların öne çıktığından söz ettik dün.

İçişleri Bakanı'nın bitmek bilmez anti-demokratik "sorti"leri, bu yapısıyla bakan olarak tercih edilmiş olması, dahası söyledikleriyle AK Parti'nin Kürt meselesindeki yeni tutumunun uyum göstermesi örneklerden bir örnek...

Oslo sürecinin kesintiye uğramasıyla birlikte, AK Parti'nin Kürt siyasi hareketine "haddini bildirme", bu hareket ile Kürt sorunu arasındaki bağları mutlak asayiş hamleleriyle koparmak istemesinin kaba sonuçları ortada.

Bu hamle ve sonuçlar Kürt siyasi hareketine ilişkin ya da ona güç katacağı düşünülen tüm eylem ve aktörlerin baskı altına alınmasını ifade ediyor.

Devlet Kürt siyasi hareketinin silahlı kanadını vuruyor. Bununla yetinmiyor bu hareketin siyasi alanını ve sivil örgütlenmesini vuruyor. Bununla da yetinmiyor. Kürt hareketine destek sağladığını varsaydığı medyatik, politik, akademik, fikri her tür eylem ve düşünceyi baskı altına alıyor.

Anlam açık: Şiddetle mücadele ve Kürt politikasında, siyasi alanın daraltılması, demokratik alanın asgari çizgiye çekilmesinin bir araç haline gelmesi... "Strateji ve uygulama aksaklıklarının, aşırılıkların sistemleşmeye başlaması...

Bilmek gerek, Kürt sorunu bu tür politikalar üzerinden devleti ve iktidarları hemen her zaman otoriterleşmeye itmiştir. Türkiye yine aynı "gerçek"le karşı karşıyadır. Öğretim üyelerinin, gazetecilerin tutuklanmaları, "yasallık sınırında yapılan siyasetin imha edilmesi", ülkede asayiş havasının kol gezmesi, Kürt sorununda farklı tavır alan herkesin başına "iş" gelebileceği endişesi taşıması, bu "gerçek durum"a tekabül etmektedir.

Hata ve aksaklık deyince kastettiğimiz tek sorun elbet Kürt meselesi değil...

Hukuki usuller ve devlet mekanizmasının kimi konulardaki iç işleyişi açık bir yara haline gelmiş ve bu yara denetim altına alınamayan pek çok "mikrop" üretmeye başlamış durumdadır.

Nasıl?

Malum; Türkiye değişim sürecini "temizlik, ayıklanma ve yaptırım" üçlüsüyle yürütüyor. Devlet içi çetelere ve darbeci gruplara yönelik temizlik, askeri otoritenin konumu ve eylemlerine yönelik ayıklanma çerçevesinde bu süreç bugün temel olarak "polisiye operasyonlar" dizisine dönüşmüş durumdadır.

Sözünü ettiğimiz iç işleyiş sorununun başlangıç noktası da burasıdır...

Sorun şu: Adli soruşturmaların hemen tümü "polis merkezli", daha doğrusu sol, sağ, ulusalcılık, vs gibi devasa temalar üzerine genel ve sistematik takip yetkisine sahip "istihbarat birimleri" merkezli yürütülüyor. Aylarca süren takip ve soruşturmalarda, savcılar şu ya bu nedenle "yönlendirici ve denetleyici" değil, "onaylayıcı ve meşrulaştırıcı" bir işlev görüyorlar, ilk değil, son adres oluyorlar.

Ve aynı anda üç sorun birden doğuyor.

1. Emniyet-savcı, güvenlik-hukuk ilişkisi tersi yüz oluyor. Başka bir ifadeyle, hukuk devletinin temel bir ayrımı, "fiziki güç tekelini elinde tutan yetkili" ile "hukuk güç tekelini elinde tutan yetkili" arasındaki mesafe ilkesi devre dışı kalıyor. Bu durumda "polis gözlüğü ve zihniyeti" tüm dosya ve soruşturmalara hakim olmaya başlıyor. Elinde çekiç olan ya da çevkiç işlevi olanlar, herkesi, herşeyi, tüm toplumu bi çivi gibi görüyor. Suçluyu, ayrık otunu bulmak için tarlayı feda eden bu tutumun en iyi örneğini İdris Naim Şahin'in dün yaptığı açıklamalarda da bulabilirsiniz: "Bilimsel terör var... Resim yaparak, tuvale yansıtarak, şiir yazarak, şiire yansıtıyor, günlük makale yazarak. Arka bahçe üniversitede kürsüsüdür, dernektir, sivil toplum kuruluşudur... "

2. "Temizlik-ayıklama-yaptırım" üçlüsü üzerinden değişimi taşıyan yargı, yargıyı besleyen de derin soruşturma ve operasyonlar oldukça, siyasetin uygulamada şekillendiği noktalar da buralar olmaya yüz tutuyor.

Bu uygulamalara öyle keskin bir polis zihniyeti hakim oluyor ki, kamuoyu ile ilişkiler, kamuoyu hazırlama ve şekillendirme bile emniyet ve emniyetin basın bağlantıları üzerinden yapılıyor. Bu çerçevede her bir operasyon kamuoyu oluşturma, hedeflenen kişi ve grupları psikolojik ve imaj olarak tahrip etme eylemi heline dönüşüyor.

3. Türkiye'de dün toplumsal alanın ve siyasetin askerileşmesi sıkıntıyken, bugün pek çok unsur sivil güvenlik süzgeciyle algılanıyor ve bu durum da başlı başına bir demokratik sıkıntı meydana getiriyor.

Nitekim "etik kusur", "siyasi tutum (hata)", "suç" arasındaki bütün çizgiler kalkıyor, bilerek kaldırılıyor...

Şık, Şener, Ersanlı, Zarakolu gibi pek çok insan bu çerçevede tutuklanıyor, yargılanıyor...

Ne var ki, kırmızı çizgiye ulaştık...

Siyasi iktidar, demokrasiye tutunuyor ve tutunmak istiyorsa ki inancımız odur, ürettiği bu durumu görmek, sivil alandaki algıyı fark etmek ve politikalarını, uygulamalarını gözden geçirmek zorundadır.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89