• BIST 9475.08
  • Altın 2503.661
  • Dolar 32.5975
  • Euro 34.8005
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 18 °C
  • Berlin 6 °C

Kültür eken barış biçecektir

Cihan Aktaş

Dağlardan inmeye karar vermek zor olmalı, dağlardan ineni karşılamanın da zorlukları var... Ama bütün bu zorlukları başarmak gerekiyor. Geleceğini kardeş kavgasına teslim etmek istemeyen Türkiye, “dar kapı”dan geçmek üzere en önemli adımı attı.

Zor bir dönem bu yaşanan, muhakkak ki öyle; fakat, barıştan söz ederken bunun nasıl sağlanacağı konusunda bir teklifi olmayanların gösterdiği tepkinin şiddeti oranında da zorunlu. Bu süreçte çatışmalarda eşini, evladını, kardeşini yitirmiş olan insanların sızılı yüreğini yatıştırmak da sorunu çözmenin önemli bir parçası. Daha fazla insanımız evladını veya eşini boşu boşuna ölüme gönderdiği, kendi hayatının heba olduğu, kolunu bacağını bir hiç uğruna yitirdiği duygusuna kapılmasın artık; barışı bu yüzden de istiyoruz. Bir gösteride protez bacağını yerlere savuran asker gencin isyanı bir açıdan barış sürecinin ne kadar zorunlu olduğunu anlatıyor. Diğer açıdan ise barış sürecinin, bir ömür boyu protezleriyle ya da şehitliklerde gözyaşı dökerek yaşayacak olan insanların hassasiyetleri gözetilmeden maksadına ulaşamayacağını ortaya koyuyor. Kandil’den inenlerin ve Mahmur Kampı’ndan dönenlerin de bu sürecin doğru bir şekilde yaşanması konusunda gereken özeni göstermesi büyük önem taşıyor.

Çatışmalarda vücudunun bir parçasını, belki ruh sağlığını yitirmiş genç adamlar ve şehitliklerde gözyaşı dökmeye devam eden analar, eşler ve evlatlar, bir büyük teselliden, boş olmayabilen bir teselliden kendilerine düşen payı hayatın her alanında hissedebilmeliler. Bu acılı insanların normal hayatlarında bütün meseleleriyle birlikte kaderlerine terk edilmesi, ihtiyaç duydukları ilgiden yoksunlukları, kritik zamanlarda acılarını elbette ki depreştiriyor.

Kürt meselesini bütün gerçekliğiyle kabullenmeme yönündeki inat, yıllar yılı sorunu büyüterek ileri bir noktaya taşıdı. Bu meseleyi, kimileri “hadlerini bildirmek gerek” mantığıyla, kimileri de “Kürt Meselesi başlığını tanımak, ümmet bilincine zarar verir” şeklindeki bir gerekçeyle bütün çıplaklığıyla görmekten uzak durdular. Şiddete ve ırkçılığa mesafeli olan İslâmcılar, 80’li yıllarda Kürt meselesini apayrı bir başlık olarak okumaktan kaçındılar, savundukları Ümmet Perspektifi nedeniyle.

Yine de ulusçuluk ekenlerin şovenizm biçtiği bu topraklarda Kürt meselesinin çözümü konusundaki en radikal adımlar, aslında paradoksal sayılamayacak bir şekilde İslâmcı bir gelenekten gelen bir partiye nasip oldu; Ergenekon örgütlenmelerini açığa çıkarma konusunda olduğu gibi.

70’li yıllarda gençler sağ-sol kutuplaşması içinde telef olurken, İslâmcı gençler MTTB gibi örgütlerin çatısı altında kültürel faaliyetlerde bulunuyorlardı. İslâmcılık, ana damarı bir varoluş problemine tekabül etse de, konjonktürel olarak koruyucu ve yenilenmeci bir refleksi de içeriyordu. Din ve dinsel kültür yokmuş gibi oluşturulan bir kamusallığa yönelik bir sorgulamayı da içeren bir harekettir, 80’li yılların İslâmcılığı. Eksikliği duyulan bilgi kaynaklarıyla yeniden tanışma, aktif kültürel hayata kendi birikimleriyle katılma, yüzyılların labiretinden akıp gelen farklı bilgilerin ortaya koyduğu ödev ve sorumlulukları mevcut zaman ve mekânın idrakiyle kavrama, 80’li yılların İslâmcılığını biçimlendiren belli başlı kaygılardır.

Bu “kaygılı” dalganın yükselişte olduğu 80’ler, dindar kesimde kitap okuma ve kültürel etkinlikleri izleme oranının büyük bir tırmanma gösterdiği bir dönem olarak yaşandı. Bu oranın ortaya koyduğu devrimci hissiyat 90’larda toplumsal ve siyasal şoklarla geriye çekilirken, yerini hayat tarzı keşiflerine bıraktı.

Ulusçuluk ekenin şovenizm biçmesi gibi, kültür eken de barış biçiyor, içinde bulunduğumuz dönemde.

Nişanyan’ın özrü, okurun teşekkürü

Sevan Nişanyan özeleştiride bulunma meziyetine sahip bir yazara, yani bir aydına yakışacak şekilde hareket etti ve tartışmalara konu olan iki yazısında dinî inançların kaynakları bağlamında kullandığı üslubu nedeniyle özür diledi. Ben de kendi adıma teşekkür ediyorum Nişanyan’a, çünkü bu özrünü yürekten dilediğini sanıyorum. Her yazarın kelimeler (ve esinleri) tarafından kışkırtılması mümkün, ne var ki bu kışkırtmanın sonucunda karşısına çıkması muhtemel bedeli her yazar lâyıkıyla ödeyemez.

“Nişanyan’ın Tahammülfersa Üslubu” başlıklı yazıma sayısız mesaj aldım.

Pek çok dindar okuyucumuzun kanaati şu şekilde özetlenebilir: Taraf bu ülkede kimisi dindar olmayan aydınlar tarafından çıkartılan ve fakat dindar kesimlerin hassasiyetlerine sağır kimi gazetelerden farklı bir gazete. Bu gazeteyi ülkemizdeki sesi bastırılmış ya da kasıtlı bir yanlış anlamayla malul kesimlerin sesini duyurma yönündeki diğerkâm tutumu nedeniyle benimsiyor, destekliyoruz. Nişanyan’ın yazıları başka bir gazetede çıksaydı, yine rahatsız olurduk, ama aynı ölçüde değil.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89