• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 9 °C

İyi şeyler tamamen tükenmeden

Cihan Aktaş

Bu son olmalı, çünkü bu kadarını kaldıramaz bu ülke, diye geçti önce aklımdan. Daha önce defalarca kurduğum bir cümle bu. Masum canına kıymanın terörü şımarttığını öğrenmeye yanaşmayan toplum ve siyaset yeni bir yıla ulaştık diye bir mucizeyle olgunlaşmış olabilir mi, üç beş gün içinde?

Ekmek kavgası veriyorlardı mayınlı arazide, yaz kış demeden, bilen biliyor, hesaba katıyordu. Meşruydu gelişleri geçişleri, ama tehlikeden masun da değildi. Okul sırasında olması gereken çocuğu, Sarhoş Atlar Zamanı’nın canı sudan ucuz kaçakçılarından birine dönüştüren failler ise, yok edilmesi imkânsız bin bir başlı masal canavarlarını andırıyor.

Hakkında barış için vicdani ret grubundan bilgiler aldığım bir genç adam var, Muhammet Serdar Delice. Ondan önce başka isimler de vardı, hâlâ var. Genellikle Anadolu kökenli dindar ailelerden geliyorlar. Kardeş kavgasının acısını “ateş düştüğü yeri yakar” misali daha derinden hissettiğini düşündüğüm, “mahalle” nedir, askere uğurlanmak nasıl yaşanır, Çanakkale’de neler olmuştu, bilen kesimler, sözünü ettiğim.

Askerlik konusunda bana kalırsa askerî darbelerin sebep olduğu hırpalanmalarla da kesinlik kazanan bir yargıları var bu genç adamların. Silahın barış yolunda çözüm olamadığını gösteren yıllarda, bu yönde bir kanaat edinmişler. İnan Süver’in Birgün söyleşisindeki “itaat”e dönük sorgulaması bana Aliya İzzetbegoviç’in İslam Konfederasyonu isimli yapıtında “Müslüman gençleri güdükleştiren” bir terbiye yöntemine getirdiği eleştirileri hatırlattı.

Kışla terbiyesinin tarih içinde aldığı yol üzerine yapılacak bir araştırma çok ilginç sonuçlar ortaya koyabilirdi. Daha önce de yazmıştım: Osmanlı’da askerliğin mecburi bir hizmet sayılmasının dönemi yükselme değil, gerileme dönemidir. Vatan güvenliğini sağlamanın, nüfusunun canına malına daha az kayıp verdirten yolları, stratejik derinlik siyasetlerinin ışığında çoktan keşfolunmalıydı.

Siyaset, bombalarla yanan, parçalanan bedenleri battaniyeler arasında bir kez daha görünmez kılınan zor ticarete mahkûm insanların hayat mücadelesini gözardı ettiğinde, terör de bir gayya kuyusuna dönüşüyor.

Terör kurbanı askerlerin ailelerinin feryatları, evlatlarını dağa kaptıran annelerin feryatlarıyla buluşurken silahın çözüm olmadığını düşünmeye sevkediyor muhakkak ki... Nabi Avcı’nın da dediği gibi, “... yurdunu sevmenin bir tane yolu yok. İnsanlar çok farklı biçimde yurtlarına hizmet edebilir.”

Öte tarafta mümin bir genç kadın, Gülsüm Ekinci, zayiat sürmesin, genç yürekler infilak etmesin artık, diye çabalıyor. Başka bir genç kadın, Dilek Taş Delice, bir taraftan hastalıklarla baş etmeye çalışırken yuvasından koparılan ve Malatya’ya gönderilen eşi Muhammed Serdar için çırpınıyor. İlgilenmesi gereken iki küçük çocuğu varken, bir taraftan da ekmek parasını kazanmak zorunda; ikide birde nasıl gitsin Malatya’ya...

Bir canlı bombanın infilakıyla nefret girdabının sebep olduğu ölümcül kötümserlik, masumiyet dâhil her şeyi yok etmeye yöneliyor, barış ve kardeşlik de dâhil buna. Vicdani retçi ise öldürmemek için, ölümler olmasın diye kendi canından vermeye başlıyor. Bir şekilde ateşin düşüp de yaktığı yerle ilgili vicdanda oluşan ret, sözünü ettiğim, sanal eylem alanlarının ahkâmı, bir profesyonel aktivist söylemi değil. Muhammed Ali Clay, Gandi ve Thoreau, hatta Abdülkadir es Sufi okumalarım, Mehmet Akif’in yüreğinden taşan ve döneminin duyarlığıyla kendi halinde kelimelerin okuyan üzerinde elektrik akımı etkisi yapacak bir heyecanla iletildiği vatan sevgisinin anlamına dönük irdelemelerimde elbette, vicdani retçinin infilakını önemsemeye sevkediyor beni.

Mümkün, muhtemel bir yanlışlık eseri 35 masumun ölümüne sebep olmaktan kaçınmaya çalışan genç adam kendi vücudundan olmayı göze alıyor. Hayatiyetini korumanın başka bir yolu olması gerektiğine dair inancın yol açtığı refleks, geride kalan ailelerin feryatlarını hesaba katan bir endişeyi yansıtıyor.

Dönemlerin ruhunu kavrama esnekliğine sahip, bir çocuğun yaşanmamış hayatı için kaygı duyan siyaset hayal midir? “Devlet gibi görmek”, gerçekten de farklı olmalı. Ben asıl işte bu şekilde kahramanlık, yiğitlik, cesaret gibi kavramların hızla tükendiğini düşünüyorum.

Gönülden sevmeyi bize yeniden öğretecek olan ne varsa hatırlamalı, büyük bir özenle gündemde tutmalıyız.

Kime niye ne adına doğruldu silah, nasıl atıldı bombalar, hatanın kaynağı asıl neresi, bu sorular bir an önce cevap bulmalı. Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar’ın basın toplantısında belirttiği gibi, Bülent Arınç’ın mecliste Kürt sorununa ilişkin duyarlı bir konuşma yaptığı, sorunun çözümüne yönelik bir irade beyanında bulunduğu, ardından Beşir Atalay tarafından da olumlu bir sürece girileceği mesajlarının verildiği günlerde bu katliamın gerçekleşmesi ne kaza ile açıklanabilir ne kaderle.

Ülke güvenliğini sağlamanın farklı, daha az kıyıcı, daha fazla gönüllü olmayı mümkün kılan yolları üzerine düşünmek için daha fazla gecikmemeyi borçluyuz 35 masuma ve ailelerine...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89