• BIST 8800.18
  • Altın 2238.004
  • Dolar 32.339
  • Euro 35.0904
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 6 °C

İstemek yetmez, yeni bir dünya için mücadele gerekir

Bayram Bozyel

İnsanlığı etkisi altına alan coronavirüs salgını dünyanın bildik ezberlerini bozmuşa benziyor. Dünyaya hakim olan ekonomik, sosyal ve siyasal sistem çok yönlü sorgulanır olmaya başladı. Bilim, teknik ve iletişim alanında kaydedilen onca gelişmeye rağmen, insanlık coronavirüs gibi bir tehdit karşısında neden bu kadar şaşkın ve çaresiz kaldı? Global bir köye dönüştüğünü varsaydığımız dünyamız nasıl oldu da herkesin kendi sınırlarına kapandığı kabileler çağına dönüştü?

Coronavirüs salgını; soyumuzun, kurduğu medeniyet ile yüzleşmesi ve bütün davranış kodlarını gözden geçirmesi için bir fırsat gibi görünüyor.

Geçen yazımda vurguladığım gibi, Birleşmiş Milletler örgütünde ifadesini bulan dünya çatı örgütünün demokratikleştirilmesiyle işe başlanabilir. Birleşmiş Milletler Örgütü bütün ulusların temsilcilerinden oluşan bir milletler federasyonuna dönüşebilir. Avrupa Birliği modelinin dünya ölçeğindeki versiyonu olabilecek Dünya Milletler Federasyonu, dünyadaki ekonomik kaynakların adil paylaşımını ve kalıcı bir barış misyonunu koordine edebilir.

Yeni bir çevre bilinci

İnsanlığın değiştirmesi gereken davranışların başında doğaya karşı bakış açısı geliyor.

Hakim ilerleme ideolojisi, insanın doğa üzerindeki hakimiyetini insanlığın ilerleme ölçüsü olarak kabul ediyordu. Modern çağda insanlığın doğaya yaklaşımı ben-insan merkezci oldu. İnsanlar sadece kendini merkeze koymakla kalmadı, çağlar boyunca dünyayı da kozmosun merkezi olarak düşündü. Kutsal kitaplar, evrenin dünya etrafında döndüğü savını mutlak bir doğru olarak ileri sürüyordu. Bu yaklaşım soldan sağa bütün ideolojiler tarafından benimsendi. K. Marx, eserlerinde insanın, doğa üzerinde kuracağı hakimiyet oranında özgürleşeceğini iddia ediyordu. İnsanoğlunun geçmiş zamanlarda doğadan kaynaklı felaketlerden etkilendiği doğrudur. Ancak yapılacak şey doğayı kontrol altına alma adına onun hassas dengelerini bozmak olmamalıdır.

Bugün ihtiyaç duyulan şey doğayla barışık ve onunla birlikte yaşamayı öğrenmektir. İnsan türümüz, milyonlarca yıllık evrimin ortaya çıkardığı ekosistemin bir parçası olarak ortaya çıktı. Onun yaşaması, içinde varolduğu ekosistemin bütünlüğünün korunması ve sürdürülmesiyle mümkündür. Ekosistem milyarlarca canlının; hayvan, bitki ve insanların fiziksel çevre faktörleriyle eklemlendiği kombine bir yapıdan oluşmuştur. Bu sistemi oluşturan unsurlardan  birinin hasar görmesi doğanın iç ahenginin tümden bozulması anlamına gelir. Bu nedenle insanın varlığı ve yaşaması doğadaki dengenin korunmasıyla mümkündür. Ekosistemdeki bozulma bir bütün olan çevrenin yapı ve işleyişini olumsuz etkiler, bazı varlıkların azalması diğer bazı varlıkların çoğalmasına neden olur. Yaşam döngülerinin gerçekleşmesi zorlaşır. Sonuçta doğadaki enerji tükenmeye doğru gider. Özellikle Batı ülkelerinden kaynaklı açgözlü ve obur sanayileşme sonucu şimdiden iklimlerin değişmesi, atmosferdeki ısınmanın artması, buzulların erimesi, su kaynaklarının azalması, denizlerin seviyesinin yükselmesiyle şehirlerin su altında kalması ve canlı çeşitliliğinin azalması gibi ciddi tehditler belirmeye başlamıştır.

Bu ise insanın doğaya ve yaşama yaklaşımını radikal bir biçimde değiştirmesini gerektiryor. Çevre ve doğaya duyarlı ekolojik bir yaşam modelini inşa etmek insanlığın önündeki en önemli görevlerden biridir.

Tekelleri dizginlemek

Dünyamızda yaşanan çevre kirliliği, sosyal eşitsizlik, demokrasinin cılızlığı ve obur sanayileşme gibi sorunların bir çoğunun nedeni dünyadaki hakim tekelci kapitalist anlayıştır. Sorun piyasa ekonomisini ortadan kaldırmak değildir, o kapitalizmden önce de vardı. Kamu yararına ve toplumsal dayanışma kriterlerini egemen kılarak, yönlendirilen, denetlenen ve sınırlandırılan bir pazar ekonomisi pekala hayata geçirilebilir.

Ancak tekelci ekonomik yapılar için durum farklıdır. Tekelci kapitalizm, insanlığın özgürlük ve eşitlik ideali önündeki en büyük tehditi oluşturmaktadır. Günümüzde demokrasi için en büyük tehdit tekelci çokuluslu şirketlerin ulaştığı dev boyuttur. Değişik evliliklerle uluslararası boyutlar kazanmış dev şirketler yalnızca küçük ya da orta ölçekli firmayı defetmekle ve sahiplerinin mallarını elinden almakla kalmaz, sonunda girişimciyi de defeder ve bir sınıf olarak burjuvazinin mallarını da elinden alır.

Barber’in dediği gibi kapitalizmin demokrasiyle ilişkisi problematik ve tartışmalı kalabilir; fakat çokuluslu, tekelci şirketin demokrasiyle ilişkisinde böyle gizemler yoktur. Şirket (Corporation), ister bireysel ister toplumsal olarak anlaşılsınlar, özgürlük ve eşitlikle bağdaşmaz. B. Barber

Bugün, dünya çapında iş yapan otuz büyük işletmeden her birinin yıllık cirosu, Birleşmiş Milletler Örgütü'nde temsil edilen doksan devletin millî gelirinden daha fazladır. Güncel bir araştırma 2017 yılında dünyanın en zengin 42 kişisinin dünya nüfusunun %50’si ile eşit mal varlığına sahip olduğunu ortaya koymuştur. Mesela General Motors’un yıllık cirosu bir dönem Danimarka’nın GSMH’ından fazla, Exxon’un cirosu da Portekiz’in GSMH’ından daha fazlaydı. En büyük dört çokuluslu şirketin yıllık cirosu tüm Afrika kıtasının GSMH’ının üstündeydi.  Bir dönem ABD Savunma Bakanlığı yapan Wilson’un ABD’nin çıkarları ile General Motors Şirketinin çıkarlarının bir ve aynı olduğunu ileri süren sözleri de bu konuda anlamlı bir örnek teşkil etmektedir. W. Mills

Bugün birçok ülkenin geleceğine ilişkin önemli kararların Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası tarafından belirlendiğini biliyoruz.

Günümüzde tekelci kapitalist güçler obur ve hırslı sanayileşme politikası ile büyük ekolojik felaketlere yol açıyor, dünyadaki kaynakları sömürerek yoksullaşma ve toplumsal eşitsizliği derinleştiriyor, siyasete yaptıkları çok yönlü müdahale ve manipülasyonlarla demokrasilerin altını oyuyor. Dünyada yaşanan birçok savaş, askeri darbe ve işgal girşiminin tekelci güçlerin çıkarları doğrultusunda gerçekleştiği sır değil.

O halde tekelci kapitalizm insanlığın sonunu getirmeden insanlık bu yapıları kontrol altına almalı ve dönüştürme iradesini ortaya koymalıdır.  

Yeni insanlık anlayışında, ekonomi siyaseti değil, siyasal olan ekonomik olan üzerinde önceliğini ilan etmelidir.

Eşitlik

İnsanlığın temel sorunlardan biri gelir eşitsizliği ve yoksulluktur.

Dünya nüfusunun yaklaşık %30'u (yaklaşık 2.5 milyar insan) günde bir dolar gelirle yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Dünyada bugün 2,1 milyar civarında insan evlerinde temiz suya erişim sağlayamamaktadır.

Mevcut durumu değiştirmek için atılacak adımlardan biri metropol gelişmiş ülkelerle dünyanın geri kalanı arasındaki mevcut eşitsiz ekonomik ilişkileri az gelişmiş ülkelerin lehine çevirmektir. BM eliyle az gelişmiş ülkeleri mevcut kıskaçtan kurtaracak mali fonlar, sosyal ve ekonomik destek stratejileri hayata geçirilebilir.

Öte yandan küresel düzeyde eğitim, sağlık, altyapı konusunda ve yoksul ve desteğe muhtaç toplumsal kesimler lehine yeni ekonomik ve sosyal bir yaklaşım geliştirilmelidir. Coronavirüs salgını dünyadaki mevcut sistemin yetersizliğini bütün çıplaklığı ile ortaya çıkardı. Söz konusu salgına karşı etkili mücadele için birçok batı ülkesinde temel sağlık, ulaşım ve gıda sektörlerinde kamulaştırmaya gidilmesi bu açıdan öğreticidir.

Eşitlik, yeni bir insanlık projesi tahayyülünün çıkış noktası kabul edilmelidir. Bu aritmetik eşitliğe indirgenmeyen bir eşitlik anlayışıdır. Herkesin aynı miktarda ve aynı şeylere sahip olduğu, insanların tektipleştiği bir eşitlikçilik değildir.

İnsanlar, yaratıcı potansiyel olarak eşittirler. Herkesin yaratıcılık gücünü mümkün olduğu kadar serbestleştiren, yaratıcılığı bir sınıfın, bir tabakanın veya bir kastın tekeline bırakmayan bir eşitlik anlayışı egemen olmalıdır.

Diğer yandan bütün insanların yeryüzünün ortak sahipleri olmaları bakımından bir Yurttaşlık geliri hakkına sahip olmaları gerekir. Yurttaşlık hakkı olarak asgari gelir hakkı, mülkiyet haklarını lağvetmeden, insanların yaşam haklarını ekonomiden kısmen özerkleştirebilen adil ve eşitlikçi bir adımdır.  Geçmiş toplumsal birikimin ortaklık hakkı olarak yurttaşların koşulsuz bir asgari gelir hakkına sahip olmaları; onların onurlarını ve yurttaşlık duygusunu koruyarak toplumsal süreçlere katılmalarına olanak verecektir. A. İnsel

Örneğin son koronavirüs salgını kapsamında bazı ülkelerin toplumun yoksul kesimlerine belirli bir süre için ücret ödeme yönünde başlattıkları uygulama sürekli hale getirilebilir.

Farklılıklarla bir arada yaşama

Modern çağın homojen ulus-devlet yapıları, yerlerini farklılıkların birlikte nasıl yaşayacağının tartışıldığı bir döneme bıraktı. Farklı ulusal etnisiteler, din ve inanç grupları, kadın ve cinsiyetçi hareketler, çevreci platformlar, ezilen alt sınıflar ve göçmenler dünyanın her yerinde homojen ulus-devlet sistemini aşındırıyorlar. Farklılıklara nasıl yaklaşılacağı konusu dünyamızın yakıcı sorunlarından biridir. Günümüzde demokrasilerin önünde, çoğunluğun iradesini azınlıkların saygısıyla birleştirme, göçmenleri nüfusa katmayı başarma, kadınların siyasal karara katılımını sağlama görevi durmaktadır.  Yapılacak şey farklılıklarımızla birlikte yaşamayı, olası en büyük çeşitliliği içeren bir dünya kurmayı öğrenmektir. Farklılıkların eşitlik temelinde bir arada yaşamasını öngören demokratik ve siyasi bir kültüre ihtiyaç var. Bu ise bilindik çoğulcu demokrasi söylemleriyle çözülecek bir sorun değil. Farklılıkların konsensüsüne ve siyasi eşitliğine dayalı federalizm, bu alanda başvurulabilecek bir model olabilir. Elbette federalizmin değişik formları mevcuttur ve onu her ülkenin özgül koşullarına uyarlamak gerekir.

Ulusal özgürlüğü gaspedilmiş ulusların sorunu dünyadaki çarpıklığın diğer bir nedenidir. Ülkeleri işgal edilmiş ve ulusal boyunduruk altına alınmış uluslar için self determinasyon hakkı BM gözetiminde gerçek manada hayata geçirilmelidir. Ezilen halkların özgürlüğüne kavuşması dünyadaki bir çok gerilim ve çatışma zeminini ortadan kaldıracağı gibi, insanlığın özgürleşme yolculuğuna yeni bir enerji katacaktır.

Böylece coronavirüs salgınının tetiklediği yazı dizisini burada bitirmiş oluyorum.


Benjamin Barber, Güçlü Demokrasi, Ayrıntı Yayınları
Wright Mills, İktidar Seçkinleri, Bilgi Yayınevi
Ahmet İnsel, Türkiye Toplumunun Bunalımı, Birikim Yayınları

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89