• BIST 10181.41
  • Altın 2412.296
  • Dolar 32.3677
  • Euro 34.7308
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 22 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 20 °C

IŞİD'in eski rehineleri konuşuyor

Ahmet İnsel

Fransız Le Monde gazetesi Suriye ve Irak’ta IŞİD’in elindeki rehinelerle ilgili aylardır gazetecilerin bildiği ama yayımlamadığı bilgileri yayımlayarak bir sessizliği bozdu. 30 Mayıs’ta Marsilya’da yakalanan ve 24 Mayıs 2014’te Brüksel’de 4 kişinin öldüğü Yahudi müzesi saldırısını yapan kişi olduğu gerekçesiyle Belçika’ya iade edilen Cezayir kökenli Fransız yurttaşı 28 yaşındaki Mehdi Nemmouche’un Suriye’de rehin yabancı gazetecilere işkence edenlerden biri olduğu iddiasını gazete yayımladı. Bunu izleyen saatlerde, geçen Nisan ayında Türkiye sınırına bırakılan 4 Fransız rehin gazeteci bildiklerini anlatmaya başladılar. Böylece Suriye’de rehinelere yapılan kötü muamele ve işkenceler en ufak detaylarına kadar ortaya çıktı. Ayrıca IŞİD’e katılan Avrupalılar konusu yeniden gündeme geldi.

Mehdi Nemmouche, Suriye’de cihatçı olmadan önce, çeşitli küçük suçlardan birçok kez polisle işi olmuş, en son bir süpermarket soygunu nedeniyle 5 yıl hapiste kalmış bir genç. Doğumunun üçüncü ayında bakımevine verilmiş ve bütün çocukluğunu ve gençliğini yetiştirme yurtlarında geçirmiş. Daha önce pek bir ilişkisi olmadığı İslam’la Toulon hapishanesindeki radikal islamcı mahkumlar aracılığıyla tanışmış. Afganistan’da görev yapmış 3 Fransız askerini öldürüp, ardından bir Yahudi okulunu basan ve 4 kişiyi öldüren Muhammed Merah’ı kendine idol olarak seçmiş. 2012 Aralık’ında hapishaneden çıkarken, hapishane idaresi Nemmouche’un “aşırı radikal İslamcı” eğilimlerini Fransız istihbarat örgütüne bildirmiş. O günden beri Nemmouche tehlikeli kişiler listesinde yer alıyor. 31 Aralık 2012’de Brüksel’den Londra’ya, oradan Beyrut’a gidip, İstanbul’dan Türkiye’ye girmiş ve elini kolunu sallayarak Suriye’ye geçmiş.

2013 yılı boyunca Mehdi Nemmouche, IŞİD saflarında hem savaşmış hem de IŞİD’in rehin aldığı kişilere gardiyanlık yapmış. Özellikle Halep’te hapishaneye dönüştürülen eski göz hastanesinde ve Rakka’da, 20 civarında yabancı gazeteci ve 50-80 arasında Suriyeli rehineye işkence yapan, birçoğu Fransa ve Belçika yurttaşı cihatçı arasında yer almış. Özellikle Suriyeli rehinelere çok ağır işkence yapıldığını serbest bırakılan Fransız gazeteciler şimdi itiraf ediyorlar. Kendilerine de nasıl çok ağır kötü muamele ve işkence yaptıklarını birkaç günden beri Fransız basınına anlatıyorlar. Bu konuda konuşurlarsa geri kalan rehinelerin öldürüleceği tehdidiyle serbest bırakıldıklarını, bu nedenle bugüne kadar sustuklarını belirtiyorlar. 4 gazeteciden birinin el parmağını bu tehdidi unutmaması için serbest bırakırken kırmış bir cihatçı gardiyan.

Mehdi Nemmouche 2014 başında elini kolunu sallayarak Suriye’den İstanbul’a gelmiş ve 21 Şubat’ta İstanbul’dan Malezya’ya uçmuş. Oradan Singapur ve Frankfurt’a. 18 Mart’ta Frankfurt gümrükçüleri kendisinin Frankfurt’tan geçtiğini Fransız istihbaratına bildirmişler. Ama bu da Nemmouche’un 24 Mayıs’ta Brüksel’de cani planını uygulamasına engel olamamış. Ancak 30 Mayıs’ta rastlantı eseri, Brüksel üzerinden Amsterdam’dan gelen otobüste uyuşturucu araması yapan gümrükçüler, Nemmouche’un tehlikeli şahsiyet listesinde adına rastlayıp, bavulunda Kalaşnikov tüfek, tabanca, bol miktarda mermi ve üzerinde Arapça “Irak Şam İslam Devleti” yazan beyaz bir örtü bulana kadar...

Fransız gazeteciler, Muhammed Meral’inkinden “5 misli” büyük bir eylem yapmak istediğini Nemmouche’un kendilerine söylediğini, 14 Temmuz Fransız Milli Bayramı’nda devletin en üst kademesini hedeflediğini polis ifadelerinde söylemişler. Şimdi basına yansıyan haberlerden, 4 Fransız gazetecinin serbest bırakılmasından birkaç gün önce, IŞİD militanlarının rehineler arasında yer alan genç bir Rus’u ibret olsun diye öldürdüklerini de öğreniyoruz. Moskova’nın hiçbir şekilde rehinelere fidye ödemeyeceğinin bilinmesi bu cinayetin bir nedeni midir? ABD’li iki gazetecinin daha ileri tarihlerde başlarının kesilerek öldürülmesi gibi. Fransa’nın dört gazeteci için bir fidye ödemiş olması kuvvetle muhtemel. ABD ise fidye ödemeyi reddettiği için ABD’li rehineler ibret olsun diye öldürülüyor.

Bugün IŞİD’in elinde 15 civarında Batı’lı rehine olduğu tahmin ediliyor. Bunlara Musul Başkonsolosluğu'nda kaçırılan ve aralarında küçük yaşta bir çocuğun da olduğu 49 Türkiye yurttaşını ilave etmek gerek. Gözlemciler, bu rehineleri elde tutmanın esas amacının artık fidye almak olmadığını, fidye gelirinin IŞİD’in petrol satışı, vergi, haraç, bazı Arap ülkelerinden yardım vs olarak eline geçen aylık 45-50 milyon doların %5’ine anca ulaşabileceğini belirtiyorlar. Fransız Libération gazetesindeki yazısında Jean-Pierre Perrin, rehinelerin bir yandan IŞİD karşıtı güçlere karşı pazarlık imkanı verdiğini, diğer yandan da İslam’ın “kafirler” karşısındaki gücünü cihatçı militanlara ispat etme işlevi gördüğünü belirtiyor. Bu nedenle en çok aranan yabancı rehineler ABD ve Fransız vatandaşları.

Aynı yazıda, rehinelerin hayatını korumak için konuşmama tabusu kırıldığı için, IŞİD’in rehine endüstrisinin hiyerarşisi de etraflı biçimde tarif edilmiş. Rehineler arasında ülkelerine ve dinlerine göre oluşmuş bir hiyerarşi var. Bazı rehinelerin yakında, bazılarının uzun zaman sonra, bazılarının ise hiçbir zaman kurtulmayacaklarını herkesin bildiğini bir eski rehine belirtiyor. Eğer Yahudi iseniz örneğin hayatta kalma şansınız hiç yok. Fransa ve Belçika’dan gelmiş cihatçılar genellikle Batı’lı rehinelere gardiyanlık yapıyorlar. Onların üstünde Birleşik Krallık’tan gelen cihatçılar yer alıyor. Ele geçirilen kişilerle ilgili internet taraması ve pazarlıkları yürütüyorlar. Onların da üstünde bütün rehine operasyonlarını denetleyen Iraklı Sünni dini ve siyasal liderler var. İslam Devleti’nin şefi, kendini halife ilan eden Ebu Bekir El Bagdadi’nin iki Amerikalı rehinenin kafasının kesilmesi emrini doğrudan kendisinin verdiği iddia ediliyor. Amaç, ABD’yi kışkırtıp yeni bir kara saldırısı başlatmak ve küffara karşı cihat bayrağını yeniden açmak mı? Yoksa, eldeki rehinelerin hayatını korumak için Batı devletlerini hareketsiz kılmak mı? Ya da sadece Batı devletlerini ve onların müttefiklerini aşağılamak mı? Herhalde aynı anda bunların hepsi.

IŞİD’in ortaya çıkış ve yükseliş nedenleri ne olursa olsun, bugün İslam dünyasında yaygınlaşan iki temel nefretten, Yahudi ve Batı (Hıristiyan) nefretlerinden beslendiğini görmemek için gözleri sımsıkı kapamak gerekiyor. Yaptıkları vahşet eylemlerini iftiharla sergileyen İslam Devleti’ni, El Kaide’yi, Boko Haram’ı ve benzeri cihatçı terör örgütleri ait olduklarını iddia ettikleri medeniyetin içinden lanetlemesi gerekenler neden bu kadar sessizler? Sayısı binlerle ifade edilen Türkiye yurttaşı IŞİD militanları konusu neden bu kadar sessizlikle karşılanıyor? Musul’daki 49 rehine bu sessizliğe uygun bir kılıf olarak kullanılmıyor mu?

Musul’da IŞİD’in rehin aldığı ikisi kadın, üçü çocuk 49 yurttaşımız esaretlerinin bugün 90. günlerini doldurdular. Rehine koşullarının ne olduğunu bilmiyoruz. Ve hükümet, ortaya çıkışında kendi basiretsizliğinin de payı olan bu elim durum konusunda yayın yasağını sürdürmeyi marifet biliyor!

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89