• BIST 9079.97
  • Altın 2324.743
  • Dolar 32.3404
  • Euro 34.913
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 8 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 9 °C

İç savaş, darbe ve otokrasi üçgeninden çıkmak

Ahmet İnsel

Türkiye toplumu çok büyük bir felaketin eşiğinden döndü. 15/16 Temmuz darbe girişimi amacına ulaşsaydı bugün büyük ihtimalle geniş çaplı bir iç savaşın içinde olacaktık. On iki saat civarında süren darbe girişimi sırasında, bu iç savaşın minyatür halini tüm dehşetiyle gördük, yaşadık. Darbecilerle darbeye karşı çıkan askerler ve polislerin arasındaki şiddetli çatışmalar; halka ateş açan askerler ve subaylar; etkisiz bırakılan erlere karşı öfkeli göstericilerin linç girişimleri; Meclis binası ve başka kamu binalarını bombalayan askeri uçak ve helikopterler... İç savaş budur. 

Bu korkunç gece ve gündüzün ağır insani bedeli, eğer darbeciler başarılı olsalardı, teferruat mertebesinde kalacaktı. Duruma hâkim olmak için büyük bir terör estirecek olan darbeciler, ancak kitlesel bir katliamla herkesi pıstırabileceklerini son aşamada düşünüp, belki çok uzun sürmeyecek ama vahşi bir diktatörlüğe sarılacaklardı. Darbecilerin, bir kaos ve iç savaş ortamı yaratarak, darbeye karşı çıkan komutanların o aşamada “kardeş kanının akmasına son vermek için” darbecilerle çalışmayı kabul edeceklerini tasarladıklarını düşündüren öğeler var. 

Türkiye toplumu kanlı bir diktatörlüğün ve muhtemel bir iç savaşın eşiğinden döndü. Darbeciler önce kuvvet komutanlarını enterne edip Genelkurmay’ı kontrol altına alarak, bütün birlikleri kendi komutaları altına almayı ve Tayyip Erdoğan’ı yakalamayı ilk elde hedeflemişlerdi. Birçok komutanın darbecilerden gelen emre uymayı reddetmesi, reddetmekle kalmayıp karşı harekete geçmesi planı büyük ölçüde bozdu. Bunun yanında polis kuvvetlerinin ilk kez böyle bir darbe karşısında büyük bir hız ve kararlılıkla meşru yönetimi ve kurumları koruma görevini yerine getirmeleri, darbecileri zaman zaman bulvar komedisi oyuncularına dönüştürdü. Ama aynı zamanda, özellikle bazı subayların ne kadar büyük bir kin, nefret ve gözü dönmüşlükle ateş açtıklarını, havadan ve karadan bombaladıklarını gördük. Planın geri kalanını, 1. Ordu Komutanı’nın meşru yönetim yanında yer alması, Tayyip Erdoğan’ın halkı meydanlarda toplanmaya çağırması ve bir o kadar önemlisi, bütün siyasal partilerin hızla ve son derece açık biçimde darbe girişimine karşı çıkmaları bozdu. Darbeyi hiçbir sendika, dernek, meslek kuruluşu desteklemedi; bu amaçla sokağa kimse inmedi. 

Darbeciler yönetime el koyduklarını ilan ederken, daha ne başbakanı, ne hükümet üyelerini tutuklama teşebbüsünde bulunmuşlar, ne de TRT dışında başka bir sivil kamu kuruluşunu ele geçirme hamlesi yapmışlardı. Milletvekilleri rahatça Meclis’e dönebildiler. Başbakan darbenin ilk saatlerinde televizyondan halka seslenip, darbenin başarısız olduğunu ilan edebildi. Darbecilerin de fiili başkanlık rejimini içselleştirdikleri anlaşılıyor! 

Darbecilerin hesaba katmadıkları olgulardan bir diğeri, artık kamu kuruluşlarında TSK’nin temsilcilerinin bulunmadığı ve devlet radyo ve televizyonunu ele geçirmenin medyayı kontrol etmek anlamına gelmediği, ayrıca televizyon kadar, yayınların kablo ve uyduya ulaşımının bir o kadar önemli olduğuydu. 

Bütün AKP muhaliflerini kucaklayacağı ve özellikle CHP tabanını cezbedeceği varsayımıyla hazırlandığı hissedilen, son kullanım tarihi çoktan geçmiş darbe bildirisini kimse ciddiye almadı. Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu darbecilere sırtını çevirdi. Bir dönem gerçekten kapanmıştı. 

Darbe yapmayı başaramamış olanlar, bütün kurumların yönetim ve denetimini tek elde toplamak isteyen iradenin eline, bunu hemen şimdi son aşamasına kadar sürdürme fırsatı verdiler. İktidar, ilk elde, Gülen Cemaati üyesi, sempatizanı veya herhangi bir şekilde bu cemaatle ilişkisi olduğu kanaatinin polis ve MİT’te oluştuğu kişi ve kurumlara yönelik çok büyük bir tasfiye operasyonu yapma fırsatı elde etti. Bu arada kurunun yanında ve ondan daha fazla yaşın da yanacak olması ihtimali çok güçlü. Ayrıca bu tasfiyelerin bu hedefle sınırlı kalmayacak olması, makbul addedilmeyen çok daha geniş bir çevreye yönelecek olması da ihtimal dahilinde. Meydanlara çağrılan halk içinde fanatik grupların kendi başlarına girişecekleri “arındırma operasyonları” bu manzarayı tamamlayabilir. 

Menfur darbe girişiminin hızla başarısız olması sayesinde büyük bir felaketin eşiğinden döndük. Ödenen ağır insani bedele rağmen bu sevinilmesi gereken bir gelişmedir. Ama darbeciler, yarım yamalak demokrasimizin ve kısıtlı özgürlükler rejiminin daha da yıpranmasına, ahı gidip vahı kalmış güçler ayrılığının yürürlükten kaldırılmasına yol açacak kapıyı ardına kadar açtılar. Darbe belasından kurtulduk ama İslamcı tınılı bir popülist otokrasi riski katlanarak arttı. 

Demokrasi mücadelesinin şimdi çok daha büyük bir sorumlulukla yürütülmesi gerekiyor. Bunu gelecek yazıda ele alacağız.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89