• BIST 10169.45
  • Altın 2402.551
  • Dolar 32.2602
  • Euro 34.7247
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 12 °C

İki fiili durum gücü karşısında HDP

Ahmet İnsel

AKP, son kongresi sonrasında bütünüyle Erdoğan Partisi haline geldi. Anayasanın ona emrettiği tarafsızlığı açık veya örtük biçimde çiğneyen, fiili durum yasasının uygulandığı bir siyasal düzende ilerliyoruz. Anayasa ne derse desin, hatta gazete basan milletvekilinin veciz ifadesiyle, “seçim sonucu ne olursa olsun”, başkanlık rejimini uygulamaya kararlı bir irade var devletin başında. 

Kürt sorununun kanlı bir mecraya girmesinde başkanlık rejimini fiilen yürütecek ya da resmen başlatacak bir Meclis çoğunluğu elde etme arzusunun başat rol oynadığı açık. Bu politikanın, umduğunu bulamayacağını anlasa bile, girdiği patikadan kendi manevrasıyla çıkışı artık zor. Ayrıca bu strateji, bölgede üst üste ilan edilen özel güvenlik bölgeleri, sokağa çıkma yasakları, belki yakında ilan edilecek olan sıkıyönetim altında seçimlere katılımın düşük olmasını da umuyor olabilir. Doğu ve Güneydoğu’dan kendisine daha fazla seçmen gelmeyeceğini bilse de, örneğin bu bölgelerde katılımda ciddi bir düşüşün, HDP’nin Türkiye’deki oy oranını yüzde 10 barajına yaklaştıracağını hesaplamak zor değil. 

Parçalı bölüklü savaş yaşanan bölgelerde katılımın yüzde 60’a kadar indiği bir durumda, HDP baraj altında kalabilir. Buna CHP seçmeninden HDP’ye giden oyların bir kısmının geri dönmesi ihtimalini ekleyince, HDP’yi baraj altı bırakma stratejisinin bu cenahta hâlâ bütünüyle ümitsiz bir vaka olmadığı görülebilir. 

Katılımın düşmesi, AKP’nin bölgede daha fazla oy alması anlamına gelmiyor. Bölgede oyların ezici çoğunluğunu almaya devam eden ama baraj altında kalacak bir HDP’nin vekilleri yerine Erdoğan Partisi’nin adayları çok marjinal oy oranlarıyla Meclis’e girebilir. Böyle bir durumun demokratik kurumlar çerçevesinde sürdürülebilir olmayacağını, söz konusu bölgelerde sadece duygusal değil, telafisi artık mümkün olmayacak bir siyasal ve toplumsal kopuşu hızlandıracağını öngörmek zor değil. 

Erdoğan Partisi’nin, medya ablukasını daha da artırarak, HDP’yi kriminalize ederek, onu barajın altında bırakma stratejisinin başarı şansı gene de zayıf gözüküyor. Ama amacına ulaşsa bile Türkiye’ye asgari istikrar getirmeyecek bir politika hattı bu. Tersine, Türkiye’nin hâlâ parlamenter demokrasi olarak nitelendirilmesini sağlayan, seçimlerin serbest ve sonuçlarının büyük ölçüde güvenli olduğu ülke niteliğinin yitirilmesine, seçim sonuçlarının geçerliğinin tanınmamasına ve bundan kaynaklanacak büyük bir siyasal ve toplumsal çalkantıya kapıyı açacak. Bu durumda fiilen ya da resmen başkanlık rejimini göreli istikrar içinde yürütmenin koşulları ortadan kalkacağı için, Erdoğan Partisi’nin tek çaresi, çok daha katı bir baskı rejimi uygulamak olacak. 

Böyle bir noktaya gelinmesi, PKK’nin bugün yürüttüğü stratejinin de meyvelerini daha fazla toplamaya başlaması anlamına gelecektir. Bugün PKK’nin bölgede silahlı güç gölgesinde, hatta yer yer silahlı güç zoruyla dayattığı öz savunma ve özyönetimin demokratik meşruiyeti yok. Ama 1 Kasım sonrası Türkiyesi’nde yönetimin ve siyasal düzenin asgari demokratik meşruiyetinin de son derece tartışmalı olacağı bir ortamda, bu durum önemini kaybedecektir. Böyle bir gelişmenin, kendi yarattığı fiili durumun hem Kürtler arasında hem uluslararası planda meşru kabul edilmesinin koşullarını hazırladığını PKK çevresi düşünüyor olabilir. 

Görüldüğü gibi 1 Kasım seçimlerine, farklı yöntem ve saiklerle de olsa, sonuçta fiili durumun meşruiyetini dayatmaya, bunu siyasal alana egemen kılmaya çalışan iki gücün ağır baskısı altında yaklaşıyoruz. Ve bu iki fiili durum stratejisi şimdilik karşılıklı olarak birbirini besler bir sarmal içinde çalışıyor. Bu sarmalı durduracak yegâne gelişme, Selahattin Demirtaş’ın defalarca vurguladığı gibi, önce PKK’nin ateşkes ilan etmesi ve Dolmabahçe’de hükümet ve HDP temsilcileri tarafından okunan bildiriler temelinde müzakerelere başlanmasıdır.

90’lara döndürmeyeceğiz, sizlere savaş yaptırtmayacağız!” çığlığı hepimizin sesi değil mi? 

Demirtaş’la birlikte, HDP milletvekillerinin hemen hepsi bu çağrıyı ısrarla dile getiriyorlar. Fiili durum güçlerinin bizi sürüklediği girdabı etkisiz kılmanın, ülkemizin barış içinde beraberliğini sürdürmesinin belki son şansını temsil ediyorlar.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89