• BIST 8792.48
  • Altın 2238.284
  • Dolar 32.3368
  • Euro 35.0772
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 5 °C

Filler tepişirken Kürtler ne yapmalı?

Bayram Bozyel

03 Ocak tarihinde ABD’nin İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani ve Haşdî Şabi komutan yardımcısı Ebu Mehdi el Muhendis’i Bağdat Havalanı’nda insansız hava araçlarıyla öldürmesinin ardından, gözler İran’ın bu saldırıya nasıl bir karşılık vereceğine çevrilmişti. O karşılık bu gece geldi; İran bugünün ilk saatlerinde (08 Ocak) Irak’ta ABD’nin Ayn El Esed ve Erbil’deki hava üslerine füzelerle saldırıda bulundu. İran’ın bu hamlesinden sonra şimdi de herkes ABD’nin bu saldırılara karşı nasıl bir misillemede bulunacağına kilitlenmiş durumda.

Gelinen aşmada iki ihtimalden söz edilebilir: Birincisi, İran’ın son saldırıyla ABD üslerinde yol açtığı hasarın seviyesine bağlı olarak iki ülke arasındaki krizin soğumaya bırakılması; ikincisi ise ABD ile İran arasında başlayan çatışmanın daha da tırmanarak büyük bir savaşa yol açması.

Bu kısa girişten sonra ABD ile İran arasında başlayan gerilim-çatışma sürecini şu başlıklar altında ele almak mümkün. 

Öncelikle ABD’nin İran’da bir rejim değişikliği peşinde olmadığı açık, bunu her vesileyle ifade ediyorlar. ABD’nin esas amacı İran’ın Irak, Suriye, Lübnan, Yemen vb. ülkeleri kapsayan geniş bir coğrafyadaki etkinliğini kırmak ve onun bu ülkelerdeki gücünü tırpanlamak. ABD’nin Kasım Süleymani’yi hedef alması bu açıdan değerlendirilmelidir. Çünkü Kasım Süleymani İran’ın söz konusu yayılmacı ve emperyal politikalarının yürütücüsü ve sembolü olan bir aktördü. Onun yok edilmesi hiç kuşkusuz İran’a vurulmuş büyük bir darbe anlamına gelir.

Ancak verili durumda Süleymani’nin yok edilmesinin -İran’ın yayılmacı emelleri bakımından belli bir caydırıcılığı olsa bile-, bunun İran’ın bölgedeki etkisini kırmaya yetmeyeceği açık. Tersine Tahran’daki Şii yönetim içerde kaybetmekte olan toplumsal meşruiyetini geri almak için Süleymani’nin ölümünü bir fırsata dönüştürme çabası içindedir.

ABD ile yaşadığı gerilimin seyrine bağlı olarak İran bakımından iki olası senaryodan söz edilebilir. İlki, yukarıda ifade edildiği gibi İran, ABD’nin saldırılarını içerde yaşadığı ekonomik sıkışıklığı örtmek ve toplumsal muhalefetin sesini kısmak için bir fırsata dönüştürmek isteyebilir. Öte yandan Ortadoğu’da ABD ve batılı güçler tarafından eli kolu kesilecek rejimin içerde de çöküş sürecine girmesidir. Başka bir ifade ile ABD’nin doğrudan müdahalesiyle değil, fakat ABD ile kapsamlı bir savaşın bir yan sonucu olarak rejim çözülmeye başlayabilir. Ne var ki şu anda bu uzak bir ihtimaldir ve başka çok önemli gelişmeler yaşanmadığı sürece Kürtler bakımından yakın vadede İran’da bir çıkış görünmemektedir.

Öte yandan ABD-İran arasındaki gerilim trendinin gösterdiği gerçek şudur; olası bir ABD-İran savaşının cephe ülkesi esas olarak Irak ve bir ölçüde de Kürdistan olacaktır.  

Kürdistan’a ilişkin değerlendirmeyi sona bırakarak şu söylenebilir. Irak’ın, ABD-İran çatışmasının cephe hattı olması, bu ülkenin ABD-İran güç paylaşımın merkezinde olmasından kaynaklanmaktadır. ABD’nin 2003 yılındaki müdahalesiyle Irak’ı paradoksal bir biçimde İran’a teslim ettiği sır değil. Yıllar sonra ise ABD bu kez Irak’ı geri almak için İran’la çatışmaya girişmiş durumda. Başka bir ifade ile ABD-İran savaşının sonuçlarından en çok etkilenen ülke Irak olacaktır.

Irak’ta ise gerçek anlamda bir iktidardan söz etmek mümkün değil. Mevcut Şii yönetimin İran’ın etkisine karşı direnmesi de, ABD’yi karşısına alması da oldukça zor. Irak ülke olarak büyük bir belirsizlik içinde ve her şey pamuk ipliğine bağlı. Bir yanda her yönüyle İran’a bağlı Şii güçler, öte yandan İran’ın bu ülkedeki etkisine karşı aylardır meydanlara çıkan Irak Şii halkı. İran’ın denetimindeki siyasi aktörlerin varlığına karşın, Irak’ta Şii halkın İran’ın bu ülkedeki vesayetinden kurtulmak istediği de bir gerçek. Kasım Süleymani’nin vurulmasına karşı Irak’ın genelinde güçlü bir tepkinin gösterilmemesi bu durumun açık göstergesi.

Ama son tahlilde İran’ın Irak’taki etkisinin kırılması kolay görünmemektedir. Bu durum ise Irak’ın parçalanmasını mukadder kılabilir ki böyle bir tablo aynı zamanda bağımsız bir Kürdistan’ın kapısını aralayabilir.

Şimdi esas konumuza, Kürtlerin ne yapması gerektiği konusuna gelelim.

Kürtlerin, özel olarak da Kürdistan Bölgesi’nin ABD-İran savaşının merkezinde olduğu gerçeği, bugün (08 Ocak) İran’ın Ayn El Asad üssünün yanısıra ABD’nin Erbil’deki hava üssünü hedef almasıyla daha ilk günden ortaya çıktı. İran’ın Erbil’deki ABD üssünü hedef olarak seçmesinin bilinçli bir tercih olduğuna şüphe yoktur. İran, ABD ile Kürdistan Bölgesi arasındaki yakın ilişkinin farkındadır. Kürt parlamenterlerin, Irak parlamentosunun ABD güçlerinin ülkeden çıkmasını görüşmek amacıyla gerçekleştirdiği toplantıya katılmaması, İran’ın dikkatinden kaçmış olamaz. Benzer şekilde Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin Kasım Süleymani’nin öldürülmesine gösterdiği tepkinin (nötr) seviyesi ve olası bir savaşa angaje olmayacakları yönündeki beyanları İran rejimini hiç kuşkusuz memnun etmemiştir.

İran ordusunun Erbil’deki ABD üssünü hedef almakla aynı zamanda Kürdistan Bölgesi’ne mesaj verdiği açıktır. Sadece İran rejimi değil, başta Türkiye’de olmak üzere Kürt karşıtı kalemşörlerin son kriz bağlamında üzerinde en çok durdukları nokta, Kürdistan’ın bağımsızlığının yeniden gündeme gelme konusudur. Söz konusu Kürt düşmanları bölgesel bir savaşın yol açacağı yıkımı bir tarafa itmiş, daha şimdiden bağımsız bir Kürdistan seçeneğine karşı teyakkuza geçmiş durumdalar.

Gelinen aşamada Ortadoğu büyük bir belirsizliğe doğru sürüklenirken, Kürtler de bir bütün olarak tarihi bir sınavdan geçmektedirler

Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle başlayan kritik süreçteki politikası son derece yerindedir. Sayın Mesut Barzani’nin bölgede tırmanmakta olan gerilim ve savaş durumuna ilişkin açıklaması güven telkin etmektedir. Kürtler, olası daha kapsamlı bir savaşta büyük bedel ödememek için bu akılcı ve dengeli tutumu sürdürmelidir. Kürtler savaşta taraf tutmamalı, ABD dahil hiçbir tarafa açıkça angaje olmamalıdırlar. Tek başına ABD’ye dayanarak atılacak bir adım geçmişte olduğu gibi Kürtlere büyük acılara yol açabilir. Bu tür durumlarda ABD dahil daha geniş uluslararası meşruiyet ve destek esas alınmalıdır. Aksi halde bölge devletleri, başta da İran fırsat buldukları ilk anda, hatta savaş içinde, bütün öfke ve düşmanlıklarını Kürtlere kusmakta tereddüt etmeyeceklerdir.

Ancak bu durum, Kürtlerin gelişmelere bağlı olarak oluşacak fırsatlardan faydalanmayacakları anlamına gelmez. Irak günün birinde çözülme sürecine girdiğinde Kürdistan Bölgesi elbette yapması gerekeni yapacaktır. Farklı gelişmelere ve oluşacak yeni dengelere bağlı olarak Kerkük başta olmak üzere tartışmalı bölgeler tekrar kontrol altına alınabilir. Bu konuda Kürtlerin yeterince deneyime sahip olduğuna kuşku yoktur.

Kürtlerin bu kritik dönemde stratejik ve ulusal bir akıl ile hareket etmeleri son derece önemlidir. Daha somut olarak, atılacak kritik adımlarda uluslararası meşruiyet ve desteğin sağlanması ve gözetilmesi her şeyden daha önemlidir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89