• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 30 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 18 °C

Ergenekon'u "okumak" meselesi...

Ali Bayramoğlu

Son gazeteci tutuklamaları Ergenekon davasının meşruiyetine zarar verdi.

Görüntü bu...

Sorular arttı, vicdanlar rahatsız oldu, ortak sesler yükselmeye başladı.

En baştan başlayalım...

Epey süredir Ergenekon davası demokrat kamuoyunda darbe girişimleri ve derin devlet teşkilatlanmasının izini süren bir süreç olarak kabul görüyor.

Ancak son tutuklamalar, tutuklanan kişiler, isnat edilen suçlar bir arada değerlendirildiğinde, bu davanın bir başka hesaplaşmanın zemini olarak kullanıldığı fikri de aynı kamuoyunda tartışılmaya, yer etmeye başlamıştır.

Malum, 2008'den bu yana aralarında bizim de bulunduğumuz bir kesim bu davanın "demokratikleşme-demilitarizasyon" sürecinin en önemli ve en kritik davası olduğu, bu çerçevede demokratik değişimi ifade ettiği düşüncesini taşıyor...

Buna karşılık başka bir grup aynı davanın sadece iktidarın el değiştirmesinin bir manivelası, hatta bir tezgâhı olduğunu söylüyor...

Fakat bugün hatlar arasındaki çizgiler değişiyor...

O zaman soruyu tekrar soralım:

Hangi Ergenekon?

Ve hemen yanıtlayalım:

"Ergenekon davası asli yönleriyle, mevcut delilleri ve iddianamesiyle hâlâ Türkiye'nin en meşru, en haklı ve en kritik davası olmayı sürdürmektedir."

Dava, Türkiye'nin 2002-2007 arası askeri girişimler, darbe planları, Ayışığı, Sarıkız hamleleri, hükümeti örselemeyi hedefleyen askeri karargâh çıkışlı psikolojik girişim ve belgeler, buna yönelik silahlı eylemler ve eylem hazırlıkları üzerinden somut unsurlarla ilerleyen bir temizlik sürecine işaret etmektedir.

Son gelişmelerin oluşturduğu gölgeye rağmen bu gerçek, bizim açımızdan ve bizim gözümüzde hâlâ tartışma götürmez bir noktada duruyor.

Ancak...

Son günlerde sıkça vurguladık, "kanımız odur ki, bu dava başka bir çerçevede, git gide artan oranda başka tür ilişkilerin hesabının görüldüğü bir zemin olarak da kullanılıyor."

Hanefi Avcı, Ahmet Şık ve Nedim Şener'in öyküleri bu açıdan son derece kuvvetli ipuçları sunuyor.

Aynı görüşe sahip, aynı istikamette yayın yapan, Ergenekon davasını ve soruşturmacılarını örselemekle suçlanan üç isimden, biri bu suçu sadece bir kitap yayınlayarak, diğerleri ise gazetecilik faaliyetleri ile işlemiş görünüyor...

Ve bu durum doğal olarak sözünü ettiğimiz zeminin görünür hale gelmesine yol açıyor...

Bu tablo, daha önce aynı dava etrafında tartışma konusu yapılan "tutukluk süreleri", "özel alanı teşhir eden teknik takip tutanakları" gibi, aslında ciddi sorunlar barındıran ancak davanın özünü etkilemeyen usul meselelerinden çok daha derin ve davanın ana istikametini etkileyecek niteliktedir.

Bu nedenle iki gün önce bir yazıda, "Ortada gerçekten bir 'suç' varsa yetkililer umarız en kısa zamanda bu durumu tüm kamuoyunu ve kamuoyu vicdanını rahatlatacak şekilde açıklığa kavuştururlar..." demiştik.

Bir açıklama yapılmıştır.

Ancak savcılığın yaptığı, "tutuklanan kişiler gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklanmadılar, ama neden tutuklandıklarını gizlilik nedeniyle söyleyemeyiz" mealindeki açıklama tatmin edici olmaktan uzaktır.

Kamuoyu bir yana, sanıkların bile neyle suçlandıkları bilmemeleri, kendilerine soruların tüm soruların yaptıkları ve yapacakları yayın faaliyetleriyle ilgili olması, "hukuki açıdan karanlık nokta"lar oluşturuyor.

Bu ve benzer karanlık noktalar, Ergenekon sürecinin temiz yürümesi ile hak ve özgürlük alanının korunması önünde ciddi sorunlar meydana getiriyor.

Üzerine gitmeye devam edeceğiz...

İklim olumsuz ama, umutlu bitirelim.

Dün Başbakan'ın yaptığı grup konuşmasındaki şu cümleler önemliydi:

"Devam eden davalarla, operasyonlarla ilgili toplumda farklı görüşlerin olması doğaldır. Toplum adalet ister, adalet çağrısı yapar. Toplumdaki duyarlılığı gözardı etmek mümkün değildir. Yasama ve yürütme nasıl toplumsal duyarlılıktan etkileniyorsa, yargı da toplumun bu çağrısına kayıtsız kalamaz. Ancak yargı toplumdan gelen eleştirilerle değil, gazete manşetleriyle değil, dava dosyasıyla karar verir..."

Umarız toplumsal duyarlılık yargıyı da yürütmeyi de gerçekten etkiler.

Zira o duyarlılık vicdan, adalet ve özgürlük istikametindedir...

Vicdan, adalet ve özgürlük ise sivilleşme ve demokratikleşmenin ana göstergeleridir.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89