• BIST 10045.74
  • Altın 2395.993
  • Dolar 32.4805
  • Euro 34.6399
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 29 °C

Dilin hesap kitabı ve bundan parsa toplamak...

Fehim Işık

Dil önemli bir etkendir. Siz dilinizi nasıl kullanırsanız, sözcükleriniz öyle dökülür ağzınızdan. O sözcükler bazen kan olur etrafa saçılır, bazen miski amber olur umutlar, güzellikler yayar.

Yani dil, sizin sınırlarınızı da belirler.

Wittgenstein’in şu ünlü “Dünyamın sınırları dilimin sınırlarıdır” sözündeki yaklaşımdan bahsetmiyorum. O, anlam ile anadili arasındaki bağdan yola çıkarak dilin belirlediği sınırları aktarır, bu sözüyle. Yani, ananızdan öğrendiğiniz dil ile düşünce dünyanız arasındaki sınırları keşfeder...

Benim sözünü etmeye çalıştığım dilin belirlediği sınırlar tamamen farklı.

Bir diğer biçimiyle ifade etmeye çalışırsam; “siyasetin” sözcüklere pelesenk ettiği kamplaştırıcı dildir, esas dikkat çekmek istediğim.

Örneğin şu dilin belirlediği sınırları birlikte değerlendirelim:

“Bunun çocuk olması bizi ilgilendirmez. Bir çocuk bizim kutsalımız olan bir bayrağı alma maharetini gösteriyorsa bunun bir karşılığı muhakkak ki olacaktır. Bedeli neyse bunun bedelini de onu oraya gönderenler, kendisi, onlar da ödeyecektir. Çocuktur diye bizim bayrağımıza kutsalımıza bu şekilde saldırmak suretiyle buna sessiz kalmamız mümkün değildir.”

Aynı dil, Diyarbakır’da oturma eylemi yapan aileler nedeniyle grup toplantısında da çocuklardan söz etmişti:

“Diyarbakır Belediyesi önünde dağa kaçırılan çocukları için şu anda eylem yapan anneleri, babaları yürekten selamlıyorum. Neredesin dünya medyası? Galatasaray Lisesi'nin önünde gelip oturma eylemi yapanları yazardınız. Peki, yavruları dağa kaçırılan bu anneleri niye görmüyorsunuz?”

Çok daha önce de yine çocuklarla ilgili bir söylemi vardı, hatırladınız mı?

Mart 2006’da Diyarbakır’daki sivil gösterileri gerekçe ederek, çocukların ölümüne neden olan şu sözler dökülmüştü ağzından:

“Annelere babalara sesleniyorum. Çocuklarını sokaklara dökenler, terör örgütleri tarafından kullanılmasına fırsat verenler, yarın ağlamanız boş yere olacak. Güvenlik güçlerimiz çocuk da olsa, kadın da olsa kim olursa olsun eğer terörün maşası haline gelmişse, gerekli müdahale ne ise bunu yapacak.”

Verdiğim örneklerden ilk ve sonuncusu, çocukların ölümüne davetiye çıkarırken, ikinci dil çocukları koruyor gibi duruyor, öyle mi?

Yok, kazın ayağı hiç de öyle değil...

Sözünü ettiğimiz dil, empozeye dayalı baskıcı ve zorba siyasetin argümanlarını yansıtıyor, esasında.

Hiç de bilinçsizce, hesapsız, kitapsız söylenmiş sözler değil.

Hesap belli, sınırlar çizilmiş ve bu sınırlar üzerinden hesaplar sözcüklere dönüşüyor.

Bu dil, bir yandan her şeye rağmen süreci yürütmeye devam eden Kürt hareketini dizayn etme çabasıdır, bir yandan da karşıtlık üzerine kurulan siyasette giderek kutuplaşan kitleyi kendi periferinde kemikleştirme girişimidir.

Böyle olmasa, Tokat’taki linç girişimini meşrulaştıran bir yaklaşım sergilenebilir mi?

Böyle olmasa, “Tokat'taki vatandaşın ortaya koyduğu tavrı aynı şekilde herkesin ortaya koymasını söylüyorum.” diye bir belirlemede bulunur mu, bu dil?

Dert çocuk değil, hatta binlerce, onbinlerce çocuğun ölümü bile bu dilin sahibine dert değil.

Dağa gidene de sokaklarda katledilene de zerre acımaz bu dil.

Bu dil, hedefe giden yolda kullanılacak, yani sınırları belirleyecek siyasetin ta kendisidir.

Etkisini de gösteriyor.

“Ben artık Öcalancıyım” sözleriyle Öcalan’ın dilini örnek gösterip bunun üzerinden Kandil’e saldıranlar –ki bunların önemli bir kısmı Kürt’tür– hiç kuşkusunuz olmasın sözünü ettiğimiz dilin eseridir.

Eğer hesabınız, sorunun egemenlerin belirlediği sınırlar içinde çözümünü savunmak, yani “Hak alınmaz, verilir” anlayışını yaşama geçirmek isteyenlere kuyrukçuluk yapmak ise elbet bu dile hizmet edecek, birilerini tu kaka edecek, başkalarını yücelteceksiniz.

Çünkü dert çözüm değil, ya kırıntılarla yetinmek ya da parsa toplama dışında hedefleri olmayanları etken kılacak sahte çözümcü yaklaşımlara onay vermektir.

Ayrıştırıcı, kışkırtıcı, ötekileştirici, kamplaştırıcı, baskıcı ve zorba dili görmeyip hak mücadelesi verenleri, karakol ve kalekol yapımına karşı çıkanları suçlu gösterenleri, başka nasıl tanımlayabiliriz?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89