• BIST 10276.88
  • Altın 2390.367
  • Dolar 32.335
  • Euro 34.7427
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 16 °C

Barışa çakılan çivi

Ayşe Böhürler

İhtiyacımız olan ne? Barışın kendisi mi yoksa cafcaflı barış söylemi mi? Şimdiye kadar BDP siyaseti ikincisini tercih etti. Cumhuriyet tarihinde kürtlere yönelik yapılan bütün haksızlıklar, kürt siyasetinin dilinin yönteminin oluşmasında, şekillenmesinde elbette etkili oldu. Elbette mağdurların yanında durmak her zaman için onurlu bir duruştur. Ancak bu duruşun her zaman mağdurun hakkını siyasi mekanizmalarla aramasına destek manası taşımadığını, çoğu zaman şiddeti onaylamak anlamına geldiğini de unutamamak gerekir.

BDP'nin yeni milletvekillerinin ve destekçilerinin asıl sınavı burada başlıyor. Masum insanlara yönelik şiddeti onaylamadan orada kalabilecekler mi? Yoksa şiddetin tek çözüm olarak sunulduğu bir hareketin Vandetta maskesi mi olacaklar?

Seçimler sürecinde yakından izlediğim kürt siyaseti, barışın adını çokça zikretse de barışa katkı sağlamayacak meseleler üzerinden söylem oluşturdu.

Ahmet Arif'in Adiloş Bebe şiirindeki; "Bunlar/Engerekler ve çıyanlardır/Bunlar/Aşımıza, ekmeğimize/Göz koyanlardır/Tanı bunları/Tanı da büyü" çığlıklarıydı meydanlara hâkim olan. Bağımsızların yeni adayları da hepimizi hayal kırıklığına uğratarak bu söylemi benimsediler.

Sıtkı Süreyya Önder de bunlardan birisi oldu. İslamcı kesimden gençlerin bile oy verdiklerini bildiğim Sıtkı Süreyya'yı Kanal 24'deki,Ülke TV'deki programlarında muhafazakâr kesim daha yakından tanımış ve sevmişti. Ancak seçim gecesi Show TV 'de yanımda oturan kişi maalesef aynı kişi değildi. Zafer sarhoşu olmuş, mütevazılıği unutmuş, kibirli ve saldırgan bir söylemle konuşuyordu. Kendi deyimi ile barışa çivi çakmaya değil mümkünse çakılmış çivileri sökmeye gelmiş gibi bir havası vardı. "Barışa bir çivi çakan gelsin elime de çaksın" gibi cafcaflı lafların ötesinde de barış adına bir şey söylemedi zaten.

Ben bu barışa giden yola çivi çakma meselesine takıldım. Hamasetin ötesinde bu sözün manası üzerinde biraz durmak istiyorum.

Türkiye'de kürt kelimesinin yasaklı olduğu, kürt sorunu diyen liderlerin alaşağı edildiği günler geride kaldı.

Terörbaşı demeden Öcalan'ın isminin haberi yapılamayacağı bir medya ortamından kürtlere ilişkin her meselenin rahatlıkla analiz edilebildiği bir zemine gelindi.

OHAL ve DGM'ler kalktı. Kürtçe kurslar ve kürtçe televizyon açıldı. Cezaevlerinde kürtçe konuşabilme hakkı, taş atan çocuklar yasası, gösteri ve yürüyüşleri düzenleyen yasalardaki değişiklikler, seçimlerde partilerin propagandalarını kürtçe yapılabilmeleri, yargıda yapılan reformlar ve yargının hızlandırılması gibi birçok değişiklik barışa giden yola çakılan çiviler değildi de neydi?

Güneydoğu Anadolu bölgesine sekiz yıl içinde yapılan yatırımlar tüm Cumhuriyet tarihinde yapılan yatırımların 5 katını geçti. Okullar, derslikler, hastaneler batı bölgelerinden çok daha fazla sayıda bu bölgelere yapıldı. Cumhuriyet'in kurulduğu günden bu yana özellikle ihmal edilmiş bir coğrafya ihya edilmeye başlandı. Elbette acılar bitmedi, mağduriyet bitmedi ve daha yapılması gereken çok şey var. Bu yapılanlar da bir lütuf değil, bölgede yaşayan halkın hakkı olan hizmettir.

Ancak tüm bunların da barış adına atılan büyük adımlar olduğunu da görmek gerekiyor.

Zamanın ruhu herkesi değişmeye zorluyor, en milliyetçisinden en dindarına. Bu değişimden kürt siyasi hareketinin de payını alıp almadığını ise yine zaman bize gösterecek.

Bu değişim olmadığı takdirde düşmanlık ve kinle tabanını beslemeye çalışan kürt siyaseti barış isteği konusunda inandırıcı olamaz. Taleplerini terör tehdidi ile kabul ettirmeye çalışma, korku siyaseti, suçlama, hükümetin attığı barış adımlarını inkâr politikalarından oluşan bir siyasi dil, kürt halkına dahi barış getiremez.

Önümüzdeki dönem sivil anayasayı konuşacağız. Bu süreçte kürt siyasetinin tutumu, barış isteğindeki samimiyetlerinin de göstergesi olacak. Bu anayasanın yapımına destek mi yoksa köstek mi olacaklar sorusu önemli bir soru olarak önümüzde duruyor. TBMM'ye giren 36 BDP'li vekil barışa çivi mi çakacaklar yoksa çakılmış çivileri sökmeye mi çalışacaklar göreceğiz.

Cafcaflı hamaset söylemlerinin içinin ne kadar dolu olduğunu göreceğiz kısaca...

...

Cumhuriyet tarihinin %79,14 oy oranı ile en yüksek katılımlı seçimlerinden birisi yapıldı.

Ak parti'nin seçmenlerinin % 55 i kadındı...

45'i Ak Parti'den olmak üzere 78 kadın vekil parlamentoya girdi.

1935'ten bu yana 9.067 erkek vekile karşılık 244 kadın vekilin girdiği Parlamento'da kadınlar açısından bir zafer yaşandı.

Bu seçimlerle kadınlar çıraklık dönemini aşıp siyasette uzmanlaşma dönemine girdiler.

...

Bir tekerleme vardır: "Elalem gider uzaya biz gideriz yaya". Suudi Arabistan'daki kadınların araba kullanabilmek için verdikleri mücadele de bu tekerlemedeki durumu yansıtıyor.

Suudi Arabistan'daki kadınların bazıları (çok azı) araba kullanmayı yasaklayan Suudi yasalarına başkaldırdılar. Bazıları diyorum çünkü eminim ki çoğunluk "ne gerek var araba kullanmak için mücadele etmeye, rahatımızı bozmayalım, paraları yemeye devam edelim" haleti ruhiyesinde araba kullanma hakkını almaya çalışan kadınları ayıplıyorlardır. Ayıplandıklarına emin olduğum bu kadınlar eylem çağrılarını sosyal medya siteleri aracılığı yapıyorlar. Çok sayıda kadın araba kullanarak sokaklara çıksa belki yasalar delinebilirdi. BBC'nin haberine göre bu çağrıya şimdiye kadar Riyad'da sadece bir kadın uyma cesaretini gösterebildi.

Bu eylemleri başlatan ise tek başına kullandığı arabanın videosunu internette yayınlayan Manal Şerif olmuştu. Şerif "araba kullanarak kamu düzenini bozmak" suçundan bir aydır gözaltında.Tekerleme haksız mı?

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89