• BIST 10045.74
  • Altın 2420.766
  • Dolar 32.4438
  • Euro 34.797
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 15 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 20 °C

2015’te silah eşiği aşılabilecek mi?

Bayram Bozyel

Türkiye yeni bir yıla daha girdi. Gündemde yine Çözüm süreci. ‘Öcalan Newroz’da çağrıda bulunacak, ardından PKK kongresini toplayacak, Türkiye silahlara ebediyen veda edecek.’

Bu çok ciddi bir iddia ve elbette Türkiye toplumunun ortak beklentisi.

Ama ne var ki bu iddia ve öngörüye uygun bir ruh ve heyecan hali ortada yok. Çünkü Türkiye böyle bir senaryoyu 2013 yılında –bir eksik bir fazla- yaşadı, toplum olarak tecrübe etti. Şimdi aynı döngüyü bir kez daha yaşamayı –eğer senaryoda önemli düzenleme ve yenilikler yoksa- can sıkıcı, yenilik adına kendisine sunulanı samimiyetsiz bulmakta.

Türkiye’nin 2013 yılına, Kürt sorununun çözümüne ilişkin ne büyük beklenti ve umutlarla girdiğini hatırlayalım. Öcalan’ın 2013 Newroz’unda yaptığı ‘silahların devri bitti, şimdi siyaset zamanı’ mealindeki çağrısı tarihi bir dönüm noktası olarak nitelendirilmişti. Öcalan’ın çağrısı ile PKK silahlı güçlerini sınır dışına çekmeye başlamış, toplumda, geriye dönüşü olmayan bir sürece girildiği kanaati oluşmuştu.

Ancak bu iyimserlik ve balayı dönemi çok kısa sürdü.

Sonraki dönemde yaşanan önemli kırılganlıklar, her keresinde süreç bitti bitecek içerikli açıklamalar, karşılıklı tehditler, ardı arkası kesilmeyen krizlerle Çözüm süreci önemli oranda hırpalandı, inandırıcılığını yitirdi. İki yıl aradan sonra AK Parti hükümeti bir kez daha Çözüm süreci ruhunu diriltmek ve toplumu buna inandırmak için yoğun bir çaba içinde.

Geçmişten ders çıkartmak

Çözüm sürecinin 2013 deneyiminden farklı olarak bu kez sonuca gitmesi için hamasi laflara değil somut verilere ihtiyaç var.

Örneğin, Çözüm sürecinin 2013’te yaşadığı kırılganlıktan daha sağlam bir zemine taşındığını gösteren düzenlemeler…  Geçmişte yaşananların önümüzdeki dönemde bir daha tekerrür etmemesi için çıkartılan dersler… Ya da şöyle soralım; Süreçten bu kez sonuç almak için bir politika değişikliğine girildi mi, örneğin yeni bir yol haritası, bir öncelikler sıralaması ve ya hedefte bir revizyon söz konusu mu?

Evet, hükümetin geçen dönemde hiçbir şey yapmadığını söylemek gerçekçi değil. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geçen iki yıl içinde hükümetin atığı adımları şu şekilde sıralıyor: ‘3 Nisan 2013’de Akil İnsanlar Heyeti oluşturuldu, 9 Nisan’da Meclis’te Çözüm Süreci Komisyonu kuruldu, Eylül 2013’de Demokrasi Paketi hayata geçirildi, 10 Temmuz 2014’te sürece yasal çerçeve kazandıran yasa Meclis’ten geçirildi, 62’inci hükümet kurulur kurulmaz Başbakan başkanlığında mutad olarak toplanacak Çözüm Süreci Kurulu’nu faaliyete başlattı…’ (28.12.2014 Star)

Ne var ki hükümetin yaptığı söz konusu düzenlemelerin Çözüm sürecine bir ivme kazandırdığını söylemek zor. Yapılan işler, atılan adımlar var; ama bunlar işin özüyle ilgili ve sürecin gidişatını değiştirecek nitelikte değil. Süreçle ilgili şimdiye dek en çok öne çıkan argümanlardan biri de, ‘ölümlerin olmaması, annelerin ağlamaması’ iddiası idi ki yaşananlar ne yazık ki bu argümanı da boşa çıkardı. 

Bütün bu tablo içinde Türkiye’nin 2013 yılına göre çözümden daha uzak olduğunu söylemek, belki iç açıcı bir tespit değil, ama bir gerçek. 

Geçen dönem içinde toplumun çözüme ilişkin umudu zayıfladı. Sergilenen ilkesizlik ve yalpalamalardan dolayı sürecin aktörlerine olan güven azaldı. Çünkü süreç gereksiz nedenlerle uzadı ve gereğinden fazla zamana yayılan her sürecin böyle bir mukadderatı yaşaması kaçınılmazdı. 

Silahlar ebediyen susacaktı, aksine belirli aralıklarla patlamaya devam etti. Ölümler olmayacaktı, ne var ki geçen dönemde nice eve ateş düştü; onlarca çocuk, sivil, asker yaşamını yitirdi. Sadece 6-8 Ekim olaylarından yaşanan can ve mal kayıpları, bir savaşta yaşanacaklarla eşdeğerde bir yıkıma ulaştı. Aslında 6-8 Ekim olayları hem iki yıllık Çözüm süreci, hem de Türkiye’nin Kürt sorununda bulunduğu yeri göstermesi bakımından bir turnusol işlevi gördü. Çözüm sürecinin ne denli kırılgan ve bıçak sırtında olduğunu ortaya koydu. Kürt sorununun çözümsüzlüğünün yol açtığı yıkıcı etkinin boyutlarını ortaya serdi. 

Elbette, bütün bunları Suriye’de yaşananlar ve Türkiye’nin Kobanê’de izlediği tutumdan ayrı değerlendirmek zor. Başka bir ifade ile Türkiye’nin Suriye ve Kobanê’de izlediği politika her şeye tuz biber ekti. 

Bu durumda Türkiye’nin bu yıl içinde çözüm sürecini nasıl tamama erdireceği konusu başlı başına bir soru olarak orta yerde duruyor. 

Çözüm için doğru teşhis gerekli 

Öte yandan hükümetin geçen iki yıllık deneyimlerden yola çıkarak Kürt sorununda bir politika değişikliğine gittiğine dair bir veri yok. AK Parti hükümeti Kürt ve Kürdistan sorununun karakterini kavramaktan hala uzak. Bu sorunun doğasıyla yüzleşmemek için inanılmaz bir huzursuzluk içinde. Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç, geçenlerde Çözüm sürecinde özerklik talebinin gündeme gelip gelmediğine ilişkin sorulan bir soruya  ‘Yola çıkarken bazı konuların kesinlikle kabul edilmeyeceği söylendi diyerek hükümetin içinde bulunduğu ketum tutumu ortaya koydu. 

Hükümetin Çözüm sürecinden ne anladığı artık bizim için bir sır değil. Gerek hükümet yetkililerinin yaptığı farklı açıklamalarda, gerekse 10 Temmuz 2014 tarihli sürece yasal çerçeve kazandıran yasada çözüm sürecinin hedefi, ‘terörün sonlandırılması’ (siz silahların susturulması ve bırakılması olarak okuyun) tanımlanmakta ve bu artık net bir biçimde ortada. 

Öyleyse hükümetin Çözüm süreci ile çözmek istediği Kürt sorunu değil, silah sorunu. Ama silahlar susunca Kürt sorunu çözülecek diyen yine aynı hükümet. 

Bu konuya ilişkin görüşümüzü defalarca yazdık, tekrara gerek yok. Kürt sorunu esas olarak bir ulusal sorun. Silah ve şiddet ise, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün bir sonucu. Silahları, esas bağlamından, Kürt sorununa eşitlikçi çözüm perspektifinden kopartarak susturmak mümkün değil. 

Ama yine de, hükümet öngördüğü çerçevede Çözüm sürecini sonuca götürse ve PKK ile silahları devreden çıkartacak bir uzlaşı yakalasa, fena olmaz. 

Çünkü silahların son bulmasını isteyen sadece hükümet değil. Kürtlerin ezici bir çoğunluğu da artık silahlı mücadele döneminin (Türkiye koşullarında) sona erdiğine inanıyor ve silahların susturulması ve terk edilmesinden yana bir tutum içinde. Ancak hükümetten farklı nedenlerle… Kürtler, silahların susması ile Kürt sorununun çözüleceğine inandıkları için değil, aksine böyle bir durumun Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracağı, siyasal çözüme elverişli bir zemin hazırlayacağı için silahların susmasını savunuyorlar. 

Silah sorunu sadece teknik bir konu değil 

İki noktanın altını daha çizmekte yarar var. 

Silahlar bir biçimde susturulabilir ve bundan görece bir barış ortamı sağlanabilir. Kalıcı bir barış ise ancak şiddet ortamını besleyen siyasal ve toplumsal zemini tümüyle ortadan kaldırmakla mümkün. Bu da Kürt sorununun adil ve eşitlikçi çözümüyle mümkün olur.

İkincisi, bir an için Kürt sorununa kalıcı çözüm sağlanmadan, silahları susturma imkânlarının yakalandığını varsayalım. Ancak bu durumda da sorunun teknik olmanın ötesinde boyutlar içerdiği unutulmamalı. Gelinen aşamada, silahların tasfiyesi, başta genel bir siyasal bir af olmak üzere çok yönlü bir demokratikleşme paketi olmadan olacak gibi görünmüyor. Öyle bir demokratik dönüşüm sağlanmalı ki silahlarını terk edecekler, yıllardır illegal koşullarda siyaset yapmak zorunda bırakılanlar, ülkelerinden zorla sürülenler dönüp ülkelerinde özgürce siyaset yapabilsinler. Kürtler özgürce örgütlenebilme, siyasal sürece eşit koşullarda katılabilme imkânlarına kavuşabilmeli. Türkiye’de sistem adem-i merkezi tarzda yeniden düzenlenmeli. Başta Kürtler olmak üzere nüfusça azınlıkta olan etnik ve dini toplumlara kendilerini özgürce ifade etmelerine ve çoğunlukta bulundukları yerlerde kendi kendilerini yönetmelerine fırsat tanımalı. Bu ise her şeyden önce gerçek anlamda bir demokratik değişim ve dönüşüm programını gerektirir. 

Yoksa 12 Eylül düzeni gibi barajlar, yasaklar ve ayrımcı düzenlemelerle teçhiz edilmiş bir anlayışla barış ve çözüm kotarmak gerçekçi değil.

Einstein’in dediği gibi sorunları, onları yarattığımız düşünce tarzını kullanarak çözemeyiz.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89