• BIST 10081
  • Altın 2951.437
  • Dolar 34.6593
  • Euro 36.8557
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 6 °C
  • Ankara 6 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 7 °C

1915 ve biz...

Ali Bayramoğlu

Bugün 24 Nisan...

24 Nisan'ı dünyanın dört bir yanında Ermeniler, "1915 olaylarını"nın başlangıç günü olarak anar ve yaşananları "soykırım" olarak niteleler bu genel bir kabulü görür.

Bunun içindir ki, basını, siyaseti, devleti, muhafazakarlarıyla Türkiye de, bu tarihi, "Türk düşmanlığı günü olarak" yaşar.

Malum, Türkiye'deki genel kabul 1915 tehcirinin "Ermeni ihaneti" üzerine girişilen askeri zorunluluk olduğu, ölümlerin bu sırada ve Ermeni ayaklanmalarının bastırılmasında meydana geldiği yönündedir. Bu kabule göre soykırım tümüyle bir iftiradır.

Önde duran tablo, politik tablo bu.

Ama bir adım geriye gider, duygu ve endişeler diliyle bakarsak görüntü değişir.

Böyle bakıldığında, 24 Nisan Ermenilerin kayıplarını ve geride bıraktıklarını andıkları bir saygı günüdür. Anadolu'daki Müslümanların, Türklerin ise itham edilmenin baskısı altında geçmişleriyle kah tepki, kah öfke, kah endişe içinde temas ettikleri bir gün.

Duygu, saygı, endişe ve öfke dünyası insana ait her unsur gibi, her siyasi algı gibi değişime tâbidir..

Nitekim bir süredir, Türkiye'de, 1915'e dair farklı soruların sorulduğu muhakkak.

24 Nisan, bizde de anılıyor artık. Bir süre önce, Müslüman aydınların yaptığı gibi o acıyı paylaşan bildiriler yayınlanıyor. Soykırım telafuzzu her geçen gün artıyor.

Daha da öte...

Yeni nesiller, resmi Türk kimliğinin "hatırlamama" üzerine kurulu olduğu, iyisiyle, kötüsüyle, acısıyla, tatlısıyla geçmişin keşfinin aslında yeni demokratik bir kimliğin kurulmasının aracı olduğunu biliyor. Üniversite, 19. Yüzyıl toplumunu, insanını, kadınını ilişkilerini anlama istimaketinde büyük eksen değişikliği yaşıyor.

Artık revaçta olan, yarını kurmak için haklardan feragat ederek bugünü feda etmek ve geçmişi tümüyle silmek değil.

Tersine, hemen, şimdi istemek, bilmek ve ötekiyle birlikte inşa etmek...

24 Nisan bunu hatırlatan, Türklere dönük bir yüzü olan tarih olma yolunda ilerliyor ve ileryecektir.

24 Nisan tarihte ve gerçekte nedir?

1915'te İstanbul'da 220 Ermeni aydını, yazarı, siyasetçisinin tutuklandığı gündür. Sürülmüşler ve öldürülmüşlerdir. Ardından da tüm Anadolu'da ve Trakya'da ölüm yürüşüyü, tehcir başlamıştır...

Anlamak vicdanla başlar...

Agos Gazetesi 24 Nisan'da katledilenlerden bazılarının hikayesini "kendi ağızları"ndan vermiş...

Şöyle:

"Levon Larents: Kur'an'ı Ermeniceye çevirmiştim

1875'te Samatya'da doğdum. Bir dönem Püzantiyon Gazetesi'nde çalıştıktan sonra ABD'ye göç ettim. Hınçak Partisi üyesi arkadaşlarla birlikte Boston'da Tsayn HAYRENYATS (Vatanın Sesi) Gazetesi'ni çıkarmaya başladım. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndüm Trakhdi Yerker (Cennet Şarkıları) Başlıklı Şiir kitabım çok beğenildi. 1912'den itibaren Murc (Çekiç) Gazetesi'ni yönettim. Kur'an'ı Ermenice'ye çevirip yayımladım. 24 Nisan'dan hemen önce Mevlana'nın Mesnevi'sini çevirmeye başlamıştım.

Yerçanik Aram: O kafilede ne işim vardı?

Bahçekapı'daki lokantam parmakla gösterilirdi. Onlarca garson masaların etrafında fır döner, müşterilerim, yiyip içtiklerinden ve benim ev sahipliğimden memnun masalarında ağır ağır hasbihal ederdi. Her birini tek tek tanır huylarını sularını ezbere bilirdim. Derdi olanın derdini alır yüzü gülenin neşesine ortak olurdum. Adım boşuna Yerçanik (Mutlu) Aram diye çıkmadı. Hele Meşrutiyet ilan edilip Meclis-i Mebusan açılınca, mebuslar, nazırlar, kapımdan eksilmez olmuş, Meclis'in kulislerinde harlanan siyasi tartışmalar, benim lokantamın beyaz örtülü masalarında, rakı dolu kadehlerinde söner hale gelmişti.

O 24 Nisan gecesi, lokantamın gediklisi olan olmayan siyasete az buçuk karışmış partili diye adı çıkmış bütün Ermeniler toplanırken, benim onların arasında ne işim vardı?

Hadi koluma girip beni zorla Sirkeci'deki o kara binaya götüren iki gariban zaptiye Yerçenik Aram'ı tanımazdı, tutuklanıp sürülecekler listesine adımı yazan efendiler de mi benim siyasetten anlamadığımı, yemeğin tuzundan, rakının iyisinden ve müşterilerimin yüzünün gülmesinden başka tasam olmadığını bilmezdi?..."

Hikayeler önce vicdana değiyorlar, oradan akla giriyor, siyasete davet ediyorlar.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89