• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 14 °C

Zübeyir Aydar: Hükümet isterse Newroz'a kadar biter!

Zübeyir Aydar: Hükümet isterse Newroz'a kadar biter!
KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, Oslo sürecinde silah bırakma dışında devletin hiç bir somut konuya yanaşmadığını söyledi.

KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, İmralı sürecinin henüz başlangıç aşamasında olduğuna dikkat çekerek, “Öcalan’la sürdürülen görüşmelere, şimdi de BDP dahil ediliyor” dedi. Oslo sürecinde silah bırakma dışında devletin hiç bir somut konuya yanaşmadığını vurgulayan Aydar, yeni süreçle ilgili umutlu ve hayli heyecanlı konuşuyor: “Süreci sabote etmek isteyenler elini çabuk tutuyor. O halde barışı isteyenler olarak biz de elimizi çabuk tutmalıyız. Kürt tarafı bu konuda açık ve net olarak hazırdır. İstenirse 21 Mart 2013’deki Newroza kadar bu işe nokta koyabiliriz.”

· Tatminkar, sürece dair şeffaf bir açıklama yokken dahi silahların susacağı umudunun tabandan böyle bir destek görmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Yılardır savaş ve çatışma var. Bu kadar insan öldü. Keza ekonomik kayıplar var.Ve yine de sonuç alınamadı. Son yıllardaki tartışmalarla da bu sorun hayli olgunlaştı ve makul bir çözüm bulanabileceği insanların kafasına yerleşti. Kürt sorunu nedir ne değildir daha fazla görünür ve kolay anlaşılır bir durumda. Bu nedenle toplumda bir barış beklentisi var. Ne zaman böyle bir girişim olsa kamuoyu destekliyor. Geçen sene Oslo kasetleri sızdırıldığında infial çıkması bekleyenler hayal kırıklığı yaşadı. Ulusalcı, milleyetçi çevrelerin genel hezeyanları dışında toplumdaki sessizlik genel bir kabul edilebilirliği gösteriyordu. Anlaşılıyor ki Türk kamuoyu da Kürt kamuoyu gibi bu barışa hazır. Bu genel kabulü barışa evriltmek de tarafların en çok da Türk tarafının elinde. Biz barışa hazırız ve istiyoruz.

· Daha önceki bir görüşmemizde Oslo diye anılan sürecin bir müzekere olmadığını söylemiştiniz. Sadece silahların bırakılmasının istendiği ve karşılığında herhangi bir konuda vaat dahi verilmeyen bir oyalama süreci olduğunu söylemiştiniz. Şimdi bir fark var mı öncekinden?

Oslo için müzakere değildir demedik ama devlet ana konuları müzekere etmedi. Masaya getirmedi. Yasal ve anayasal sorunlar, Kürt kimliği, dili, kültürü, yönetime katılma hakkı, kendini idare etme gibi konularda karşı taraf projeyle ya da bir öneriyle karışımıza gelmedi. Biz projelerimizi ortaya koymamıza rağmen bir şey denilmedi. Oyalanma sürecinde olduğumuzu hissettik. Çok fazla görüşme yapıldı o dönemde ama hiç birinde bu tür konularla masaya gelinmedi. İmralı sürecinde de bir çok kaygı taşıyoruz. Temkinli yaklaşıyoruz. Fakat devlet önceki gibi bir tutum mu izler onu bilmiyoruz. Şu anda bazı şeyleri söylemek için erken. Elimizde yeterli veri olursa daha rahat değerlendirme yaparız.

· Bu sürecin inşasında ya da başlamasında ordunun sivil otoriteye bağlı hale gelmesinin etkisi var mı?


Ordu cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Küt sorununu her zaman savaş yöntemleriyle çözmeye kalkıp meseleyi kendi tekeline almıştır. Ordu siyasal olarak her zaman anti Kürttür, anti sosyalisttir ve radikal İslamı hedef almıştır. Çünkü kendilerini kurdukları rejimin bekçisi sanıyolar. Ordu her zaman, “Bu devletin kurucusu benim ve esas meselelerde son sözü ben söylerim, ben karar veririm” diyordu. Cumharbaşkanının seçiminden tutun da, bilmem neyin kim olacağına kadar karar vermek isityordu. Hükümetler askerin memuru gibiydi. Zaten memuru olmayana da darbe yaparlardı. Darbe olmamışsa bilin ki ordunun darbe yapmasına gerek olmayan hükümetler görevde olduğu içindir. Şimdi dünya değişiyor ve Türkiye’nin de değişmesi gerekirdi. Gönül isterdi ki sol sosyalist, demokrat bir kesimle bu değişim olsun ama olmadı. Ordu hep bu kesimleri düşman gördüğü ve ezdiği için ortaya AKP hükümeti çıkmıştır. İslamcı bir iktidar odağıyla birlikte ordu da yeniden dizayn edildi. Vesayeti kırılarak asli görevine çekilmesi sağlandı. Siyasetten uzaklaştırıldı ama bunun ne ölçüde olduğunu henüz bilmiyoruz ama her şeye rağmen bunlar olumlu gelişmelerdir. Dolayısıyla bu sürece de etkisi olmuştur elbette.

· Bu sürecin aktörleri kimler? MİT ve Abdullah Öcalan’ın bu sürecin asli unsurları olduğunu biliyoruz. Peki başka kimler rol alıyor bu süreçte?

Bu yeni süreçte henüz başlangıç aşamasında. Şu anda bizim belirlediğimiz bir koşul yok. Dolayısıyla aktörleri de biz belirlemiyoruz. Başkanımız Abdullah Öcalan üzerinden yürütülen bir süreçtir bu. Devlet MİT mensuplarından bir heyet oluşturup göndermiş. Şu anda devleti temsilen MİT mensuplarının olduğu, BDP’li siyasetçi arkadaşlardan ikisinin de bir kez görüşerek dahil olduğu bir süreçtir bu. Zaten BDP’nin baştan itibaran bu konuda talebi vardı. Geçmişteki taleplerin cidiye alındığını gösteriyor bu yeni durum.

· Görüşmeler ne zaman başlamış?


Benim bilgim sınırlıdır ama ekimde başlayan bir süreç olduğunu, Aralıkta da olgunlaştığını biliyorum. Biz görüşme olduğunu açlık grevi sürecindeki tavırlardan anladık ve bilgi aldık. Açlık grevleri sırasında Öcalan’ın iradesiyle sorunun çözülmesi süreci hızlandırdı. Kamuoyuna örgütün liderini dinlemeyeceği propogandası yapıldığı dönemde böyle bir sonuç çıkması Kürt meselesinde sürecin asli aktörünün Başkan Apo olduğunu bir kez daha teyit etti.

· PKK’nin Avrupa kanadı olarak siz, örgütün merkezi yönetimi olan Kandil ve BDP’ye ne kadar rol biçildi?


Bizler yani ne Kandil ne de hareketin Avrupa’daki bileşenleri şu aşamada sürece dahil edilmedik. Daha önce biz de görüşme olduğuna dair duyum almıştık ama bize bir bilgilendirme yapılmadı. Resmen iletilmiş, “Örgüte söyleyin biz görüşmeler yapıyoruz” şeklinde bir bilgilendirme olmadı. Sürecin bu haliye gelişerek devam etmesi gerekir. Mevcut biçimiyle bir seferliğine Kürtlerden iki kişi gitmiş gelmiş oldu. Devamı gelecek gibi görünüyor. Ama bu olmazsa süreç akim kalır. BDP’nin ağırlığı var. Ancak yapabilecekleri ya da yapamayacakları var. Şimdi Ahmet Türk gittiğinde mesela Öcalan örgütle ilgili bazı şeyler tartışmak istelyebilir. Örgütün yapısı, silahlı durumu, siyasi anlayışındaki gelişmeler gibi konular. Ama Ahmet bey o soruların muhattabı değil, bilemez. Örgütün yönetimi muhattaptır bu sorulara.

· Bu süreçte Öcalan’a biçilen rol Kürt hareketinin tartışmasız lideri olduğunun tescili anlamına mı geliyor? Yoksa sürecin diğer aktörleri olan PKK, KCK, Avrupa ayağı olarak siz ve BDP ile Öcalan arasında bir husumet var görüntüsü mü çizilmek isteniyor? Hani “Öcalan iyi ama çevresi kötü” söylemine uygun bir tablo mu yaratılmak isteniyor?

Kürt hareketinin lideri Kürtler için zaten Öcalan’dı. İmralı süreciyle bu, devlet katında da bu kabul edilmiş oldu. Öcalan iyi çevresi kötü diyerek araya husumet sokulması amacı güdülmek isteniyorsa sürece yazık olur. Hükümete yakın çevrelerce daha önce bu yapılmak istendi ama şimdi vazgeçtiklarini düşünüyorum.

· Eskiden üstlenmesi gereken görevi yerine getirmemekle suçlanan BDP veya Kürt siyasetçilerinin şimdi de süreçte rol ve görev alma çabası oldukları için eleştirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

BDP eskiden görev almamakla suçlanıyor ama zaten kimse görev vermiyordu. Ne zaman BDP’ye gel görüşelim, tartışalım, rol al dendi de parti bundan kaçtı? Gel müzakerelere katıl sorunu çözelim İmralı’ya git dendi de hayır mı dediler. Onlar BDP’ye, “Sen de gel bizim gibi bunları terörist ilan edip mücadeleye katıl” diyordu. BDP’lye teklif edilen çözüme değil savaşa katılma çağrısıydı. O zaman da eleştiriyorlar şimdi de. Çünkü BDP’deki Kürt siyasetçiler doğru tutum takınıyor. Çözüm konusunda BDP her zaman var olduğunu söyledi, şimdi de söylüyor. Bunda eleştirilecek bir durum yok. BDP, Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunacak her konuda görev almalıdır.

· Yoğun bir tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’ın 14 yıldır yaşanan gelişmelerden tam anlamıyla haberdar olmadığı, bilgilerinin sınırlı olduğunu düşünürsek bu süreçte rol almasının sakıncaları yok mu? İki tarafın da görece eşit koşullara sahip olması yani Öcalan’ın da örgütü ve istediği kişi ve kurumlarla özgürce iletişim kurabilmesi gerekmez mi?

14 yıl sonra televizyon verilmesi, BDP’li siyasetçilerin, yakın zamanda İşkenceyi Önleme Komitesi CPT’nin temsilcilerinin İmralı’ya gitmiş olması olumlu gelişmelerdir. Avukatlar da giderse daha iyi ama yeterli olmaz. Başkan Apo eğer barış sürecini yürütecekse örgütün içini de bilmek zorunda. Bunu Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk anlatamaz. Bilmedikleri konular hakkında karşısındakinden bilgi, görüş isteyemezsin. Bu açıdan herkesle irtibatlansa bile örgütle ilişki kuramazsa yine eksiklik olur. Başkanın örgüt içinde ne olup bittiğini, sürece dair eğiliminin ne olduğunu, örgütün durumunun ne olduğunu bilmesi gerekir ki en çok ihtiyaç hissettiği dönemdir. Çünkü barış için diyalog ortamı varolduğu söyleniyor. Başkandan silahları susturması isteniyor. Örgüt kadrolarını ülkenin sınırları dışına çıkarması isteniyor. Dört duvar arasında hapiste olan bir insanın bunu ne kadar sağlayacağını düşünebilirsiniz. Doğru bir yaklaşım değil. Her yönüyle barış sürecini yürütebilecek bir konuma getirilmesi, görece bir eşitlik sağlanması gerekir.

· Örgütü temsilen siz muhattap olabilir misiniz yoksa mutlaka Kandil’den biri mi olmalı?

Ben de yönetimden birisiyim. Avrupa’dayım ama herhangi bir kanadı falan temsil etmiyorum. Çünkü bizde örgüt birdir, yönetim de tektir. Bu yönetim de Kandil’dedir. Örgütün de, silahlı kanadı HPG’nin nin de merkezi Kandil’dedir ve silahlı mücadeleye ilişkin kararlar orada alınır. Bu örgütün 31 kişilik yürütme konseyi var. Örgütün işlerini bu konsey yürütür. Başında da Murat Karayılan bulunuyor. Örgütün yönetimiyle başkanının ortaklaşması, bunun için de görüşmesi lazım. Bu gerçekleşmeden bu şekliyle süreç yürümez. Karar alınamaz. Örgütten kim görüşecek derseniz ona da yürütme konseyi karar verir. Tartışır ve isimler belirlenir. Sanırım bir tek kişi olmaz. Ama şu anda bize öyle bir talep yok. Kimisi var olan görüşmelere müzakere diyor ama müzakere bu şartlar altında olmaz. Kürt hareketi bir bütündür ve hepsini temsil edecek kişi de Başkan Apo’dur. Ancak Öcalan geçmişte de kendisinin cezaevi şartlarında yapacaklarının sınırlı olduğunu dile getirmişti. Mevcut şartlarda elinden daha fazlasının gelemeyeceğini, eğer çözüm noktasında rol alması isteniyorsa buna hazır olduğunu ve gücü olduğunu da söylemişti. Ama bunu için Öcalan’ın can güvenliğinin ve sağlık koşullarının sağlandığı, rahat hareket etme imkanına sahip olabildiği şartlarda bir yerde olması gerekiyor. Nihayetinde bu sorunu çözmek için elinde bir sihirli değnek yok.

· Sınırları olan bir ev hapsi mi öneriyorsunuz?


Şu anda ev hapsi tartışmasına girmek istemiyorum. O da olabilir. Tartışılsın. Barış sürecini yürütebilecek imkanların tanınmasıdır bunun adı. Bu süreci uygun ve olumlu ve layıkıyla biçimde yürütebilecek serbestlik ortamının olması gerekir. Kendisiyle tartışılıp bu konunun adı konulabilir. Ama bu sürecin çözüme kavuşması için de başkanın İmralı’dan çıkması lazım.

· Bu dediğiniz koşulların olabilmesi için de bir çatışmasızlık ortamı gerekiyor. Ancak süreç için geçerli bu koşullar sağlanmışken bir saldırı olur da askerler ölürse ne olur?


Aynı şey bizim için de geçerli. Gerilla öldüğünde de farklı bir durum olmaz. Çatışmasızlık ortamı iki taraf için de geçerlidir. Hiç bir yerde tek bir asker ve gerillanın ölmemesi lazım. Bunun için de tarafların tek bir kurşun sıkmaması gerekiyor. Biz kendi payımıza bunu garanti edebiliriz. Üzerimize kimse gelmezse, operasyon olmazsa hareketimizin içinden bu veya sürece dair bir başka konuda kimse disiplinsizlik gösteremez. Yaparsa da gereği yerine getirilir.

· 1999’daki çatışmasızlık ortamında bezer bir süreç yaşanmış, örgütten kopan kimi marjinal gruplar olmuştu ama...

O zamanki geri çekilmeler sırasında Türk ordusu operasyonlar yapmış ve yaklaşık 300 gerillayı öldürmüştü. Bunun üzerine bazı gruplar da sınırdan ekilme kararıyla ölüme gideceğimize yerimizde kalalım demişti olay budur. O günün şartlarıyla günümüzün şartları da bir değil. 1993’ten bu yana 20 yıldır Başkan Apo tarafından barış yönünde söylemimizi geliştirmişiz. Hatta bunun için barış eğitimi de verdik kadrolarımıza.

· Nasıl?


Çeşitli söylemlerle, konuşmalarla, eğitimlerle bunu gerçekleştirdik. Dünyadan benzer süreçleri yaşandığı örnekler üzerinden seminerler yapıyoruz. Bakın Paris’te şehit düşen üç arkadaşımızın cenaze törenlerinde babaları konuştu. Tören alanına yüz binlerce insan geldi. Hiç kimse inhtikam demedi. Herkes aynı ağızdan barış istediğini dile getirdi. Bu da bir eğitimin sonucudur. Eğitimlerin parçasıdır. Barış bir taleptir, istektir. Eğer biz farklı yaklaşsaydık, oradaki binlerce insan intikam çağrısı yapardı. Eğer barışta samimiyseniz kadrolarınızı ona göre eğitirsiniz. Biz bunu yaptık. Barış nasıl yapılır, ne koşullarda gelir, neden barış yapılması lazım gibi konuları anlatıyoruz kadrolarımıza da halkımıza da. Yani hem örgütümüz hem de halkımız barışa hazırdır. Eğer ki süreç samimi ilerlerse örgüt kanadından hiç kimse tek bir kurşun sıkmaz. İçimizden marjinalleşmiş gruplar da çıkmaz. Herkes alınacak kararlara uyar. Şu anda PKK içinde PKK dışında bir irade yok. İşler kötü gider Kürtler içinden farklı örgütler ortaya çıkarsa o başka bir konudur ve bizim denetimimizde değildir. Kürtler barışa net olarak hazır. Başkan Apo’nun rahat hareket etmesi ve istediği çevrelerle rahat görüşmesi bu süreci öyle bir hızlandırır ki bazı konularda düşünülenden daha çok yol alınır. Süreç çok uzun evet, ama çatışma süreci de çok uzun sürdü. Diyalog da bir anda olmaz ve zaten kısa sürmedi. Turgut Özal’la birlikte başlayan çeşitli defalar kesintiye uğrayan 20 yıllık bir süreçtir bu. Bu sürecin daha hızlı yol alması isteniyorsa Kürt tarafını temsil eden kişiye olanaklar sağlanması gerekir. Daha önce de söyledik Öcalan örgütün başı olarak alınacak kararları veto hakkına da onaylama hakkında sahip son makamdır.

· Kürt meselesinde konusuna ne kadar hakim bizler bilmiyoruz ama böyle bir süreçte Öcalan’ın muhatabı istihbarat örgütünün başındaki kişi olarak MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın olması doğru mu?

Kürtlerde muhattaplık ya da heyet sorunu yok. Kimin temsil edeceği de bellidir. Türkiye cenahında bu iş tek başına memurlarla olmaz. Görüşecek kişilerden birisi Hakan Fidan olabilir. Ama yetmez. Nihayetinde kendisi bir memur, hükümet adına aracıdır. Sayın Fidan bu konuda yetenekli, sürece ve konuya hakim olabilir. Fikir üretebilir ve müzakere edebilir ama karar verme noktasında bir memurdur. Onay mercii değildir. O yüzden heyet içinde karar mekanizmasının içinde olacağı birilerinin olması gerek. Nihayetinde hükümet adına kararları başbakan veriyor. Onay makamı odur. Hükümet adına başka kişilerin de katılacağı, karar alıcı bir heyet oluşturulabilir. Çünkü eller çabuk tutularak, hızlıca hareket edilerek sonuca gidilmesi gerekiyor. Bunu şu nedenle söylüyorum, diyalog var denildiği dönemde sadece 35 kayıp bizde var. Aynı şekilde devletin de kayıpları oldu, onları da yadsımıyorum. Nihayetinde hepimizin kaybıdır. Ama kendi cenhahımızdaki kayıpların ne kadar tahribat yarattığını biliyorum. Demek ki süreci sabote etmek isteyenler elini çabuk tutuyor. O halde barışı isteyenler olarak biz de elimizi çabuk tutmalıyız. Sürece yaymadan, karar alıcı noktada olan bir heyetle sürecin sonlandırılması lazım. Kürt tarafı bu konuda açık ve net olarak hazırdır. İstenirse 21 Mart 2013’deki Newroza kadar bu işe nokta koyabiliriz.

Örgütün finans kaynağı uyuşturucu değil halktır

Örgüt içi infaz söylemi gibi uyuşturucu ve kara para trafiği iddialarını da ahlaksızca buluyorum. Türkiyede her zaman masa başı haberler yapılıyor. Bu türden haberler de benzer örneklerden biridir. Bakın bu örgüt dolayısıyla hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde binlerce dava açıldı. Bir tek kez uyuşturucu konulu bir dava açılmadı ya da karar verilmedi. Çamur at izi kalsın mantığıyla yapılan yakıştırmaladır bunlar. Her şeyden önce PKK bir halk hareketidir. Örgütümüz halkından toplanan bağışlarla, yardımlarla kendisini finanse ediyor. Bu örgütün arkasındaki halk milyonlarca kişidir bu gerçeği herkes görsün artık. Öyle uyuşturucu kara para gibi iftiralarla gelir sağlamıyoruz. Örgütün bildiği alanlarda kaçakçılık hele ki uyuşturucu işi olmaz. Elbette bize bağış yapanlar arasında uyuşturucu satanlar da olmuştur, bilmiyoruz. Kimi zaman yardımlar da yapmış olabilir bu kişiler. Ama örgüt kendi egemen olduğu alanda uyuşturucu kaçakçılığına ya da kullanımına veya bu kişilerle para ilişkisine izin vermez. Böyle bir örgütün harekitin uyuşturucuya karşı olmaması, kendi durduğu yere aykırıdır. Bunlar Türkiye devletinin kara propogandasıdır. Düşünün Türkiye’nin talebiyle ABD beni uyuşturucu kaçakçısı listesine almış durumda. Ben sigara bile kullanmıyorum. Ahlaksızlıktır bunu söylemek. Öldürülen arkadaşlarımızın da ne uyuşturucuyla ne de parayla ilişkileri var.

Ahmet Şık - Birgün

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89