• BIST 9524.59
  • Altın 2506.507
  • Dolar 32.5875
  • Euro 34.5111
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 12 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 7 °C

Türkiye Rojava’ya müdahale eder mi?

Türkiye Rojava’ya müdahale eder mi?
Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barış içerisinde birarada yaşamasının en önemli teminatlarından biri de sınırları dışındaki Kürtlerle barışık olmasıdır.

Suriye’de Kürt kenti Serêkaniyê’nin El Kaideci güçlerden geri alınmasının hemen ardından, Türkiye’nin Suriye Kürt bölgesine derhal müdahale etmesi gerektiği yönündeki çağrılar tekrar gündeme gelmeye başlandı. Peki, biz Arap Baharı’ndan ne bekliyoruz? Acaba Arap Baharı Suriye’deki milyonlarca Kürt’e, tarih boyunca üzerinde yaşadıkları topraklarda kendi kendilerini özerk olarak yönetme şans ve fırsatı sunamayacak mıdır? Eğer biz Arap Baharı’nı Arap coğrafyasındaki halkların demokratik rejimler kurma girişimi olarak göremiyorsak, o zaman bizim Suriye ve Mısır için söylediklerimiz neyi ifade ediyor?

Suriye için bildiğimiz tek şey artık bu ülkenin eski Suriye olamayacağı ve Kürtlerin de asla eski statüye dönmeyecekleridir. Peki, Türkiye sırf Kürtler özerklik ilan etti diye Suriye’ye müdahale edebilir mi? Böyle bir hakkı var mı? Uluslararası hukuk Türkiye’ye böyle bir hak tanımaz, ancak yine de Türkiye böyle bir eyleme kalkışabilecek güçtedir. O zaman bu müdahale Türkiye’ye ne kazandırır? Eğer amaç Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeyi engellemek ise, bunda göreli bir kazanç elde edebilir. Ancak bu kazanım asla uzun vadeli olamayacaktır. Her şeyden önce böyle bir müdahale diğer güçler için de emsal teşkil edecek ve onlar da aynen Türkiye gibi fiili ve alenen müdahale etmeye kalkışacaklardır. İlk başta İran, Irak ve Lübnan, daha sonra onların destekçisi konumundaki güçler. Yani AB ülkeleri, ABD, Rusya ve Çin de olup bitenlere sessiz kalmayacaklarıdır. Şu an vekâlet savaşları şeklinde devam Suriye çıkmazı, bu kez tam anlamıyla uluslararası bir savaşa dönüşecektir. İşte o zaman Türkiye de Arap Baharı’nın bir bileşeni olarak sahnede yerini alacaktır.

Gelelim Türkiye’nin kazanımlarına. Ortadoğu batağına saplanmış bir Türkiye’de, hiç kuşkusuz şu an Irak, Suriye ve Mısır’da olanlar olacaktır. Etnik ve mezhepsel çatışma ve ebetteki ordu yönetimi. Unutulmamalıdır ki her savaş, dünyanın neresinde olursa olsun önce orduyu iktidara taşır. Oysa Arap Baharı şimdiye kadar Araplar için kış ve ölüm saçarken, bir istikrar adası olarak Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasının en cazip, en zengin, en güvenilir üssüne dönüştürdü. Sermaye akışı, turist akışı Türkiye ekonomisine inanılmaz avantajlar sundu. Üstelik savaştan sonra yakılıp yıkılan yerlerin Türkiye’deki müteahhit firmaları tarafından yapılacak olması, Türkiye için en azından bir 20 yıl daha kesintisiz olarak dışarıda büyük projeleri hayata geçirme imkânını adeta altın bir tepsi üzerinde sunmaktadır. Bugün Irak Kürdistanı’nda mega projeleri hayata geçiren Türkiye firmalarının yarın Irak’ı, ertesi gün Suriye’yi, daha sonra da Mısır’ı yeniden inşa etme şansı şu an itibariye çantada keklik gibi. Daha şimdiden Türkiye firmaları Libya’da boy göstermeye başladı.

Peki, olası bir Suriye müdahalesi bütün bu olanakları bir anda ortadan kaldırmaz mı? Hangi Arap ülkesi Türkiye’nin Suriye müdahalesine evet diyebilir ki? Mısır mı? Suudi Arabistan mı? Katar mı? Cevap hiçbiri. Kürtler ve Arapları kendisine düşman etmiş bir Türkiye bunda ne kazanır? Suriye Kürtleri özerk bir yönetim kuruyor diye memleketi yangın yerine çevirip Ortadoğu bataklığına saplamanın bir anlamı var mı? Öte yandan El Kaideci gruplarla Kürtlere karşı bir savaş başlatacak olan Türkiye’nin ABD ve NATO ile ilişkileri hangi düzlemde devam eder? Acaba Türk dış politikasının mimarları, ABD’nin Suriye’de El Kaide yönetimi yerine Beşşar Esad yönetimini tercih edeceğini bilmiyorlar mı? Benzer bir tercihin sözkonusu olduğu bir durumda bütün AB ülkeleri de Esad’ı tercih etmeyecekler mi? Bunu bilmek için stratejik derinlik gerektirmez, Napoleon’un deyimiyle haritaya bakmak yeterlidir. Eminim, bir zamanlar akademideyken görüşüp fikirlerinden yaralandığım sevgili ağabeyim ve meslektaşım Ahmet Davutoğlu bunu herkesten daha çok iyi biliyordur. Yine bir siyaset bilimci olarak şunu da çok iyi tahmin edebiliyordur: Suriye’ye asgari bir demokrasinin geldiği her durumda Kürtler en azından özerk bir yönetime sahip olacaklardır. Öte yandan AB’ye girmeye çalışan Türkiye, AB Azınlık Şartı’nın azınlıklara, nüfus olarak çoğunluk sağladıkları yerde interim self determination hakkı, yani sınırları değiştirmeksizin federal bir yönetim bile kurma hakkını tanıdığını bilmiyor mu? Elbette ki biliyor. Eğer Suriye Kürtleri değil de, oradaki küçük bir Türkmen azınlığı özerk bir yönetim ilan etseydi, Türkiye orayı derhal korumasına almaz mıydı?

Aslında mesele çok basit ve eğer Türkiye yararlanmasını bilse, Kürtlerin Suriye’de özerk bir yönetim oluşturması orta ve uzun vadede Türkiye lehinedir. Çünkü tarih, Türkler ve Kürtleri adeta siyam ikizleri gibi birbirlerine bağlamış. Türkiye’nin geçmişteki bütün ayrımcı ve ötekileştirici politikalarına rağmen Kürtler hiçbir zaman bu gerçeği gözardı etmediler. Bugün Suriye’deki özerk yönetimden Türkiye’ye atılacak her kurşuna bütün Kürtler kedini siper eder, ancak Türkiye’nin El Kaideci grupların peşine takılarak oraya müdahalesine de nasıl bakacaklarını ve nasıl bir tavır alacaklarını aklı başındaki herkes çok iyi bilir. Suriye Kürtleri Türkiye Kürtlerinin en küçük kardeşleri, amiyane deyimle “küçük çokçukları” gibidir. Yeri geldiğinde Kürtler, küçüklerini, “çocuklarını” döveler; ancak asla başkasına dövdürtmezler. Azıcık Kürt toplumunun sosyolojisinden haberdar olanlar bunu bilir.

Daha düne kadar Irak Kürt yönetimini Türkiye için tehdit olarak görenler, bugün Türkiye’nin bölgedeki en iyi dostunun Barzani yönetimi olduğunu inkâr edebilirler mi? Ben yarın aynı dostluğun Suriye Kürtleri ile de kurulabileceğine içten inanıyorum, çünkü ana gövdeleri Türkiye’de. Üstelik Türkiye’nin kendi Kürtleriyle barış içerisinde birarada yaşamasının en önemli teminatlarından biri de sınırları dışındaki Kürtlerle barışık olmasıdır. Doğrusu Türkiye’nin önünde iki seçenek bulunmaktadır: Ya Kürtlerle adamakıllı barışıp global bir aktör olarak tarih sahnesinde yerini alacak, ya da Ortadoğu’nun karanlık dehlizlerinde bilinmez bir geleceğe kanat çırpacaktır. Sizce Türkiye hangi yolu seçer?

Doç. Dr. Abdullah Kıran -Taraf

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89