• BIST 9142.4
  • Altın 2325.583
  • Dolar 32.3735
  • Euro 35.0075
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 15 °C

Türkiye kurulurken Kürtler ne yapıyordu?

Türkiye kurulurken Kürtler ne yapıyordu?
Kürtlerin hak mücadelesi, bugünün değil yüzlerce yıldan bu yana süregelen bir sorun... Araştırmacı ve tarihçi Sinan Hakan söyleşisi...

Bugün, dünya kamuoyunun gözleri önünde barış müzakereleri ve savaş tezkereleri tartışıladursun, Kürtlerin hak mücadelesi, bugünün değil yüzlerce yıldan bu yana süregelen bir sorun. Dünün doğru tasvir edilmesi, bugüne ışık tutarak daha bilimsel biçimde çözüme destek olabilecek nitelikte. Bu amaca hizmetle, araştırmacı ve tarihçi Sinan Hakan'ın İletişim Yayınları'ndan çıkan “Türkiye Kurulurken Kürtler” adlı kitabı onlarca belge ve fotoğrafla raflardaki yerini aldı.

Tarihçiler açısından da büyük tartışmalara neden olan birçok konuyu belgeleriyle açıklamış Sinan Hakan. Kendisiyle, 1916 ve 1920 yıllarını kapsayan bu süreci, Türk resmi tarih ideolojisinin hurafelerini, Kürt-Ermeni-Nasturi ilişkilerini, Kurtuluş Savaşı'nı ve dönemin bugüne yansımasını konuştuk.

- Türkiye Kurulurken Kürtler adlı kitabınız yayınlandı. Kürt meselesi üzerine, Türkiye'deki resmi tarih bilincini düzeltmek gibi bir çaba mıdır kitabın amacı? Ya da nedir?

Kanaatimce, Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü zorlaştıran en önemli etkenlerden biri; “tek tipçi” zihniyetle yoğrulmaya çalışılan bir toplum ve bu sürecin en etkili nesnelerinden olan “resmi tarih bilinci”dir. Yıllar boyunca bu yanlış tarih bilinci üzerine topluma dayatılan eğitim sistemi, toplumsal algıları ve refleksleri büyük ölçüde şekillendirmiş gözüküyor. Bu yanlış algılar demokratikleşme adına atılacak her adım öncesi karşımıza “toplumsal hassasiyetler” olarak çıkıyor! Kürtlerin en önemli aktörlerden biri olduğu Türkiye’nin kuruluş sürecinin resmi tarih açıklamalarında Kürtlere dair, “sadakat” beyanatları ve “zararlı cemiyetler listesi” (!) dışında hiçbir şey bulamazsınız. Resmi tarih Kürtleri yok saymasa da itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapmıştır.

- Bu itibarsızlaştırma, Türkiye'deki Kürt toplumunun üzerinde nasıl etkiler göstermiş olabilir?

Cumhuriyet sonrası asimilasyon politikaları Kürt toplumunda büyük bir yıkıma sebebiyet vermiş, Kürtlerin tarihsel gerçekliklerinden ve dolayısıyla “ulusal” kimliğinden uzaklaşmalarına, millet bilincini kaybetmelerine bir ölçüde neden olmuştur. Kürt sorununun tarihsel sürecini doğru yorumlayabilmemiz için her şeyden evvel tarihi tüm çıplaklığıyla görmemiz lazım. Bunu en başta tüm zorluklara rağmen Kürtlerin başarması lazım. Tarihsel meselelere sadece “mazlumiyet” ya da “mağduriyet” merkezli bir bakış açısıyla yaklaşamayız artık. Bilimsel bir bakış açısıyla tarihsel gerçeklikleri görüp, ders çıkarırsak modern Kürt sorunun çözümüne katkı sunmuş oluruz. Bu aynı zamanda Türkiye’nin de hayrına olup, “demokratik evrimine” en önemli katkıyı sunacaktır.

"KÜRT MESELESİ, KÜRDİSTAN MESELESİDİR"

-Dünümüz ve günümüz Türkiye'sinin devlet erkanına birinci dereceden mesele olan Kürtler/Kürt sorunu, Türkiye kurulurken başlamıyor sanırım? Vardır çentik attığınız bir nokta; "Dönülebilir bir eşik varmış" dediğiniz bir yer? Bunca acının yaşanmamasını sağlayacak bir fırsat?

Kürt meselesi aslında Kürdistan meselesidir. Yani başka bir gücün egemenliğindeki bir toplumun kültürel hakları meselesinden çok öte bir “toprak” sorunudur. Tarihte bu böyle yaşanmıştır. Ancak 3 ayrı dönemeç vardı ki bunların altını çizmek şart;

Birincisi Türkiye’nin ve modern Ortadoğunun öncülü olan Osmanlı Devleti döneminde Kürt sorunu Babanlı Abdurrahman Paşa meselesiyle başlar. 1806’larda başlayan bu mesele o bölgedeki Kürtlerin hak-hukuk meselesinden ziyade; "Güney Kürdistan’ı Kürtlerin mi yoksa Bağdat Kölemen Paşalarının mı yöneteceği" meselesiydi.

İkincisi Kürt milletinin tarihsel gidişatı açısından en önemli kırılma noktası özerk Kürt emaretlerinin tamamıyla ortadan kaldırıldığı ve bir ironidir ki resmi ismiyle “Kürdistan Eyaletinin” kurulduğu 1847 tarihidir. Kürt emaretlerinin savaş yoluyla ortadan kaldırılması Kürt toplumunun siyasal yapısına çok büyük bir darbe vurmuş, Kürtler modern dünyanın şekillenmeye başladığı döneme istikrarsız bir şekilde girmelerine sebebiyet vermiştir.

48320
Van Valisi Haydar Bey'den Dahiliye Nezaretine; "Şemdinan Van'ın Kapısı, Van'da Vilayat-ı Sitte'nin kilididir. Van düşerse, Sivas'a kadar çorap söküğü gibi gider" yani Kürdistan kurulur dediği telgraf.

Üçüncüsü Birinci Dünya savaşı sonrasında Kürtler uluslararası arenada, Osmanlı toplumunun bir bakiyesi olup en az destek gören millettir. Modern Türkiye’nin kurucuları olan Mustafa Kemal ve yürüttüğü hareket var olma savaşı verdiğinde Kürt meselesini bir Kürdistan meselesi olarak görmekte, bu konudaki çözüm formülünü de “Kürdistan’a imtiyazlı bir idare tarzı” olarak ortaya koymaktadır. Ne yazık ki dönemin konjonktürel gelişmeleri Türk tarafında büyük politika değişikliklerini beraberinde getirmiş, işin nihayeti başka türlü olmuştur.

İşin o noktaya gelmesinde dönemin Kürt aktörlerinin de eksiği ve günahı da çok fazladır. Meseleye bilimsel bir bakışla yaklaştığımızda Kürt tarafının eksiklerini de net olarak görmek, daha doğru yorumlamak mümkündür.

-Peki, "Türkiye Kurulurken Kürtler" gibi bir meselenin, tarihsel aktörleri kimlerdir?

48321Konunun pek çok paydaşı var. Örneğin; Kürtlerin ve hatta Türklerin (Osmanlı hükümetleri ve Kuvayı Milliye’nin) Kürdistan olarak gördüğü coğrafya batı dünyası tarafından Ermenistan olarak kabul görmesi en önemli konudur. Mustafa Kemal ve Kuvvacılar bu durumu Kürtlere el tutma noktasında sonuna kadar kullanmışlardır. Yani Kürtlere bölgeye şekil verecek uluslar arası güçlerin insafına kaldıkları taktirde bölgenin Ermenistan olacağı propagandası kuvvetlice yapılmıştır. Bunun yanı sıra Kürtlerin dini hassasiyetleri, Kürdistan’da 1915-16 sonrası yaşanan büyük yıkımlar, İngilizlerle, Ruslarla, Ermenilerle, Nasturilerle yapılan savaşların yarattığı toplumsal algı gibi aktör dönemler var.

Kişilerden bahsedecek olursak, Seyid Taha, Seyid Abdülkadir, Bedirhaniler, Mutkili Hacı Musa Bey, Cemilê Çeto, Şeyh Mahmud Berzenci, Said-i Kürdi, Diyarbekir Kürt Kulübü yöneticileri, pek çok aşiret reisi ve Kürt ileri geleni, Mustafa Kemal, Hükümet mensupları, Kürdistan’daki Vali ve yöneticiler, İngiliz yöneticiler, Karabekir Paşa ve pek çok farklı isim saymak kabildir.

Ayrıca konunun detaylarına girildiğinde bilinen bu isimlerin yanı sıra dönemin Van Valisi Haydar Bey, Şırnaklı Sorzade Abdurrahman Ağa, Şeyh Masum Arvasi, Mükslü Mutiullah Bey gibi Kürdistan coğrafyasındaki gelişmeleri önemli ölçüde yönlendiren çok önemli aktörlere rastlıyoruz.

"1915 KÜRDİSTAN'INDA TÜM BÖLGE HALKLARI ARASINDA TARİHİN EN BÜYÜK ACILARI YAŞANDI"

- Osmanlı Devleti yıkılırken Kürdistan'da olanlara biraz daha ışık tutalım. Neler oluyordu? Üstelik, şimdi acılarını birlikte saran Kürtler ve Ermeniler gibi; yine o dönem açısından mühim Nasturiler arasındaki ilişki nasıldı?

1915-16 yılları; çok uluslu, çok kültürlü Kürdistan coğrafyası bu özelliğini yitirmiş, binlerce Kürt, Ermeni, Nasturi, Süryani, Türkmen hayatını kaybetmiş ya da muhacir olmuştur. Yaşanan savaş ve bölgede cereyan eden politik gelişmeler bölge halkları arasında Tanzimat sonrasında yavaş yavaş başlayan gerilimi had safhaya ulaştırmış, karşılıklı çok kan dökülmüştür. Halkların bu karşılıklı mücadelesinin yanı sıra Ermenilerin yaşadığı “Tehcir” meselesi Ermeni halkı için tarihin en büyük yıkımı olmuştur.

Gözden kaçan diğer bir husus ise Yezidi Kürtlerin durumudur. Ne yazık ki bu süreçte Yezidi Kürtler, Müslüman soydaşlarının saldırısına maruz kalmış, kurtulabilenler Ermenilerle beraber Aras’ın ötesine geçmiştir.

Kürtler güneyde İngilizlerle, Hakkari – Rumiye hattında Nasturilerle, Kuzey Kürdistan’da ve Serhat Bölgesinde Ruslarla ve Ermenilerle savaşmışlardır. Osmanlı’nın son dönemi Kürtler ve Kürdistan açısından sosyal ve siyasal bir kaos ve yıkım dönemidir. Belki de Kürdistan tarihinin en kötü dönemidir.

- Türk resmi tarih ideolojisine göre Kürtler'in kanına hep İngilizler girdi. Bugün Türk ulusal politik çizgisi hala aynı aksta siyaset yapmaya devam ettiği için soruyorum; Türkiye okullarındaki kitaplarda öğretilen, "İngiliz kışkırtmasıyla başlayan ayaklanmalar..." hadisesi, neydi?

Mütareke sonrası Osmanlı Coğrafyası siyaseten savaşı kazanan taraflarca şekillendi. Resmi tarih bunu hep yanlış algılatmıştır. İngilizleri ikna etmek politik kazanımların ilk adımıydı her şeyden evvel. Erzurum Kongresi gerçekleştiğinde Erzurum’da ve pek çok yerde İngiliz yetkililer vardı. İngilizler Karabekir Paşa, Mustafa Kemal ve Kuvvacılarla ilişki içinde oldukları gibi Kürtlerle, Araplarla, Ermenilerle kısacası tüm Osmanlı halklarıyla ilişki içindeydiler.

Kürtler o dönemde İngilizci olabilseler ya da sizin sorunuzdan yola çıkarak İngilizler Kürtlerin kanına girebilmiş olsalar, Kürdistan o dönemde kurulmuş olurdu. Örneğin; Nasturilerin, Kürtlere en önemli eleştirisi; "Neden İngilizlerle savaşıyorsunuz? Biat etmiyorsunuz?" gibi sorulardır. Ermeniler de benzer tepkiler göstermiştir.

-Kürtler neden 'İngilizci' değildi peki?

Kürtlerin o dönemki temel problemi Kürtlerin ekseriyetini kapsayacak bir güçlü liderlikten mahrum olmaları meselesidir. İngilizler de Kuvvacılar da karşılarında Kürtlerin kahir ekseriyetini temsil edecek bir otorite aramışlardır aslında! Yukarıda Kürt ileri gelenlerinin günahı çok dememdeki kasıt aslında budur. Kürtler bütüncül ve istikrarlı bir politik duruş sergileyememişlerdir ne yazık ki. Bunun sosyolojik sebepleri bana göre 1847 ve sonrasındaki gelişmelerdir. Yani kısaca o dönemde herkes İngilizci olurken Kürtler olmamıştır. Tabi, Diyarbekir Kürt Kulübünün toplumsal taban bulmayan bazı çalışmaları hariç. Bu konuda en liberal görünen Kürdistan Teali Cemiyeti dahi, Şerif Paşa üzerinden Paris’te yürütülen tüm çalışmalara rağmen “Hilafet ve Saltanata sadakat ve bu şemsiye altında muhtariyet” çizgisinin ötesini talep etmemiştir.

-Britanya açısında nasıl görünüyordu Kürtlerin fotoğrafı?

Tüm halkların var olma savaşı verdiği ve herkesin herkesle görüştüğü bir dönemde Kürtler İngilizlerle savaşmayı seçti. Bu çok nettir. Mütarekeye kadar, Kürtler Osmanlı orduları içinde aktif olarak İtilaf ordularına karşı savaştı. Mütareke sonrasında da Osmanlı tarafından yalnız bırakıldıkları halde sonuna kadar İngilizlerle savaştılar. Bazı İngiliz raporlarında Kürtlerin bu tavrına ilişkin hayal kırıklıkları dile getirilmiştir. Kürtlerin, İngilizlerle ilişkilerinde bir kusur aranacaksa Mütareke sonrasında yeterince ilişki kurmamalarıdır! Kürtlerin bu tavırlarının altında İngiliz ve batı dünyasının “Ermenistan” algısı vardır. İngilizler Kürtleri bölgede ikincil faktör olarak görmüş, şekillenecek siyasal üstünlüğü Ermenilerden yana koymuştur. Sevr bu yaklaşımın bir neticesidir aslında…

"SALTANATIN KALDIRIMASI, BAŞKENTİN ANKARA OLMASI, CUMHURİYETİN İLANINA KADAR HER ŞEYE İNGİLİZLER KARAR VERDİ"

-Bu hep Kürtlere söylendiği için soruyorum, Mustafa Kemal'in arası çok mu kötüydü İngilizler ile? Kuvvacılar hangi konuları danışıyordu batıya?

Kuvvacılar her adımda İngilizlerle görüşmeler yapmış, hiç savaşmamıştır. Saltanatın kaldırılması, başkentin Anadoluya taşınması, Cumhuriyet rejiminin ilanı kadar tüm konulara 1919 yılında İngilizler karar vermiştir. Meseleye o algıyla yaklaşırsak en büyük İngilizci Mustafa Kemal ve Kuvvacılardır! Mustafa Kemal, bölgeye Mütareke şartlarını uygulamak üzere resmi bir görevle gönderildi. Fakat daha sonra Mütareke şartları nedeniyle Osmanlı Devletini oldukça zor bir duruma düşüren alternatif bir çalışma içine girdi. Resmi görevinden azledildiği zamana kadar bölgedeki İngiliz yetkililerin kendisinin görevi dışına çıktığına yönelik eleştirel pek çok yazışması vardır. Görevden alınmasını İngilizler istemiştir.

Fakat, resmi görevini bırakıp, cemiyetler eliyle zaten başlamış olan Kuvayı Milliye hareketinin lideri olduktan sonra bir aktör olarak kabul görmüş ve İngilizlerin ilişki kurduğu bir isim olmuştur. Mustafa Kemal’in İngilizlerle çatışması yoktur. Mesela sonradan dahil olduğu Erzurum Kongresi yapılırken İngiliz Kaymakam Rawlinson Erzurum’daydı ve uzunca bir mühlet orda kalmıştı. Hatta İzmir işgal edildiğinde can güvenliği için Karabekir Paşa tarafından korumaya alınmıştı.

"KURTULUŞ SAVAŞININ KAHRAMANI MUSTAFA KEMAL DEĞİL, HEM HRİSTİYAN HEM ALMAN LİMAN VON SANDERS'TI"

-Bilirsiniz, Türkiye ulusalcılarının perspektiflerden biri de "Dedelerimiz, Çanakkale'de birlikte savaştı!" anlayışıdır. Bu çarpıtılmış dil ölçüsüyle soruyorum; "Kürtlerin dedelerinin Çanakkale'de ne işi vardı?"

Çanakkale savaşının, Kurtuluş Savaşı olarak adlandırılan dönemle hiçbir alakası yoktur. Bu savaş, Birinci Dünya Savaşının en hararetli bir döneminde yani 1915’te İngilizlerin boğazları geçerek İstanbul’u alma teşebbüsü ile başlayan ve Osmanlı Ordusunun Alman bir komutan tarafından idare edildiği bir savaştır. Osmanlı ordusunda sadece Kürtler değil, Osmanlı mensubu tüm milletlerden askerler de vardı. Mesela Ermeniler, Yahudiler, Rumlar da o savaşta Osmanlı askeri olarak yer aldılar ve “şehit” oldular! Öte yandan İngiliz ordusunda da Müslüman askerler vardı.

Anlayacağınız dedelerimiz Çanakkale’de, Anadolu’da Türk etnik temelli bir ulus devlet kurmak için savaşmadılar. Kürt oldukları için öldürülmek, asimilasyona tabi tutulmak, Ermeni oldukları için tehcir edilmek, Rum oldukları için yurtlarından sürülmek için savaşmadılar. Osmanlı Devletinin vatandaşlarıydı ve doğal olarak onun için savaştılar. Bu büyük zaferde, Osmanlı ordusunun başındaki komutan algılatılamaya çalışıldığı gibi Mustafa Kemal değil, Hristiyan bir Alman olan Liman Von Sanders'tı!

-Osmanlı'nın çözülme sürecini başlatan Mondros Mütarekesi'nin ardından Erzurum, Van, Bitlis gibi şehirlerde Rus işgali altında büyük göçler yaşanıyor. Nasıl yazılıyor tarihe bu göç? Neler yaşanıyor?

Aslında bu göçler Mütareke öncesine aittir. 1915’ten 1918’e kadar devam ediyor. Mütareke sonrasında tersine göçler başlıyor. Binlerce Kürt bu göçler esnasında açlıktan ve kıtlıktan hayatını kaybetmiştir. Kürtler için çok büyük bir trajedidir. Pek çok Kürt aileden geriye kimse kalmamış, hayatta kalan pek çok küçük mülteci oldukları bölgelerdeki topluma karışarak, gerçekliğinden bihaber yaşamına devam etmiştir. Van’lı olduğumdan küçüklüğüm bu muhacirlik döneminin trajik hikayelerini dinlemekle geçti ama ne yazık ki bırakın resmi tarihi Kürt tarihçiler dahi bu dönemi hakkıyla ele almamış aydınlatmamışlardır. Kitapta bu döneme ilişkin Osmanlı arşivlerine rastladığım pek çok bilgi ve belgeyi paylaşmaya çalıştım.

"KÜRTLER BAŞLARINA GELECEKLERDEN BİHABERDİ"

- Türkiye Cumhuriyeti'nin, kendi toprakları üzerinde kurulmasına nasıl müsaade etti Kürtler? Etti mi?

Kısaca söylemek gerekirse, Kürtler bölgenin Ermenistan olması tehlikesine karşı, -ki bu da yabana atılacak afaki bir “tehlike” değil Paris Barış Konferansı'nda ciddi ciddi tasarlanan bir durumdu- Osmanlı Devleti içinde muhtariyet temelli bir idare tarzıyla yer almayı seçtiler. Kuvayı Milliye'nin ve hatta Osmanlı hükümetlerinin Birinci Meclis kurulduğu ana kadar ki Kürdistan politikası da Kürtlerin bunu kabul etmesi, tarihe Türklerle beraber devam etmesi yönündeydi. Kongreler süreci, Amasya Protokolleri ve nihayetinde Misak-ı Milli bu temel ilke üzerine bina edilmiştir. Yani; Kürt ve Türklerin ana Müslüman unsurlar olarak yer aldığı, Kürt ve Türk coğrafyasının ortak vatan olarak kabul gördüğü, Osmanlı Devleti'nin ve hilafetin devamı. Kürt toplumunun vaziyeti ve Kürtlerin aleyhine cereyan eden uluslar arası gelişmeler Kürtler açısından bu formülasyonu cazip kılmaktaydı.

Fakat işin nihayeti öyle olmadı. Mustafa Kemal ve Kuvvacılar Misak-ı Milli’ye yani Milli yemine açıkça ihanet ettiler. Bu Kürtlerin tahmin edemediği bir gelişmeydi. Hazırlıksızdılar ve bu gelişmelerin altında ezildiler…

- Büyük Millet Meclisi kurulurken nasıl görüyoruz Kürtleri? Ne için mücadele ediyorlardı? Ne talep ediyorlardı?

Tam bir var olma savaşı içindeler. Halife ve Sultan İstanbul’da esir. Bir nevi cihat mücadelesi yürütülüyor. Temel amaç genelde Misak-ı Milli ile şekillenen vatanı, o ilkeler çerçevesinde kurtarmak, özelde Kürdistan’ın Ermenistan olmasına müsaade etmemek, başka bir şey değil. Kısacası Kürtler başlarına geleceklerden bihaber bir vaziyetteler.

"HALA MUSTAFA KEMAL'İN VATAN KURTARMAK İÇİN SAMSUN'A ÇIKTIĞINI ZANNEDENLER VAR"

- Bugün hala öğretilmeye devam edilen Türk resmi tarih ideolojisindeki yalanlar nelerdir? Zira, giriş yazınızda tarihi çarpıtmaları, yanlışları düzeltmeye hizmet etmesini umduğunuz bir kitap olmasını diliyorsunuz.

48324Neresinden baksanız bir sürü yalan-yanlış şey var. Yaklaşım ve yaratılan algı her şeyden evvel sakat. Sadece Kürtlerle ilgili değil, Osmanlı devleti, dönemin hükümetleri, halife-sultanla alakalı da yaratılan algılar kökten yanlış ve Cumhuriyet sonrası Kemalist ideolojinin yeni bir ulus bilinci yaratma güdüsüne dayalı. Çanakkale Savaşı örneğinde olduğu gibi, sanki orada Türk etnik temelli bir ulus devlet kurulması için savaştı o kadar insan. “Kurtuluş Savaşı” ve Kuvayı Milliye hareketi baştan sona zorlama bir mantıkla algılatılmaya çalışılmış. Mütareke sonrası yaşananlar, Kongre süreçleri, Amasya Protokolleri, Misak-ı Milli meselesi gibi. Halen Mustafa Kemal’in harap olmuş, kırık dökük bir vapurla vatanı kurtarmak için İstanbul’dan gizlice Samsun’a kaçtığını “gerçek” olarak kabul eden binlerce insan var bu ülkede. Bütün bu meselelerin hiçbiri Türk-Sünni temelli bir ulus devlet yaratmak için gerçekleşmedi, ama Kemalist ideoloji tarafından öyle algılatıldı.

Meseleye Kürtler açısından yaklaşacak olursak, resmi tarih Kürtleri bu süreçte yok saymaya çalışmış, sayamadığı zaman da itibarsızlaştırmak için elinden geleni yapmıştır.

- Gelelim kitabınızın faydalarına? Kim okumalı en çok? Kimin en acil ihtiyacı bu bilgiler?

Bana kalırsa herkes okumalı. Ben merak ettiğim bir dönemi araştırdım ve kafamdaki pek çok soruya cevap buldum. Kitapta ilk kez gün yüzüne çıkan pek çok arşiv belgesi var. Dönemin Kürt ve Kürdistan’ının ahvalini, modern dünya şekillenirken Kürdistan’ın neden kurulamadığını, sizin yukarıda saydığınız soruları merak eden ve resmi tarih anlatımlarındaki çelişkileri hissetmiş herkes okumalı ve okutmalı. Her şeyden evvel, günümüz Kürt meselesinin çözümüne katkı sunmak isteyen herkesin faydalanacağı bir çalışma olmasına çabaladım. Takdir okuyucunun elbette.

Jinda Zekioğlu - ANF

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89