• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 22 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 22 °C
  • Berlin 10 °C

PKK ve reelpolitik

PKK ve reelpolitik
Akademisyen E. Fuat Keyman'ın Radikal gazetesinde yayınlanan 'PKK ve reelpolitik' başlıklı yazısı...

Kürt sorununun çözümünü engelleyen ikilemlerden birisi de, Kürt vatandaşlarımızın haklı talepleriyle, PKK ’nın reelpolitik temelde hareket tarzı arasındaki makasın giderek açılması. Kürt vatandaşlarımız, genelde “onurlu bir yaşam” şemsiyesi altına koyabileceğimiz ve hakları olan eşit vatandaşlık, devletten kendilerine adil yaklaşım, güvenli bir yaşam, refah ve kültürel kimlik haklarının tanınması ve anayasal güvence altına alınması vb. taleplerini her fırsatta ifade ediyor. PKK ’nın talepleri ve hareket tarzı ise giderek ve katılaşarak “reelpolitik güç ve çıkar” temelinde yapılanıyor. PKK uzun yıllar Türkiye ’de hakim olan ve AK Parti ustalık dönemiyle birlikte yeni bir biçim alan “devlet-merkezci siyaset anlayışı”na benzer şekilde Kürt vatandaşlarımızın taleplerini temsil etmek yerine, “Kürt halkı için, Kürt halkı adına ve Kürt halkına rağmen” hareket ediyor.

PKK ’nın amacı

PKK , hem Kürt vatandaşlarımızın onurlu yaşam taleplerini hem de bu talepleri dile getiren ve kamusal alana taşıyan sivil toplumu ve demokrat aydınları dışlayıp susturarak, Kürt sorununun tartışılmasında devlete karşı “tek ve ana aktör konumunda” olmak istiyor ve bu tartışmayı da “reelpolitik düzeye ve güvenlik eksenine” hapsetmek istiyor. PKK , Kürt sorununun, bir tarafta devletin ve AK Parti ’nin güvenlikçi yaklaşımı, diğer tarafta da kendisinin reelpolitik düzeyde kurduğu “demokratik özerklik” kavramı temelinde, iki kutuplu tartışılmasını istiyor. Bu tartışmada PKK , “terör, şiddet, hatta savaş yoluyla, müzakere sürecinde güç ve alan kazanmak” istiyor. Kürt sorunu, devlet/ AK Parti - PKK karşıtlığında tartışıldığı sürece PKK , hem yurtdışında, hem Türkiye ’de hem de Kürtler arasında, Kürt sorunu tartışmasının tek ve ana aktörü konumunu sürdüreceğini biliyor. Bugün Şemdinli’de ve Çukurca’da yaşadığımız ve demokratik özerklik adı altında PKK ’nın reelpolitik düzeyde götürdüğü alan savaşı da, bu temelde okunmalı. 2003’te başlayan Irak Savaşı’ndan bugüne PKK , Kürt vatandaşlarımızın talepleri için değil, Kürt halkına rağmen, reelpolitik çıkarları ve amaçları doğrultusunda hareket ediyor.

Sivil toplum ve BDP

Bu nedenle de, Kürt sorununa demokratik çözüm isteyen demokrat aydınlar, sadece AK Parti hükümetinin güvenlikçi yaklaşımı nedeniyle değil, PKK ’nın reelpolitik amaçlarına ulaşmak için kullandığı terör ve savaş nedeniyle de köşeye sıkışıyor, haklı söylemleri ciddi bir geçerlilik ve meşruluk sorunuyla karşılaşıyor. Demokrat aydınlar, PKK ’nın şiddet eylemleriyle ofsaytta kalıyor ve susturuluyorlar. Benzer bir biçimde, Kürt sivil toplum örgütlerinin, aydınlarının, AK Parti ve CHP içindeki bölgeden gelen milletvekillerinin, Kürt sorununa demokratik çözüm için girişimleri de, PKK tarafından etkisizleştiriliyor. İmza kampanyaları, toplantılar, ziyaretler, girişimler vb. çok önemli ve haklı çabalar, PKK engeline takılıyor. Daha da önemlisi, Kürt sorununa demokratik çözümün ana siyasi aktörü olması gereken BDP , BDP milletvekilleri ve BDP ’li belediye başkanları, PKK tarafından araçsallaştırılıyor ve kullanılıyor. Böylece, BDP bir türlü siyasi aktör olamıyor, kamusal söylemiyle eylemleri ve yaptıkları arasında çelişkiler oluşuyor ve Türkiye genelinde inandırıcılık ve meşruluk sorunuyla karşılaşıyor. 12 Haziran 2011 seçimlerinin galiplerinden birisi olan BDP ile bugünkü BDP ’nin aynı partiler olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunları söylemek, AK Parti ’nin güvenlikçi ve dışlayıcı politika ve söylemini, KCK davalarını eleştirmemek anlamına gelmiyor. Ama, sadece AK Parti eleştirisi yetmiyor. PKK ’nın, kendi reelpolitik çıkar ve amaçları için, demokrat aydınları, bölgenin sivil aktörlerini ve BDP ’yi susturduğunu ve araçsallaştırdığını görmeliyiz.

PKK ’ya rağmen...

Gerek yurtdışı gerek yurtiçinde yazılanlara ve tartışmalara baktığımızda, iki önemli olgu üzerinde bir uzlaşma var. Birincisi, komşularla sıfır sorun ya da Suriye krizinde çok erken öncül pozisyon alma ve Esad’ın gücünü hatalı okuma temelinde oluşan stratejik hatalarına rağmen, Türkiye , 21. yüzyılda başta Ortadoğu olmak üzere, bölgesinin yeniden şekillenmesi sürecinde “çok önemli bir bölgesel ve küresel güç” olma potansiyeli taşıyor. Doğru okuma ve doğru stratejiyle Türkiye , bu yüzyılın kilit ülkelerinden biri olabilir. İkinci olgu şu: Küresel ve bölgesel gelişmeleri doğru okuyabilse bile, kendi içinde, Kürt sorununu çözememiş ve demokrasi eksikleri taşıyan bir Türkiye ’nin, bölgesel ve küresel güç olma şansı çok az olduğu gibi, böyle bir Türkiye ’nin çok ciddi siyasi, ekonomik ve kültürel istikrarsızlaşma riski de yüksek. Bu nedenle bugün Türkiye , Arap Baharı ve özellikle Suriye krizi ile, gerek ülke içi toplumsal barışı ve istikrarı gerekse de bölgesel ve küresel dış politika vizyonu temelinde, bir “kavşak noktası”na geldi. Ve geleceğini ilgilendiren ciddi bir karar alması gerek. Bu kararın kilit noktası da Kürt sorununa acil ve yapısal çözüm bulmak, dolayısıyla demokratik çözümü yaşama geçirmek.

Bu bağlamda, AK Parti hükümetinin, özellikle 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra uyguladığı güvenlikçi ve Kürt vatandaşlarımıza yukarıdan bakan tavrından hızla vazgeçmesi gerekiyor. Bu politika, aslında, PKK ’nın reelpolitik çıkarlarına ve Kürt sorununun tartışılmasında tek ve ana aktör olma iddiasına hizmet ediyor. Başta CHP ve BDP gibi siyasi aktörler, sivil toplum aktörleri ve demokrat aydınlar susturuluyor. Kürt sorunu tartışması, AK Parti ’nin güvenlikçi söylemi- PKK ’nın reelpolitik hareket tarzı karşıtlığına indirgeniyor. Şüphesiz ki, hiçbir ülke kendi sınırları içinde, demokratik özerklik adı altında, kendisine karşı yapılan alan kazanma savaşına sessiz kalamaz. Bu savaşa haklı olarak karşılığını verir. Ama bugün Şemdinli’de ve Çukurca’da olduğu gibi karşılık verilirken, başta Kürt vatandaşlarımızın olmak üzere toplumsal desteğin de kazanılması gerekir. Bu da, PKK ’ya rağmen Kürt vatandaşlarımızın onur şemsiyesi altında yukarıda sıraladığımız taleplerinin yerine getirilmesi ve bu vatandaşlarımızla eşit vatandaşlık, sevgi ve empati temelinde ilişki kurulmasıyla olur. Kürtlerin haklı talepleriyle PKK ’nın kabul edilemez reelpolitik hareket tarzı arasındaki makasın iyice açıldığı bugün, hükümetin yapacağı en büyük hata, Kürt vatandaşlarımızı kaybetmektir. Bu nedenle de PKK ’ya rağmen Kürt sorununa demokratik çözüm, Türkiye ’nin ve hepimizin çıkarınadır. Şemdinli’yle cin şişeden çıktı. Bu da, yeni anayasa sürecinin demokratik temelde başarıya ulaşmasını, Kürtlerin taleplerinin yerine getirilmesini, hükümetin bu vatandaşlarımıza tavrını, ayrım gözetmeksizin değiştirmesini ve demokrat aydınların da PKK ’nın reelpolitik hareket tarzını doğru okumalarını gerekli kılıyor.

E. FUAT KEYMAN: İstanbul Politikalar Merkezi ve Sabancı Üni.

  • Yorumlar 2
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89