• BIST 9792.13
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 24 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 8 °C

Oral Çalışlar: Ahmet Altan'ı hiç aramadım!

Oral Çalışlar: Ahmet Altan'ı hiç aramadım!
Nuriye Akman Taraf’ın yeni Genel Yayın Yönetmeni Oral Çalışlar ile konuştu. Çalışlar, kendisine bir yıllık bir süre tanıyor...

O transfer ücreti almayan, işyerine şehir hatları vapuru ile gidip gelen bir Genel Yayın Yönetmeni. Taraf’ın yeni lideri Oral Çalışlar, kendisine bir yıllık bir süre tanıyor. Bu süreçte gazetenin yaşadığı mali sıkıntılar aşılamazsa, kendisinden beklenen abilik görevini bırakacak.

“Zaten yaşım da kemale eriyor artık, temposu bu kadar ağır bir yükü daha fazla taşıyamam” diyor. Taraf’ın misyonu tamamlandı diye düşünenlere “Ben misyoner değilim” hatırlatmasını yapıyor. Mustafa Sarıgül ya da bir başkasının gazeteye ortak olmasına itirazı yok. Onun döneminde şiddet, ırkçılık ve hakaret içeren yazı ve haberler kullanılmayacak, argoya yer verilmeyecek. Ve Neşe Düzel yakında gazeteye dönecek...

Başar Aslan’ın Ahmet Altan’dan sonra genel yayın yönetmenliği için teklif götürdüğü ilk insan sen misin?

-Bilmiyorum. Gazetenin içinden çözmek istemişler aslında. Markar’a devam et sen diye teklif etmişler. Markar “Bu kadar ağır bir yükü ben kaldıramam. Bir tecrübem yok” diyerek reddetmiş.

-Markar’ın almak istemediği yükü sen neden aldın?

-Epey bir tereddüt geçirdim aslında. Çünkü gazete uzun süre maaşları doğru dürüst ödeyemeyen ve sürekli piyasaya borçlanan bir yapıya sahip. Ben böyle şeyleri geçmişte çok yaşadım, parasız gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu bilirim. Fakat sonunda beni şu formül var, bu formül var diyerek ikna etti beni Başar. Bu meseleleri aşabileceğini söyledi.

-Hangi süreçte?

-Geçen ayda halka arz yapmışlar. Epeyce bir nakit para girmiş. Borçları ödemişler. Şimdi yeniden halka arz hazırlığı yaptığını söyledi. Çünkü oldukça iyi nakit para geliyor. Borsadaki durumları da iyi biliyor. Dört liraya girmişler başlangıçta. Şimdi sekiz lira civarında hisseleri.

-Peki maaşlar ödenebiliyor mu?

-Sıkıntılar ortadan kalkmış değil. İki aylık maaşları içerideydi arkadaşların. Geçen hafta bir tanesini ödedi. Başar’a dedim ki maaşları ödenemeyen, sürekli mali kriz yaşayan bir gazeteye bu saatten sonra çok da fazla aman aman gibi bir sarılma niyetim yok. Kendime bir yıllık süre tanıdım. Bu sürenin sonunda bakarım duruma. Zaten yaşım da kemale eriyor artık. Belli bir yaştan sonra sürekli gazete yöneticiliği yapmayı da doğru görmüyorum.

-Sen bir dostunu, Başar Bey’i sıkıntıdan kurtarmak için mi çok da fazla istemeden evet dedin?

-Yoo, ben Başar Bey’in dostu değilim. Tanımıyordum bile. Ama aracı arkadaşlarım var. Alper Görmüş, Mehmet Bekir gibi. Taraf’ın yaşaması için katkıları olan insanlar bunlar.

-Hangi özelliklerinle istendiğini düşünüyorsun?

-Bana dedikleri şu: “Senin bu dönem Taraf Gazetesi’nin daha yumuşak, muhalefeti bugünün uzlaşma ortamına uygun yapabilecek bir kimliğin, kişiliğin, siyasi tavrın var. Bu tavır, Taraf’ın bugünkü ihtiyaçlarıyla örtüşüyor.” Başar Aslan’la sonradan konuştuk.

-Sence nasıl bir gazete patronu? Çünkü kaç çeşit patronla çalıştın.

-Her çeşidiyle çalıştım. Bir buçuk aydır bu gazeteyi çıkarıyorum. Bir gün bile gelip ya şu başlığı niye böyle attınız, şu gazetede bu haberi niye çıkardınız diye müdahalede bulunmadı. Daha önce de bulunmuyormuş zaten.

-Bu iyi bir patron demek için yeterli mi?

-Yeterli olması için düzgün ödemelerde bulunması lazım. Maaşları düzgün ödemeyen patron iyi bir patron olmaz.

-Bağımsız mı olamaz?

-Gerçekçi olalım. Türkiye’de bağımsız gazetecilik yapmak imkânı maddi bakımdan neredeyse yok düzeyde. Bu konuda en rahat hareket edebilen ve kendi kendini çevirebilen tek medya grubu Doğan Grubu. Doğan grubu dışındaki bütün gazeteler sonunda çeşitli finansal kaynaklara dayanarak ve bunlara biraz da bağımlı hareket ederek yayıncılık yapıyorlar. Bu açıdan baktığımız zaman en bağımsızlardan biri Taraf gazetesi. Ama Taraf da para bakımından yetersiz imkanlar içinden çıktığı için onun da getirdiği başka sıkıntılar var.

-Taraf’a hangi kaynaklar para veriyor?

-Değişik bankalardan kredi alıyor bildiğim kadarıyla. Bu bankalar da daha çok kendi maddi çıkarlarına bakarak yapıyorlar. Siyaseten verilmiş bir krediye ben şimdiye kadar rastlamadım.

-Sence niye bu kadar büyük bir faiz yükü altına giriyor? İdealizm mi?

-Yok. Gazete patronu olmak, bunu da biraz aykırı bir sesle yapmak istiyor. Ergenekon sürecinde neredeyse Türkiye’nin bütün gözü Taraf Gazetesi’nin yaptığı yayınlara dikilmişti. Ve cesur, hakikaten Türkiye’nin kaderini etkileyen yayıncılık yaptı arkadaşlar burada. Başar da böyle bir yayının patronu olmaktan zevk alıyor demek ki.

-Başar Bey’in senden beklentisi ne? Tirajları iki katına çıkarman değil herhalde.

-Öyle bir şey yok. Daha çok gazetenin yoluna devam etmesi için güvenilir bir isim olarak beni tercih ettiğini hissediyorum. Kimliğim, kişiliğim gazetenin duruşu ile çok yakın. Gazetenin bir abiye ve lidere ihtiyacı olduğunu, bunu yapabileceğimi düşündüğünü sanıyorum.

-Çalışanlar seni lider olarak kabul ettiler mi? Yoksa soru işaretleri var mı?

-Hiçbir sorun yok. Olması da mümkün değil. Benim çalışma tarzı olarak yumuşak bir üslubum var. Çocuklar bu huyumu biliyorlar. O yüzden en ufak bir pürüz çıkmadan uyumlu, birbirimize saygılı, sevecen bir ortam var.

-Maaşların dışında görev yerine gitmek için araba verilemediği doğru mu?

-Sonuç olarak bu gazete çıkıyor işte. Çok büyük imkânlarla yapılan gazetecilik ile az imkanlarla yapılan gazetecilik arasında çok da büyük bir fark olmuyor. Bu çalışan ekibin kalitesi ve gayreti çok önemli. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki çok kaliteli bir ekip var gazetenin içinde.

-Bir çoğu da ayrıldı.

-Buna rağmen yapılan haberlere, ekibe ısmarladığım işlere bakıyorum; olağanüstü. O kadar sınırlı imkânlarla ve o kadar sınırlı bir ekiple, son derece entelektüel işler. Ben çok esaslı bir birikimi olan bir ekip gördüm. Bunun bu kadar olduğunu bilmiyordum.

-Mustafa Sarıgül mevzuu nedir? Gazeteyi almak istiyormuş...

-Valla sordum bunu patrona. Yok böyle bir şey dedi. Kaldı ki almak istiyorsa ben niye itiraz edeyim? Eğer kanlı katil değilse, karanlık bir geçmişi yoksa, parası varsa, her Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının bu gazeteye ortak olmak hakkı var. Bu Mustafa Sarıgül de olabilir, başka birisi de. Gelsinler ortak olsunlar zaten. Bu gazetenin bir tarafından tutsunlar. Buradaki çalışanlara daha iyi imkânlar sağlasınlar.

-Sarıgül ile konuştun mu?

-Niye konuşayım? Sarıgül aradı kutladı beni de. Sen buraya ortak olmak istiyor muydun diye sormadım. Ortak olmak isterse de itirazım yok.

-Ahmet Altan istifa kararını telefon mesajıyla bildirmiş. Başar Bey’e çok mu öfkeliydi acaba?

-İnsanların ilişki biçimine biz karar veremeyiz. Ahmet Altan bir mesaj atmış. O da cevaben peki, demiş. Maddi bakımdan büyük zorluklar yaşayan, aynı zamanda siyasi bakımdan büyük sıkıntılarla yüz yüze gelen bir gazetede patron-yönetici ilişkisinin yıpranmaması mümkün mü? Ama beş sene idare ettiler. Önemli bir gazeteyi ortaya çıkardılar. Bu ikiliye ben ancak saygı duyarım. Ben beş sene dayanabilir miydim? Valla şüpheliyim.

-Sen görüştün mü Ahmet Altan ile?

-Yok, Yasemin ile konuştum. Sıkıntılarının ne olduğunu sordum. Bildiğimizin dışında bir şey söylemedi. “Maddi sıkıntılar vardı. Artık belli bir yere geldiğimizi hissettik. Bunun artık Başar Bey’in kendisinin devam ettirmesi gerektiğini düşündük” dedi.

-Taraf’ın misyonu artık tamamlandı diyenler var. Ne düşünüyorsun?

-Ben misyoner değilim. Taraf’ın misyonu varmış, yokmuş vesaire... Ben gazeteciyim. Benim dünyaya bir bakış açım var. Ben özgürlük, demokrasi, insan hakları konularında duyarlı bir ülke istiyorum. Bu gazeteye yansıyan fikirler de bunlar. Ben özel olarak yeni bir şey katacak değilim. Zaten bu yoldaki gazetenin devamına katkıda bulunacağım. Taraf, demokrasi, antimilitarizm konusunda Türkiye’de önemli bir mücadele yürütüyor. Ayrıca diğer gazetelerin de yapması gereken şeydi bu. Ergenekon davalarının açıldığı dönemde Türkiye’nin yaşadığı darbe krizlerinin aşılmasında Taraf’ın oynadığı rol misyonerlik gerektiren bir rol değildi ki. Normal gazeteciliğin yapması gereken şeylerdi.

-Uzun zamandır gündemi sarsan, Türkiye’yi ayaklandıran bir manşeti yok Taraf’ın.

-Doğru. Çünkü Taraf’ın o yayınları yaptığı dönemde Türkiye kritik bir dönemden geçti. Türkiye’yi bugüne kadar asker omurgalı bir rejim yönetti. Bu asker omurgalı rejimle seçim yoluyla gelmiş ve parlamenter rejime dayalı siyasi güçler arasında daima bir gerginlik vardı. Bu gerginlik her seferinde asker omurgalı tarafın galibiyetiyle sonuçlanıyordu. Sonunda asker omurgalı rejimin değişmesi gerektiği koşullara geldik. Bu kritik çatışmada Taraf tayin edici bir yayıncılık yaptı. O günün koşullarının ürünüydü o. Bugün yeniden siz askeri darbe üzerine belgeler yayınlayarak benzer yayınlar yapamazsınız. Bugün daha çok barış ve uzlaşma koşullarında müzakere ve diyalog dönemine geçtik. Türkiye, asker omurgalı rejimi büyük ölçüde yendi ve yeni bir noktaya geldi. Şimdi Türkiye’nin belini büken Kürt savaşının sonlandırılması gereken barış dönemini yaşıyoruz. Çözümcü bir dilin egemen olması gereken bir dönem.

-Ahmet Altan’ın dili zaman zaman çok sivri bulunuyordu. Sen de eleştirmiştin sanırım onu.

-Evet. Ben bu kadar sert bir dili, daha doğrusu Ak Parti’ye karşı bu kadar önyargılı davranılmasını doğru bulmadığım, çözüm imkanları açısından çok önemli bir aktör olan Ak Parti’yi daha dikkatli değerlendirmek gereği üzerine dikkatli bir yazı yazdım; Ahmet Altan’ın yazılarına da gönderme yaparak. Ne kadar haklı olduğum ortaya çıktı. Sonunda Kürt meselesi çözümü için Ak Parti önemli bir seçenektir fikrini savunanlardan biriyim. Ve bu fikrimin ne kadar gerçekçi olduğunu hayat gösteriyor. Türkiye tarihinde olmayacak ölçüde uzlaşmacı, çözümcü yeni bir sürece girdik.

-Ahmet Altan seni tebrik etti mi?

-Etmedi. Bir kırılgan dönem yaşandı anladığım kadarıyla. Onların kopuşu, benim gelişim falan. Ama Mehmet ile konuşuyoruz. Aile ile herhangi bir sorunumuz yok. Olması da mümkün değil. Belki de benim onu aramam gerekiyordu. Belki de ben hata yaptım. Olabilir.

-Peki sen niye aramadın?

-Demek ki şu ana kadar arama şeyi duymamışım. Yasemin ile konuştum. Ahmet ile de konuşabilirim. Zaten siyaseten de, insani olarak da çok sevdiğim bir arkadaşım benim Ahmet. O noktada eksilmiş bir şey yok.

-Belki de senin o yazın yüzünden kırılmıştır.

-Yook. O da bana cevap yazdı eğlenceli bir şekilde. “Araya girdin, yumrukları sen de yersin Oral kardeşim” diye.

-Romanına başlamış mı?

-Bitirmek üzere benim bildiğim. Hem romancı olarak, hem deneme yazarı olarak, hem köşe yazarı olarak Türkiye’de en beğendiğim yazar Ahmet Altan’dır. Rakipsizdir benim açımdan.

-Yasemin ne yapıyor şu anda?

-Bazı dizi senaryoları mı yazıyorum dedi, çeviriler mi yapıyorum dedi. Ona benzer şeyler yapıyor anladığım kadarıyla.

-Bu senin, Aydınlık’tan sonra ikinci genel yayın yönetmenliğin değil mi?

-Bir de Sokak dergisinde genel idarecilik yapmıştım. Başka küçük dergiler de çıkardık gazetecilik sayılmayacak.

-Özlemiş misin genel yayın yönetmenliğini?

-Yok. Hiç özlemiş bir halim yok. Ben mümkün olduğu kadar haftanın iki gününü dinlenerek geçirmeyi tercih ediyorum. Günlük gazete temposu çok ağır. O ağır tempoyu mümkün olduğu kadar kendimi koruyarak, gazeteyi de koruyarak, kollayarak, daha çok bir ağabeylik yaparak gazeteye, genel bir yönelimi etkilemekten yanayım. Zaten benden beklenen de bu. Yoksa günlük gazeteyi arkadaşlar çok başarılı bir şekilde çıkarıyorlar. Ben olsam da olmasam da gazete gayet güzel şekilde çıkıyor.

-Transfer parası aldın mı?

-Hayır. Maaş dışında bir şey yok.

-Bir genel yayın yönetmeninin alması gereken maaşı alıyor musun?

-O kadar bile değil, Radikal’den aldığıma yakın bir para alıyorum. Ki Radikal’de maaşı çok düzenli ödenen, bir sıkıntısı olmayan biriydim. Üstelik Doğan grubunun imkânları da çok elverişliydi. Seyahate gitsem, araba ihtiyacım olsa... Bunların çoğundan da mahrum durumdayım.

-İstediğin yere atlayıp gidemezsin burada, öyle mi?

-Yani! Belki zorlasam giderim de, bu kadar imkânsızlık içinde öyle şeyleri zorlamıyorum. Maddi bakımdan daha zararda olduğumu söyleyebilirim. Bu biraz da işte bakalım, bir sene de böyle bir iş yapalım gibi bir tercih.

-Öyle bir anlaşmanız var mı patronla?

-Başar çeşitli seçenekler önerdi bana. Dedi ki “Üç ay gel. Doğan grubundan izin al gel. Ama ne olur gel. İstersen altı ay, istersen bir sene dene.” Gazete Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve onlarla birlikte çok sayıda ismin ayrılmasıyla beraber ciddi bir krizden geçti. Gazetenin devamı açısından benim gelişim bir dönüm noktası oldu anladığım kadarıyla. Taraf’ın kimliği ile hiçbir zıtlığı olmayan bir isim olarak bu krizin atlatılmasında kritik rolü oynadım. Zaten hemen arkadaşlar geri dönmeye başladılar benim varlığımı hissedince.

-Murat Belge, Hadi Uluengin dışında kim döndü?

-Muhtemelen Neşe de dönecek.

-Ne zaman?

-Bilmiyorum. Ona o karar verecek. Zaten başka da kim olabilir. Ahmet ile Yasemin’e bir şey demiyorum. Ne zaman canları isterse bu gazeteye gelebilirler.

-Bir de senin Orhan Pamuk projen vardı. Yattı mı o iş?

-Hayır yatmadı. Orhan Pamuk ile konuşuyoruz. Ben onu sıkıştırmak istemiyorum. Ama geçen gün konuştuk. Dedi ki, tamam, sana verdiğim sözün farkındayım. Şöyle bir şey yapmayı önerdi. Dedi ki ben fotoğraf meraklısıyım. Çektiğim ilginç fotoğraflardan sana fotoğraf hikâyeleri yazayım. Kafasında oluşturduğu formül o.

-Günlük mü, haftalık mı yazacak?

-İstedikçe.

-Yeni transferler var mı gönlünde?

-Parası pulu olmayan bir yere ne transfer yapacağız? Zaten gazetenin 52 kaliteli yazarı var. Bunlar Semih İdiz’den Murat Belge’ye, Hadi Uluengin’den Halil Berktay’a, Akın Özçer’den Mithat Sancar’a, Alper Görmüş’e kadar çok etkili, önemli yazarlar. Bunlara ilaveten daha parlak ne bulabilirim? Parlak birkaç kadın yazar olabilir. Bu gazeteye renk katabilecek olan genç, kalemi kuvvetli kadın yazarlar bulmak isterim.

-Oya Baydar var en önce ayrılanlardan.

-Oya ne zaman yazmak isterse her zaman açık ona.

-Ayşe Hür döner mi?

-Ayşe Radikal’e yazıyor. Ondan ayrıca buraya gelmesini isteyemem.

-Yazarlara getirdiğin bazı kısıtlamalar oldu mu?

-Evet. Bir şiddet, iki ırkçılık, üç hakaret. Üç limitim var benim. Geçen gün mesela bir köşe yazarına baktım, ahlaksız falan diye şeyler kullanmış. Yazıdan o bölümü attırdım hemen. Ben bunu yazarlar editörüne yazı işleri toplantısında da söyledim. Şiddet, ırkçılık ve hakaret yapmaya kalkanın yazısını da çıkarırım, haberini de.

-Vuruş sayısına sınır getirdin mi?

-3500 vuruş diye daha önceden belirlemişler. Fakat Türk yazarları biliyorsun 3500 ile bir türlü yetinemiyorlar. Ben mesela hiç 3500’ü aşmam. Rica ediyoruz şimdi arkadaşlardan, 3500’ü aşmayın diye.

-Bir yandan maddi sıkıntılar çekiyor, bir yandan da bakıyorum röportajlarına Başar Bey’in, televizyon projesi va, ikinci bir ekonomi gazetesi çıkaracak. Nasıl oluyor bu iş?

-Ufku geniş. Bakarsın bir tane ortak bulur. Televizyon işi yapar. Başarılı bir yayıncılık yapmış bir insan sonuç olarak. Bir yerden sermaye bulup ekonomi gazetesi ve televizyon kanalı açabilir.

-Demez misin ki kardeşim sermaye buldunsa önce Taraf’ı adam et.

-Tabii ki derim. Ama benim demem önemli değil ki. Adam bir ortak bulup televizyon alırsa ne yapacağım. Bu benzer problemler şimdi Karamehmet grubunda da var, değil mi? Adam ha bire yeni şey alıyor. Ama bir yandan gazetecilerin, çalışanların maaşları düzgün ödenmiyor.

-Genel yayın yönetmenliğinin en önemli handikaplarından biri de çok zor olan gazeteci psikolojisini yönetmektir. Egoları çok yüksek olur gazetecilerin. O konuda mahir buluyor musun kendini?

-Benim egom yüksek olmadığı için yüksek egolulara bir şey demem. Çatışma çıkmaz o yüzden. Köşe yazarı köşesini yazıyor. Gazetede ne yapılacağına, ne başlık atılacağına zaten kolektif karar veriyoruz. Bizim üç yazı işleri müdürü, bir yayın koordinatöründen oluşan dört kişilik bir ekibimiz var. Benimle beş kişi oluyoruz. Benim zaten çalışma tarzım şudur. Kimin fikri güzelse, kimin söylediği laf hepimizin ortak kafasına yatıyorsa onu çıkarıyoruz başlığa. İlle de benim dediğim başlığı atacaksınız, atmayanı dümdüz ederim gibi bir üslubum yok.

-Eski Taraf’da bazı başlıklarda argo da kullanılabiliyordu.

-Onlar bende olmaz. Argo başlığa taraftar değilim.

-Herkesin diline dikkat etmesi gerektiği bir dönemde Ahmet Altan hala devam etseydi barış süreci adına bir takım sıkıntılar olur muydu?

-Zannetmiyorum. Bu dil meselesi değil ki. Kürt meselesinde hükümet çözümden yana mı, değil mi? Ahmet daha çok çözümden yana olmadığını hissettiren bir üslupla yazıyordu. Ama sonunda ispat oldu ki çözümden yana. Diyor ki, başbakan. Zehir olsa içerim bu çözüm için. Daha ne desin. Koltuğumu, her şeyimi feda ederim, yeter ki bu iş çözülsün diyor. Biz de zaten bu ihtimale sarılmak gerektiğini söylüyorduk. Bunun da yanlış olmadığı ortaya çıktı.

-Taraf’ın başına geçisin hükümet cenahında nasıl algılandı?

-Arayıp teşekkür ettiler. Bülent Arınç olsun, Hüseyin Çelik olsun, cumhurbaşkanlığından, başbakanlıktan hepsinden arandım ve kutlandım.

-Başbakan aradı mı?

-Başbakan aramadı. Başbakanın yakınlarından birisi aradı. Kutladılar. Çok memnun olduklarını söylediler. Ben de teşekkür ettim. CHP tarafından da arandım. Onlar da tebrik ettiler, aradılar. İlk ziyaretçilerimden biri mesela CHP İstanbul il yönetim kurulu oldu. Arkasından tek tek parti yöneticileri geldiler ziyaretime.

-Kadıköy’e Büyükada’dan mı gelip gidiyorsun?

-Esas adada, biraz da Galata’dayım. Adalar iskelesi gazetenin hemen karşısında. O kadar güzel ki, dünyanın en lüks seyahati. Sabahleyin gazetelerini, çayını kahveni alıyorsun. O kadar güzel bir yolculuk ki keyif içinde gazetelerimi okuyarak geliyorum Taraf’a.

-Yoksa sana genel yayın yönetmeni oldun diye özel arabalar falan tahsis edilmedi.

-Hem karşıdan gelirken, hem bu taraftan gelirken vasıtaya ihtiyaç olmayan bir yerde gazetenin binası.

-PKK bir dönem Taraf’a ambargo uyguluyordu. Bu durum değişti mi?

-Bilmiyorum. Hiçbir siyasi akım sizden tam memnun olmaz. CHP’liye de sorsanız, AK Partiliye de sorsanız, BDP’liye de sorsanız, MHP’liye de sorsanız istiyor ki onların kendi istedikleri doğrultuda yayın yapalım. Ama biz Taraf’ta ise bütün bu siyasi akımlara eşit mesafede durma çizgisini devam ettiriyoruz. Ben BDP doğru bir şey söylerse doğru, yanlış bir şey söylerse yanlış, kızsın kızmasın beni çok ilgilendirmez. Şimdi mesela şu anda nedir PKK’ya bakış açımız? PKK, Abdullah Öcalan üzerinden barış sürecine destek veriyor. Ben bunu pozitif buluyorum. Bugün böyle bir problem yok. Yarın barış sürecini bozan bir iş yaparlar da ben onları eleştirirsem belki aramız bozulur. Hiçbir siyasi akımla hiçbir siyasi nikâhımız yok. Ne Ak Partiyle, ne CHP ile, ne MHP ile ne BDP ile. Hepsine eşit mesafedeyim. Hiçbirine önyargım yok. Hiçbiriyle düşmanlık, siyasi bir çekişmeden yana değilim. Onun için onlar düzgün bir şey yaptıkları zaman düzgün davranacağız. Eleştirmemiz gereken noktalar gördüğümüz zaman da eleştireceğiz.

Nuriye Akman - Zaman

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89