• BIST 9109.99
  • Altın 2325.622
  • Dolar 32.3666
  • Euro 35.0423
  • İstanbul 21 °C
  • Diyarbakır 19 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 13 °C

Kürt hareketinin iki boyutu

Kürt hareketinin iki boyutu
Çıkar bir yol olmadığı çok açık olan bu yolun neden bu kadar rağbet gördüğünü, neden bu kısır döngüden çıkmaya yönelik düşünce bile üretilmediğini anlamak zor.

BDP milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Habur Sınır Kapısı’nda yapılan gösteriler sırasında bacağının kırılmasıyla ve bu günlerde yaşanan diğer olaylarla birlikte, bölgedeki siyaset yeniden sertleşmiş durumda. PKK’nın saldırılarını tırmandırması, Öcalan’ın ‘Artık ben karışmıyorum’ diyerek PKK’ya yol vermesi ve Kürt kimliği hareketinin yasal alandaki temsilcilerinin de ‘barış’ çağrılarıyla eylemleri yaygınlaştırması, bölgede farklı bir dönemece girildiği anlamına geliyor.

Geçen yıl Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Paris yolculuğundaki konuşmamızda dikkat çektiği noktalar, şimdi daha anlamlı hale gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı Gül, ‘Bu yıl iyi şeyler olacak’ anlamına gelen sözlerinin nedenlerini özetle şöyle ifade etmişti: Bölgesel ve uluslararası koşullar sorunun çözümü için elverişli. ABD, Avrupa ülkeleri, Suriye, İran gibi sorunun tarafı olan ülkeler, Irak’taki merkezi yönetim ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi konuya olumlu yaklaşıyorlar. Ancak bu konjonktür her zaman aynı şekilde gidecek diye bir şey yok. Bu nedenle hükümetin daha çabuk harekete geçmesinde sayısız faydalar bulunuyor.

O dönemde AK Parti hükümeti, ‘Kürt açılımı’ konusunda ciddi bir başlangıç yapmıştı. Cumhurbaşkanı, yapılanları buna rağmen ‘yavaş’ buluyor, ellerin çabuk tutulmasını istiyordu. Ergenekon davasının devlet içindeki ‘milliyetçi’-’militarist’ odakları bir ölçüde bastırmasının verdiği elverişli havadan da destek alan bu başlangıç, maalesef bir başlangıç olarak kaldı. İlerleyemedi.

Kürtler ‘açılım’dan umutlanmışlardı. Umutlanmakta haklıydılar, ilk kez devlet içinden ‘olumlu’ mesajlar geliyordu. Yok sayılması ile ünlü olan Kürt meselesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde belki de ilk kez ciddi bir şekilde gündeme alınmıştı.

***

Bu yılki durumun geçen yıla oranla pek parlak olmamasının nedenleri üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılabilir...

Habur Sınır Kapısı’ndan PKK’lıların girişiyle başlayan ‘düşüş’ hâlâ sürüyor. AK Parti hükümeti, Habur nedeniyle yükselen ‘milliyetçi’ dalganın korkusuna kapıldı. Kürt kimliği hareketiyle ilişki kurmamaya, kuruyormuş gibi görünmemeye özel bir özen göstermeye başladı.

Kürt kimliği hareketi iki boyutlu bir hareket. Bir boyutu dağda, diğer boyutu yasal alanda. Türkiye’deki siyaset, bunu bu şekilde görmeyi, çoğu zaman tercih etmedi. Türkiye’yi yöneten irade, şehirde legalleşmek, yasal alanda gelişmek isteyen harekete daha kolay darbe indirebildiği için, Kürtler çok uzun bir süreden beri, yasal alanda çok sert baskı ve engellemelerle karşılaştılar ve karşılaşıyorlar. Milletvekilleri öldürüldü, partileri defalarca kapatıldı.

Yasal alan daraldıkça, dağdaki hareket kendi meşruiyet alanını genişletti ve giderek Kürt kimliği hareketine neredeyse tamamen hâkim oldu. PKK, yasal alana indirilen darbeler nedeniyle inisiyatif kazandı, eylem alanını genişletmesine katkıda bulunan bir moral destek elde etti. Özellikle de son günlerdeki durumu bu çerçeve içinde değerlendirmekte yarar var.

***

KCK operasyonları da, belediye başkanlarının, DTP yöneticilerinin tutuklanması da yanlıştı.

Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un siyaset alanından uzaklaştırılması yanlıştı.

Yasal alanın bu kadar daraltılmasının, PKK’nın hareket alanını genişleteceği ve Kürt kamuoyunun gözünde şiddet eylemlerine belli bir ‘meşruiyet’ sağlayacağı zaten belliydi. Şimdi, Türk devletine egemen olan akıl, büyük ihtimalle, yeniden yasal alandaki Kürtlere çarpacak, PKK’nın eylemlerinin acısını yine yasal siyasetçilerden çıkarmaya çalışacak. Çıkar bir yol olmadığı çok açık olan bu yolun neden bu kadar rağbet gördüğünü, neden bu kısır döngüden çıkmaya yönelik düşünce bile üretilmediğini anlamak zor.

Kürt hareketi, iki boyutuyla da Kürtlerin büyük bir bölümünün gözünde meşruiyet taşıyor. Hatta Abdullah Öcalan’ın Kürtlerin önemli bir kısmının gözünde giderek daha meşru bir güç olarak algılandığını da görmekteyiz. Türkiye’de ise, Kürt hareketinin herhangi bir boyuttaki ‘meşruiyet’inden söz edilmesine bile tahammül edemeyen algı biçimi, egemenliğini sürdürüyor.

Kürt siyasetindeki aktörleri iyi analiz edip onları birer veri olarak kabul edebilen, Kürt hareketini ‘iki boyutlu’ bir düzlemde algılamaktan korkmayan yeni bir siyaset anlayışına ve diline ihtiyaç bulunuyor. Her iki tarafın deneyimleri de, ‘çarpışarak’ sonuç alınamayacağını defalarca kanıtladı.

‘Çarpışma’yı ortadan kaldıracak bir ortak akla doğru ilerlemek için hâlâ geç değil.

Oral Çalışlar / Radikal

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89