• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 14 °C

Kürt çocukların güvercin tedirginliği!

Kürt çocukların güvercin tedirginliği!
Her seferinde “Sözün bittiği yer” desek de, ne “söz” bitiyor; ne de “Sözün bittiği yer”... Evrensel'den Mustafa Kara'nın yazısı...

Her seferinde “Sözün bittiği yer” desek de, ne “söz” bitiyor; ne de “Sözün bittiği yer” dedirten şerefsizlikler... “Son nokta”, “Bundan beteri olmaz” dedikçe; dediğimizle kalıyoruz. Neresini tutsan dökülen bir memlekete dönüştükçe; “insan”a dair umutlarımız azalmıyor kuşkusuz, ama ülkenin geleceğinin giderek karanlıklaştığını da görüyoruz.

Bu “genelleme” içeren cümleler hangi olay için yazıldı acaba? Hrant Dink davası? Güçlükonak’ta, Silopi’de, Diyarbakır’da “yerden fışkıran” insan bedenleri? Karne günü dayak yiyen liseliler? Van? Uludere? Hangisi acaba? Belki hepsi belki hiçbiri?

“Devlet-hükümet eliyle kışkırtılan milliyetçilik” giderek toplumsal bir “akıl tutulması”na dönüştü dönüşecek. Hrant’ın cenazesinde on binler toplanıyor; sosyal medyaya bakıyorsunuz “Ne çok vatan haini varmış” lafları arşa çıkıyor. 12 Eylül cuntacılarının ruhu da; “Vatan için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyen Tansu Çiller’in ruhu da yaşıyor. Devletin tüm kurumlarında...

Evrensel yazıyor bugün, Akçakoca’da yaşananları... Hrant Dink’in katillerine “Kahvede okey oynayan çocuklar” muamelesi yapıp, korumaya alan mahkeme kararları verildiği anlarda, Akçakoca’da yaşananlar tesadüf olabilir mi?

Van depreminin yıkıntıları arasından “devlet” tarafından alınarak Akçakoca’daki MTA Tesislerine yerleştirilen çocuklar... Kartopu oynarken, ana dillerinde şakalaşıyorlar... Kim engelleyebilir, kim yasaklayabilir, kim rahatsız olabilir?

Ama oluyorlar işte! Bir grup genç sataşıyor hemen. Fazla uzatmadan oradan uzaklaşıyor Kürt çocuklar... İki gün sonra çarşıya giderken yolları kesiliyor, ellerinde çivili sopalarla bir grup saldırıyor. Yaralanıyorlar. Höykürmeler tanıdık: Burada Kürtleri istemiyoruz!

Depremzede Kürt çocuklarının anlatımları çarpıcı. MTA tesislerinden çıkmaya korktuklarını söylüyorlar, karnelerini almaya bile gidemediklerini, tesis müdürünün onların yerine gidip karnelerini aldığını anlatıyorlar. Tehdit yeni değil üstelik, lisede okuyan Kürt gençler defalarca tehdit de edilmiş.

Yolda yürürken, kahvenin, İnternet kafenin önünden geçerken, “Acaba bana saldıracaklar mı?” tedirginliği ile yürüyor depremzedeler. Deprem nedeniyle yaşanan zorunlu sürgünde duydukları ses, Cemal Süreya’nın Dersim sürgününe dair şiirindeki ses ile aynı. Gönderildikleri yerlerde “Tarih öncesi köpekler havlıyor”!

Mahkemeler istediği kadar “örgüt yok” desin; biz bu “Tarih öncesi köpekler”i tanıyoruz. Faşist örgütlenmeleri tanımak, devletle ilişkilerini anlamak, kontrgerillanın bu devlet kuruldu kurulalı bu örgütlerdeki gençleri kullanma biçimini görmek hiç zor değil.

Evet, Vanlı çocuklar köpek havlamalarını duyarak, “Acaba bana saldıracaklar mı?” korkusuyla yürüyorlar, evlerine, okullarına, çarşıya... Biz bu “tedirginliği” Hrant Dink’ten tanıyoruz; “güvercin tedirginliği”ni...

Akçakoca’daki depremzede Kürt çocukların “Korkuyoruz” diye ifade ettiğini Hrant Dink şöyle anlatıyordu bir yazısında: “Bu tehditler ne kadar gerçek, ne kadar gerçek dışı? Doğrusu bunu bilmem elbette mümkün değil. Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence. ‘Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?’ sorusu asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların ‘A bak, bu o Ermeni değil mi?’ diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum.

Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye. Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik. Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim...”

Vanlı Ferhat’ın ve Yılmaz’ın yaşadığı da bu. Topyekün savaş konseptinden Batı illerindeki Kürt çocuklara düşen “bedel” bu!

Hrant Dink aynı yazısında “güven” duyduğu bir duygudan söz ediyordu: “Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Kimbilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce...”

Ama olmadı. Bu satırları yazmasından kısa süre sonra, 19 Ocak 2007’de katledildi. Örgütlü, planlı ve devlet kurumlarının bilgisi dahilindeki bir suikast ile katledildi. Birileri “güvercin”e dokundu.

Keşke Yılmaz’a, Ferhat’a... Depremzede ya da değil, Batı illerine sürülmüş binlerce, on binlerce, yüz binlerce Ferhat’a, Yılmaz’a, Rojin’e, Berfin’e, Zelal, tüm Kürt çocuklarına “Korkmayın” diyebilseydik...

Korkmayın, güvercinler gibi özgürce gezin, dolaşıp, oynayın, ana dilinizde şakalaşın... “Kormayın, çünkü bu ülkenin insanı güvercinlere dokunmaz!” diyebilseydik...

Mustafa Kara - Evrensel

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89