• BIST 9506.67
  • Altın 2492.827
  • Dolar 32.4863
  • Euro 34.7687
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 27 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 12 °C

KCK Eşbaşkanı: Müzakere sürecine geçilmezse, savaş dağlarla sınırlı kalmaz

KCK Eşbaşkanı: Müzakere sürecine geçilmezse, savaş dağlarla sınırlı kalmaz
KCK Eşbaşkanı Besê Hozat, 90 yıllık Cumhuriyetin uygulamalarını ve yeni süreci Yeni Özgür Politika'ya anlattı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, 90 yıllık Cumhuriyetin uygulamalarını ve yeni süreci Yeni Özgür Politika'ya anlattı.

Lozan sonrası ilan edilen Cumhuriyet rejimi, neden kurtuluş savaşı yıllarındaki demokratik ittifakı sürdürememiştir?

Kurtuluş savaşı Türk-Kürt ittifakıyla kazanılmıştır. Anadolu’nun işgaline Türklerin ve Kürtlerin ortak mücadelesiyle son verilmiştir. Atatürk bu konuda oldukça akılcı ve gerçekçi bir politika yürütmüş, Türk-Kürt ittifakını geliştirerek ülkeyi düşman işgalinden kurtarmıştır. Burada en önemli nokta şudur; Kürtler özerk yönetim karşılığında Türk-Kürt ittifakını kabul etmişlerdir. 1919 yılında yapılan Erzurum ve Sivas kongrelerinde Kürtlere bu güvence verilmiştir. Devlet arşivlerinde vardır. Açın bakın Amasya protokolleri olarak bilinen ve onlarca yıl gizli tutulan bu protokollerde Kürtlere muhtarlık-özerklik verilmesi tartışılmış ve bu resmi belgelerde yer almıştır. Yine 1921 Anayasası özerkliği tanımıştır. Bütün bu süreci İngiltere ters yüz etmiştir. İngiltere, kendi kadroları olan ittihat terakkicilerle demokratik Türk-Kürt ittifakını ve buna dayalı oluşan demokratik zemini tasfiye etmiştir.

Birinci Dünya savaşının galibi İngiltere ve Fransa Türk-Kürt ittifakını büyük bir tehlike olarak görmüştür. Bu ittifaka dayanan Türkiye devlet sistemi demokratik bir karakter taşıyacağı için İngiltere bunu bölgeye dönük ırkçı, milliyetçi ve pozitivist ulus devlet projesi ile çelişkili ve karşıt bulmuştur. Sistemlerine alternatif olacağından korkmuştur. Bölgede demokrasinin ve demokratik bir sistemin hakim olması, İngiltere’nin milliyetçi ve ırkçı ulus devlet projesini boşa çıkaracaktı. İngiltere bunu kendi çıkarına ters gördüğü için Türkiye’ye müdahale etmiştir.

Lozan Kürtleri yok saymıştır

Lozan Antlaşması Türk ulus devletinin karakterini ve kimliğini netleştiren, niteliğini belirleyen bir anlaşmadır. Bu anlaşmayla “misak-i milli” sınırları içinde yer alan Güney ve Rojava Kürdistan’ı Kuzey Kürdistan’dan koparılmıştır. Kürdistan resmi olarak dört parçaya bölünmüştür. Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı ülke olan Kürdistan inkar edilmiştir. Kürt halkı inkar ve imha sürecine alınmıştır. Kürtler üzerinde fiziki ve kültürel soykırım politikaları meşrulaştırılmış ve resmileştirilmiştir. Lozan Antlaşması, Kürdistan’ı, Kürt halkını yok sayan onu uluslararası hukuktan silen ve soykırımı karar altına alan bir anlaşmadır. Türk ulus devlet sisteminin de kabulü bu esaslara dayanmıştır. Türk ulus devlet sistemi ırkçı ve milliyetçi bir zihniyet ve anlayışla kurulmuştur. Bu zihniyete dayanan Türk ulus devlet sistemi, Kürtleri inkar etmiş ve yok saymıştır. Kürtlerin yanı sıra farklı etnik ve inanç gruplarını da yok sayarak onlara karşı da tasfiye planı uygulamıştır. Resmi politikayı kabul etmeyen, tepki gösteren herkesi, toplumsal gurubu ve kesimi katliamla bastırmıştır. Potansiyel tehlike olarak gördüğü tüm kesimleri sömürgeci zihniyetle ezmiş ve sindirmiştir.

Lozan Antlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyetinin ilanından hemen sonra patlak veren Kürt isyanları arasında nasıl bir sebep-sonuç ilişkisi vardır?

Lozan Antlaşması Türk ulus devlet sistemini kararlaştırmıştır. Türk ulus-devlet sistemi milliyetçi ideolojiyi esas alan, farklı kimliklerin ve kültürlerin inkarına ve imhasına dayanan sömürgeci bir sistemdir. 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasıyla Ortadoğu haritası cetvelle çizilmiştir. Kürdistan, Türk, İran, Irak ve Suriye devletleri arasında parçalanarak bölünmüştür. Yapay sınırlar oluşturulmuştur. Bu sınırlar sürekli bir savaş ve çatışma gerekçesi haline getirilmiştir. Halklar arasında düşmanlık yaratılmaya çalışılmıştır. Kürtler sömürgeci ulus devlet kültürleri içinde kültürel soykırım politikalarıyla eritilme sürecine alınmıştır.

Soykırım isyanları doğurdu

Dönemin devlet yönetimi Kürtlere verdiği sözleri unutmuş, Türk-Kürt ittifakı bozulmuş, soykırım siyaseti hayata geçirilmiştir. Kürtler bu durumu kabul etmemiş ve başkaldırmıştır. Cumhuriyet süreciyle başlayan isyanların temel nedeni budur. Yani isyan, Lozan’da kararlaştırılan inkar ve imha planına karşı Kürtlerin başkaldırısıdır. Kürtlerin bütün isyanları inkar, imha ve soykırım politikalarına karşıdır. Bu politikalar sistematik bir biçimde süreklileştirilerek devam ettirilmiştir. Kürtlerin tüm özgürlük arayışları bölücülük olarak tanımlanmış ve vahşice bastırılmıştır.

Kürdistan’ın tüm yer altı-yer üstü zenginlikleri talan edilmiş, Kürtler yoksulluk ve açlığa terk edilmiştir. Kürtler üzerinde vahşi bir ekonomik kırım politikası uygulanmış, Kürtler açlıkla terbiye edilmeye, iradeleri ve onurları kırılarak teslim alınmaya çalışılmıştır. Diğer yandan sistematik göçertme planıyla yüzbinlerce Kürt bölgenin ve dünyanın dört bir yanına sürülmüştür. Bundan daha büyük bir zulüm olabilir mi? Statüsüz ve kimliksiz bırakılan bir halka dayatılan ve reva görülen tek şey, soykırım ve kendini inkar olmuştur. Bu noktaya getirilen bir halkın yapacağı tek şey hiç kuşkusuz isyandır. Bundan daha doğal ve meşru bir şey olabilir mi?..

Ulus devlet projesini neden Kapitalist modernite dayatması olan bir komplo olarak değerlendiriyorsunuz?

Ulus devlet projesi, kapitalist modernitenin halklara karşı geliştirdiği oldukça sinsi ve zalim bir komplodur. Komplo olmasının sebebi de şudur: Ulus devlet sisteminin dayandığı ideoloji milliyetçi, tekçi bir ideolojidir. Ulus devlet sistemi, militarist ve faşist bir karaktere sahiptir. Katı merkeziyetçi ve anti demokratiktir. Farklılıklara kapalı ve sömürgecidir. İstismarcı ve pragmatiktir. Tek amacı var ve O da; kapitalist güçlerin iktidarını pekiştiriyor ve sermayesini büyütüyor. Milliyetçiliği ise bu amaca ulaşmada bir araç olarak kullanıyor. Ulus devlet sistemi, halkların ve toplumun çıkarını düşünmez. Üzerinde hareket ettiği halkı da sadece kendi sömürüsünü meşrulaştırmada bir araç olarak kullanıyor, iktidarını ve sermayesini korumada kendisine kalkan yapıyor. Milliyetçi ideolojiyle halkları düşmanlaştırıp çatıştırarak ortaya çıkan kaostan faydalanıp sömürüsüne alan açıyor.

Ulus devlet halkları çatıştırıyor

Ulus devlet sistemi halkların ve toplumun sömürüsüne dayanan bir sistemdir. Gücünü sömürüden, talandan ve işgalden alıyor. Bu anlamda hırsız bir sistemdir. Bu sistemin karşısında öz değerlerine dayanan ve bu değerlere sahip çıkan halklar ve toplumlar olursa bu sistem yaşam şansı bulamaz. En çok korktuğu şey, halklar arasındaki birlik, dayanışma ve dostluktur. Halkların barış içinde özgür, eşit demokratik bir biçimde birlik, kardeşlik ve dostluk içinde yaşaması, bu sistemin en büyük korkusudur. Bunu kendisinin yok oluşu olarak görüyor. Bunun için halkları düşmanlaştırıyor, çatıştırıyor, savaştırıyor ve parçalıyor. Halklar ve toplumlar birbiriyle çatışıp parçalandıkça bir o kadar zayıflıyorlar, iradesiz ve güçsüz düşüyorlar. Böyle olunca da ulus devlet sistemi sömürü sistemini daha rahat geliştiriyor. Tabi bu durumda özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi hayal olmanın ötesine geçmiyor. Komplo olarak ele almamızın temel nedeni budur.

Ulus devlet sistemi bir toplum kırım sistemidir. Vahşi ve zalim bir burjuva sistemidir. Bu sistemin halklarla ve toplumla alakası yoktur. Gücünü, halkın demokratik katılımından almıyor, halkı sömürmekten alıyor. Bu manada tümüyle sinsi, yalancı, aldatmacı ve komplocu bir sistemdir.

Yüzyıllık acı tarihsel deneyimlere karşın cumhuriyetin kuruluş felsefesine dayalı bir araya gelmekten, özgür birlikten söz ediyorsunuz? Bundan ne kastettiğinizi biraz açar mısınız?

Bizim kastettiğimiz 1923 Lozan öncesi süreçtir. Bu süreçte Kürtlere yaklaşım inkarcı ve imhacı değildir. Kürt kimliği ve varlığı tanınmaktadır. 1921 Anayasası’nda, Kürtlerin kendi kendini yönetmesine sıcak bakılmakta, özerklik kabul edilmektedir. Daha demokratik ve çoğulcu bir yaklaşım ve politika söz konusudur. O dönemin TBMM’sine Kürtler, Lazlar, Çerkezler vb birçok etnik kimlik kendi ulusal renkleriyle katılmakta ve halkının temsilcileri olarak kabul görmektedir.

Şu anda da 1923 öncesi yani, 21 Anayasası güncelleşsin diyoruz. Felsefi bakış ve politika güncelleşsin diyoruz. Kürtlerin ve tüm farklılıkların kimliği tanınsın ve anayasal bir güvenceye kavuşturulsun diyoruz. Bu temelde bugün yeni bir anayasa yapılsın istiyoruz. Demokratik, özgürlükçü ve çoğulcu bir anayasa. Farklılıkları, farklı etnik ve inanç kimliklerini zenginlik olarak kabul eden, özgürlüğü, eşitliği ve demokrasiyi esas alan bir anayasa. Kuruluş felsefesinde özgürlük ve demokrasi olan bir anayasa. Bizim kırk yıllık mücadelemizin özü ve özeti budur. İstediğimiz tek şey, özgürlük ve demokrasidir. Kırk yıldır verdiğimiz bu savaş ve mücadele, inkara ve imhaya karşı bir savaştır. Bu kirli, soykırımcı plan ve politika resmi bir biçimde ortadan kaldırılırsa bizim savaş gerekçemiz de ortadan kalkar. İnkar, imha ve asimilasyon son bulursa ve bu resmi-yasal bir şekle kavuşturulursa halkların demokratik ve özgür birliği de gerçekleşir. Gerçek barış da gelir. Demokratik çözümün kendisi budur.

AKP savaştan medet umuyor

Kürt sorununun barışçıl demokratik çözümü için çok önemli bir zemin ve fırsat varken AKP’nin çözümsüzlükte bunca ısrarının nedenleri nedir?

Türkiye halkları ve toplum çözüme hazırdır. Herkes çözüm bekliyor. Barış toplumun en büyük özlemi haline gelmiş. Demokratik çözüm ve barış adına devlet ve AKP Hükümeti ne yapsa toplum kabul edecektir. Yaşadığımız bu son 3-4 yıl bu gerçeği gözler önüne serdi. Oslo görüşmeleri büyük bir olgunlukla ve sevinçle karşılandı. Onay gördü. Milliyetçi dediğimiz toplum kesimleri bile büyük bir sessizlik ve beklenti içinde ilgiyle izledi. Son bir yıldır Önderliğimiz ile yapılan görüşmeler aynı biçimde büyük bir olgunlukla ve umutla karşılanıyor. Bu şunu gösteriyor, toplum savaştan bıkmış, savaşı istemiyor. Toplumun arzuladığı tek şey demokratik çözüm ve barıştır. Ancak toplumun bu beklenti ve taleplerine rağmen AKP’nin tutumu tam tersidir.

Toplumsal talepleri dikkate almıyor, uluslararası sömürgeci güçlerin çıkarlarını dikkate alıyor. AKP savaştan medet umuyor. Kendi sömürgeci emellerini esas alıyor. AKP için toplumun ne istediği ve ne beklediği önemli değildir, önemli olan küresel sermayenin çıkarları ve buna endeksli kendi yeşil sermayesinin çıkarları ve geleceğidir. O yüzden çözüme gelmiyor. O yüzden on yıldır ilan ettiğimiz tüm ateşkesler karşılık bulmuyor. O yüzden çatışmasızlık sürecinden yararlanabildiği kadar yararlanıyor ve işine gelmediği anda da hiç bu süreçler yaşanmamış gibi tekrar başa dönüyor. Ve o yüzden sürekli bir savaş ve tasfiye planları yapıyor, uyguluyor. AKP’nin bu bir yıllık çatışmasızlık sürecinde de yaptığı tek şey, yeni tasfiye planları geliştirmek oldu. Kuzey Kürdistan’da kapsamlı savaş hazırlıkları yaptı. Rojava Kürdistan’ında Kürtlere karşı büyük bir savaşın içine girdi. El Nusra’nın Kürtlere karşı savaşı Türk devletinin ve AKP’nin Kürtlere karşı savaşıdır. Rojava’da Kürtlere saldıran Türk devletidir, AKP’dir. Bu savaşın özü ve aslı budur.

Süreç tek ayak üzerinde gitmez

Durum böyle olunca çözüm süreci ilerlemedi. Çünkü çözüm süreci tek taraflı gidiyordu. Süreç tek ayak üzerinden gider mi? Gitmez. Gidemeyeceği de ortaya çıkıyor. Ortada tarihi bir sorun var ve bu sorun tarafların yapacağı müzakere ile çözülür. Gerçek bir müzakere için irade gerekir, ciddiyet gerekir, cesaret gerekir, samimiyet gerekir, güven gerekir. Gerçek bir müzakere için demokratik yöntem gerekir. Karşı tarafa stratejik yaklaşım gerekir. Maalesef bunların hiçbiri AKP’de yoktur. AKP’de olan, yalandır, dolandır, aldatmadır, oyundur, komplodur. O yüzden süreci tıkattı ve süreci tıkatan taraf olarak AKP’nin karar vermesi gerekiyor. Yanlış karar verip Önderliğimizin de dediği gibi derin ve anlamlı bir müzakere sürecine geçmezse eğer, doğal olarak gelişecek şey, yeni ama çok daha kapsamlı bir savaş sürecidir. Bu savaş artık sadece dağlarda da verilmez. Savaş şehirlere taşar ve bir iç savaşa dönüşür. Bölgenin siyasi konjonktürü de Kürtleri buna zorluyor. Kürtler teslim olmayacağına göre bu durumda yapacakları tek şey kapsamlı bir meşru savunma savaşıdır. Ve kendi kaderlerini tayin etmektir. Bunu da kendi öz iradeleri ve gücüyle kendi demokratik özerk sistemini kurarak yapacaklardır. (Yeni Özgür Politika)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89