• BIST 9744.01
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • İstanbul 24 °C
  • Diyarbakır 26 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 10 °C

KCK Eş Başkanları: Kürt Ulusal Kongresi yaşamsaldır

KCK Eş Başkanları: Kürt Ulusal Kongresi yaşamsaldır
Ayşegül Doğan'ın Kandil'de KCK Eş Başkanları ile yaptığı görüşmenin 3. ve son bölümü.

İMC Televizyonundan Ayşegül Doğan Kandil'de KCK Eş Başkanları Cemil Bayık ve Besê Hozat ile görüştü.

KCK Eş Başkanları ile yapılan söyleşinin 3. ve son bölümünü  tam metin olarak  yayınlıyoruz. (ilkehaber)

3.BÖLÜM

A. Doğan: Gündemde Öcalan-Barzani mektuplaşması var. Bu mektubun içeriğine dair kamuoyu ile paylaşılan tek bilgi bir iyi niyet mektubu olduğu, nezaket mektubu olduğu, karşılıklı bir selamlaşma mektubu olduğuna dair ama öte yandan sanki Kürt Ulusal Kongresi ile ilgili bir gelişmeye evrilebilecek bir mektuplaşma niteliği taşıması ihtimali de var. Kürt Ulusal Kongresinin toplanamıyor olması hem bir yandan Kürtler üzerinde olumsuz etkiler bırakıyor. Öte yandan Kürtleri izleyenler açısından da anlaşılan bu kongrenin toplanması önemli. Kongrenin önündeki temel sorun nedir?

C. Bayık: Kürt Ulusal Kongresinin bu süreçte gerçekleştirilmesi çok önemli. Ortadoğu’daki, Kürdistan‘daki gelişmeler dikkate alındığında böyle bir kongrenin gerçekleştirilmesi Kürtler açısından oldukça yaşamsal. Bu kongrenin gerçekleşmesini Önder Apo istedi. Hareketimiz bu yönlü çabalar yürüttü ve bu çabaların sonucunda belirli bir düzey de yaratıldı. Hani eskiden derlerdi “iki Kürt bir araya gelemez” diye. Bu süreçte yapılan çalışmalar söylenenin doğru olmadığını herkese çok net gösterdi. Değil iki Kürt, işte dört parça ve yurtdışındaki örgütler bir araya geldi. Belli bir çalışma da yürütüldü ve belli bir düzeye de getirildi. Bana göre bunu küçümsememek gerekir. Bu önemlidir. Yani bu kadar parçalanmışlığın yaşandığı, bu kadar farklı örgütlerin bulunduğu bir zeminde bu çalışmaları geliştirmek küçümsenmemesi gereken bir durumdur. Elbette buraya kadar sorunlar yaşandı, yaşanmadı değil. Ama sorunlar çözümlenerek bu aşamaya gelindi. Şimdi çözülmesi gereken sorunlar var tabii. Kongre eğer gerçekleşmiyorsa bu sorunlar nedeniyledir. Önder Apo başından beri gelişmeleri dikkate alarak böyle bir kongrenin gerçekleştirmesi için çaba gösterdi ve hala da gösteriyor. Bu yönüyle bakıldığında, Barzani’ye ilettiği sadece bir iyi niyet mesajı değildir. Tam tersine böyle bir kongrenin Kürtler açısından, Ortadoğu halkları açısından ne anlam ifade ettiğini ortaya koyuyor. Burada herkesin sorumlu davranması gerektiğini ortaya koyuyor. Daha çok da Mesut Barzani’nin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirtiyor. Yoksa sadece bir selamlaşma, bir iyi niyet gösterisi falan sunulmuyor.

A. Doğan: Mektuplaşmanın ana ekseni Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması mıdır?

C. Bayık: Kongrenin toplanmasıdır, var olan sorunların çözülmesidir ve tabii kongrenin gerçekleşmesidir. Bu yöndedir. Kamuoyuna çok çeşitli biçimlerde yansıtılıyor hiç gerçekleri fazla yansıtmayan bir takım bilgiler ortaya atılıyor. Sanki işte Leyla Zana’nın onların gidişi ile bütün sorunlar çözümlenmiş gibi gösterilmek isteniliyor. Bunlar doğru şeyler değil. Önder Apo elbette ki büyük bir sorumluluk duyuyor. Kürt halkına karşı, Türkiye halklarına karşı, Ortadoğu halklarına karşı, insanlığa karşı büyük bir sorumluluk duygusu taşıyor . Ve hep bununla hareket etti. İşte bu sorumluluğun bir gereği olarak aslında Kürt Ulusal Kongresi’nin var olan sorunları aşarak gerçekleştirilmesini istiyor. Doğrusu budur.

A. Doğan: Yakın zamanda toplanma ihtimali var mı bu kongrenin?

C. Bayık: Şimdi kongrenin toplanması için elbette Önderliğimiz de biz de çaba gösteriyoruz. Ama bazı sorunlar var. Bunların temelinde de Rojava Kürdistanı yatıyor. Rojava Kürdistan’ına yönelik uygulanan politikalar var. Bu politikalar oradaki devrimi inkâr eden politikalardır. Oradaki iradeyi parçalamaya yönelik politikalardır. Onun için esas Ulusal Kongre toplanamıyor. İşte Rojava Kürdistan’ına yönelik bu inkâr eden parçalayan tutumlar değişmedikçe Ulusal Kongre’nin toplanması çok zordur hatta anlamsızdır. Çünkü Ulusal Kongre ile Kürtler arası sorunlar çözümlenmek isteniyor. Kürt ortaklığı birlikteliği yaratılmak isteniyor. Şimdi bir taraftan Rojavaya yönelik orayı tanımamak işte orada diyelim kanton idaresi demokratik özerklik ilan edildi. Bunu kabul etmeme reddetme, bir taraftan da Ulusal Kongreyi toplama doğru olamaz. Ya ulusal kongre toplanır Rojava ’ya yönelik politikalar değişir ya da o politikalar sürdürülür ulusal kongre yapılamaz. İkisini birlikte yürütmek doğru değildir. Bununla birlikte başka sorunlar da var elbette ki kongrenin demokratik modeline ilişkin delege sistemine ilişkin.

A. Doğan: Bir de eş başkanlık, delege sayısı, kota tartışmaları gibi kongrenin toplanamamasına ilişkin kamuoyuna yansıyan sorunlar var?

C. Bayık: Elbette bunlar sorundur fakat çözülebilir sorunlardır ama esas sorun Rojava meselesidir. Rojava ‘ya yönelik uygulanan politikalardır. Tecrit ve boğma politikalardır. Kürt iradesini parçalamaya yönelik politikalarıdır. Oradaki oluşan mücadele ile büyük bedellerle oluşan işte demokratik özerklik yönetimini tanımamadır reddetmedir. Bundan dolayı esas ulusal kongre çalışmaları daha fazla ilerleyemiyor gerçekleşemiyor.

A. Doğan: O halde sorumu şöyle sorayım bir kez daha yinelemiş olayım. Sayın Hozat ile devam edeyim. Sayın Bayık’ın anlattığı Rojava ‘ya yönelik tutumun değişme ihtimali var mı? Yakın zamanda toplanıp toplanmamasının en büyük göstergelerinden biri anlaşılan bu tutum, bu söz konusu ettiğiniz tavrın değişmesi ile ilgili siz ne diyorsunuz? Böyle bir ihtimal söz konusu mu?

B. Hozat: Şu anda görünürde bir şey yok. Mevcut durumda Suriye rejimi de dâhil diğer muhalif güçler de Kürtlere karşı ortak ittifak halindedir. Bu çok açıktır. Rojava üzerinde El- Kaide ve El-Nusra’nın geliştirdiği savaşı da bir kısmı içerisinde direkt yer alarak bir kısmı da destekleyerek aslında sürdürülmesini istiyor. Yani çatışmayı derinleştirmeye dönük bir politika izleniyor. Uluslararası güçlerin politikası da budur. Amerika’nın politikası da. Kürtleri Cenevre’nin dışında, PYD’yi Cenevre’nin dışında tutarak bu tutumunu zaten ortaya koydu. El-Tansik temel dinamik muhalefettir. Suriye’nin temel muhalefetidir. Onu da dışında tuttu. Esas Kürtler orada muhalif güçtür. Çizgisi ile de Suriye halkı açısından aslında temel çözüm projesini geliştiren, bunun siyasetini yürüten temel güçtür. Onları da dışında tuttu. Yereldeki tutumlar da bu biçimde çıkıyor. Kürtleri dışarıda tutan bir yaklaşım var. Bu temelde yürüyen bir politika var. Bugüne kadar da bu çok değişmemiş. Fakat şu bir gerçektir, yani eğer Suriye’de demokratik bir sistem geliştirilmek isteniliyorsa, Kürtler dışarıda tutularak, Kürtler reddedilerek, Kürtlerin geliştirdiği demokratik çizgiyi üçüncü yol yadsınarak asla demokratik bir sistem geliştirilemez, mümkün değildir bu.

A. Doğan: Mesut Barzani’nin burada oynayabileceği rol yakın zamanda kongrenin toplanmasını sağlamaya katkı sunar mı?

B. Hozat: Rojava ’da Kürtler arasındaki demokratik birlik Kürtlerin ortak bir yaklaşım tutum, proje, kimlik ile kendilerini uluslararası kamuoyuna, uluslararası arenaya taşırmalarını, bu anlamda büyütecekleri ortak siyaset kesinlikle ulusal kongrenin hazırlık çalışmalarını da direkt etkiler. Ulusal kongrenin içeriğini de gidişatını da sonuçlarını da kararlarını da bire bir etkiler. Şu anda Cuma arkadaş da belirtti esas sorun Rojava'dır. Ulusal kongre çalışmasının yürümemesinin temel nedeni de Rojava’dır.

“ROJAVA KATILMAZSA ULUSAL BİRLİK KONGRESİ OLMAZ”

A. Doğan: Zor mudur bunu gerçekleştirmek?

B. Hozat: Bu yapılabilir fakat buna gelmeyen bir tutum ortada şimdiye kadar. Sayın Mesut Barzani’nin de, KDP’nin de tutumu çok pozitif olmadı. Zaman zaman ENKS ile yaptığı toplantılar oldu kamuoyuna değişik böyle olumlu pozitif açıklamalarda bulundu. Fakat işin pratiği çok öyle yansımadı. Öyle kamuoyuna yansıdığı gibi bir tutum, yaklaşım ortaya çıkmadı. Rojava’ da önce bir anlaşma yapıldı Hewlêr de…

KCK ile KDP arasında bazı görüşmeler oldu. Sonrasında Rojava heyeti geldi Hewlêr’de bazı görüşmeler oldu. ENKS ve Barzani’nin katılımıyla çeşitli toplantılar oldu. Orada ortak bir mutabakat sağlandı. Ortak bir görüş ile Cenevre’ye gidilecekti. Kürtler dışında tutulursa da tutum koyacaklardı. Yine ortak bir tutum olacaktı. Fakat KDP’ye yakın güçler; Rojava ‘da El- Parti, Azadi gibi benzer oluşumlar, kısacası çatı örgütü ENKS bu mutabakata uymadı. Bunu boşa çıkardı, çekildi bundan. Kendi heyetini Cenevre’ye gönderdi. Parçaladı. Yani anlaşmayı da bozdu bu anlamda. Yani samimi bir yaklaşım bir politika bu güçler açısından görülmüyor. Rojava’da Kürtler arasında demokratik bir birlik sağlanabilirse Rojava üzerine bu kadara da şiddetli geniş bir saldırı olmaz. Kürtler arasındaki bu parçalanma Rojava’daki bu parçalanma El-Kaide gibi yapıların Türkiye’nin, Suudi Arabistan’ın, Katar’ın direk desteklediği, Uluslararası güçlerin bir biçimde destek verdiği bu çete örgütlerinin Rojava ‘ya saldırmasına, katliam yapmasına Rojava devrimini hedeflemesine yol açıyor. Bunun temel nedeni o da Kürtler arasında ki parçalanmadır esasta da El-Parti gibi, Azadi gibi örgütlerin bire bir KDP ile birlikte hareket eden onların da desteğini alan örgütlerinin tutumundan, yaklaşımından kaynaklı olarak gelişiyor. Yani o saldırılarda onların da bu anlamda çok önemli bir rolü ve payı var. Böyle olursa da yani sıkıntıdır ve bu Ulusal kongre çalışmalarını da çok ciddi anlamda etkiliyor. Rojava’da ulusal birlikte temel bir parçadır. Şu an devrimini yapan bir parçadır. Devrimin olduğu bir parça ulusal birlik çalışmalarına katılmazsa, kongreye katılmazsa, birlik halinde ortak bir irade ile içinde yer almazsa o kongre ulusal birlik kongresi olamaz.

A. Doğan: Peki bu son mektuplaşmanın bu tansiyonu düşürmeye dönük, bu tıkanıklığı aşmada bir katkısı olur mu sizce? Sayın Bayık, çünkü şimdi galiba buradaki ziyaretten sonra İmralı’ya gidiş ve Öcalan ile görüşmek için haber bekleniliyordu, en son bildiğim kadarıyla belki bir ziyaret söz konusu olacak.

135250.jpgC. Bayık: Şimdi dediğim gibi Önderliğimiz başından beri hep sorumlu davrandı. Hatta diyebilirim ki işte Mesut Barzani’ye sorumluluklar da yükledi. Bu kongrenin bir an önce gerçekleşmesi için çaba gösterdi. İşte Hewlêr mutabakatının ihlal edilmesinden sonra bile Önderliğimiz bu çabaları sürdürdü. Ortaya çıkan sorunları aşmaya çalıştı. İşte gönderdiği mektupta da kongrenin gerçekleşmesi ve sorunların çözülmesi için Barzani’ye sorumluklar yükledi. Mektubun Barzani’ye getirilip verildiği gün Rojava kanton yönetimlerinin, yani demokratik özerk yönetimlerinin reddedildiği açıklandı. Mektubun verilmesinden hemen sonra oldu. Bu aslından ne ifade ediyor. O mektubun boşa çıkarılmasını ifade ediyor. Eğer gerçekten mektuba değer verilseydi, Önderliğin çabalarına değer verilseydi herhalde o açıklama yapılmazdı. Olabilir yani Rojava’daki yönetimin her şeyini kabul etmeyebilirler. Ama “biz bu yönetimi tanımıyoruz” açıklamasını Hewlêr hükümeti adına, Güney hükümeti adına yapmaları gerçekten ciddi bir durumu ifade ediyor. Hâlbuki hükümetin bir kanadı YNK’dir. YNK oysaki Rojava yönetimini tanıdığını defalarca açıkladı. Rojava yönetimini tanımayan KDP’nin kendisidir. KDP kendi adına açıklama yapabilir. Hükümet adına da açıklama yapabilir. Ama Önderliğin mektubunun Mesut Barzani’ye verilmesinden sonra yapılıyor bu açıklama. Bu neyi ifade ediyor? Kongrenin pek de yapılmak istenmediğini. Çünkü kongreyi yapmak isteyen Önderlik, kendilerine sorumluluklar da yüklemiş hem de en büyük sorumluluğu yüklemiş. O zaman buna uygun davranmaları gerekiyordu. Öyle bir açıklama yapmamaları gerekiyordu. Kongreyi yapmak isteyen biri öyle bir açıklamayı yapmaz. Demek ki kongrenin yapılması istenilmiyor. Onun için o açıklamalar yapılıyor. Şimdi bir parçanın mücadelesinin ortaya çıkardığı yönetimi reddetmek, ulusal anlayışla, ulusal birlik anlayışıyla, ulusal çalışma anlayışıyla fazla bağdaşmaz tabii. Bu çabalar bu tarzda darbelendi. Yeniden darbelendi. Oysaki Önder Apo, Hewlêr mutabakatını bir tarafa itmişti. Buna rağmen sorunları çözmek için bu mektubu yolladı. Buna büyük değer verilmesi gerekirdi.

“ROJAVA’YA YÖNELİK AÇIKLAMALAR İŞLERİ AĞIRLAŞTIRDI”

A. Doğan: Anladığım kadarıyla aşılmayacak bir sorun değil ama henüz bunun için yeterli bir zemin oluşmadı yakın zamanda toplanma ihtimali zayıf görünüyor.

C. Bayık: Elbette, biz sorunları çözmek için çaba gösteriyoruz, göstereceğiz de. Tabii ki bu açıklamalar, Rojava ‘ya yönelik açıklamalar gerçekten işleri biraz sarpa sarıyor. Biraz daha ağırlaştırdı, biraz daha işte zamanı sarkıttı.

“YEREL SEÇİMLER HERKES İÇİN STRATEJİK BİR DÜZEY KAZANDI”

A. Doğan: Yerel seçimler yaklaşıyor. Hemen her siyasi parti yerel seçimlerle ilgili bir referandum niteliği taşıdığına dair açıklamalar yapıyor. Aynı şekilde Kürt hareketinin de açıklamaları var. Mesela yerel seçimler Kürtler açısından neyin referandumu? Neden bu kadar önemli? Yoksa her seçim öncesi söylenegelen bu seçim de en az geçmiş seçimlerde duyduğumuz kadar çok sık duymaya alıştığımız genel bir sloganla mı karşı karşıyayız?

C. Bayık: Bu yerel seçimlerin diğerinden farklı tarafları var. Bu yerel seçimler merkezi açıdan stratejik düzey kazandıracak. Onun için herkes referandum niteliğini taşıdığını söylüyor. Çünkü ortaya çıkacak sonuçlar, iktidar sorunun çözümüne hizmet edecek. Yine Türkiye’deki krizin çözümlenmesine veya derinleşmesine yol açacak. Kürt meselesinin müzakereye geçilip geçilmemesine yol açacak. Önder Apo’nun özgürleşip özgürleşmemesine yol açacak. Bir bütün Türkiye’nin demokratikleşmesinin, demokratik devrimin gelişip gelişmemesine yol açacak. Bu açıdan stratejiktir. Bu açıdan referandum niteliğini taşıyor, herkes açısından. Çünkü Türkiye’de bu seçimlere devlet krizi ve hükümet krizi içerisinde giriliyor. Türkiye toplumunda da geleceğe yönelik belirsizliklerle giriliyor. Büyük bir çatışma ile giriliyor. Kürdistan’da mücadelemizin gelişip ulaştığı bir düzey var. Bunun yarattığı sonuçlar var. Özellikle Türk devletinin dayandığı zeminin çatlaması var. Bu zeminin özgürlük hareketine yönelik kayması var. Özgürlük hareketinin daha da güçlenme durumu var. Yine Fethullah ve AKP çatışmasının Kürdistan’daki dindarlar üzerinde yarattığı sonuçlar var. Toplumun üzerinde yarattığı sonuçlar var. Belli bir sorgulama gelişiyor. Çünkü İslamiyet adı altında bir sürü yolsuzluklar yapılıyor. Bir sürü çirkeflikler geliştirmiş. Yine bununla aslında halkın dini duyguları suistimal edilmiş, halkı sömürmüş. Halka büyük hakaretlerde bulunulmuş, İslam dinine lekeler sürülmek istenmiş. İslamiyet adı altında bunlar yapılmış ve dindar insanları yaralayan bir durum. Dindar insanlar bu durumu sorgulamaya çalışıyor. Burada işte siyasete olan, yargıya olan inançlarını da kaybediyorlar. Burada Önder Apo’nun, PKK’nin söylediği şeylerin doğru olduğu ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Toplum bunları görmeye başlıyor. Bu açıdan Özgürlük Hareketi bu seçime girerken büyük avantajlarla giriyor. Eğer iyi değerlendirilirse, buradan Özgürlük Hareketi büyük sonuçlar alarak çıkabilir. Yine Türkiye’de HDP gelişebilir, önemli sonuçlar elde edebilir. Çünkü süreç, demokrasi güçlerinin, özgürlük güçlerinin gelişebileceği bir süreç. Dolasıyla da bunu en iyi temsil eden, buna öncülük eden Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye’de de HDP olduğu için bunların bu süreçte güçlü çıkma şansı çok büyük.

“GELİŞMELER HDP’Yİ KİLİT KONUMA GETİREBİLİR”

A. Doğan: Güçlenerek çıkmaları Türkiye’de hangi dengeleri nasıl değiştirme etkisi yaratır?

C. Bayık: Büyük ihtimalle bu seçimler Türkiye’deki genel parlamento seçimlerini öne çekebilir. Dolasıyla buradan koalisyonlar dönemi Türkiye’de gelişebilir. Koalisyonlar döneminde de HDP ’ye çok büyük rol düşer. Dolayısıyla gelişmeler HDP’yi kilit konuma getirebilir. Eğer HDP bunu iyi değerlendirebilirse gelecekte iktidarın ortağı haline gelebilir. Bütün gelişmeler bu yönlüdür. Tabii ki bunu önlemek isteyen güçler var, çevreler var. İşte Önder Apo ’ya yönelik kasetlerin bu dönemde piyasaya sürülmesi bu gelişmeyi önlemeye yönelik. Yine HDP ‘ye yönelik yapılan propagandalar var. HDP’yi olumsuzlaştıran propagandalar var. Bununla HDP‘nin Türkiye’de alternatif bir güç olması önlenmek isteniliyor. Kürdistan’da ise seçimleri olumsuz yönde etkilemek için daha çok bazı taktikler geliştiriyor. Örneğin; bazı yerlere binlerce asker ve polis yerleştirmiş. Mesela Şırnak, Çukurca, Botan ve Zagros’taki bazı merkezlere bunlar yerleştirilmiş. Bunlar öyle yüzlerle değil binlerle ifade ediliyor. Bunlar oy kullanacak AKP’ye kazandırmak için. Diğer taraftan toplum içerisinde özellikle Özgürlük Hareketi saflarına şu propaganda söyleniliyor “Eğer Fethullah-AKP çatışmasında yerel seçimlerde AKP zayıf düşerse, bu Kürt meselesine olumsuz yansır. Kürt sorununun çözümü rafa kalkar, heyetin İmralı’ya gidiş- gelişi rafa kalkar, Kürtler için, Özgürlük Hareketi için iyi olmaz. Dolayısıyla AKP’yi desteklemek gerekiyor” deniliyor. Bu sürecin bitmemesi için propagandalar yapılıyor. AKP Kürt toplumuna umut diye aşılanıyor.

A. Doğan: Kürt meselesi ancak AK Partinin iktidarının varlığında çözüm bulabilir gibi bir algı mı yaratılmak isteniliyor?

C. Bayık: Evet öyle bir algı yaratılmak isteniliyor. Ki hiç alakası yok, tam tersine AKP’nin şu andaki politikaları Kürt Özgürlük Hareketine, Önderliğin özgürlüğüne en büyük zararı veriyor. Kürt halkının bunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Kaldı ki, seçimlerde de Kürdistan’da karşılarında AKP var. Başka bir güç yoktur. AKP’yi umut olarak görmek, kazanılacak bir seçimi, bir referandumu kendi eliyle tehlikeye atmaktır. Önderliğin özgürlüğe Kürt sorunun demokratik temelde çözümüne en büyük engeli çıkarmak olur.

A. Doğan: Şimdi diyorsunuz ki bir koalisyon hükümet olabilir. Bu yerel seçimlerin göstergeleri aslında bundan sonra gelecek seçimleri de belirleyecek. Hatta bu koalisyon hükümetinin en büyük adaylardan birinin HDP olabileceğini söylüyorsunuz. Peki, gördüğünüz bir diğer aday olma potansiyeli taşıyan başka siyasi bir parti var mı?

C. Bayık: Yani diğer partilerin öyle çok da aday olabileceklerini sanmıyorum. Tek başına iktidar olacaklarını sanmıyorum. Kim hükümete gelirse gelsin ve kiminle kurmak isterse kursun, HDP büyük bir rol oynayacaktır. HDP olmadan herhangi bir partinin hükümeti kurması mümkün değildir. HDP eğer yaratıcı davranırsa, bu süreçte bana göre oldukça halkların ilgisini çekecektir. Önemli bir güç haline gelecektir.

“HDP, BDP’NİN EKSİK KALDIĞI TÜRKİYELİLEŞMEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR.”

A. Doğan: Sayın Hozat HDP’nin Türkiye kamuoyunda yeterince tanınmadığını, hatta Kürt seçmende de yeterince bilinmediği, BDP’ye rakip bir parti olarak bilindiğine dair bir takım bulgular var. Buna ne dersiniz? Neden böyle bir sonuç çıkıyor?

B. Hozat: HDP, BDP’ye rakip veya alternatif bir parti değil. BDP’nin de programı tüm Türkiye halklarını asıl alan, demokratikleşmesine yönelik bir programdır. Zaman zaman kendi özeleştirisini gerçekleştirdi. BDP sadece Kürt sorununa yönelik siyaset yapan bir parti değil. Türkiye sorunlarına yönelik siyaset yapan bir partidir. HDP projesi Türkiye halklarına iyi anlatılabilirse, tanıtılırsa BDP’nin de yapamadığı, eksik kaldığı, zaman zaman çok fazla da eleştirildiği Türkiyelileşme projesini, Türkiyelileşmeye dönük demokratik siyasetini hayata geçirebilir. Bunu ete kemiğe büründürebilir.

A. Doğan: Peki Türkiyelileşmeden tam kastınız nedir?

B. Hozat: Kürt sorununun çözümü çok kilit bir noktadır. İç içedir aslında. Kürt sorununun çözülmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlıdır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt sorununu da çözecektir. İç içe giren iki olgudur. Daha önceki soruda da belirttiniz. Sanki Kürdistan’da AKP çok demokratik bir siyaset yürütüyor da otoriterleşme, diktatörleşme Batı’da gelişiyor gibi bir algı, bir tartışma gündemi var. Bir bütünen bu çok bilinçlice oluşturulan yanlış bir algıdır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, halkların yaşadığı sorunları çözen, bu anlamda Türkiye Anayasasını demokratikleştiren, bütün kimliklerin kendini özgürce ifade ettiği, özgürce örgütlediği, özgürce siyaset yaptığı bir Türkiye bütün sorunlarını etnik inançsal kimlik sorunlarını çözen çok ileri düzeyde demokratik bir Türkiye olur. Şimdi HDP’nin buna dönük programı budur. Siyaseti budur. Bu anlamda kendini fazla tanıtamadı, eksik kaldı. Kendisini tüm Türkiye halklarına tanıtmak için bu seçimler çok önemli bir fırsattır.

1352503.jpgA. Doğan: HPD’nin kuruluş aşamasında şöyle bir konu tartışılıyordu ‘’BDP’nin bölgede HDP’nin Türkiye’de seçime girmesi, BDP’nin bölgeye hapsolacağına ’’ dair tartışmalar oldu. Bundan sonra bu risk mi olur BDP için yoksa Türkiye partisi olmak için eksikliklerini giderip (sizin de belirttiğiniz gibi) bu doğrultuda siyaset yapmaya mı devam eder?

1352502.jpg. Hozat: BDP ve HDP ‘nin varlığı Türkiye’nin demokrasi ihtiyacından kaynaklı oluşumlardır. HDP şu yeteneği gösterirse, Kürdistan’da ve Türkiye’ de BDP’yi de tamamlayan, birbirini güçlendiren, birbirini besleyen bu anlamda Türkiye’de demokratikleşmenin gelişmesinde, toplumun demokrasi ekseninde örgütlenmesinde, demokratik mücadelenin büyümesinde, yayılmasında, birbirini güçlendirip besleyerek güçlü bir ittifak oluşturarak, halkların öncülüğünü yapabilirler. Tüm Türkiye halklarının sorunlarının çözümüne temel muhatap gücü haline gelebilirler ise, bu anlamda gerçekten alternatif bir parti olabilirler ise, bu da Türkiye’de demokrasiyi güçlendirir zenginleştirir. HDP bu boşluğu doldurursa bahsettiğim bu çerçevede kendisini yapılandırır. Türkiye’de demokrasi ihtiyacını karşılayacak bir düzeye gelirse, o zaman BDP de yine kendisi tartışır. O BDP’nin bileceği iştir. Ona ihtiyaç olmazsa, BDP kendini farklı bir yapıya da kavuşturabilir. Daha da geliştirebilir. Bunlar BDP’nin inisiyatifindedir.

A. Doğan: Türkiyelileşmeye dair biraz daha devam edersek siz buraya ne eklersiniz Sayın Bayık. İlk baştaki o yorumlara gönderme yapmak gerekirse; BDP’nin Kürdistani bir parti olması sakıncalı bir durum mudur BDP için?

C. Bayık: Önder Apo bir proje geliştiriyor, bir strateji geliştiriyor. Bu demokrasi stratejisidir, projesidir. Bu strateji ile var olan zihniyetleri değiştirmek istiyor. Hem Kürtlerde hem Türklerde hem de diğer halklardaki zihniyetleri değiştirmek istiyor. Bu proje ile değişim-dönüşümü gerçekleştirerek özgürlüğünü kendi kimlikleri ile, kendi değerleri ile özgürce yaşamasını sağlamaya çalışıyor. İşte bu demokratik ulus stratejisidir aynı zamanda. Demokratik ulusu geliştiriyor. Demokratik toplumu geliştiriyor. Demokratik devrimi geliştiriyor. Demokratik özerkliği geliştiriyor. Demokratik konfederalizmi geliştiriyor. Bunu sadece Türkiye’de ve Kürdistan’da değil, bütün Ortadoğu’da gerçekleştirmek işitiyor. Şimdi dikkat edilirse bu projeye bu stratejiye büyük bir saldırı var. Bu boşa çıkarılmak isteniyor. Birçok cepheden boşa çıkarılmak isteniliyor. Mesela Kürtlere şu pompalanıyor eğer işte HDP geliştirilirse Kürtlük bitecek deniliyor. Burada aslında Kürt milliyetçiliğine seslenmek isteniliyor. Kürtler ile diğer halkların kardeşliği, birlikteliği sabote edilmek isteniliyor. Kürt sorununun çözümü de Türkiye’nin demokratikleşmesi de önlenmek isteniliyor. Diğer taraftan HDP’nin gelişmesi engellenmek isteniliyor. İşte nasıl Türkiye’de aslında HDP’yi destekleyecek bir güç yoktur. İşte halk Türkiye’de var olan partilere bölünmüştür. Onun dışında bir başka halk aramamak gerekiyor. İşte HDP tanınmıyor bilinmiyor. İşte HDP’nin yapabileceği başka bir şey yoktur. HDP’de yer alanlar marjinal kişiliklerdir. HDP’den güçlü kişilikler çıkmaz. BDP, HDP’yi destekleyerek aslında kendini boşa çıkarıyor. Kürtlüğü de boşa çıkarıyor. Böyle propagandalar bu proje ile hem Türkiye cephesinden, hem Kürdistan cephesinden bazılarınca boşa çıkarılıyor. Bu strateji geliştirilmedikçe kesinlikle Kürt sorunun çözümü zordur. Kürtlerin özgürleşmesi, Kürtlerin özgürce topraklarında yaşaması zordur. Bunun çok iyi anlaşılması gerekiyor.

“CHP’NİN KÜRT VE ALEVİ POLİTKASI YOK”

A. Doğan: Peki CHP ve HPD’nin ittifak arayışlarına dair haberlere, sonra bu konu ile ilgili gelen bilgilendirmelere ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yapılan görüşmede bu ittifak tartışmaları da Kılıçdaroğlu’nun “HDP’lilerle bir arada görülmenin CHP’ye zarar vereceğini” söylemesine ne dersiniz? Hem de bu ittifak arayışını doğru buluyor musunuz?

C. Bayık: HDP’nin Türkiye’ de her güçle ittifak araması gayet doğaldır. Siyasi bir partidir. Kim HDP’nin önerilerine değer verir ise, o temelde uzlaşırsa onunla ittifak yapıp seçime girilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Dünyanın her yerinde de bu vardır. Şimdi HDP’ de hem AKP ile hem CHP ile dirsek temasında bulundu basına yansıdığı kadarıyla. HDP yetkililerinin basında yaptığı açıklamalar vardı. Yani sadece CHP ile dirsek temasında bulunmadı. AKP ile de dirsek temasında bulundu. Ama CHP ile dirsek teması yaptığını belirttiler. Ama CHP yan yana olmayı, birlikte olmayı kabullenemeyeceğini söyleyince, HDP de görüşmeleri kestiğini kamuoyuna duyurdu. Bana göre de doğru yaptı. Neden CHP - HDP ile yan yana görülmeyecek? Hâlbuki yan yana olması CHP’ye de itibar kazandırırdı. Oysaki CHP, HDP’nin kendi yanlarında olmasını sakıncalı gördü. Neden? Çünkü HDP demokrasi güçlerinin şemsiyesidir. CHP demokrasi mücadelesi yürüten bir parti olmadığı için HDP’yi yanında görmek istemedi. HDP’nin BDP ile de ilişkileri var. Kürtlerle de ilişkileri var. Alevilerle ilişkileri var. Buna dikkat edilirse işte CHP, HDP ile görülmek istemiyor. Toplumunun önüne çıkmak istemiyor. Bundan şu çıkıyor. CHP’nin Kürt politikası diye bir politikası yok. Alevi politikası diye bir politikası yok.

A. Doğan: Ama tam tersi olduğunu iddia ediyor diğer yandan.

C. Bayık: Tam tersi yani CHP Türkiye’nin demokratikleşmesini önüne koyan bir parti değil. Kürt meselesinde, Alevi meselesinde, Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi meselelerinde köklü değişikliği önüne koysaydı, o zaman. Bunu en çok temsil eden kimlerdir? BDP ve HDP’dir. Bunlarla ittifak arayışına giderdi. Bunlar ittifak yapıp ve kamuoyu önüne bir demokrasi paketi ile seçim politikaları ile çıkardı. Dolasıyla o zaman CHP iktidara da gelebilirdi. Ama CHP bu iki parti ile görülmek istemedi. Bu da ne kadar milliyetçi olduğunu gösterir, ne kadar şoven olduğunu ortaya koyuyor.. Yoksa Türkiye’de demokrasiyi özgürlüğü temsil eden BDP ve HDP’dir. Bir demokrasi partisinin en çok bunlarla uzlaşma araması gerekiyor. Ama CHP tam tersi, bundan kaçıyor. İşte ‘’biz birlikte olalım ama gizli olalım. Kimse duymasın’’ peki Kürtler ittifak yaptığını bilmezse, bu ittifakta seçim bildirgesini görmezse CHP’ye oy verir mi? Vermez. Peki, o zaman CHP nasıl bunu HDP’den isteyebilir? Aslında o da AKP gibi bir politika izledi. AKP’den bir farkı yok. Hatta birçok yönü ile AKP’den daha geri konumda. Toplumu etkileme gücü AKP’den daha geri durumda. Şimdi Fethullah’ı yanına alarak, MHP’yi yanına alarak, Ankara’da MHP’nin adayını belediye başkan adayı yaparak güya iktidara oynamaya çalışıyor. Nasıl AKP iktidar için çaba gösteriyorsa her şeyi mubah sayıyorsa, CHP’de mubah sayıyor. Yani MHP ile bütünleşmiş durumda. MHP ile bütünleşmiş bir güç demokrasi gücü ile bütünleşebilir mi? Uzlaşabilir mi? Ortak bir seçim politikası izleyebilir mi? Ortak kitlelerin önüne çıkabilir mi? Çıkamaz tabi.

“CHP SOL VE SOSYAL DEMOKRAT TABANI ERİTİYOR”

A. Doğan: Sayın Hozat, siz dediniz ki Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki en büyük engellerden biri CHP’dir. Bunu Kürt meselesi bağlamında mı dediniz? Yoksa genel olarak mı?

B. Hozat: Genel anlamda da Kürt meselesi boyutunda da söylüyorum. Yani sürekli sosyal-demokrat parti argümanıyla çıktı. Böyle bir söylemi hep dillendirdi. Ama en fazla demokrasi güçlerini sosyal-demokrat tabanını eriten, bitiren bir parti rolü oynadı. Seçim öncesi Kılıçdaroğlu Amerika’ya gidip görüştü, ABD’nin desteğini aldı. Cemaatin desteğini aldı. Ve MHP ile de aslında bir ittifak halinde. Yani MHP’leşti. Birçok yerde MHP’li aday gösterdi. Ve bu anlamda siyaseti çok militarist ve tekçidir. Kürtlere karşı çok milliyetçidir. Çok aşırı faşizan bir siyaset izliyor ve Türkiye toplumuna karşı da bu siyaseti izliyor.

A. Doğan: CHP’ye oy veren kendisini solda tanımlayan bir kesim var. CHP’ye oy veren bir Alevi kesim var. Onlara dair ne dersiniz?

4604.jpg

B. Hozat:
Bu kesimlere dönük de CHP’nin geliştirdiği AKP’ye benzer bir siyaset. Nasıl AKP dini kullanarak toplumun inançlarını, vicdanını sömürüp oy topluyorsa dini suiistimal ediyorsa, İslamiyet ile hiç alakası olmadığı halde fazla İslami argümanlar, dini argümanlar kullanıp toplumu sömürüyorsa, CHP de yıllardır laikliği kullanarak, tekçiliği kullanarak, sosyal-demokrat söylemi kullanarak, Alevi, demokrat, liberal kesimi sömürüyor. Bunların oylarını devşirmeye çalışıyor. Biri dini kullanıyor biri laikliği kullanıyor. Fakat özünde ikisi de anti-demokratik, her ikisi de militarist, her ikisi de tekçi, her ikisi de inkârcı. Bu süreçte son bir yılda CHP’nin çözüm sürecine dönük ciddi bir desteği olsaydı, projesi olsaydı, bu anlamda ciddi bir çabası olsaydı şimdi çoktan CHP’nin BDP’nin çabasıyla olumlu şeyler olabilirdi. Hiç AKP buna gelmese bile, örnek veriyorum yani. Çok rahatlıkla yasalar da çıkabilirdi. Çözüm sürecini garantiye alacak, çözüm sürecini ilerletecek, Kürt sorununu çözecek, Türkiye’yi demokratikleştirecek yasalar da çıkardı. Anayasa da değişirdi. Fakat CHP’nin kendisi de bu anlamda toplumu aldatan bahsettiği yani hitap ettiği en fazla da Alevileri aldatıyor. En fazla Alevileri sömüren, Aleviler üzerinde asimilasyon politikaları uygulayan partilerden biri yıllardır CHP’dir.

“EŞ BAŞKANLIK SİSTEMİ BİÇİMSEL KALMAMALIDIR”

A. Doğan: Hem BDP hem de HDP eş başkanlık deneyimiyle gidiyor yerel seçimlere. Bunun önümüzdeki dönem yerel siyasette ve hizmette nasıl bir farklılık yaratmasını bekliyorsunuz?

B. Hozat: Siyasetin demokratikleşmesi anlamında, Türkiye’nin demokratikleşmesi anlamında rolü çok büyük olacak. Biz buna inanıyoruz. Siyaset şimdiye kadar erkek egemen bir tarzda gelişti. Her yerde bu böyledir. Dünya sistemi bunun üzerine kurulmuş. Bütün devletlerin de esas aldığı sistem egemen erkek sistemidir. Onun aklı ile kurulan, onun aklı ile yönetilen, onun aklı ile biçimlendirilen bir sistem ve bir toplum gerçeği söz konusu. Siyaset de bu anlamda erkek aklı ile yürütülen bir siyaset egemen bir siyaset. Türkiye siyaseti bu anlamda çok fazla erkek siyasetidir. Militarist bir devlet yapısı var. Tekçi bir devlet yapısı var.

A. Doğan: Militarist yapıya nasıl bir etkisi olacak? Bunu değiştirmeye bir katkısı olacağını düşünüyor musunuz? Salt eş başkanlık sistemi böyle bir etki yaratır mı yoksa bundan sonra eş başkanlığın getireceği farklı siyaset yapma biçimleri ile mi oluşur?

B. Hozat: Eş başkanlık sistemini biçimsel olarak ele almamak lazım. Sorun sadece bir erkek ve kadının eşit düzeyde, hukuki anlamda eşit düzeyde temsiliyeti değildir. İşin özü önemlidir. Burada amaçlanan şudur: Kadın ve erkek gerçeğinde, ilişkilerinde tam eşitlilik ve tam özgürlüğü sağlayabilmektir. Siyasette, toplumsal ilişkilerde bunu sağlayabilmektir. Bunu aileye kadar indirgemektir. Bu anlamda aslında bu modelin özgür eş, yaşamın gelişmesinde toplumun demokratikleşmesinde kadın ve erkek özgürlüğünün sağlanmasında kadının özgürleşmesinde ve erkeğin de demokratik temelde dönüşmesinde demokratik bir zihniyet ve karakter kazanmasında çok temel ve stratejik bir model olarak ele alıyoruz. Bu anlamda ne yaklaşımımız taktikseldir ne sıradandır ne de bundan amaçladığımız biçimsel bir değişimdir. Kadının kendi öz iradesiyle, öz gücüyle, öz rengiyle katılacağı bir siyaset, erkeğin egemence yaklaşımını sınırlandıracaktır. Erkeği de demokrasiye çekecektir. Erkek egemen zihniyeti değiştirecektir. Bu anlamda da siyasete demokratik bir karakter kazandıracaktır. Şimdiye kadar devleti, ülkeyi, siyaseti yöneten erkektir. Erkek aklıdır, egemen aklıdır. Bu anlamda kadının özgür ve eşit siyasete katılması, yönetim mekanizmalarına katılması tam eşitlik ve özgürlüğün sağlanması doğal olarak erkek iktidarını parçalayacaktır. Belediyelerde de demokratik bir sistemi geliştirecektir ve belediyelerde rantçılığın önü alınacaktır. Hırsızlığın önü alınacaktır, kayırmacılığın önü alınacaktır. Toplumu aldatmanın önü alınacaktır. Toplumun sorunlarını toplumun ihtiyaçlarını ve toplumu da halkı da dâhil ederek siyasete, yönetim mekanizmalarına halkla birlikte halkın sorunlarını tartışan halkın ihtiyaçlarını tartışan sorunlarına çözüm üreten; ürettiği çözümü uygulayan ve halkı da dâhil ederek geliştiren bir siyaset gelişecek kadın ile birlikte. Bu biçimsel kalırsa erkek egemen zihniyeti aklı daha fazla gizler aslında. Gizleyerek de daha fazla meşrulaşmasına, kökleşmesine yol açar. Perdeleme gibi bir rol oynar. Bu riskli ve tehlikedir.

“AMED HALKI HEVSEL BAHÇELERİNE SAHİP ÇIKMALI”

A. Doğan: Yerel seçimlere giderken, bir başka vurguyu da en çok öne çıkartan yine HDP ve BDP üstelik önemli bir vurgu, ekoloji vurgusu, Özellikle Türkiye genelinde birçok yerde HES yapımları olduğunu da hatırlarsak, ne dersiniz? 

C. Bayık: Dünya’da bugün en çok tartışılan nedir? Ekolojidir. Ekolojik bilincin geliştirilmesidir. Bana göre bütün bilinçlenmenin temelinde ekolojik bilinç esastır. Ekolojik bilinci olmayan toplumun yaşama şansı çok zayıftır. Onun için Türk devleti Kürt yaşamına kastettiği için inkâr imha politikaları yürüttüğü için aslında en çokta Kürdistan’da ekolojiye saldırıyor. Kültürel doğasını ortadan kaldırıyor. Yerleşim yerlerini ortadan kaldırıyor. Coğrafyasını değiştiriyor. Kültürünü yok ediyor. İnsanları göçe zorluyor. Kürdistan’ı yaşanamaz duruma getiriyor. Bunu barajlarla, HES’ler ile yapıyor. Şimdi Hevsel bahçelerini ortadan kaldırmakla yapıyor. Ormanları yakmakla yapıyor. Dağı taşı tahrip ediyor. Tahrip etmediği herhangi bir şey yok. Bu aslında insan doğasını tahrip ediyor. Çünkü toplum ve doğanın önemli bir karakteri vardır. O karakteri tahrip ederek aslında doğayı ve toplumu tahrip ederek yaşanamaz duruma getiriyor. Amed halkının bu gerçeği bilerek Hevsel’e sahip çıkması gerekiyor. Eğer Hevsel kaybedilirse orası çorak bir araziye dönüşecektir. Amed halkı yaşayamaz bir duruma gelecektir. Amed halkının Hevsel’i sahiplenip sokaklara çıkması gerekiyor. O zaman Amed kendi kimliğini koruyabilir. Kendi geleceğini koruyabilir. Başka türlü zordur. Bunu çok iyi görmesi gerekiyor.

“KADIN EŞİTTİR AİLE DEĞİLDİR, KADIN AİLEYE SIKIŞTIRILAMAZ”

A. Doğan: Türkiye genelinde bir yandan da kadına yönelik şiddet artıyor, siz bu artışı neye bağlıyorsunuz?

B. Hozat: AKP’nin kadın politikasına baktığımızda, beklenen bir sonuçtur. AKP iktidara geldiğinden beri dikkat edelim kadına yönelik şiddette artış var. AKP cinsiyetçiliği üreten, cinsiyetçiliği geliştiren kadın düşmanı bir parti rolü oynadı son 12 yıllık süreçte. Genel Türkiye siyaseti kadına yönelik Anti-Demokratik oldu. Cinsiyetçi, egemen kadın düşmanı bir siyaset izledi. Fakat AKP bunu ikiye katladı. AKP’nin kadına yönelik bu kadar saldırganlaşmasın temel nedeni, Kürdistan Özgür Kadın Hareketinin Kürt toplumunda ve Kürt kadında genel anlamda da Türkiye kadınında ve Türkiye toplumunda yarattığı pratikleşme düzeyidir. Şimdi Türkiye kadınında, özelde Kürt kadınında çok ciddi bir özgürleşme düzeyi var. Çok ciddi bir arayış var. Özgürlük arayışı var ve bunun mücadelesi var. Bunun bir parçası olarak Türkiye’de de öyledir. Birçok kadın hareketin, yani örgütlenme alanları biraz zayıf da kalsa çok ciddi bir bilinçlenme var Türkiye kadınında. Ciddi bir uyanış var. Bu uyanışın sağlanmasında Kürt kadının politikleşme düzeyi, özgürleşme düzeyi, örgütlenme düzeyi çok belirleyici bir rol oynuyor. Oynadı ve oynayacak. Bu toplumu da demokratikleştirecek. Kadının özgürleşme - aydınlanma düzeyi toplumda da ciddi bir demokratikleşme düzeyini ortaya çıkaracak. Ve bu demokratikleşme düzeyi birebir Türkiye siyasetini de, inkarcı siyaseti de demokratikleştirmeye tekçi- militarist zihniyeti de siyaseti de demokratikleşmeye zorlayacak. Buna karşı ciddi bir toplumsal muhalefet gücü oluşturacak. Bundan AKP, CHP ve MHP çok büyük bir korku duyuyor. Bu anlamda cinsiyetçi iktidarcılığı geliştirmeye, beslenmeye dönük çok ciddi bir şiddet konsepti ve siyaseti ile kadına yöneliyor. Kadına saldırıyor. Çocuk meselesi de budur. Kürtaj meselesi de budur. Kadını bir aileye sıkıştırmak ta yanlış. Kadın eşittir aile değil. Toplumun esas gücüdür. Temel dinamik gücüdür. Topluma şekil veren, demokratikleştiren toplama anlam veren kadındır. Toplumu özgürleştiren belirleyici bir güçtür. Toplumsallığın kendisidir kadın. Kadına dönük kadın kırımcı politikalar AKP’ de çok fazla gelişti.

“TÜRKİYE KADIN HAREKETİ TABANA İNMELİ”

A. Doğan: Bunun AKP politikaları ile ilgili olduğunu söylüyorsunuz. Peki, kadın örgütlerinin deneyimlerini değerlendirirseniz ne dersiniz?

B. Hozat: Cumhuriyetle birlikte Türkiye kadınında belli bir arayış, mücadele ve örgütlenme gelişti. Bu genel anlamda kadında bir bilinçlenmeye yol açtı. Bu konuda belli çabalar, emekler ortaya çıktı kuşkusuz; bu yadsınamaz göz ardı edilemez. Fakat Türkiye kadın hareketi açısından benim eksik gördüğüm, zaman zaman koşullar olduğunda da birebir eleştirdiğim hareket olarak da eleştirdiğimiz bir boyut. Marjinal kalıyorlar. Dar kalıyorlar. Belli kentlerle, kesimlerle, belli bir sınıf ile sınırlı kalıyorlar. Her kadına ulaşan, her kadınla buluşan tüm kadınları örgütleme perspektifi ile hareket eden, bu anlamda Kadın Özgürlük Mücadelesini kadının hakla mücadelesini tüm Türkiye kadınını içine alacak. Kürdistan kadınını da içine alacak. Hatta Ortadoğu kadınına hitap edecek bir şekilde ciddi bir örgütlenme ve mücadele perspektiflerine kendilerini kavuşturamazlarsa tabana inemezlerse bu çok fazla sonuç vermeyecektir. Mevcut kadın düşmanı sistemi de siyaseti de değiştirmeyecektir. Ve bu güne kadar zayıf kalmalarının temel nedeni de budur diye düşünüyoruz.

“AKP’DEN, FETHULLAH’TAN, CHP’DEN BEKLENTİMİZ YOK, HALKLARDAN BEKLENTİMİZ VAR”

A. Doğan: Çok teşekkürler. Çözüm süreci ile başladık çözüm süreciyle bitirelim arzu ederseniz. Son çağrılar, müzakere ve barış yasası teklifi ile verilen süreden bahsetmek gerekirse, 30 Mart’a kadar AKP’nin bir adım atıp müzakereye geçeceğine dair sinyal vermesini bekliyor musunuz?

C. Bayık: Şimdiye kadar müzakereye geçmeyen bir AKP’nin bu saatten sonra da müzakereye geçeceğini sanmıyorum, ihtimal vermiyorum. AKP seçimi kazanıp iktidarını korumaya endekslenmiş. Bunun dışında gözü hiçbir şey görmüyor. Dolasıyla da müzakere için herhangi bir adım atacağını da beklemiyorum. Zaten uyguladığı politikalarla da Önder Apo’nun tek yanlı gösterdiği büyük çabalarla getirdiği süreci, onları müzakereye çekme sürecini aslında kendileri boşa çıkardı, bitirdi. Bunlar sadece bu süreci bitirmedi kendi sonlarını da getiriyor uyguladığı politikalarla. Bizim hiçbir beklentimiz yoktur. Beklentimiz daha çok Kürt halkından ve Türkiye halklarındandır. Türkiye’deki demokrasi güçlerindendir. Bizim beklentilerimiz bunlardandır. AKP’den değil. AKP’nin dışında Fethullah ’tan değil CHP’den değil. Biz halklara umut besliyoruz. Biz Kürt sorunun demokratik yollarla çözümünün halklar tarafından geliştirilebileceğine inanamıyoruz. Eğer halklar gerçekten sorunun çözümüne sahip çıkarlarsa, çözümsüzlük çürütme politikalarına karşı dururlarsa bu temelde diyelim iktidarları, devletleri zorlarlarsa bu çözümü ortaya çıkarır.

A. Doğan: Çok teşekkürler vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için.


1. BÖLÜM: KCK Eş Başkanları: Öcalan çekilirse savaş başlar
2. BÖLÜM: KCK Eş Başkanları: Fethullah Gülen illegal taşerondur

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89