• BIST 9141.48
  • Altın 2325.41
  • Dolar 32.3762
  • Euro 35.0131
  • İstanbul 20 °C
  • Diyarbakır 18 °C
  • Ankara 21 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 15 °C

İmralı sürecinin başarısını Erbil süreci belirler

İmralı sürecinin başarısını Erbil süreci belirler
Arzu Yılmaz'ın Radikal İki'de bugün yayınlanan 'İmralı sürecinin başarısını Erbil süreci belirler' başlıklı yazısı...

Yalnızca Türkiye'nin değil, PKK'nin de Kürtlere bir "barış borcu" var ve deneyimlendiği üzere bu halkın beklentilerini hesaplamayan hiçbir bölme, çarpma, toplama, çıkarma işleminin faydası yok

Kürt sorununda çözüm sürecini bir “maraton”a benzetecek olursak, bu uzun soluklu koşunun çıkış noktası İmralı, bitiş noktası da Erbil’dir. Malum, maratonda önemli olan koşuyu bitirebilmektir, hızlı başlamak değil. Dolayısıyla, Kürt sorununda çözüm sürecini değerlendirirken bu “çıkış noktası”ndan çok “bitiş noktası”na odaklanmakta fayda var.

İmralı süreci, “ Türkiye pozisyonu”lu bir iradenin ifadesidir. Bu pozisyon, özetle söyleyecek olursak, Türkiye’de Kürtçülük yapmaktan vazgeçmenin karşılığında Irak ve Suriye’de işbirliği yapmaya işaret ediyor. Bu işbirliğinin zaman içinde İran’ı da kapsaması ise gözardı edilemeyecek bir ihtimal. Nitekim, İran’ın Paris’de işlenen cinayetlerin olağan şüphelisi olarak anılması bu yüzden. Ancak, şu an için Irak ve Suriye ölçeğinde şartların olgunlaştığı ortada. Dolayısıyla, Türkiye pozisyonundan baktığınız zaman “mutluluğun resmi” net: Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek.

43257
Kendilerini önderliğin halkı olarak tanımlayan Mahmurlular da barış sürecinde önemli.

Kürtler ne yapacak?

Kürtler de Türkiye büyüsün diye Kürdistan’ın bölünmesini içine sindirecek ve Türkiye’yle büyümenin keyfini çıkararak ayrı bir devlet kurma peşinde koşmayacak. Anlaşılan, 1990’lardan bu yana gündemde olan Türkiye’nin “büyüme sevdası”nı gerçekleştirmek için aranan çağdaş İdris-i Bitlisi de Abdullah Öcalan olacak.

Öcalan başarılı olur mu?

Yeni Şafak’tan Abdulkadir Selvi’nin 21 Ocak tarihli “Yeni Süreçte ABD’nin Pozisyonu” yazısına göre, ABD de Öcalan’ın başarılı olmasını istiyor: “İmralı, Başbakan’ın başarılı olmasını düşünmeli, Başbakan’ın da İmralı’nın başarılı olmasını düşünmesi lazım” diyor. Öcalan’ın “başarısı”ndan kasıt, artık açığa çıkan bu ABD destekli Türkiye pozisyonuna PKK’yi ve tabanını ikna etmek. Kürt siyasetinde söz sahibi olan diğer iki büyük parti KDP ve KYB ise bu pozisyonu çoktan benimsemiş durumda.

Öyle görünüyor ki, PKK de kendini Türkiye’nin Kürt sorununa çözüm yaklaşımıyla sınırlamıyor. Nitekim, İmralı süreci Oslo’da masaya konulan taleplerin oldukça gerisinde bir uzlaşmaya işaret etmesine rağmen reddedilmedi. Çünkü bu yeni süreçte “başarı”nın ölçeği Türkiye değil, Kürdistan pozisyonu olarak görüldü. O pozisyonun “mutluluk resmi” ise henüz netleşmedi. ‘Maratonun bitiş noktası Erbil’dir’ demekten kastım da bu. Çünkü İmralı sürecinin başarılı olup olmayacağı büyük ölçüde PKK’nin merkezinde olduğu Erbil sürecinde ortaya çıkacak. Erbil’de görüşülen, PKK’nin Suriye’de ortaya çıkan fırsatı değerlendirmesi ve “terör örgütü” etiketinden kurtularak meşru siyaset zeminine çekilmesi. Bu noktada, Türkiye pozisyonunun öngördüğü “silahların bırakılması” planının da PKK’ye bağlı güçlerin Suriye Kürdistanı’nda düzenli bir orduya dönüştürülmesi olduğunu görmek gerekiyor. Ancak, herkesin kafası karışık. Çünkü, Paris cinayetlerinin bir iç hesaplaşma olduğu iddiasıyla yaratılan baskı artarken, Neçirvan Barzani “Suriye Kürdistanı’nı tek bir partiye bırakmamız söz konusu olamaz” diyor.

Gelişmeler birçok insana 2003 Irak işgali sırasında yaşananları hatırlatıyor. O zaman da Türkiye’nin Kürt sorununu demokratikleşme hamleleriyle çözme, silahlı güçleri de “sosyal reform” adı altında kurulacak Kürt devleti içinde eritmek hedeflenmişti. Bir ölçüde başarıldı da. Nitekim, bugün aileleriyle birlikte sayıları 8 bini bulduğu söylenen dağ kadrosu, Irak Kürdistanı’nda hayatın içine karıştı. Hatta önemli bir bölümü Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin en seçkin silahlı gücü olarak kabul edilen Zeravani’ye katıldı. Sonuçta PKK bölündü ama tamamıyla tasfiye edilemedi. 

Barış borcu

O dönemin değerlendirilmesinde Türkiye pozisyonunun zayıflığı en önemli faktör olarak görüldü. Ancak, geriye dönüp bakıldığında, PKK tabanının tutumunun da gözardı edilemeyecek ölçüde etkili olduğu anlaşılıyor. 2001-2004 arası söz konusu proje bağlamında gelişen olaylara sahne olan Mahmur Kampı, bu etkinin gücünü anlamak için iyi bir örnek. Kendilerini “Önderliğin Halkı” olarak tanımlayan Mahmurlular, pekala “sosyal reform” yanlısı grupla birlikte hareket edebilecekken, bunu yapmadıkları gibi PKK’den ayrılanların Mahmur’da barınmasına da izin vermedi. Yaşananların birebir tanığı mülteciler, “Eğer o gün karşı durmasaydık, her şey biterdi” diyor. “Neydi bitecek olan?” diye sorulduğunda ise, “Yani yaşadıklarımız hep boşa olurdu. Biz yaşadığımız acıların karşılığını almak istiyoruz” diye ekliyorlar.

Bugün gelinen noktada gözden kaçırılmaması gereken bir gerçek var ki, yalnızca Türkiye’nin değil, PKK’nin de Kürtlere bir “barış borcu” var ve deneyimlendiği üzere bu halkın beklentilerini hesaplamayan hiçbir bölme, çarpma, toplama, çıkarma işleminin faydası yok. Bu hesabın Türkiye’nin “mutluluk resmi”ndeki yeri bulanık, umalım ki varış noktası Erbil’de netleşsin.

Arzu Yılmaz
Ankara Üni., SBF, Doktora

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89