• BIST 10366.16
  • Altın 4373.964
  • Dolar 40.3998
  • Euro 47.0438
  • İstanbul 26 °C
  • Diyarbakır 31 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 29 °C
  • Berlin 22 °C

Fethullah Gülen: Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz

Fethullah Gülen: Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz
12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir ay sonra Gülen'in Sızıntı Dergisinde yayınlanan yazısı...

12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 33 yıl geçti. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bir ay sonra Fethullah Gülen'in Sızıntı Dergisinde başyazı olarak yayınlanan yazısı...

Son Karakol

Karakol, sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Orada düzen, orada huzur ve onda gözlerin uyanık oluşu, umumi emniyet ve muvazenenin en büyük teminatıdır. Orada kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felakettir.

Anadolu yıllar yılı, kendine bağlı dünyalara karakolluk vazifesini gördü. Geçmiş asırlarda, dünya emniyet ve muvazenesinde, en şerefli vazifenin ona ait olduğunda hiç şüphe yoktur.

Sonra sırasıyla, onun livaları, sancakları birer birer kopup gitti. Fakat o, bütün rasanetiyle mevcudiyetini muhafaza etti ve yerinde kalabildi. Değişen bayraklar, yırtılan sancaklar yanında, asalet ve özünü koruma sadece ona müyesser oldu.

Bütün bir geçmişiyle, ellibin defa, temiz bünyesine mikroplar saçıldı. Ve gülendam kameti yüzlerce defa ırgalandı; ama o, hiçbir zaman tamamıyla yerinden sökülemedi ve mağlup edilemedi.

Haçlı zihniyetinin hortlatılmasından, Cizvit papazlarının zehirleyici ve öldürücü gayretlerine kadar, bu karakolu yıkma ve karakol erkânını uyutma adına ne kadar hareket varsa hepsi denendi; fakat hasımlarımız hesabına beklenen netice elde edilemedi. Düşman cefadan usanmıyor; karakol da “bu can bu uğurda’ deyip dayanıyordu.

Bu mücadeleler karşısında onun sarsılmadığını iddia edemeyiz. Bu ulu ağaç bir kaç defa hazan gördü ve kurtlanan koca gövdesi bir kaç defa kabuğunu yeniledi; ama o, hiçbir zaman devrilmedi. Semasının kararıp, bağrına üst üste hançerlerin saplandığı günlerde dahi, milli - ruh kadranınada, kendine ait zaman anlayışı ve onu gösteren rakamlar daima duru ve seçkin olarak okunabiliyordu.

Bu efsanevi ruh, asırlarca, bünyesini tahrip etmek isteyen binbir paradoks karısında, yerinden oynamamış ve hep Malazgirt’teki, Kosova’daki ve Çanakkale’deki aşılmaz ve anlaşılmazlığıyla kendini korumuştu.

O’nun bu heybetli görünümü az dahi olsa ruhuna cemre düştüğü ve köküne yabancı bir kurdun, bir “dâbbet-ül arz ‘ın musallat olduğu ana kadar devam etmişti. O günden sonra ise, artık o, içten içe yanan ve kömürleşen bir ulu çınar haliyle, kendini yenileyemiyor ve dirilemiyordu. Yaşlanmıştı. Vefasız dostları, amansız hasımları vardı.

‘Dost bîvefa, felek bîrahm, devran bîsükün, Dert çok, derman yok, düşman kavi, talih zebun”

Tam bu binbir kâbusun kol gezdiği dönemde idi ki; ortalığı bütün şiddetiyle beşincikol faaliyetleri kapladı. Erotik (1) düşünceye masumiyet hil’ati giydirildi. Şehvet, en merğub bir meta haline getirildi ve gençlik bir hezeyan topluluğu oldu. Artık kendi ruh köküne bağlı olanlar ‘dogmatist ve formalist (2) olarak damgalanıyor; millet ve vatanını sevmek ayıp sayılıyordu. Bir ‘Şirzime-i kalil’ (3) Allahın günü, çalakalem, milli ruhu ibtizal (4) edici yazılar yazıyor, milleti kendinden kaçar ve kendine yabancı hale getiriyordu.

Bu olup bitenler karşısında, temiz Anadolu halkı, ya kendine has sabit ve tahammül içinde beklemede veya hüsn-ü niyetin verdiği duru anlayışla, bütün bu acaiblikleri ‘suskunlukla karşılamaktaydı.

Birer ruh sefaleti ve aşağılık duygusu timsali, zavallı entelijansiyamızın durumu ise, tamamen yürekler acısıydı. Ona göre şahsiyet gamzeden öze ait her nağme ordubozanlık; müstağriblik hesabına söylenen her türkü, Türke yücelik kazandıran bir madalyaydı.

Bu türlü kendinden kaçışlar ve harici asimilasyonlarla iç değişiklikler, endişe verici buudlara ulaşmıştı. Ve artık millet teknesi, sağa sola yalpa yapan bir vapur gibi, batması her an mukadder görünüyordu. Dillerde binbir yabancı türkü, dudaklarda binbir öldürücü şarap.. Kimi erotizmle sarhoş; kimi libido ile kimi existansiyalizmden meded umuyor; kimi hezeyan felsefesine dilbeste. Durmadan mihrab değiştiriliyor ve mabuddan mabuda (!) koşuluyordu. İşte tam bu esnada, yabancı bir kısım eller, hipnoz” görmüş bu ruhları metrolara bindirip harıl harıl kendi dünyalarına taşımağa başladılar. Cinnet nöbetleri içinde bütün bir nesil, Hasan Sabbahın yalancı cennetlerine benzeyen bu cennetlere davet ediliyordu.

Dün bir şaşkınlık içinde Mehlika Sultana aşık toy delikanlılar yerinde, bugün eli kan üstü kan, bağrı kan ve ne yaptığım çok iyi bilen kanlıdeli bir nesil vardı. Artık dıştaki kargaşa ve hercümerce başka sebep aramağa gerek var mı? Tatmin edilememiş, doyurulamamış ve hatta terkedilmiş bir neslin, çeşitli kamplara ayrılması ve birbirini kıran kırana öldürmesi gayet normal değil mi?.. Bu güne kadar onun iç inkırazını sezebildik mi? Onu soysuzlaştıran sebeplere inebildik mi? Halbuki, ona canavarlık öğreten tiranlar karşısında, siyanet meleği gibi onun yanında olmalı değil miydik.. Heyhat!. Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık.. Evet.. Bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiçbir şey anlamadık.

Sahnenin bu rengarenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün göz bağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızla yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi temin etti. Aslında, buna bir (sezmek) demekte uygun değildir.

Bu düşman kıskıvrak yakalama.. Ve bir zaferdir. İçtimaî bünyenin harici bir kısım eracifden temizlenme, arındırılma düşüncesiyle onu aslına irca zaferidir. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk’ün zaferler hanesinde en mualla yeri işgal edecektir. Böyle bir ilk tefahhüs ve sezişe, bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik’e teşekkürler sunulmuştu.

Ne var ki, yıllardan beri, binbir saldırı ile rehnedar olmuş bir bünye, böyle hemen bir mualece ile iyi edilemeyeceği de muhakkaktı. Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, milli bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar (5) berteraf edilebilsin.

Ve, işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tuluû saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.

Sızıntı / Başyazı - Ekim 1980

  • Yorumlar 7
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Cibalibaba13 Eylül 2013 Cuma 20:12O DA BİR ŞEY Mİ?

      19.09.1996 tarihinde Aktüela'da Gülçin Tahiroğlu ile yaptığı roprotajında "Kuzey Irak'ta okul açmayı nasıl başardınız?" sorusuna verdiği cevabı da okumanızı tavsiye ederim.

      Timsah gözyaşının ardındaki gerçek maksadın daha iyi anlaşılması dileğiyle.

      AHANDA LİNKİ
      http://tr.fgulen.com/content/view/1486/15/

      Yanıtla (0) (7)
    • ehmed13 Eylül 2013 Cuma 22:31bakın ne diyor gülen

      Kuzey Irak'ta okul açmayı nasıl başardınız?

      GÜLEN- Erbil'de Türkmenler için okul açtığımız zaman orada Barzani ile Talabani hakimdi. Ben Sayın Cumhurbaşkanımıza sordurdum, 'Devletin Kuzey Irak'ta bir okul açmasını ben şahsen zaruri görüyorum, aksi halde oradaki Türkmenler'i Kürtler eritir, eğer siz yapmayacaksınız, bilin ki biz yapacağız' dedim. Onlar da nasıl istiyorsanız öyle yapın dedi. Onun için MİT de, oradaki istihbarat örgütleri de bu işin hep yanında oldu. Ve Erbil bombalandığı halde bizim okula bir şey yapmadılar. Irak da yapmadı, Barzani de. Orada eğitim devam ediyor. Hatta

      Yanıtla (0) (1)
    • hüseyin14 Eylül 2013 Cumartesi 00:38uyanalım

      'Devletin Kuzey Irak'ta bir okul açmasını ben şahsen zaruri görüyorum, aksi halde oradaki Türkmenler'i Kürtler eritir, eğer siz yapmayacaksınız, bilin ki biz yapacağız' dedim. f.gülen

      Yanıtla (0) (0)
    • salih14 Eylül 2013 Cumartesi 12:15selam durmak

      Hiç şaşırtmadı on iki eylül cuntasına da selam durmuştu darbeden günümüze kadar polis ve yargı teşkilatına demokrat, solcu, kendini kürt nitelendiren, tarafsız ve insancıl biriLerinin alındığını duydunuzmu? darbenin yapıldığı aylarda müteakip şeyhilmüharrinleri ahmet kabaklı da ulul emre itaat gerekir diye cuntayı kutsamıştı bunlar asla ırkçılıklarından vaz geçmezler.

      Yanıtla (0) (1)
    • ahmet erdem14 Eylül 2013 Cumartesi 12:36roboski

      ''Böyle bir ilk tefahhüs ve sezişe, bir evvelki sene selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri Mehmetçik’e teşekkürler sunulmuştu.'' Bu teşekkür başbakanın roboski için tsk ya yaptığı teşekkür olmasın?

      Yanıtla (0) (0)
    • Medya terazi14 Eylül 2013 Cumartesi 22:04Resmen cuntayi desteklemiş

      O'da bir gün anliyacak ki millitarist zihniyet ile islamiyedin özü ayni kafa yapısında barındırılamaz olduxunu..

      Yanıtla (0) (0)
    • salih15 Eylül 2013 Pazar 11:37.

      gönderdiğimiz yorumlar gününde yayınlanmayınca bir anlamıda kalmıyor haber güncelliğini kaybettikten sonra yayınlasanız ne kıymeti kalırki.bu şekilde sitenin okuyucusuda azlıyor.diğer sitelere kayıyor.

      Editörün Notu: Sayın yorumcu, yorumları onaylamakta zaman zaman gecikmeler olabilmektedir. Özür dileriz.

      Yanıtla (0) (1)
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89