• BIST 9678.88
  • Altın 2430.366
  • Dolar 32.529
  • Euro 34.865
  • İstanbul 25 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 30 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 11 °C

'El Nusra'nın amacı, Bayram’da Rojava’da bir devlet kurmaktı'

'El Nusra'nın amacı, Bayram’da Rojava’da bir devlet kurmaktı'
'Türkiye, El Nusra ve Kaide ile bağlantılı diğer grupları desteklediğini resmi olarak kabul etmiyor. Ama...'

Washington’da yaşayan gazeteci Mutlu Çiviroğlu, Rojava ile ilgili son gelişmeleri değerlendirdi.

***

Mutlu Bey, özellikle Suriye Kürdistan'ı, yani Rojava’ya ilişkin yaptığınız haberlerle son zamanlarda dikkat çeken isimlerdensiniz Rojavada’ki son duruma geçmeden önce, konuya hakim olmayanlar için Rojava’daki siyasi profili anlatabilir misiniz, bölgede kaç Kürt partisi var, bu partilerin etkinliği nedir, temsilcileri kimlerdir?

Rojava’da siyasi yapı oldukça dağınık, parti sayısı da oldukça fazla. Şu anda 20’ye yakın siyasi parti var. Son dönemlerde iyice zayıflamalarına rağmen, birkaç küçük gençlik grupları da mecvut. Ama siyasal alanda en güçlü parti hiç kuskusuz Demokratik Birlik Partisi (PYD). Ayrıca, Muhyeddin Şeyh Ali’nin liderliğini yaptığı Kürt Demokratik Birlik Partisi (Partiya Yekitiya Demokrat a Kurd), Dr. Abdulhakim Beşar’ın lideri olduğu Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (El Parti), İbrahim Biro’nun lideri olduğu Kurd Birlik Partisi (Yekiti) ve Mustafa Cuma’nın lideri olduğu Kürt Özgürlük Partisi (Azadi) belli oranda gücü olan partiler.

Bu partileri hangi ülkeler destekliyor?

PYD daha çok PKK’ye yakın. Daha doğrusu parti liderlerinin deyimiyle “Abdullah Öcalan’dan esinlenen, onu seven ve görüşlerine önem veren” bir parti. El Parti, Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürdistan Demoktat Partisi (KDP)’nin; Pêşverû da Kurdistan Yurtseverler Birligi (KYB)’nin kardeş partileri olarak biliniyor. Yine, Azadi Partisi de KDP’ye yakin duruş sergilemekte.

Suriye muhalefetinde Kürtlerin etkinliği nedir?

Suriye muhalefetinin en büyük yapısı olan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nda Kürtlerin pek bir etkinliği yok, çünkü henüz muhalefet içinde yer almıyorlar. Bunun nedeni ise muhalefetin Kürt sorunu karşısında takındığı olumsuz tavır. Bilindiği gibi Abulbasit Seyda, ki son zamanlarda Kürtlerin temsilcisi diye öne çıkarılmakta, Gassan Hitto ve birkaç Kürt kökenli kişi de yer almaktalar ama hiç biri de Kürtler tarafından desteklenmemekte.

Suriye’nin en istikrarlı bölgesi olarak kabul edilen Kürt Bölgesi’nde de son zamanlara iç sorunların arttığını görüyoruz. Bunun nedeni nedir?

Öncelikle neden çok partili siyasi yapı. Bilindiği gibi 20’ye yakın parti var ve bunların arasında ideolojik olarak da pek fark yok. Daha çok bireysel sorunlar yüzünden birbirinden ayrılan partilerin bir araya gelmesi de kolay değil. Örneğin, Rojava’da dört tane Suriye Kürdistan Demokrasi Partisi var ama Kürdistan Bölge Baskanı Mesud Barzani’nin desteğinden dolayı Abdulhakim Beşar’ın lideri olduğu El Parti öne çıkıyor. Yine, iki tane Azadi, iki tane Yekiti bulunmakta. Var olan partilerin hemen hemen hepsi başka partiden ayrılarak oluşmuş. Kürt siyasetinin tanınmış simalarından biriyle yapmış olduğum bir görüşmede, kendisi bu durumu Baas rejiminin Kürtleri böl, parçala yönet politikasına bağlamıştı.

Mayıs ayı içinde El Parti ve Azadi’nin her iki kolu (bu parti ikiye ayrılmış durumda ve Mustafa Cuma ve Mustafa Oso her iki kanadın liderliğini yapmaktalar) İstanbul’da yapılan Suriye muhalifleri toplantısına üyelik başvurusu yaptılar ama bu istekleri kabul edilmedi. Kürt Ulusal Konseyi’nden bağımsız olarak başvuru yapan bu üç partiye, “temsil gücünüz yok” şeklinde olumsuz cevap verildi.

Genel olarak Kürtlerin Suriye muhalefeti ile ilişkileri pek de iyi değil. Zaten Hakim Beşar da, Salı günü yaptığı açıklamada muhalefete çok sert eleştiriler getirip, Kürtleri ve diğer azınlıkları ihmal etmekle suçladı. Kendi sorunlarıyla boğuşan muhalefetin, Kürtlerle olumlu diyalog geliştirmesi konusunda herhangi bir işaret görülmemekte.

Bahsettiğiniz parçalı yapıda PYD’nin bu kadar güçlenmesinin sebebi ne?

PYD bir bakıma var olan parçalanmışlığa tepki olarak güçlendi. Yani insanların bir araya gelebileceği bir adres oldu. 2003 yılında kurulmasına rağmen, toplumu siyasal, toplumsal ve askeri olarak örgütlemesi dikkate değer bir konu. Kurulduktan sonra rejimin çok sert uygulamalarına hedef olan partinin birçok üyesi cezaevine kondu ve işkenceye maruz kaldı. Bu nedenle de uzun süre etkisiz bir durumda kaldı. Suriye’deki krizin başlamasından sonra hızla örgütlenme çalışmalarına başlayan parti, hem sosyal, hem siyasal hem de askeri alanda güçlü kurumsallaşma yarattı.

PYD, muhalifler karşısında zorlanan rejim kuvvetlerinin Rojava’dan çekilip , Halep, Şam ve diğer bölgelere doğru gitmesinden sonra ortaya çıkan boşluğu çok iyi doldurdu. PYD şu anda Rojava’da birçok bölgeyi kontrolü altında tutmakta, eğitim, sağlık, güvenlik gibi temel hizmetleri sunmakta. PYD’nin pratikte bu kadar aktif olması doğal olarak taban desteğinin de artmasına da yardımcı olmakta. PYD’yi desteklemeyen ya da başka partiye sempati duyan birçok insanın Rojava’daki hizmetleri gördükten sonra PYD’ye karşı tavırlarının olumlu yönde büyük oranda değiştiğine tanık oldum. Yani halk arasında “Bizim için bir tek çalışan, bir şeyler yapan PYD var” yaklaşımı hakim.

Türkiye’nin kırmızı çizgilerinden biri de Suriye’deki PYD yapılanması idi ama Türkiye Dışişleri Bakanlığı davetiyle, partinin lideri Salih Muslim Türkiye’ye geldi. Bu ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence çok geç kalınmış bir ziyaret. Aslında Turkiye’nin çok daha önceden Suriye Kürtleriyle, özellikle de PYD ile ilişki kurması her iki tarafın faydasına olacak bir yaklaşım. Ne yazık ki Türkiye, Suriye politikasını uzun süre Kürtsüz yürütmeye çalıştı. Daha sonra da Kürtlere evet tama PYD’ye hayır yaklaşımını denedi ama o da sonuçsuz kaldı. Sonunda doğru olanı, yani Rojava’nın en büyük askeri ve siyasi gücüyle diyalog kurma yolunu seçti her ne kadar gecikmiş bir adım da olsa, doğru bir karar. Bu siyaset değişiminde elbette PYD’nin son dönemlerdeki askeri başarıları da oldukça önemli bir rol oynadı.

Müslim daha Türkiye’de iken kendisiyle yaptığım görüşmede, Ankara ile ilişkiler konusunda çok iyimser değerlendirmeler yapmıştı. Bir takım yanlış anlaşılmaların giderildiğini dile getiren Müslim, bu tür görüşmelerin süreceğini de belirtmişti.

Ama şunu da belirtmeliyim, Rojava halkında ve siyasi partiler arasında Türkiye’ye yönelik somut adımlar atılması yönünde büyük beklentiler var. Şu ana kadar herhangi bir adım atılmadığı gibi, Kuzey’de toplanan yardımın bile doğru dürüst bölgeye ulaştırılmaması ve Ceylanpınar’da BDP’ye karşı gösterilen sert polis tepkisi büyük hayal kırıklığı yaratmakta.

Yapılan açıklamalardan, görüşmede Rojava’daki “geçici yönetim” durumu ile El Nusra militanlarının Türkiye tarafından desteklendiği konularının ön plana çıkmış galiba. Türkiye’nin El Kaide ile bağlantılı gruplara desteklemekte çıkarı olabilir?

Evet, görüşmede “geçici yönetim” konusu geniş bir şekilde ele alınmış. PYD, kendi kontrolü altındaki bölgelere Nusra gibi radikal örgütlerin saldırıları devam ederken bir yönetim boşluğu olmaması gerektiğini, bu nedenle de geçici bir yönetime ihtiyaç duyulduğunu belirtmekte. Yine, halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için de düşünülen bu yönetime, Türkiye’ nin olumlu baktığı hem Müslim hem de Davutoğlu tarafından dile getirildi.

Türkiye, El Nusra ve Kaide ile bağlantılı diğer grupları desteklediğini resmi olarak kabul etmiyor. Ama bu konuda, PYD kaynakları haricinde birçok Türk yazar ve araştırmacı ile uluslararası basın, cihatçı militanların Türkiye üzerinden Suriye’ye giriş yaptıklarını, Ceylanpınar vb. yerlerde tedavi edildiklerini ve Ankara tarafından desteklediklerini dile getiriyor. Özellikle son dönemlerde Amerika basınında bu tür haberler sıkça çıkmakta.

Resmen kabul edilmeyen desteğin asıl amacının devlet içinde var olan Kürt alerjisi ve buna bağlı olarak Kürtlerin Rojava’da elde edebilecekleri statünün önüne geçilmesi olduğunu düşünüyorum. Yine, hükümet içinde bir takım çevrelerin, dünyanın birçok yerinden cihat için Suriye’ye akan Nusra vb gruplara sempatisi da olabilir.

Salih Muslim’in Türkiye’ye gelişinden hemen sonra PYD üyelerinden İsa Huso bir suikast sonucu öldürüldü. Birçok kişi saldırının El Kaide tarafından gerçekleştirilmiş olabileceğine işaret ederken, siz farklı bir değerlendirmeyle gözlerin Esad rejimine çevrilmesi gerektiği değerlendirmesini yaptınız? Bunu konuyu biraz daha açabilir misiniz, ayrıca Esad cephesinin sessizliğini nasıl yorumlamak gerek?

İsa Huso, Rojava’nın en tanınmış siyasetçilerinden biriydi. Batı Kürdistan Halk Meclisi Yürütme Konseyi ve Yüksek Kürt Konseyi Dış İlişkiler Komisyonu üyesiydi. Kendisinin bombalı saldırı sonucu yaşamını yitirmesi Rojava’da derin üzüntü yarattı. Kürtler arasında çok sevilen, PYD ve TEV-DEM gibi oluşumların da kurucularındandı. Yani, kim ne sebeple bu suikastı yapmışsa, mutlaka Kürtlere bazı mesajlar vermek için yapmış olmalı. Ben Radikal’de yazdığım analizde de Nusra vb grupların bu suikastı yapmış olabileceğini ihtimalini gözardı etmedim. Ama benim gördüğüm, olayın oluş biçimi bu tür örgütleri aşar nitelikte olduğu ve profesyonel bir ekip tarafından yapıldığı.

Elbette ki suikastın Salih Müslim’in Türkiye ziyaretinden hemen sonra gerçekleştirilmiş olması dikkatleri bu ziyaretten kimin en fazla rahatsız olabileceği noktasına çekmekte. Esad rejimi ve onu destekleyenlerin bu ziyaretten rahatsızlık duyduklarını tahmin etmek hiç de zor değil. Esad, Huso gibi sembol bir kişiyi öldürterek PYD’ye gözdağı vermeye çalışıyor olabilir. Kürtler ‘üçüncü yol’ dedikleri bir strateji belirlediler. Ne rejim ne de muhalefetten yana olmayan bu strateji ile tutum belirlediler ve sadece kendi topraklarını korumaya yoğunlaştılar. Şimdiye kadar nötr bir duruş gösteren Kürtlerin ve onun siyasi ve askeri anlamda en güçlü yapısı PYD’nin, bundan sonra Türkiye’nin de etkisiyle kendisine karşı durabileceği endişesi elbette Şam için çok zorlayıcı olur. Ben bu analizlere dayanarak en güçlü failin Esad rejimi olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, rejimin Kamışlo ve çevresinde halen önemli bir gücü mevcut ve böyle bir suikastı gerçekleştirmesi o kadar da zor değil.

Bir yazınızda El Nusra saldırlarının Rojava partilerini bir araya getirdiğini söylediniz. Hali hazırda Rojava’daki partiler arasında husumet hala devam ediyor mu?

Bu son saldırılar Kürtlerde güçlü bir dayanışma ve topraklarını savunma piskolojisi doğurdu. Özellikle halk arasında YPG’ye büyük bir katılımın olduğu, değişik partilere üye birçok insanın kendi partilerinin kararı ya da onayı olmadan YPG’ye katıldıkları değişik kaynaklar tarafından da dile getiriliyor. Tüm partilerin ortak olduğu bir konu var ki o da kendi bölgelerinde savaş istemedikleri, Özgür Ordu ve Nusra gibi grupların çatışmaları Rojava’da değil, rejimin olduğu bölgelerde yapmalarını yüksek sesle ifade etmeleri. Kürtlerin köy ve kasabalarına karşı yapılan saldırılara karşı ve sivil halkın vahşice katledilmesine karşı ortak bir tepki tabii ki var. Ama bu durum husumet ya da anlaşmazlıkların bittiği anlamına gelmiyor ne yazik ki. Var olan çelişkiler devam ediyor ve bu çok parçalı yapı, Rojava dışındaki Kürt partileri arasındaki yaşanan sorunlardan da kaynaklanıyor.

El Kaide unsuru örgütler, son zamanlarda Rojava’da saldırılarını artırarak, sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirmeye başladılar. Bu örgütler de ÖSO içinde yer alan gruplar. Şimdiye kadar Esad rejimine karşı savaşan bu islami cihadçı gruplar, ne oldu da Kürtlere saldırmaya başladılar? Bu örgütlerin arkasında hangi güçler var ve Kürtlere saldırı ile neyi amaçlıyorlar?

Suriye’deki iç savaş kilitlenmiş, tıkanmış durumda. Birçok kişi savaşın bu kadar uzun süreceğini tahmin etmiyordu. Gelinen noktada Suriye’deki silahlı muhalefet hızla radikalleşmekte yani El Kaide’nin etkisi altına girmekte. Birçok bölgede Özgür Suriye Ordusu ve silahları tamamen bu radikal grupların kontrolü altına girmiş vaziyette. Bir başka deyişle şimdiye kadar gözle görülür bir başarı elde edemeyen ÖSO’nun, insiyatifi Nusra ve ISİD gibi gruplara bırakması söz konusu. Aslında yakın zamana kadar bu iki grup birbiriyle çatışma halindeydi. Hatırlanacağı gibi ÖSO Yüksek Askeri Konseyi üyesi Muhammed Kemal Hamami Temmuz ayında ISİD tarafından öldürülmüştü, yani ilişkiler kötüydü.

Ama görünen o ki, Kürt karşıtlığı her iki grubu da bir araya getirmeye yetiyor. ÖSO’nun Halep Askeri Konsey Başkanı Albay Abdulcabbar El Akidi’nin Kürt karşıtı demeçleri ve radikal gruplarla olan fotoğrafları son dönemlerde internette sıkça yayınlanmakta. Akidi gibi insanlar “Kürtler devlet kuruyor. Suriye’yi böldürtmeyiz” propagandası üzerine Kürtlere saldırıları tahrik ederken, Nusra ve ISİD gibi örgütler, Rojava’da bir İslam Devleti kurmayı amaçlıyorlardı. Normalde kurmayı düşündükleri devleti bugünlerde, yani Ramazan Bayramında ilan etmeyi planlıyorlardı ama Kürtlerin direnişi buna izin vermedi. Yine, üç ayrı bölgeden oluşan Rojava topraklarını birbirinden koparmak da bu planın parçasıydı. Yani, Kamişlo, Derik, Amudê, Serêkaniyê ve Hesekê gibi şehirleri Kobane’den ve Afrin’den koparmak da bu grupların basilica amaçlarından bir tanesiydi.

Ayrıca bu cihatçı grupların birkaç sınır kapısını kontrol altında tutmaları ve oradan gelir sağlamaları, demin de ifade ettiğim gibi bu gruplara yeni katılımların o sınır kapıları aracılığıyla olması da savaşın buraya yoğunlaşmasının diğer nedenleri olarak görülebilir.

Ayrıca, sunu da belirtmekte fayda var ki Rojava, Suriye’nin en zengin bölgelerinden birisi. Ülkenin petrol ve su kaynakları, tarımın ve zeytin yetiştiriciliğinin merkezi de yine bu bölge. O nedenle de Rojava birçok grubun iştahını kabartmakta. Rojava’daki saldırılarının sebeplerini kısaca özetlemek gerekirse hem Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesini ve olası statülerini engellemek, hem de zengin doğal kaynakları olan bölgeyi kontrol altına almak ve aynı zamanda da bir şeyler yapıyor gibi görünmek şeklinde sıralayabiliriz.

Rusya bile Rojava’ya yapılan saldırılar karşısında önemli açıklamalar yaparken Amerika neden bu kadar sessiz?

Haklısınız, Amerika çok uzun bir süredir sessizdi ama bu sessizlik bugün CIA’in ikinci adamı Michael Morell’in Wall Street Journal gazetesine yaptığı açıklama ile bir nebze bozuldu. Morell, Suriye'deki iç savaşın ortaya çıkardığı koşulların ABD için birinci öncelikli tehdit haline geldiğini ifade etmekte.Morrel, “Esad rejiminin yıkılması durumunda, Suriye ordusunun elinde bulunan silahların El Kaide bağlantılı grupların eline geçmesi ihtimali ABD için en önemli tehdit haline geldi” değerlendirmesini yaptı.

Ayrıca, son zamanlarda da Suriye’de var olan El Kaide ile bağlantılı radikal grupların yükselişi ve sivillere karşı giriştikleri katliamlar da çokça yer almakta. Önümüzdeki günlerde bu konuda bazı hareketlenmelerin olması ihtimal dahilinde. Yine, Amerika’da yaşayan Kürtlerin, Başkan Obama’yı duyarlı olmak için başlattıkları imza kampanyası ve Pazar günü Beyaz Saray önünde yapacakları eylem de Amerikan kamuoyunda destek yaratma çabaları olarak sıralanabilir.

Amerika’nın sessizliği konusunda, buradaki gazeteci meslektaşımızla sohbetlerimizde iki ana konu öne çıkıyor. Bunlardan ilki Washington’un artan El Kaide tehlikesini görmek istememesinin, Obama yönetiminin sorumluluk almaması anlamına geldiğini, yani Obama’ya yeni bir yük getirmesi demek olduğu. Malum, Obama baştan beri Suriye’ye her türlü askeri müdahale seçeneğine karşı ve bu noktada kendi yönetimi içinde bile rahatsızlık söz konusu.

Diğer bir husus ise Türkiye’nin, Suriye’deki bu El Kaide varlığını dile getirmesinin, bu gruplara olan desteğinden dolayı, konuyu mutlaka Türkiye’ye getirecek olmasını ve Washington’un bunu istemediği.

Biraz önce de söylediğim gibi artık sessizlik döneminin bittiği, hem basında hem de Obama yönetiminden daha fazla ses çıkacağı kanısındayım.

Hatice Kamer - Yuksekova haber

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89