• BIST 8990.53
  • Altın 2279.121
  • Dolar 32.3276
  • Euro 35.0194
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 20 °C
  • Berlin 8 °C

Diyarbakır'dan en az %60 alırız

Diyarbakır'dan en az %60 alırız
BDP’nin desteklediği bağımsız adaylardan Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi, Diyarbakır’dan oyların en az yüzde 60’ını alacaklarını söyledi.

BDP’nin desteklediği bağımsız adaylardan Kürt siyasetçi Şerafettin Elçi, Diyarbakır’dan oyların en az yüzde 60’ını alarak, Meclis’e altı milletvekili göndereceklerini söyledi. En ürktüğüm şey gençlik. Yıllarca döve döve içlerini nefretle doldurduk. Otuz yıldır savaş ortamındayız, fırtına çocukları diyebileceğimiz öfkeli bir nesil yetiştirdik.

*Yeni meclisin Kürt sorununu çözmesi şart. Bir süre sonra öfkeli gençler iktidara gelecek. Bu sorun, onlar egemen değilken çözülmeli. Fırtına çocuklarla sorunu çözmek çok zor.

Benim gibi dindar insanların adaylığıyla ortaya çıkan blok, Kürtlerin önemli kesimini temsil ediyor. Seçimde AKP’ye büyük fark atacağız. Diyarbakır’da en az yüzde 60 alırız.

NEDEN ŞERAFETTİN ELÇİ
Bu ülkede siyasetle hiç ilgilenmeyen biri bile müthiş bir öngörü sahibi olabilir, neler olabileceğini kestirebilir. Zira hep aynı oyun tekrarlanıyor Türkiye’de. AKP’nin kazanacağına kesin gözüyle bakılan seçimlere gene çok az kaldı ve Doğu bölgesi gene karıştı. Asker operasyonlara başladı, polis sertleşti. Ölüm haberleri, cenazeler arttı. Oysa bu seçim, cumhuriyet tarihinin en kritik seçimi. Seçilen parlamento, Cumhuriyetin ilk sivil anayasasını yapacak. Eğer kışkırtmalarla yapımı engellenmezse, yeni özgürlükçü, katılımcı ve demokratik anayasa, Kürt- Türk barışını sağlayacak, bu ülkenin bütün mağdurlarını, ezilenlerini devletle barıştıracak, vesayet sistemini bitirecek. Biz de böyle kritik bir seçim öncesinde, bütün siyasi hayatını, bu ülkede barışa, Kürtlerin eşitliği ve özgürlüğüne vakfeden Şerafettin Elçi’yle, kendisinin BDP’nin teklifiyle gerçekleşen bağımsız adaylığını, BDP’deki politika değişikliğini, AK Parti’nin bölgedeki durumunu, güvenlik güçlerinin son operasyonlarının ne anlama geldiğini, bölgedeki öfkeli gençliğin ve dağdakilerin hangi çözümle tatmin olacağını konuştuk.

28042

BDP’nin size bağımsız adaylık teklif etmesi birçok insan için sürpriz oldu. Sizin için de sürpriz oldu mu?

Hayır, olmadı. Çünkü BDP’nin ve onun dayandığı gücün ciddi bir değişim ihtiyacı içinde olduğunun farkındaydım ben.

Size tam olarak niye adaylık teklifiyle geldiler?

Bana yapılan teklif, onlardaki değişim ihtiyacını ifade ediyor. Bir de tabii yaygın bir “temsiliyet” arayışı içindeydiler. Zira BDP çizgisi, bugüne dek tamamen sosyalist, sekter, kendinden farklı düşüneni dışlama anlayışına anlayışa sahipti. Bu nedenle de çok yaygın bir kitleyi temsil edemiyordu. Üstelik Başbakan Erdoğan da sık sık, ‘Kürtleri ben temsil ediyorum. En fazla oyu ben alıyorum” diyordu. Şimdi benim gibi insanların da katılımıyla ortaya çıkan “bileşim”, Kürtlerin çok önemli bir bölümünü temsil ediyor. Bu seçimde biz, AKP’ye büyük fark atarak parlamentoya gireceğiz.

Peki BDP ne yönde değişiyor?

BDP ve onun dayandığı kesimde, Kürt meselesinin çözümüne bakışta ciddi bir değişim niyeti gördüm ben. Hak mücadelesini, silahlı çatışma alanından sivil demokratik alana dönüştürme arayışı bu. Demokratik mücadele, benim yıllardır özlemini çektiğim bir mücadele yöntemidir. Biliyorsunuz... Kürtlerin, insaf sahibi, vicdan sahibi hiç kimsenin itiraz edemeyeceği haklı talepleri var. Kürtler, bu ülkede horlandılar, mağdur edildiler, hakları gasp edildi. Bu hakların elde edilmesi lazım. Ayrıca Kürtlerin talepleri de bugün son derece meşru ve makul bir çerçevenin içine çekildi.

Başlangıçta Kürtlerin bağımsızlık talepleri makul değil miydi?

Bence makul değildi. Bakın... Bir politikanın doğru olması yeterli değildir. O politikanın ayrıca reel olması yani gerçekleşebilir olması da gerekir. PKK’nin hak mücadelesine başlarken önüne koyduğu hedef, “birleşik, bağımsız, sosyalist bir Kürdistan”dı. İdeal olarak güzel bir şey olabilir bu ama gerçekçi değil. Kürtlerin, bütün dünyayı karşılarına alıp, tüm Ortadoğu haritasını kendi öz güçleriyle alt üst etmeleri ve dört parçaya bölünmüş Kürtleri birleştiren bağımsız bir büyük Kürdistan kurmaları gerçekçi değildi.

Türkiye’deki Kürtlerin kendi bağımsız devletlerini kurmayı istemeleri de mi gerçekçi değil sizce?

Günümüzde buna da gerek yok. Çünkü bugünün dünyasında, bir halkın hangi sınırlar içinde, kimin tarafından yönetildiği önemli değil. Artık önemli olan, bir halkın nasıl yönetildiği. Diyelim ki, Kürtler, Kürtleri bir dikta rejiminde yönettiler. Bunun ne yararı olabilir ki? Saddam ve Esat, ikisi de Araptı. Suriye’nin ve Irak’ın başına neler getirdiklerini görüyoruz. Biz, özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı ve demokratik rejimle toplumun yönetilmesini istiyoruz.

Bunun için Avrupa Birliği ölçüleri yeterli mi?

AB’nin ölçüleri bireysel haklar açısından yeterlidir. Ama bireysel haklar Kürtler için yeterli değildir. Bireysel haklar, azınlıklar için yeterlidir. Kürtler ise bir azınlık değildir. Kürtler, bir halktır. Halk olduğu için de, ülkede egemen olan diğer halkla eşitlik iddiasında bulunma hakkına sahiptir Kürtler.

Peki BDP’yle yaptığınız işbirliğinin nasıl bir sonuç yaratacağını düşünüyorsunuz?

Dini hassasiyetleri nedeniyle bugüne dek PKK çizgisinde politika yapan partilere uzak duran geniş bir Kürt kitlesi var. Bu işbirliği sonucunda, o kitlenin bu harekete ve bana destek vereceğine inanıyorum. Çünkü Kürtler solcusuyla, sağcısıyla dini hassasiyeti güçlü bir toplumdur. Dolayısıyla Kürt toplumunun diniyle restleşen, ters düşen bir hareket kitlesel destekten mahrum olur. Nitekim öyle oldu. Biz halkımızın dini hassasiyetlerine değer vermek, onun dini özgürlükleri için de mücadele etmek zorundayız. Çünkü inanç özgürlüğüne yeterince saygı duyulmadığı için, bu ülke hala dini kaynaklı bir gerginlik de yaşıyor.

BDP’nin size Diyarbakır’dan milletvekili adaylığı teklifini, partiniz nasıl karşıladı?

Aramızda tartıştık tabii bunu ama anlayışla karşıladılar. Kolay iş değil. Biz, yıllardır BDP çizgisine muhalif bir çizgide bulunduk.

Siz oldum olası PKK’ya mesafeli bir politikacısınız. BDP’nin size gelmesi, BDP açısından gerçekten ciddi bir politika değişiminin işareti. BDP, bundan böyle nasıl bir politika izlemeyi düşünüyor sizce?

El birliğiyle barış ortamının hazırlanmasına çalışacağız. Seçimden sonra ortak bir anayasa taslağı hazırlayıp, tüm gücümüzü anayasaya harcayacağız. BDP, bir an önce bu silahlı çatışmanın bitmesini istiyor. Ama bu bitiş, devletin zaman zaman söylediği gibi, ‘gelin devlete teslim olun. Devletin adaletine sığının’ şeklinde olmaz. Çünkü bu insanlar, bir dava, bir ideal uğruna hayatlarını feda ederek dağa çıktılar. Dolayısıyla bu tür insanlar onurlarını her şeyin üstünde tutarlar. Onur kırıcı bir teslimiyeti kesinlikle kabul etmezler. Bunlar, kendilerine “Kürt özgürlük hareketi” diyor!

Evet...

Dolayısıyla Kürtlerin özgürleşmesi için gereken adımların devlet tarafından atılması, bu özgürlüklerin anayasal güvenceye kavuşması gerekiyor. Kısacası bu insanların, “Hiç olmazsa, uğruna mücadele ettiğimiz hakların önemli bir bölümü gerçekleşti. Bizim dağda savaşmamızın gerekçesi kalmadı. Biz de normal bir sivil hayata ve siyasete dönmek istiyoruz’ demeleri lazım.

Bir blok olarak bağımsız adaylarla seçime giriyorsunuz. BDP ile hangi konularda ortak görüşlere sahipsiniz?

Görüş birliğine vardığımız üç temel nokta şu. Bir, Kürt kimliğinin kabulü ve bunun yasal bir güvenceye kavuşması. İki, Kürt dilinin hem eğitim alanında hem de Kürtlerin bulunduğu özel ve kamusal alanlarda serbest olarak kullanılması. Resmi dil tektir, Türkçedir, ona itirazımız yok ama bunun yanında Kürtler de hem hizmet verirken, hem hizmet alırken kendi dillerini serbestçe kullanma hakkına sahip olacaklar. Üçüncü temel nokta da şu... Bütün bu haklar kabul edilse bile, eğer ortada bu hakları yerine getirebilecek güçlü bir siyasi irade yoksa bu hakların gerçekleşme şansı yoktur. Hakların gerçekleşmesi için ‘yerinden yönetim modeli’ gerekir.

Yerinden yönetim dediğiniz yerel yönetimlerin güçlendirilmesi mi?

Hayır, ondan çok farklı. Yerel yönetimleri güçlendirirken, onlara, merkezin bazı yetki ve görevlerini devrediyorsunuz ama yerel yönetimler yine o merkezin vesayeti altında oluyor. Yerinden yönetimde merkezin vesayeti yok. Bu modelin, kendi halkının iradesiyle kendi parlamentosu ve yerel hükümeti oluyor.

Federasyon değil mi bu?

Değil. Bence Türkiye’nin yapısına en uygun olan, kalıcı barışı sağlayabilecek model federasyondur ama ille de bunda ısrar etmek gerekmiyor. Yerinden yönetim, o bölge halkının kendi kendini yönetebilme imkanına kavuşmasıdır. Mesela bu modelde, bölgenin iç güvenliğini “polis” eliyle yerel yönetim, ülkenin savunmasını ise “ordu” eliyle merkezi yönetim sağlar. Dış politikayı da merkezi yönetim belirler. Ülkede milli bayrak da tektir. Ama her bölgenin kendine göre bir sembolü vardır. Mesela Fransa’da Normandiya bölgesine gidin, orası ne federatif ne de özerk ama, bölgede her yerde Fransız bayrağının yanında Normandiya bölgesinin bayrağı var.

Sizin önerdiğiniz çözüm dünyada uygulananlar içinde hangisine benziyor?

Üniter devlet olan İspanyaya benzeyebilir. Yani kısacası çözüm, bölge halkının kendi kendini yönetebilecek bir öz yönetime kavuşmasıdır. Yerinden yönetimin, bölgesinde iç güvenliği sağlayacak olan kendi polis gücünü yadırgamamak lazım. Cumhuriyet’in kuruluş döneminde, o tek merkezden her şeyi yönetme, kontrol altında tutma anlayışı artık çağımızda sürdürülemez. Üniter, merkeziyetçi devletin kıblesi Fransa bile hızla yerinden yönetim modeline gidiyor. Korsika’nın özerklik yasasını çoktan kabul etti.

Bu seçimlerde Diyarbakır’da nasıl bir sonuç çıkacak sizce?

Bizim “emek özgürlük ve demokrasi” bloğu altı bağımsız adayı destekliyor. Eğer Tayyip Erdoğan’ın seçime bu aday listesiyle gireceğini bilseydik, biz sayıyı 8’e çıkarırdık ve hepsini kazanırdık. Ama iş işten geçti. Şimdi bizim altı bağımsız aday da kesinlikle seçilir. Şu andaki tahminime göre, Diyarbakır’da en az yüzde 60 oy alırız biz .

AKP’nin Güneydoğu adaylarını nasıl karşıladınız?

AKP’nin aday listesi, Doğu’daki seçmende hayal kırıklığı yarattı. AKP, bu seçimde Kürt coğrafyasında umduğunu bulamayacak. Bu oy kaybının nedeni sadece aday listesi değil. Esas neden şu. AKP 2002 ve 2007 seçimlerinde hem dindarlar hem Kürtler için bölgede bir umuttu. Başbakan, 2005’te Diyarbakır’da, “Kürt meselesi benim de meselem. Bu sorunu çözeceğim” dedi. O dönemde CHP ve MHP başkanlarının kışkırtmalarına rağmen, orduyu Irak’taki Kürtlerin üzerine yürütmedi. Bu tutumu, Kürtlerde büyük sempati yarattı. Ama şimdiki Erdoğan sorunu çözeceği konusunda tüm umutları yok etti. Erdoğan’ın son söylemi şu. “Kürt sorunu yoktur. Kürtlerin meseleleri vardır” diyor.

AKP’nin aday seçimiyle nasıl bir politika izlemeyi hedeflediğini düşünüyorsunuz?

Başbakan bir seçim stratejisi belirledi. Başkanlık sistemini getirecek anayasa değişikliğini tek başına yapabilmek için MHP’yi baraj altında tutma hedefini ilk sıraya aldı. Bu nedenle de, Kürtleri temsil edebilecek, Kürt profili olan isimleri aday yapmamaya özen gösterdi. Şoven milliyetçiliğin sembolü olan Türkeş’in oğlunu ise İstanbul’dan aday gösterdi. Yani Erdoğan, milliyetçilerden oy alacağım diye yanlış yola saptı ve MHP’lileşmeye yöneldi. Meclise geldiğinde Kürt sorunuyla ilgilenmeyip, vatandaşın sadece günlük meseleleriyle uğraşacak olan, Kürtlük kokmayan, itaatkar bir aday profiliyle çıktı ortaya. Bu, bölgede hayal kırıklığı yarattı. Oyları Kürt coğrafyasında da, Türkiye genelinde düşecek. Çünkü Erdoğan’ın halkın milliyetçi damarını kabartma politikası, MHP’nin seçmenini genişletiyor. Bu milliyetçi politika AKP’ye değil, MHP’ye yarıyor. İnsanlar aşırı milliyetçiliğin esas temsilcisine yöneliyor.

Bu politika, sizin bloğa yaramıyor mu peki?

Tabii. MHP güçlenince, reaksiyon olarak Kürt bloğu da yükselir ve daha da güçlenir. Bu doğaldır. Bir politikacıda bulunması gereken üstün niteliklere sahip zeki bir insan olan başbakan neden bu hatalı yola girdi derseniz... Bu tür nitelikli insanların kendilerini kaptırabileceği çok tehlikeli bir hastalık var. O da zafer sarhoşluğu! Erdoğan peş peşe siyasi zaferler elde etti ve zafer sarhoşluğuna kapıldı. Her şeyi en iyi ben bilirim, ben ne söylersem, ne yaparsam toplum benim peşimden gelir gibi pervasızca tavırlar içine girdi. İşte bu pervasızlık insanı daima hataya sürükler. Erdoğan, “ben ne yaparsam başarılı oluyorum. Ben MHP’lileşsem de Kürtler bana oy verir” diye düşünüyor ve riskler alıyor.

AKP bu seçimlerde Güneydoğu’da ne yapar?

Başbakan, “benim 75 Kürt milletvekilim var” diye övünüyordu. Şimdi o sayının çok altında milletvekili çıkaracak. BDP’nin ise milletvekili sayısı 35’in altına düşmez. Ayrıca geçen seçimde bölgede hiç milletvekili çıkarmayan CHP, bu seçimde bölgede 4, 5 milletvekili çıkaracak. Çünkü BDP’ye oy vermek istemeyen ufak bir kesim CHP’ye oy verebilir. CHP’nin az bir oy farkıyla Diyarbakır, Elazığ, Adıyaman, Van ve Batman’da milletvekili çıkarma ihtimali var. CHP’nin geçen seçim, Batman’da oyu hemen hemen sıfırdı.

Tunceli’de PKK’ya karşı büyük bir askeri operasyon düzenlendi. Niye böyle bir operasyon yaptılar bu dönemde? Bunun amacı ne sizce?

Amacı gayet açık. Toplumu yeniden germek, bir çatışma ortamı yaratmak ve bu kargaşadan darbe gerekçesi çıkartmaya çalışmak. Yoksa yedi PKK’liyi öldürmekle neyi halledecekler? Bin kişi öldürseler ne olur? Bundan önce 40 bin öldü. Ne oldu? Bu çözüm değil. Hükümet hiç zaman kaybetmeden harekete geçmeli. Çünkü zaman kaybederse önleyemez.

Neyi önleyemez?

Yapılan askeri operasyonlara karşı PKK da eylemlere girerse, PKK ordu çatışması çok şiddetlenirse, cenazeler tekrar gelmeye başlarsa, her cenaze merasimi toplumu kışkırtmak için bir vesile yapılırsa, PKK- polis çatışması çok tırmanırsa, olaylar hükümetin kontrolü dışına çıkabilir. İşin başındayken hükümet kontrolü sağlamalı, ordunun operasyonlarını durdurmalı, orduyu kontrol altına almalı. PKK, Öcalan’ın çağrısıyla ateşkes ilan etmiş durumda. PKK’nin eylemsizlik pozisyonu ısrarla devam ediyor. Buna rağmen, sen kendi halinde dağ başında bulunan insanların üzerine operasyon yapıyorsun. Sanki büyük bir başarıymış gibi, yedi kişiyi öldürdük diye ilan ediyorsun. Bu, arı kovanına çomak sokmaktır. O insanları, savaş alanına çekmektir, onları savaşmaya sürüklemektir. Ayrıca hükümet polisi de hizaya getirmeli.

Ne yapmalı?

Polis, durup dururken toplumu kışkırtıcı davranışlardan kaçınmalı. Türkiye’de makul sınırlar içinde bir sivil itaatsizliği, polisin bu anlayışıyla sürdürmek zor. Polisi görüyorsunuz, alenen “bozkurtlar marşını” söylüyor. Kürtleri sürekli tahrik eden bir polisle, sivil itaatsizlik ister istemez kendi sınırlarının dışına taşar. Hükümet, güvenlik güçlerini kışkırtmayın diye frenlemeli.

BDP’yle işbirliğinize dönersek... Bu işbirliği seçimlerden sonra nasıl gelişecek?

Seçimden sonra mutlaka parlamentoda bir grubun kurulması lazım. Bu grubun çatısı ne olur, henüz karara varılmış değil.

Kürt halkı bu işbirliğini nasıl karşıladı?

Müthiş bir mutluluk var. Hiçbir şey başaramadık diyelim, sadece o kitleyi böylesine mutlu ettiğim için çok mutluyum ben.

Seçimlerden sonra Kürt meselesine silahsız bir çözüm yaratılacağını düşünüyor musunuz?

Ben umutvarım. MHP’nin varlığı, sorunun çözümünde ciddi bir engel ama önemli olan AKP’nin tutumu. Başbakanın büyük hedefleri var. Türkiye gücünü, enerjisini, mali kaynaklarını sadece iç güvenliğe harcarsa, büyük projeler için gerekli kaynağı bulamaz.

Öcalan’ın sürdürdüğü görüşmeler çözümü ne yönde etkiler?

Olumlu yönde etkiler. PKK’ye şu anda en fazla söz geçirebilecek kişi odur. Eylemleri durdurun diyor, eylemler duruyor. Ben çekiliyorum dediği zaman da bakıyorsun eylemler başlıyor. Öcalan’ın, hem silahlı mücadele verenlerde, hem de diğer Kürtlerin önemli bir bölümünde çok büyük gücü var.

Öcalan hem dağda hem ovada güçlü mü?

Tahminlerin ötesinde güçlü. Kendinizi yakın dese, bugün belki yüzlerce kişi kendisini yakar. Şu anda toplumu bu kadar motive edebilecek başka güçlü biri yok.

Seçimlerden sonra nasıl bir anayasa yapılmasını bekliyorsunuz?

Anayasanın ruhu çok önemli. Bu ruh, bugünkü gibi şoven Türk milliyetçiliği olmamalı. Yeni anayasa, toplumun hiçbir kesimini, kişiyi ve kurumu kutsamamalı, yüceltmemeli. Hiç bir kesimi dışlamamalı. Bütün vatandaşların çıkarını korumalı, hepsine temsil imkanı vermeli. Kısacası anayasa Türkiye’nin toplumsal gerçeğine uygun olmalı. Türkiye homojen bir toplum değil. Dinsel, dilsel ve etnik olarak Türkiye çoğulcu bir toplum. Anayasa bu çoğulcu yapıya uyumlu olmalı. Toplumu Türklerden oluşan homojen bir toplum olarak görüp ona göre anayasa dizayn edilmemeli. Kürtlerin temel haklarını kullanmalarının önündeki bütün engeller kaldırılmalı.

Hangi engeller bunlar?

Mesela mevcut anayasada bütün maddeler değişse, bir tek 42’inci madde kalsa, gene hiçbir şey değişmemiş olur. 42’inci madde, “Türkçenin dışında herhangi bir anadilde eğitim yapılamaz” diyor. Vatandaşlık tanımı da çok önemli. Türklük bir vatandaş sıfatı olarak hiç kimseye zorla dayatılmamalı. Herkese Türk dersen, bundan rahatsızlık duyan Kürtler bunu kabullenmez ve gene çatışma olur. Bu yüzden anayasadaki vatandaşlık tanımı ülkeye dayalı olmalı. Türkiyeli veya Türkiye vatandaşı olabilir bu.

Güneydoğu’da çok öfkeli bir gençlik var. Herhangi bir çözüm bu gençliği tatmin eder mi? Yoksa onlar her çözümü eksik bularak tepki mi gösterirler?

Benim en ürktüğüm şey bu. Yıllar yılı biz bu insanları döve döve içlerini kin ve nefretle doldurduk. Otuz senedir savaş ortamındayız “ fırtına çocukları “diyebileceğimiz bir öfkeli nesil yetiştirdik. Bu neslin birden bire dönüşmesi zor ama imkansız değil. Eğer özlemlerinin, temel hak ve özgürlüklerinin gerçekleştiğini görürlerse, ikna olurlar.

Kürt ve Türk toplumu çözüme hazır mı sizce?

Kürt toplumu çözüme hazır. Ama bu çözüm, onurlu ve özgürlükleri güvence altına alan bir çözüm olmalı. Türk toplumuna gelince, eğer devleti yönetenler ve bazı siyasi partiler olumsuz yönde motive etmezse Türk toplumu da çözüme yatkın olabilir. Yeni parlamentonun bu sorunu çözmesi şart. Eğer çözemezsek, bu sorunun çözümü artık imkansız hale gelir. Bir süre sonra öfkeli çocuklar iktidara gelecek. Bu gençler, henüz egemen değilken bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Bu fırtına çocukları, egemen oldukları takdirde, onlarla sorunu çözmek çok zordur.

Kürt sorunun çözümüyle ilgili umutlu musunuz peki?

Umutluyum. Dünyada değişmeyen bir kural var. Ne kadar savaşılırsa savaşılsın, sonu barıştır. Hiçbir savaş sonsuza dek sürmez. Bizim amacımız bu süreci olabildiğince kısaltmak. Umarım ortak olarak bir barış dilini yakalar ve sorunu çözeriz. O zaman Türkiye’nin önü öyle açılır ki, dünyanın en güçlü devletleri arasında yer alır. Zira bu sorun, Türkiye’nin ayağına takılmış bir prangadır.

Neşe Düzel -Taraf

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89