• BIST 9915.62
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 14 °C
  • Diyarbakır 14 °C
  • Ankara 14 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 15 °C

Cemil Bayık: Bizi tanımayanı biz de tanımayız

Cemil Bayık: Bizi tanımayanı biz de tanımayız
Bayık, ‘Müzakere kapısı açılmazsa Kürdistan’da kendi yasalarımızı uygulamaya başlayacağız’ dedi

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık, Özgür Gündem'den Oğuz Ender Birici'nin sorularını yanıtladı. İkinci bölüm...

‘Süreç tıkandı’ sözü Kürt Özgürlük Hareketi’nin bütün bileşenleri tarafından ifade ediliyor. Sayın Öcalan da en son ‘Devlet önerilerime yanıt vermezse benim yapacağım bir şey yoktur’ dedi. Öcalan mealen ‘Önerilerimi ben yaptım, top devlette, hükümette’ diyor. Dolayısıyla çok kritik bir aşamaya gelindiği belli. Herkes de bunun böyle olduğunu kabul ediyor.

Evet

Siz de daha önceki demeçlerinizde birkaç defa en açık biçimiyle bunu ortaya koydunuz zaten.

Evet

Şimdi birçok şey söyleniyor. ‘Süreç devam ediyor’ sözünün edilebilmesi için Kürt Özgürlük Hareketi’nden bir dizi talep sıralanıyor. Bunların öne çıkanı, ‘diyalog süreci müzakereye dönüşmeli ve bir de üçüncü göz süreci izlerse süreç bizim açımızdan devam ediyor diyebiliriz’ mi demek istiyorsunuz?

Süreç çökmüştür. Çökmemesi için müzakerelere geçilmesi gerekiyordu. Bunun da 1 Haziran’da yapılması gerekiyordu. Ama 1 Haziran’da bu adım atılmadı ve hala da atılmış değil; süreç onun için çökmüştür. Biz Önder Apo’nun Newroz’da dünyaya ilan ettiği tarihi açıklamaların ve stratejinin arkasındayız. Ve bunun uygulanmasını istiyoruz. Bunu uygulamayan, buna gelmeyen Türk devleti ve hükümetinin kendisidir. Bunu sabote eden Türk devleti ve hükümetidir. Kamuoyunun bunu bilmesi gerekiyor. Şu anda uygulamadığı için, bütün demokratik siyaset yolları kapatıldığı için, sadece savaş kapasını bize açık bıraktıkları için ve bizi de buraya sürüklemek istedikleri için, bunu dayattıkları için, biz buna son vermeyi amaçlayan tutumlar takındık. Dedik ki; bizi siz buna sürükleyemezsiniz. Eğer “Dünya bizden yanadır, işte Önder Apo da Newroz’da tarihi açıklamayı yaptı, işte bir daha bunlar savaşamaz savaşırsa işte haksız duruma düşerler, işte dünya da arkamızdadır. NATO da arkamızdadır, kapitalist modernist sistem de arkamızdadır. İşbirlikçi Kürtler de yanımızdadır...”

Yani hükümet bunlardan kuvvet alarak adım atmaya lüzum yok mu diyor?

Dolayısıyla ‘Biz sorunu çözmeyiz. Savaşı dayatırız. Savaşamazlar, teslim alırız. Tasfiye ederiz’ mantığıyla adım atmadılar, müzakereye geçmediler, işleri o noktada çıkmaza sürüklediler ve süreci çökerttiler. Şimdi biz sürecin yeniden gelişebilmesi için müzakerelerin yapılması gerektiğini söylüyoruz. Müzakerelerin yapılabilmesi için de üç temel şartımız var.

Birincisi; Önder Apo’nun içinde bulunduğu koşulların kesinlikle değiştirilmesi gerekiyor. Ağır mahkumiyet koşullarının ortadan kaldırılması gerekiyor. O bir ağır mahkum değildir. O bir halkın önderidir, özgür bir kişiliktir. Böyle yaklaşılması gerekiyor. Taktik amaçlı değil, oyalama amaçlı değil, Önder Apo’ya stratejik yaklaşmaları gerekiyor. Eşit şartlarda Önder Apo’yla görüşmeleri gerekiyor. Şimdiye kadar hiçbir zaman Önder Apo’yla eşit şartlarda oturmadılar. Eşitsiz şartlarda siyasetin, ahlakın ilkelerine uymayan tarzda Önder Apo’yla görüşmeler yaptılar. Buna son verilmesi gerekiyor.

İkincisi; Türk yasalarında değişiklik yapılması gerekiyor. Hiçbir yasa değilşikliği yapılmadan ve Önder Apo o ağır mahkumiyet koşulları altında tutularak o psikoloji, o ortam içerisinde tutularak hiçbir kimseyle görüştürülmeyerek bu yasadışı tutumlar sürdürülemez. Buna da son verilmesi gerekiyor. Onun için yasalarda değişiklerin yapılması gerekiyor. Ve kamuoyunun da bunu bilmesi gerekiyor.

Kastettiğiniz sadece Sayın Öcalan’ın koşullarına yönelik yasal değişikler mi...

Sadece Önderliğimize yönelik değil, önderliğimize, hareketimize ve Kürt halkına karşı yasalar var. Bu yasaların değiştirilmesi gerekiyor. Örneğin bir anti-terör yasası, örneğin diyelim bir siyasi partiler yasası, seçim yasası, buna benzer birçok yasalar var. Kürtlere yönelik yasakçı yasalar var. İkinci şartımız da bu yasaların değişmesidir.

Üçüncüsü de, bütün görüşmelerin, müzakerelerin, üçüncü bir tarafın gözetimi altında olmasıdır. Bunu da şunun için söylüyoruz. Çünkü Türk hükümetinin adaya gönderdiği heyetle Önder Apo arasında yapılan görüşmeler var. Bu görüşmelerde varılan sonuçlar var. Burada varılan sonuçlar bizim tarafımızdan pratikleştirilirken, Türk devleti ve hükümeti bunlardan hiçbirini pratikleştirmiyor. Üstelik inkar ediyor.

Görüşmelerin şahidi yok yani...

Şahidi olmadığı için zaten inkar edebiliyor. Şahidi olsa inkar edemezdi. Onun için biz üçüncü bir tarafın gözetimi altında müzakerelerin yapılmasını istiyoruz. Eğer bu üç şart kabul edilir, yerine getirilse o zaman süreç tekrar canlanır. Müzakerelere geçilebilir. Yani 2. aşamaya geçilebilir. Aksi takdirde kesinlikle süreç çökmüştür, bitmiştir. Bunun herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Şimdi biz daha gerillayı çekmeden önce öneride bulunduk. Üçüncü tarafın bunu gözetlemesi gerektiğini söyledik. Ama bunu da kabul etmedi Türkiye.

Kimlerden oluşmalı bu gözlemci heyet?

İsterse hükümet parlamentoda bunu yapsın, isterse dışından olabilir.

Örneğin Akil İnsanlar benzeri bir heyet mi?

Türkiye’de bu işi yapabilecek çok sayıda insan var, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar, sivil toplum örgütleri var.

Üçüncü bir devlet de var mı bu önerinin içinde?

Üçüncü bir devleti de söyledik. Onu da söyledik. Yani, eğer Türkiye parlamentosunda böyle bir gözlemci heyet üçüncü bir taraf oluşturulamıyorsa, Türkiye içinden kişilerle bu oluşturulabilir. Eğer bu da olmuyorsa dışarıdan bir devlet olabilir. Veya uluslararası bazı kuruluşlar olabilir. Ama Türkiye bunların hiçbirini kabul etmedi. Neden, çünkü amacında Kürt sorununu çözme yoktur da ondan. Eğer amacında çözüm olsaydı kesinlikle bu mekanizmayı kabul etmesi gerekirdi. Çünkü bütün dünyada sorunlar çözülürken üçüncü tarafın gözetiminde süreç işlemiştir. Niye Türkiye üçüncü taraf istemiyor. Demek ki sorunu çözmek istemiyor buna şahitlik edecek kimseyi istemiyor, onun için kabul etmedi.

Verdiğiniz bilgilerden sürecin neden bu noktaya geldiği çok açık anlaşılıyor. Bu tartışmanın şöyle bir yanı daha var. Şimdi süreç deyince bizim okuyucularımız iki süreç anlıyor. Birincisi, Kürt sorununda elzem olan, acil sorunların çözümüne yönelik süren bir diyalog süreci ve onun geldiği aşama üzerine süren tartışma. Diğeri ise Amed Newroz’unda Sayın Öcalan tarafından ilan edilen staratejik bir değişim süreci. Şimdi bu süreç tehlikede tıkandı derken bunların ikisi içi içe algılanıyor.

Doğru

Demokratik Kurtuluş Özgür Yaşam başlığıyla Sayın Öcalan tarafından ilan edilen ve ardından PKK belgelerinde de çok sıkça sözü edilen stratejik yönelime ilişkin bir dizi düzenlemelerin yapıldığına, kararların alındığına şahit olduk. Ne var ki zihinlerde ve gündelik hayatta diyalog sürecindeki tıkanıklık hiç ayrıştırılmadan, ‘Demokratik Kurtuluş Özgür Yaşam stratejisi de tıkandı’ olarak algılanıyor.

Evet

Bunlar adeta birbirinden hiç ayrıştırılmadan konuşuluyor.

Evet

Devletle süren diyalog sürecindeki tıkanıklığa rağmen ‘stratejik süreç’ işliyor mu? Bu iki süreci tam olarak açıklığa kavuşturmakta sanırım fayda var. Ne dersiniz?

Evet evet doğru. Şimdi Önder Apo, Newroz’da Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa etme strajesini ilan etti. Şimdi bu sadece Kürt sorununu çözmeye yönelik bir strateji değil. Bir yönü Kürt sorununun çözümünü içeriyor. Ama bir yönü de toplumun demokratikleşmesini, özgür yaşamın, bireyin geliştirilmesini, Ortadoğu çapında siyasetin demokratikleştirilmesini, toplumun demokratikleştirilmesini, yine devletin kurumlarının, mekanizmalarının demokratikleştirilmesini hedefleyen bir stratejidir. Aslında bunların ikisi de birbirine bağlı, birbirini tamamlayan adımlardır. Biri olmadan öteki olamaz. Bunlar bir stratejinin parçalarıdır. Esasta da bir bütünü oluşturuyor. Kürt sorununun çözümü bu stratejinin bir parçasıdır aslında. Yani geliştirilmek istenen, Ortadoğu’yu demokratikleştirme, toplumunu, siyasetini, yönetimini, burdan özgür yaşamı, özgür toplumu, özgür bireyi geliştirme stratejisinin bir parçasıdır Kürt sorununun çözümü. Dikkat edilirse Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü biz Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde gördük. Böyle ele aldık. Bu strateji gereğince. Bu aslında Newroz’da geliştirilen bir süreç değil. Daha PKK’nin oluşumundan itibaren PKK’nin yaklaşımıdır bu. Yani PKK Kürt sorunuyla ilgilendiği kadar Türkiye toplumunun diğer sorunlarıyla da ilgilenen bir harekettir. Giderek hatta onu da aşan, Ortadoğu çapında Ortadoğu’daki halkların demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik, barış sorunlarını çözmeyi amaçlayan ve giderek onu da aşan, evrensel düzeyde siyaset yapan, bu sorunları çözmeyi hedefleyen bir harekettir. Önder Apo’nun şu anda ulaştığı düzey evrensel bir düzeydir. Öyle yerel, bölgesel bir düzey değildir. Elbette ki tikelle evrenseli birleştiren, esas alan bir Önderliktir. Şimdi bu Newroz’da geliştirdiği strateji de aslında evrensellikle tikelliği esas alan bir stratejidir. Bir kere Kürt sorununun çözümü demokrasi stratejisinden geçiyor. Böyle bir strateji geliştirmeden, bu stratejiye dayalı olarak toplumu demokratikleştirmeden, siyaseti demokratikleştirmeden, varolan diyelim devlet kurumlarını ve yapılarını demokratikleştirmeden yani zihniyeti değiştirmeden Kürt sorununu çözmek çok zordur. Bu bir gerçektir. Newroz’da geliştirilen strateji bunu amaçlıyor, bunu hedefliyor. Şimdi Önder Apo, hareketimiz bunu Türk devletiyle müzakere yaparak gerçekleştirmek istedi. Bu stratejiyi bu temelde geliştirmek istedi. Bütün çabalarını bu yönde geliştirdi. Ama devlette zihniyet değişikliği olmadığı için, yine hükümettte zihniyet değişikliği olmadığı için Önder Apo’yla uzlaşarak bunun gereklerini yerine getiren adımları kesinlikle atmadı.

Yani bu stratejinin hayat bulabilmesi için demokratik bir zemin lazımdır, buna müsaade edilmiyor mu diyorsunuz.

Evet tam da oraya gelecektim. Şimdi devletle uzlaşarak, müzakereler yapılarak bu strateji yaşam bulacaktı. Devlet uzlaşmaya gelemeyince bu strajenin hareket tarafından hayata geçirilmesi gerekiyor. Şimdi bizim önümüze koyduğumuz budur. Demokratik özerkliği, demokratik ulusu devletle müzakere yaparak geliştiremedi. Devlet uzlaşmayı kabul etmedi, süreç çöktü. Bu temelde sorunların çözümünü istemedi. Bunun üzerine şimdi PKK demokratik ulusu, demokratik özerkliği, bu temelde öngördüğü demokratik konfederalizmi kendi mücadelesiyle geliştirecektir. Bu stratejiyi bu tarzda uygulayacaktır. Bundan vazgeçmemiştir. Asla da vazgeçmeyecektir.

Kendi yasalarımızı uygulamaya başlayacağız

Geçtiğimiz günlerde ‘Demokratik Kurtuluş Özgür Yaşam stratejisini kendimiz inşa edeceğiz’ tartışması da oldu. Sayın Öcalan’ın da ‘Kendiniz yapın’ minvalinde açıklamaları oldu. BDP ve PKK sözcülerinden de buna yönelik açıklamalar oldu. ‘Kendimiz yapacağız’dan kasdedilen ne, birkaç örnekle bunu açabilir misiniz?

Biz aslında devletle müzakere ederek bu sorunları çözmek istiyorduk. Demokratik uluslaşmayı, demokratik özerkliği, bunun üzerinden demokratik konfederalizmi geliştirmeyi devletle müzakereler yaparak, uzlaşarak geliştirmek istiyorduk ama maalesef devlet buna gelmedi. Buna kapısını kapatmış durumda. Şimdi bu kapıyı biz mücadeleyle açacağız yeniden. Eğer açmazsa biz bunu mücadeleyle açmaya çalışacağız. Onun için artık devletle bu sorunları müzakere yaparak değil bu devletle mücadele ederek biz yine demokratik uluslaşmayı, demokratik özerkliği demokratik konfedaralizmi geliştirmeye çalışacağız. Devlet bizi kabul ettiği oranda biz devleti kabul edeceğiz. Eğer devlet bizi kabul etmezse biz de o devleti kabul etmeyeceğiz.

Onun hiçbir yasasını kabul etmeyeceğiz. Kendi yasalarımızı uygulayacağız. Kendi kurallarımızı uygulayacağız. Kendi yasa ve kurallarımıza dayanarak mücadelemizi bütün alanlarda yürüteceğiz. Ve bununla sorunları çözmeyi amaçlayacağız. Belirtmek istediğimiz budur. Örneğin, diyelim Türkiye mahkemeleri var. Halkımızın o mahkemelere gitmemesi gerekiyor. Kendi mahkemelerini geliştirmesi gerekiyor. Bütün sorunlarını kendi mahkemelerinde ele alıp çözmesi gerekiyor. Yine eğitimi kendi olanaklarıyla geliştirmesi gerekiyor. Oysa ki devlet müzakereye gelseydi sorunları devletle birlikte anayasal zeminde çözecektik. Yasal zeminde çözecektik. Ama devlet buna gelmediği için kendi zeminimizde kendi yasalarımızla biz bunu çözmeye çalışacağız.

Birinci Bölüm: Bayık'tan hükümete: Apo makulse sorunu onunla çöz

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89