• BIST 9524.59
  • Altın 2497.323
  • Dolar 32.5847
  • Euro 34.7276
  • İstanbul 12 °C
  • Diyarbakır 15 °C
  • Ankara 11 °C
  • İzmir 15 °C
  • Berlin 5 °C

Bu Meclis’ten film mi çıkar kitap mı?

Bu Meclis’ten film mi çıkar kitap mı?
Sırrı Süreyya Önder, sinemacı kimliğine köşe yazarlığını da eklemişti. Radikal'in sokak yazarıydı şimdi de sokakta olacak. Ama artık seçim kampanyası için.

Sırrı Süreyya Önder, sinemacı kimliğine köşe yazarlığını da eklemişti. Radikal'in sokak yazarıydı şimdi de sokakta olacak. Ama artık seçim kampanyası için. 18 Nisan'dan itibarın sabah dokuz akşam on iki, gün gün saat saat nerede ve kimlerle olacağının programını yapmış bile. Barış için bir briket de kendisi koymak için Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu'nun adaylığını kabul ettiğini söylüyor.

Yoğun, çok yoğun. “Bunu da yaz” diyor, “iki telefon birden hiç susmuyor. Bir haftadır Radikal’deki köşeme veda yazısını bile zor yazdım”. Sabahtan beri 21 ayrı yerde toplantı ve konuşma yapmış. Ben 22. sıradayım ve günün son görüşmesi. “Bunları not alıyorum, kendime karne vereceğim sonra” diyor. İlk günden sesi kısılmış durumda. Sırrı Süreyya Önder, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun İstanbul 2. bölge adayı. Hani birçok karpuzu olan insanlardan o. Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist, müzik yapımcısı, yazar. Şimdi de milletvekili adayı. Onu tanıyan herkes “Sırrı gidince Meclis çok renklenecek” diyor ya, çok da haksız sayılmazlar. Günün tüm yorgunluğu ve yoğunluğuna rağmen eğleniyor, gülüyor. “Meclis’in halihazırdaki durumu çok renksiz ya da çok siyah gözüktüğü için öyle söylüyor olabilirler. Ben hayatı biraz da mizah süzgecinden geçirmeyi seven birisiyim, buna da vurgu yapılıyor herhalde.” 18 yaşında Bilgi Üniversitesi’nde okuyan kızının yeni duruma tepkisini soruyorum. “Tepki vermedi” diyor, “yalnız, ben çok Ankara’ya gelmem sen gelirsin dedi. Yoldaşım o benim”. Kızı da ufaktan yazarlığa başlamış durumda. Ekşi Sözlük’ün yazarlarından ama Sırrı Süreyya Önder tüm çabalarına rağmen nick'ini bir türlü alamamış. Bunun için birkaç muzip deneme de yapmış.

- Aktif siyasete giriş süreciniz nasıl gelişti?

- Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’ndan arkadaşlar aradı, sosyalistlerin ortak adayları arasında düşünüldüğümü söyleyip fikrimi sordular. Ben de cevaben bu işi benden iyi yapacak bir 15-20 kişi saydım. Fakat o süreç benim dışımda gelişti tabii bilmiyorum. Bu teklif ısrarla yinelenince artık bunun bir görev ve sorumluluk olduğu noktasına geldim. Hani böyle zorla girmiş bir adam tavrıyla konuşmayı sevmem. Büyük onurlandırdı beni. Tüm sosyalistlerden ve Kürtlerden oluşan bir bloğun sizin üzerinizde ortaklaşması insanız hepimizi onurlandırır.

- Ama gelecek planlarınız arasında yoktu değil mi?

- Siyaset her zaman var hayatımda ama aktif siyaset yoktu. Ben işte sizlerin de bildiğiniz gibi daha çok vaktim elverdiğince yoksulların, emekçilerin, işçilerin, işsizlerin, öğrencilerin her türlü demokratik hak talep, hak ihlali olduğu zaman hem meydanlarda, hem yazdığım köşede bunların zaten birinci elden savunucusu, takipçcisi gibiydim. O anlamda bir de tam bir sinema filminin hazırlıklarındaydım.

- Maraş katliamını filmleştiriyordunuz. Ne olacak şimdi?

- Sanki biraz ötelenecek gibi ama mutlaka çekeceğim. Bu Meclis’i daha bilmiyorum, bunun tatili kaç gün sürer, ne olur? Belki bir ara derslerden de kaytarıp bu filmi çekeceğim. Arkadaşlara da mutlaka bunu bir borç olarak gördüğümü söyledim, onlar da olumlu yaklaştı.

- Siz itirazcı bir sinemacı, itirazcı bir yazarsınız. İtirazcı bir milletvekili nasıl olacak?

- Valla itirazcı bir milletvekili olmayacağım. İtirazcı derken böyle ota yoka itiraz eden bir adam gibi değil. Meclis’i, platforma bir mevziye dönüştürmenin hem bizim tarihimizde hem dünya parlamenter mücadelenin tarihinde bolca örneği var. Biz bir bloğuz, bir ortaklaşma bu. Bu ortaklaşmanın adı bağımsız da olsa öyle çok derbeder bir yapı değil. Bu ortaklaşmanın bir manifestosu olacak, özellikle barışı ve bir arada yaşamayı hedefleyen. Bunun doğrultusunda oradaki nefer olarak bize ne düşünüyorsa onu etkili bir şekilde yapmaya çalışacağım. Önümüzdeki dönem tarihsel bir öneme sahip. Çünkü artık mevcut savaş, savaşan ve savaşmayan herkes için sürdürülebilir olmaktan çıkmış durumda. Hani kavga etmek için iki kişiye ihtiyaç var ama barışmak için bundan biraz daha fazlasına ihtiyaç var. Bu konuda biriktirdiklerimizi siyasal perspektifimizden de süzerek, aklın, bu ülkenin gerçeklerinin imbiğinden geçirerek bir ortaklaşma, kalıcı ve onurlu bir ortaklaşma için bütün enerjimizi sarf edeceğiz. Bu olmadan Türkiye’de hiçbir şeyin stabil olmayacağı anlaşıldı çünkü. Siz bunun neresinde durursanız durun barışa bir briket koymak herkesin boynunun borcudur.

Meclis’ten ya film ya kitap çıkacak

- Bu yaşadığınız süreci ileride film yapacak mısınız?


- Bu süreci değil ama Meclis’i sıkı gözlemleyeceğim.

- Oradan sanırım birkaç film çıkacak?

- Meclis’ten film mi çıkar, kitap mı çıkar bakacağız.

Barışa ve ortaklığa koridor açmak

- Seçimde kullanacağınız sloganınız hazır mı? Ne gibi çalışmalar yaptınız?

- “Barışa ve ortaklığa bir koridor açmak”. Kampanya süresince sosyal medyayı çok etkin kullanmaya dönük hazırlıklarım var. İkincisi gençler bu kampanyanın motoru, lokomotifi olacak. Çünkü gençliğin dönüştürücü gücü, gençliğin heyecanı, coşkusu, kararlılığı, inadı bunları eğer siz yanınıza alamıyorsanız hiçbir örgütlenme, hiçbir önerme hayatta bir karşılık bulmaz. Gençleri de yanınıza almanın bir tek yolu vardır; siz gençlerin o güne kadar nasıl ve ne şekilde, ne kadar yanında durmuşsunuz. Yoksa genci kandıramazsınız, genci çağıramazsın. Çağırmanla gelmez. Genç genellikle kendisi karar verir. Bu enerjiyi kolektif bir havuza kanalize edersek “patlama, patlama” diyorlar, patlama dediğin o zaman olur.

Sinan Cemgil’in fotoğrafı

- Kaç kardeşsiniz?


- Dört. Ben en büyükleriyim.

- Babanız ölünce aileyi geçindirmek sizin sırtınıza mı kaldı? Zor olmadı mı?


- Yani ilkokuldan lise ikiye kadar kentin tek fotoğrafçısında çıraklık yaptım. Onun dışında bir fotoğraf makinesiyle kendi hesabıma da fotoğraflar çekerdim. Örneğin okulların tatil dönemlerinde toplu fotoğraflarını filan çekerdim, en az dükkândan aldığım kadar bir gelir de olurdu.

- O fotoğrafçıda da acı bir anınız var diye biliyorum Sinan Cemgil’lere ilişkin..

- Ustam onlar öldürüldükten sonra fotoğrafını çekmeye gitmişti. Giderken “böyle böyle öldürmüşler çocukları” dedi. O zaman çok tab edemiyordum, tab edilmiş fotoğrafları ben kurutuyordum. O fotoğrafı da ben kuruttum. Tabii çok acı bir şeydi…

- Kamyon şoförlüğünü ne zaman yaptınız?

- Cezaevinden çıktıktan sonra, kimse iş vermiyor, selam bile vermiyor. İlk İstanbul’a geldiğimde elektronik aletler satan bir firmaya dağıtım şoförü olarak girmiştim. Bir yıla yakın süre öyle bir kamyon şoförlüğüm oldu. Yoksul olunca ne iş bulursan onu yapıyorsun. Ankara’da öğrenciyken de o zaman Kent Koop şimdiki Batıkent, yeni kurulmuştu orada marley işçiliği yapıyorduk bir yandan. Öğrenciyken boza da sattık, milli piyango bileti de.

Asimilasyon tersine çalışmış

- Sosyalist olmanızda Kürt kimliğinizin ne gibi etkisi oldu?


- Kürt değilim ben.

- Ben sizi öyle biliyordum.

- Herkes öyle biliyor. Herkes Kürtlerin her türlü hak, özgürlük talebinin koşulsuz yanında durunca, biraz da aksan böyle olunca beni Kürt sanıyor. Aslında Adıyaman’da asimilasyon bizim ailede tersine çalışmış. Zamanında 15-20 Türkmen aileyi oralara iskân etmişler Kürtleri asimile etmek için ama Adıyaman ölçeğinde tersine çalışmış o. Biz biraz Kürtlere benzemişiz. Biraz bunun da etkisi var, yanlarında durmanın. Öyle olunca birinci elden günlük hayat içinde Kürtlerin nasıl ötekileştirildiğini, hayatın bütün mekanizmalarında ne tür sıkıntılar yaşadığını birinci elden gözlemleme şansım oldu. Onun için Kürt diyorlar, ben de şikâyetçi değilim.

- Kürtçe biliyor musunuz?

- Çok az. Bir de biz şehir merkezindeydik ondan dolayı ama artık süratle öğrenmem gerekiyor, öğreneceğim. Eksiğimi tamamlayacağım.

- 12 Eylül sizin de hayatınızdan büyük bir bölüm çaldı. Şimdi 12 Eylül’le hesaplaşma dönemi başlıyor gibi. Nasıl görüyorsunuz? İnanıyor musunuz?


- İnanmaktan öte önce arzu ettiğimi söylemeliyim. Çünkü bu ülkede o günden sonra yaşanan bütün melanetin her türden kötülüğün dibini kurcaladığında mutlaka o günlerde neşet eden bir başlangıcı olduğunu görüyorsunuz. Bu ülkenin en büyük şeyini çaldı 12 Eylül. Bu ülke erdemli insanlarla doluydu. Erdemli davranan insanlara büyük bedeller ödettiler. Birinci kötülüğü ve en büyük kötülüğü bu oldu. Korku ve korkmak çok insani bir şeydir. Herkesi bir şeyiyle korkuttular. Kimini çocuğuyla, kimini komşusuyla, kimini işiyle, kimin özgürlüğüyle… Bu korkuya direnen insanlara olmadık bedeller ödettiler. Birçok insan sağlığını, özgürlüğünü, yakınlarını, umutlarını kaybetti. Üzerinden zaman geçti diye bunu unutmamak lazım. Çünkü ancak bir darbeyle hesaplaştığınız zaman yeni bir darbenin önüne set çekmiş olursunuz. Onun için başta arzu ediyorum. Bu bir başlangıç olarak adım mıdır? Evet bir adımdır. Sonunun gelip gelmeyeceğini hep birlikte göreceğiz. Görmekle de kalmayacağız, talep edeceğiz, ısrarcı olacağız

Ya babam cezaevinde ya dayım...


- Sosyalizmin beşiğinde doğmuşsunuz. Babanız TİP Adıyaman il başkanıymış. Evinize gelen gidenler arasında Behice Boran’lar, Deniz Gezmiş’ler varmış. Sosyalist olmanızda o dönemin etkisi nedir?

- Aslında o dönemi çok hayal meyal hatırlıyorum. Hatta bir müddet sonra gelenlerin kimliği hakkında bir fikrim oldu. Babam öldükten sonra epey bir sıkıntıya düştük.

- Kaç yaşındaydınız babanız öldüğünde?

- Sekiz yaşındaydım. Ondan sonra ben 11-12 yaşındayken babamın kitapları ortaya çıktı. Tam da 12 Mart dönemine denk geldiği için kitapları saklamıştı. Babamın kitaplarıyla tanıştıktan sonra süratle okuma histerisi gelişti bende. Daha sonra babamın o toplumsal mücadeledeki yeri, çektikleri… Babam da cezaevine girip çıkan insanlardan birisiydi. Hatta hep onu diyorum, bir de dayım vardı Nurcuydu. İkisinden biri mutlaka cezaevinde olurdu. Bazen ikisi birden cezaevinde olurdu. İkisi birden dışarıda hiç olmadı. Babam ölene kadar böyleydi. Böyle olunca çok yönlü okuma olanağım oldu. Dayım Risale-i Nur derslerine götürürdü beni, evde de babamın kitapları… 13-14 yaşında bir sosyalist olarak yaşamaya karar verdiğimi hatırlıyorum. Bir de tabii herkesin hayatında vardır edebiyat öğretmenlerinin rolü bunda. Benim de öyle bir edebiyat öğretmenim vardı ortaokulda. Beni kitaplık kolu başkanı yaptı, bu benim için cennet gibi bir şeydi.

- Çok küçükmüşsünüz ama hiç hatırlıyor musunuz Deniz Gezmiş’i.

- Neredeyse hiç hatırlamıyorum. Onlar idam edildiğinde evimizde kalanların onlar olduğu söylendi. O gece sabaha kadar ağlamışlardı onu hatırlıyorum. 

Bir dönemle sınırlı olacak

- Peki niye Adıyaman değil de İstanbul’dan adaysınız. Sizin tercihiniz mi?

- Siyasi terbiyem gereği hiçbir tercih öne sürmedim platforma. Fikrimi sorduklarında Adıyaman’ı ve İstanbul’u saymıştım. Bütün bunlar olmasa seçilmesi çok müşkül olan bir yer de olabilir dedim. Bir de bu iki ayı etkin kullanmak gibi bir gündemimiz var. En azından Meclis süreci kadar önemli görüyorum bunu. Ortalığa, parti genel merkezlerine bakın otobüs garajı gibi simsardan geçilmiyor. Eskinin otobüs garajlarında hepsi bir tarafa çeken simsarlar olurdu. Parti genel merkezlerinin ahvali bu. Oraya giden insanların da yolculardan çok farkı yok. Emekçiler, yoksullar, ezilenler, ötekileştirilenler ve sosyalistler bizim ayrı bir dilimiz, ayrı bir söyleyiş ve eyleyiş tarzımız olmalı. Bu siyasal zekâ bizde yoksa kimsede yoktur. Bunu devreye sokmak, insanlara en azından bu iki ay boyunca barışı anlatmak, bir arada yaşamanın önemini anlatmak istiyoruz. Sadece anlatmamak bir de göstermek gerekiyor. BDP’nin ve Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun bu listesi tarihsel olarak bu açıdan önemli. İkincisi de şu, bu bloğun listesinin profili. Bu ülkede kim varsa bu aday profilinde de bunlar var. Türk’ü, Kürt’ü, Ermenisi, Alevisi, inançsızı, çevrecisi var. Bir de tabii sanatçı var. Seçilebilecek yerde olan sanatçıların sayısı Türkiye’de hiçbir siyasal partide bu kadar bereketli olmamıştı ve seçilebilecek yerde olan kadınların oranı üçte birden fazla. Bu da pek görülmüş bir şey değildir. Bu ülkede biz film çekeceksek, kitap yazacaksak, gazete çıkaracaksak bu savaş hali sürdüğü sürece bunların çok da bir anlamı yok. Buna dair bir cümle kurmadan bu ülkedeki hiçbir sorunu yerli yerine oturtamazsınız. Çözmekten bahsetmiyorum bile. Onun için artık görev vakti dedik. Sadece bir dönemle sınırlı olmak üzere bu nöbeti bu sefer tutan insanlardan birisi olacağım.

Cumhuriyet-Dergi

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89