• BIST 9718.4
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 29 °C
  • Ankara 28 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 11 °C

Beşir Atalay cevapladı: Kürt Ulusal Kongresi'ne devlet nasıl bakıyor?

Beşir Atalay cevapladı: Kürt Ulusal Kongresi'ne devlet nasıl bakıyor?
Kürt Ulusal Kongresi'ne devlet nasıl bakıyor? Bir temsilci gönderecek mi? Fadime Özkan söyleşisi...

Çözüm süreci nasıl gidiyor? Geçen aylarda ortaya çıkan görüntülerin anlamı ne? Çözüm hedefinde bir zafiyet var mı? Bölgedeki, özellikle Rojava'daki gelişmeler çözüm sürecini nasıl etkiler? Birkaç yıldır planlanan ama yapılamayan ve 24-25 Ağustos’ta Hewler'de gerçekleştirilmesi beklenen Kürt Ulusal Kongresi'ne devlet nasıl bakıyor? Bir temsilci gönderecek mi? Kongrede ne tür kararlar çıkacak, süreç bundan nasıl etkilenecek? Hükümetin hazırlamakta olduğu demokratikleşme paketi neleri kapsıyor? Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarının sürece katkısı ne oldu? Gezi olaylarıyla süreç arasında bir bağ var mı?

AK Parti hükümetlerinin hepsinde, genelde demokratikleşme özelde Kürt meselesinin çözümüyle ilgili süreçlerde aktif olarak çalışan Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Beşir Atalay cevapladı. Fadime Özkan söyleşisi...

Başbakan Erdoğan’ın “PKK henüz sadece yüzde 15 oranında çekildi” dediği dönemde peş peşe bazı rahatsız edici görüntüler bilgiler yayılmıştı medyaya. Kaldı ki başka bazı gelişmeler de var. Çözüm süreci nasıl gidiyor?

Çözüm sürecinin ne kadar önemli ve değerli olduğunu hepimiz biliyoruz. Vatandaşlarımız da devletimiz de bunu biliyor. Büyük bir destek var. Çözüm sürecinin verimli yürümesinde en önemli husus tarafların bu işteki sağlam iradeleri ve kararlı duruşları. O duruşta bir sorun yok şu anda. Biz hükümet olarak çok kararlıyız. En küçük bir irade değişikliliği yok. Bunu Türkiye’nin geleceği için çok önemli görüyoruz. Hem terörden kurtulma hem Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün, kardeşliğinin daha iyi sağlanması anlamında hem de Türkiye’nin büyümesi anlamında. Bu tabi çok büyük bir hedef. Şu an karşılıklı iradelerde zaaf yok.

Medyaya yansıyan asayiş timi kurma, karakol basma gibi görüntüler, Başbakan’ın da paylaştığı adam kaçırma, fidye isteme gibi bilgiler olmuştu. Bunları neyin alameti olarak değerlendiriyorsunuz?

Yürüyen çalışmalar çok kapsamlı, kendine göre özelliği olan ve kolay olmayan işler. Gerek sınır dışına çıkış gerek alandaki görüntüler gerek verilen demeçler yapılan yorumlar açıklamalar... Bu manada ortada farklı şeyler de var. Ama bu sürecin tabiatında zaten olan, olması gerekenler diye düşünmek lazım.

SÜREÇ DOĞAL MECRASINDA YÜRÜYOR

Öcalan’ın kararlılığını bozan değil, PKK’nın bu karara intibakına dair bir sorun mudur yani bu?

Şu ana kadar biz kararlılığı bozan bir şey görmüyoruz. Bölgede son zamanlarda olan bazı şeyler var. Ama büyük bir sükûnet de var. Önce onu ifade etmek isterim. Bu süre içinde Türkiye rahat nefes alıyor. Özellikle bölge çok rahatladı. Bölgede insanlar neredeyse hayata yeni başlıyormuş gibi. O geçmiş yılların sıkıntılarını aşarak şimdi daha özgür, daha rahat, bu hayatın imkânlarından faydalanarak yaşamaya çalışıyorlar. Büyük bir coşku, büyük bir umut, büyük bir beklenti var. Ama sıra dışı bazı olaylar da var. Bunlar tabi bu süreç içinde dağınık yapılar içinde olabilir. Onların da hepsinin üzerinde titizlikle duruldu duruluyor. Karşı tarafın da bu konularda “niye oldu, nasıl oldu” diye araştırmalar yaptırdığını biliyoruz. Dolayısıyla iradede temelde bir zaaf yok. Belki yürüyen işlerin biraz gecikmesi, bazı çabuk beklentiler, karşılıklı açıklamalar. Onları da normal görmek gerekiyor. Benim kendi değerlendirmem olarak, süreç şu anda normal bir şekilde devam ediyor. Burada herhangi bir sıkıntı görmüyorum.

KCK’da bazı değişiklikler oldu, Karayılan HPG’nin başına gitti, Cemil Bayık KCK’ya eşbaşkan oldu, yeni kararlar alındı. Bu değişikliklerle ilgili olarak yapılan bazı yorumlarda, bu değişiklik PKK’nın sürece intibakını hızlandırmak içindi, zaten devlet de bunu istiyordu, denildi?

Yok, biz öyle değerlendirmiyoruz. Doğrusu olup biteni çok yakından analiz ediyoruz. O konuları inceletiyoruz ama tabi terör örgütünün kendi içindeki yapılanmaları değerlendirmem de çok gerekli değil. Bizim için önemli olan bu süreç. Biz orada sürece yansıma olarak bir olumsuzluk görmüyoruz.

PKK’YA KATILIM ARTMADI

PKK’ya katılımda artış oldu, dendi. Hatta 2 bin rakamı telaffuz edildi. Bunun gerçekliği var mıdır?

Bütün bunlar kimi söylenti, kimi spekülatif değerlendirmeler. Biraz da doğrusu bu süreçle ilgili olarak geri planda şunları da görüyor seziyoruz, kimini de biliyoruz. Sürecin iyi gitmesini istemeyenler, hükümete eleştirel bakış geliştirenler vs. tarafından oluşturulmuş bazı haberler kanaatler bunlar. Bunları abartılı şekilde verenler oluyor Biz o kanaatte değiliz. Elimizde o tür tespitler veriler yok.

PYD’NİN FIRSATÇILIK YAPMASI ETİK OLARAK DA İYİ DEĞİL

Sonrasında yeniden çatışmalar başladı ama önceki hafta Suriye’nin kuzeyinde fiili bir durum oldu ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD bölgeye hakim oldu. Hatta PYD’nin orada özerk bir bölge ilan edeceği, Irak’taki durumun bir de Suriye’de tekrarlanacağı ve Türkiye’nin sınır komşusunun ikinci kez Kürtler olacağı konuşuldu. Ama daha sonra PYD lideri Salih Müslim Türkiye’ye geldi, üst düzey görüşmeler yaptı. PKK ve süreç açısından bu gelişmelerin anlamı nedir?

Oradaki durum bizim için birkaç açıdan önemli. Önce elbette Suriye’nin bütünlüğü açısından. Suriye çok etnik yapı barındıran bir ülkedir ve o tür gelişmeler Suriye’yi çok parçalar. Türkiye başından beri, evet bu dikta yönetiminden kurtulması ve halkın yönetime geçmesi, orada demokratik bir yönetimin oluşmasından yana tavır koyuyor ama Suriye’nin bütünlüğünün korunmasını da biz çok önemli görüyoruz. Bizim oradaki gelişmelere tavrımızda en önemli faktör budur. Suriye’de iç mücadele sürerken, rejimin vatandaşlar üzerindeki kıyımı sürerken Suriye’deki o açmazlardan faydalanarak orada böyle bir fırsatçılıkla böyle bir gelişmenin olması etik olarak da iyi değil, Suriye’nin geleceği açısından da iyi değil.

İkincisi tabi oradaki gelişmeler çözüm süreci açısından önemli bizim Türkiye olarak orada izlediğimiz izleyeceğimiz politikalarda çözüm süreci faktörlerden birisi. Buradaki değerlendirmelerimizde çözüm süreci daima bu manada gündeme gelir ve dolayısıyla çözüm sürecini olumsuz etkileyecek gelişmelere gönlümüz razı olmaz ve o konularda hassasiyet gösteririz. Türkiye’nin tavrının genel çerçevesi bu. Biz gelişmelerle ilgili önemli analizler yapıyoruz; Dışişleri Bakanlığımız o konuda gerekli çalışmaları yapıyor.

PYD’NİN KOALİSYONDA KALMASINI İSTERİZ

Türkiye’nin PYD ve Suriye Kürtleriyle ilgili özel bir politikası var mı?

Hayır. İfade ettiğim gibi Suriye’nin içinde çok farklı etnik yapılar var, içlerinde Türkler de var, başkaları da var. Bizim için önemli olan Suriye’nin bütünlüğü. Başından beri Suriye Kürtleriyle ilgili de doğrusu genel politikamız, muhaliflerin, o birliğin bütünlüğün içinde yer almaları ve kendi başlarına ayrı bir politika izlememeleri yönünde. Onu tercih ettik. Ve Suriye’nin bütünlüğünü istedik. O nedenle -Türkler de dahil- tek tek kesimlerle değil Suriye’nin geleceğiyle ilgili mücadele yürütenlerin o koalisyonun içinde yer almaları bizim için öncelikli tercih oldu doğrusu.

EL-NUSRA İLE PYD ARASINDA TERCİH YAPMAYIZ

Kuzey Suriye’de El-Nusra ile PYD arasında bir hâkimiyet kurma mücadelesi de var malum. Türkiye’nin bu iki taraf arasında bir tercihi var mı?

Hayır. Orada bir tercih koyması söz konusu değil. Orada bir dikta rejimi var ve bir de muhalefet var, Suriye’nin çok farklı kesimlerini bir araya getiren bir koalisyon bu. Türkiye’nin Suriye’ye bakışı bu şekilde. Onun dışında ayrıntı şeylerde tercih koyma durumunda değiliz. Bilakis kendi aralarında bu tür çatışmaların da olmamasıdır tercihimizdir.

ÖCALAN İLE SURİYE KONUŞULMADI

Abdullah Öcalan ile Kuzey Suriye’ye dair de konuşulmuş olabilir mi?

Hayır, öyle bir şey yok. Adayla ilgili görüşmeleri istihbarat teşkilatımız yürütür. Çözüm sürecinde tabi iki ayak var. Bir MİT’in adayla irtibatları, bir de siyasi kesim olarak da BDP ile bizim zaman zaman yaptığımız görüşmeler. Onların da Adayla görüşmeleri oluyor. Bizim buradaki konumuz Türkiye ve çözüm süreci. Türkiye’yi inşallah o huzura kavuşturmak. Gündemimiz bunun dışına çıkmadı çıkmaz.

Salih Müslim ile görüşmeler de bu minval üzere yapıldı herhalde?

Onu da ilgili birimler kurumlar yürüttüler, gelişmeleri biliyorsunuz.

SURİYE’NİN BÜTÜNLÜĞÜ BİZİM İÇİN ÖNEMLİ

Salih Müslim’e özerkliği tanıma sözü verildiğine dair bir iddia var malum ortalarda dolaştırılan; izninizle sormak isterim.

Spekülasyon. Nereden çıkıyor o iddialar bilmiyoruz. Bizim Suriye ile ilgili herkese tavsiyemiz de baştan beri söylediğim yöndedir. Dışişleri Bakanımız açıkladı, bu ayrı tutumu bırakıp mücadeleyi muhalefetle birlikte sürdürmeleri anlamında. Onun dışında söylenenler yanlış şeylerdir. Böyle şeylerin üretilmesi üzücü de şeyler. Resmi ağızlar bir şey açıklamadıkça, kimi iktidarı yıpratmak, kimi farklı hedefler için maalesef böyle söylemler uyduruyorlar. Halbuki tarafların açıklamaları oldu, Dışişleri Bakanımız gerekli açıklamayı yaptı. Karşı tarafın da döndükten sonra açık basın yansımaları oldu. Bizim en büyük hassasiyetimiz 1) Suriye’nin bütünlüğü 2) Sınırımızda o tür gelişmelerin olmaması.

BİZ BU İŞE ASILIYORUZ

PKK’nın silah bırakması ve Türkiye’nin normalleşmesi hedefiyle bu süreç yürüyor ancak başka gelişmelerin olmasından dolayı da bazı kurgular dile getiriliyor. Biri de şu: “PKK sınır dışına çekiliyor ama asla silah bırakmayacak, silahlı unsurlar kuzey Suriye’ye geçerek orada özerk bölge oluşturacak. Hem onların istediği olacak hem de Türkiye ile bu süreç yürütülmüş olacak”. Ne dersiniz?

Herkes istediği yorumu yapabilir ama biz çok ciddi bir iş yürütüyoruz burada. Bu çözüm sürecinin iki ayağı var biliyorsunuz. 1) Terörün bitmesi ve silahlı unsurlarının sınır dışına çıkması 2) Siyaset kurumunun, siyasetin diğer konuları özgürce görüşmesi. Şiddetin terörün olduğu yerde hiçbir şey sağlıklı şekilde konuşulamaz yürütülemez. Terör şiddet bittiğinde Türkiye kendi sorunlarını çok daha rahat çözecektir. En zor konularını bile kendi iç huzuru ve demokratik kültürü içinde çözecektir. Biz onu görüyoruz. Yürüyen sürecin asıl hedefi silahların bırakılmasıdır. Silahların bırakılması, silah bırakıldıktan sonra eve dönüş vs, bütün bunlar ajandamızda ve çalışılan konular. Biz ciddi bir iş yürütüyoruz. Bunun da farkındayız. Dikkat ederseniz bu Ramazan günü, yaz ortasında çalışıyoruz, tatil falan yapmıyoruz. Özellikle bu konularda çok ciddi değerlendirmelerimiz, çalışmalarımız var, özellikle ifade etmek isterim. Biz buna asılıyoruz. Bu konuda bizden yana bir zaaf olmaz, verdiğimiz sözlerin peşinde oluruz Türkiye olarak.

TÜRKİYE’NİN UMUDUYLA KİMSE OYNAYAMAZ

Zaafın yönü farklı olabilir mi?

Biz silahların bırakılmasını, sınır dışına çıkışı, o takvimin yürümesini önemli görüyoruz. Onun dışındakiler zaten diyaloglar da var, diyalog içinde çözülür. Biz samimiyet içinde bir süreç yürütüyoruz. Tabi bu samimiyeti güveni sarsacak gelişmeler tabi pek çok şeyi etkiler. Neticede bu süreçlerde en fazla dikkat edilmesi gereken güveni korumak sarsmamaktır. Bizim samimiyetimizi herkes görüyor. Ama buralarda güveni sarsacak şeyler görürsek biz de tabi yeniden durumumuzu değerlendiririz. Türkiye büyük bir devlet. Alanda fazla bir değişiklik yok. Güvenlik birimlerimiz kendi alanında görevinin başında. Her konuda dikkatliyiz. Ama şunu da ifade edeyim: Bu süreci sekteye uğratanlar vatandaşlarımız milletimiz tarafından çok fazla cezalandırılır. Siz de Akil İnsanlar olarak çalıştınız, gelişmeleri biliyorsunuz, bölge insanının da Türkiye geneleninin de umuduyla kimse oynayamaz. Oynamamak lazım. İlk defa böyle riskleri olan, karmaşık ve cesaret isteyen konuda hem ileri adım atıldı hem milletimiz buna destek veriyor. Bu büyük destek çok önemli, bu şu demek: Milletimizin burada bir umudu, bir beklentisi var. Bunu sarsmamak gerekli ciddiyeti göstermek gerekir.

GEZİ İLE SÜREÇ ARASINDA BAĞ KURABİLECEK PSİKOLOJİDEYİZ

Süreç başladığından bu yana Allah’a şükür ki hiç tabut gelmedi ve Türkiye toplumu bir bütün olarak bunun kıymetinin farkında ve bu durum sürece inancı giderek artırıyor. Ancak Gezi olaylarını süreci desteklemeyenlerin sürece cevabı olarak okuyanlar da oldu? 

Bu süreç Türkiye için o kadar değerli ki. Bu değeri anlamak için geçmiş 30 yıla bakmak yeterli. Türkiye’ye bu olumsuzlukların verdiği zararı hatırlamak gerekir. O gencecik insanlar, insan hayatları, bölgede bozulan sosyal dengeler... Bu süreci yürütürken biraz da fazla tecrübeyi yaşamış birisi, bir toplum bilimci ve toplum analizleri yapan birisi olarak o konuda şunu söyleyeyim; çok hassas ve her konunun bununla, süreçle irtibatını kurabilecek bir psikolojide oluyoruz. Çünkü Türkiye’nin önünde büyük bir sorun var, bunu çözeceğiz, bütün gelişmelerin bununla irtibatını kurma yönünde bir bakışımız vardır bizim. Ben doğrusu burada doğrudan direkt illiyet bağları kurmakta zorlanılsa bile Gezi olaylarındaki unsurları, katılanları, provoke edenleri, bütün o ulusalcı bakışları falan göz önüne aldığımda, Türkiye’de iyiye giden çok fazla şey olduğu gibi çözüm süreci de bunun içindedir diye düşünürüm. Gezi olaylarında olanları hepten çözüm süreciyle ilgisiz şeyler olarak görmüyorum. Ama tek hedef buydu, sırf bununla ilgiliydi de demiyoruz tabi. Gezi Parkı olaylarında hem katılan çok farklı kesim var, hem hepsinin katılma sebepleri çok farklı.

GEZİ SİMÜLTANE GELİŞMİŞ DEĞİL 

Hakikaten bileşenlerin ve gerekçelerin farklı olması gibi Gezi’de olanla Gazi mahallesinde olan aynı şey değildi ama merak ediyorum sizin tanımınız bakışınız nedir buna? 

Söylediğim gibi orada belki somut şey var, parkla ilgili. İlk günlerde güvenlik birimlerinin tutumu daha çok vesile oldu ama bunların gerisinde tabi bir organizasyon var. Epey kapsamlı bir organizasyon. Simültane anlık gelişmiş bir olay değil. En azından zemininde bir yerlerde hazırlıklar var. Ve böyle bir olay olduğunda da o hazırlık çok kısa bir sürede devreye girmiş oldu. Her boyutu masum, iyi niyetli diyemiyorsunuz o yüzden. Bunun içinde iyi niyetli olanlar mutlaka vardır. Ama şöyle bir bakınca, medyanın uluslararası medyanın çabuk satın alması, saatlerce günlerce yayın yapması, sanki Arap baharının zinciriymiş gibi görmesi, -Türkiye’yi bilmiyorlar mı Türkiye çok farklı bir ülke- bütün bunları görünce kendiliğinden gelişen bir olay gibi değerlendiremiyoruz tabi. Tek sebep tek faktör tek unsur yok. Pek çok karmaşık yapı. Hepsini de iyi ayıklamak gerekiyor. Olup bitenleri analiz ediyor, iyi çalışmalar yapıyoruz.

UMARIM KÜRT KONFERANSINDAN ŞİDDETE REDDİYE ÇIKAR

24-25 Ağustos’ta Erbil’de Kürt ulusal konferansı yapılacak -ki kaç yıldır yapılamayan bir konferans bu. Dört parçadan Kürtler toplanıp ortak bir strateji belirleyecekler. Türkiye’nin bu konferansa karşı tutumu nedir ve bu konferans sürecin neresindedir? 

Kürt konferansının toplanması konusu birkaç yıldır gündemde olan bir konu. Biz hükümet olarak, Türkiye olarak bu konferansla ilgili bir düşünce serdetmiş değiliz. Zaten Türkiye’den de katılanlar var biliyorsunuz. Hem örgütler hem bireyler olarak. Burada ben hükümet değil şahsim olarak söyleyebilirim. Bizim buradaki arzumuz, bu görüşmeler bir araya gelişler umarım terör ve şiddeti dışlayan ve özgür siyaset yapma yollarını arayan, varsa kendilerinin hakkını hukukunu aramayı gündeme getiren gelişmelere vesile olsun. Baştan beridir bu konferansla ilgili beklenen budur. Ki Kuzey Irak’ın da bu yönde düşünceleri vardır.

Neçirvan Barzani geçen hafta Ankara’ya geldiğinde bir gözlemci göndermesi için Türkiye’ye daveti olmuştu. Böyle bir katılım olacak mı? 

Bilemiyorum henüz. Ama Türkiye’den zaten epey katılım var. O gelişteki görüşmelerin değişik boyutları var. Çözüm süreciyle ilgili de var. Neticede bu sınır dışına çıkmalar Kuzey Irak ağırlıklı. Dolayısıyla çözüm sürecinde Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin o konularda yapması gereken şeyler var. Bir yandan da Suriye’deki, bölgedeki gelişmeler var. Bütün bu konular görüşülüyor.

Konferansın bu sene yapılabiliyor olmasının bir nedeni de PKK’nın silah bırakıyor olması mıdır? 

Daha önceki yıllarda planladılar ama sonra ertelediler bazı sıkıntılardan dolayı. Biz Türkiye olarak görüşümüzü belirtmiştik. Şimdi yapılıyor olmasında doğrusu çözüm süreci de hızlandırıcı bir faktör olabilir. Öncesinde de birkaç konferans yapıldı, Diyarbakır’da, Brüksel’de. Erbil’deki bunların devamı gibi.

BÖLGEDEKİ KÜRTLER AKRABAMIZDIR 

Konferansta dört parçadaki Kürtler ortak ilkeler belirleyip ortak kararlar alacaklar. Bugüne kadar aralarında bağ olsa da dağınıktılar, herkes kendi yağındaydı. Ve bu parçalar arasında nüfus ve coğrafya olarak en büyük parça Türkiye’de ve Türkiye Kürt politikasında ciddi bir değişikliğe gitti, sorunu çözme iradesi ortaya koydu, bölge Kürtlerinin yüzleri de Türkiye’ye döndü. Kuzey Irakla siyasi ticari kültürel ilişkiler gelişkin. PYD lideri yeni geldi gitti. Süreç yürüyor, PKK ile görüşülüyor… 

…Bu bir araya gelişleri, irtibatları, herkesin birbirinden haberdar olmaları onların kendi içlerindeki bir durumdur. Ama Türkiye ile ilişkilere geldiğinizde Türkiye şöyle bir konumdadır: Bölgeye baktığımızda kendi tarihimizi, imparatorluğumuzu, cumhuriyet dönemi sınırların oluşumunu hatırlayacağız. Bunlar aslında bizim akrabalarımız, bir anlamda. Nusaybin ile Kamışlı’ya bakın. Adeta şehrin ortasında bir yol geçmiş gibi, sınırlar öyle ayrılmış. Akrabalar burada orada. Türkiye’nin de daha irtibatlı, onları sahiplenen bir politika izlemesi Türkiye’nin geleceği açısından da, bölgenin geleceği açısından da daha iyidir olumludur. Bu manada hepsine salip çıkması, irtibatlarını iyi yürütmesi, gerektiğinde destekler vermesi Türkiye gibi büyük bir devlet için en doğru stratejidir, öyle götürmek lazım. İşin özü; bu kardeşliği onların da böyle koruması lazım. Oralarda terör uzatma, terör artırma değil Türkiye’ye karşı politikalar değil onların da tabi Türkiye’ye böyle bakması lazım. Türkiye’nin de onlara bizim akrabalarımız, birlikte yaşadığımız eski coğrafyamız gözüyle bakması lazım. Bizim bu coğrafyadaki konumumuz farklıdır, diğer ülkeler gibi değildir. Biz daha kuşatıcı bakmak zorundayız. Ve bu bizi de büyütecek ve yaralarımızı iyileştirecektir. Hepten öyle baktık mı bugüne kadar? Onu söyleyemeyiz ama bugün hepimiz daha çok böyle düşünüyoruz.

BÖLGE ÜLKELERİ TÜRKİYE’NİN YENİ KÜRT POLİTİKASINA NE DİYOR? 

Türkiye’nin hem kendi Kürtleriyle hem bölgeyle ilgili bakışı ilk kez rahmetli Özal döneminde değişmeye başladı ama AK Parti döneminde hale yola girdi. Devlette bir paradigma değişikliği oldu, Türkiye’nin Kürtlerle bölünmeyeceği bilakis büyüyeceği fikri gelişti. Süreci başlatan da budur. Lakin Türkiye yakın zamana kadar diğer üç ülke ile Kürtleri bastırma konusunda hemfikirdi. Sonra bir ilk olarak Türkiye kendi Kürt sorununu çözmeye karar verdi. Bu kararı bölgedeki diğer Kürtleri de etkiliyor. Sorum şu: Diğer ülkeler bu işe ne diyor? İlişkileri bu durum nasıl etkiliyor, etkileyecek? 

Uluslararası ilişkilerde pragmatizm biraz fazlaca rol oynuyor. Her zaman aynı çizgide tutarlılık göremeyebiliyorsunuz. Şu anda bizim komşularımızda ve Ortadoğu coğrafyasında farklı gelişmeler var ve ilişkileri etkileyen de farklı faktörler var. Maalesef Suriye’deki mezhepçi yaklaşım var ve İran çok katı bir mezhepçi yaklaşım içinde. Irak’taki yönetim de. Orası da İran’ın daha çok etkisinde. Bizim bölgeye dair bir endişemiz de; o mezhepçi yaklaşımların çok artması ve bölünmelerin ihtilafların o noktadan daha fazla beslenmesi. Dolayısıyla bu ülkeler Türkiye’deki bu gelişmelerden mutlu olur mu olmaz mı’yı fazla irdelemek istemiyorum. İkili şeyler var tabi, biraz da konjonktürel oluyor. Diyelim ki İran ile bu konuda daha fazla işbirliği vardı, o işbirliği şu anda zayıfladı. Sebebi yürüyen diğer politikalar, buna benzer şeyler. Suriye ile ilişkilere bakarsanız, Suriye devleti Kürt vatandaşlarının büyük kısmına vatandaşlık bile vermemişti. Şimdi rejim onlarla irtibat kurmaya çalışıyor. Veya Suriye şu anki haliyle Türkiye’deki teröre katkı vermeye çalışır.

SON OLAYLARI BDP DE ARAŞTIRIYOR 

Öcalan sürece katkısının artması için dışarıyla doğrudan iletişim kurabilmek istedi, İmralı’da basın toplantısı talep etti. İhtimal dahilinde olan bir şey midir bu? 

Bununla ilgili fazla değerlendirme yapmak istemem ama bizim oradaki durumumuz belli. Cezaevlerinin kendi kuralları vardır. O kurallar içinde Adalet Bakanlığımız ne gerekiyorsa yapar. Görüşme taleplerini falan karşılıyorlar. Onun dışında bir durum yok.

Öcalan örgütle irtibatını heyetler mektuplar aracılığıyla yürütüyor ama acaba Öcalan, son dönemde ortaya çıkan ve sürecin kırılganlığına aykırı görünen gelişmelerin önüne geçebilmek için, örgütü doğrudan etkileyebilmek için buna ihtiyaç duyuyor olabilir mi? 

Bölgedeki olaylar Cizre’deki Lice’deki olaylarla ilgili şöyle bakmak lazım. Süreçlerin içinde bu tip provokatif şeyler vardır. Birazcık sabote etmeye yönelik. Her tarafta olabilir bu. Devletin içinde olabilir, örgütün içinde farklı unsurlar olabilir. Buna izin vermek anlamında söylemiyorum. Onların hepsinin üzerine gidildi gidiliyor. Hem güvenlik, hem idari olarak. Diyelim ki o görüntüler. Bir araya geliyor, basını da çağırıyorlar, Cizre’nin bir köşesinde üç beş dakikalık kısa bir görüntü verip yok oluyorlar. O tür şeyler. Veya Lice’deki karakoldaki olay. Onun üzerinde hassasiyetle duruyoruz. BDP tarafı da araştırıyor niye oldu diye. Örgütün öyle bir organizasyon içinde olmadığı yönünde bulgular, ifadeler var. Biz de ayrıca değerlendiriyoruz. Farklı tespitlerimiz olursa farklı tavırlarımız olur. Şu anda süreci zedeleyen şeyler olarak bakmıyoruz. Ama karşı tarafın gerçekten örgütlü şeyler geliştirdiği yönünde tespitler kanaatler olursa da farklı tavırlarla üzerine gidilir cevap verilir.

DEMOKRATİKLEŞME PAKETİNDE NE VAR?

Hükümetin demokratikleşme paketiyle ilgili bir çalışması olduğunu biliyoruz. Talepler beklentiler var. Zaman zaman basına da yansıyor bazı başlıklar. Biraz daha netleştirebilmek isterim. Ne var o pakette? 

Pakette ne var’a girmem. Biz genelde somut şeyler söylemiyoruz. Çalıştığımız şeyler var elbette, ama ben size paketin sınırlarını söyleyeyim. Pakette bir kısmı çözüm süreciyle alakalı ama Türkiye’nin genel meseleleriyle ilgili, bütün vatandaşlarımızın yine özgürlük alanlarını genişleten bir yaklaşım var. Değişik kesimleri ilgilendiren şeyler var, bütün vatandaşlarımızı ilgilendiren şeyler var, sadece çözüm sürecine mahsus şeyler var. Şu anda çalışıyoruz. Kapsamlı tutmaya gayret ediyoruz. Karar safhasında değiliz. Bazı konular var ki yeterince tartışılmadı. Olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Sessiz Devrim adında, on yılda AK Parti döneminde gerçekleştirilen demokratikleşme adımlarını topladığımız bir kitabımızı çıkardık. Türkiye’yi, her kesimi, sivilleşmeyi, demokratikleşmeyi ilgilendiren pek çok şeyler vardır bu on yılda. Şimdi üzerinde çalıştığımız pakette de aynen öyle.

Yapılan paket yapılmış olanların devamı hükmünde mi?

Aynen öyle. Referanslarımız ne? Birincisi, geçen yıl Kongremizde ortaya koyduğumuz ve bir manifesto gibi yayınladığımız Vizyon kitabımızda yer alan unsurlar. İkincisi, Akil İnsan Heyetleri yedi bölgede çalıştılar, vatandaşları dinlediler, onların hazırladığı raporlardaki tekliflerden ve vatandaşların taleplerinden faydalanma var. Üçüncüsü, zaten yürüttüğümüz insan haklarıyla ilgili, kimi AİHM’de görülen davalarla ilgili aksayan ve ihtiyaç duyduğumuz bazı mevzuatımızdaki değişiklikler var. Bunların hepsini topluyoruz. Önümüzdeki günlerde biraz daha çalışacağız. Kendi içimizde kararlar oluştuktan sonra paketin içine neler girer onlara karar verdikten sonra parlamentoya göndereceğiz.

Hepsi yasal düzenleme mi? 

Kimi yasalarla kimi alt mevzuatlarla kimi idari tasarruflarla ilgili. Ama epeycesi yasal değişiklik isteyecek şeyler.

TERÖR BİTERSE JESTLERİ YAPMAK ÇOK KOLAY 

Şırnak Havaalanına rahmetli Şerafettin Elçi’nin adının verilmesi yüreklere su serpmişti. Buna benzer büyük etkiler yaracak küçük dokunuşlar da olacak mı?

Olacak, buna gayret ediyoruz. Allah rahmet etsin Şerafettin Elçi adının verilmesi hem bölgede hem kamuoyunda yeni bir nefes yeni bir katkı oldu. Ben de açılışa katıldım, vatandaşların, ailenin, başka arkadaşların memnuniyetini gördüm. Bu konulara da çok kafa yormuş bir siyasetçiydi. Terör biterse bu mesajlar jestler çok kolay. Zaten o kadar ileri şeyler yaptık ki, tahmin edebilirsiniz terör biterse daha neler yapılabileceğini. Kimse hayal bile edemezken biz o adımları attık. Şimdi de atıyoruz atarız. Ama terör ve şiddetin bitmesi lazım, karşılıklı o güveni vermemiz lazım.

ULUDERE’LİLERE BİR KEZ DAHA ÜZÜNTÜMÜZÜ BELİRTTİK 

Başbakan Erdoğan Şırnak’ta Uludere’de hayatını kaybeden çocukların yakınlarıyla görüştü. Siz de orada bulundunuz, anlatır mısınız nasıl bir görüşmeydi? 

Oraya gelen küçük bir gruptu. İki hanım, dört erkek. Benim daha önce de birkaç kez görüştüğüm ziyaret ettiğim kişilerdi. O günkü görüşmede, aileler tabi o hüzünlerini sürdürüyorlardı. Başbakanımızdan talepleri vardı. Özellikle de soruşturmaların akıbetiyle ilgili. Başbakanımız da zaten, yürüyor dedi. Başbakanımız da hepimiz de ne kadar üzüldüğümüzü ifade ettik. Bir kez daha anlatıldı. Bunda kasıt olmadığı, Genelkurmay Başkanlığımızın da açıkladığı gibi bir hata sonucu böyle olduğu söylendi. Açıklamalar tavırlar belli. Biz daha önce oraya Başbakanımızın eşiyle, kızıyla, benim eşimle gittik, taziyelerde bulunduk, üzüntülerimizi ifade ettik. Tabi yürüyen bir yargı boyutu var ve yargı yürütmenin talimatlarıyla yürüyen bir yer değil, zaten öyle olmaması gerekiyor. Sivil mahkeme oradaki çalışmaları yürüttü, bilgileri belgeleri topladı, askeri mahkeme de burada ne varsa yargılama sonucuna göre çıkarır. Kendilerine yakın bir ilgi gösterilmiş oldu. Orada speküle edilebilecek bir şey de yok doğrusu. Normal bir iftar oldu, iyi oldu, kendileri de memnun oldu. Çıkarken de doğrusu o manada Başbakanımıza çok güvendiklerini ve o görüşmeden de memnun olduklarını ifade ettiler. Biz de Adalet Bakanımız ile birlikte vardık toplantıda. Görüşmenin olmasını arzu ettik doğrusu, belli çabalar gösterildi. Ondan sonra bir de bölgenin köy muhtarlarıyla görüşüldü. Onların bazı talepleri oldu. O akşamki görüşmeler bana göre çok iyi görüşmelerdi.

AKİL İNSANLAR BİZİ DE ÇOK RAHATLATTI 

Akil İnsanlar Heyeti yedi bölgedeki çalışmasını tamamladı, raporlarını teslim etti. Kamuoyunda da, heyet üyelerinde de bu çalışma önemsendi, çalışmaları değerli bulundu. Süreci yürütenlerden ve raporları da okumuş biri olarak sizin değerlendirmeniz ne yönde? 

Sonucu ben çok iyi buluyorum. Bir kere çok etkili bir uygulama oldu. Akil insanlar yoruldular. Bazı yerlerde istenmeyen küçük ama organize tepkiler oldu, akiller büyük bir fedakârlık yaptı, hepsine biz tekrar teşekkür ediyoruz. Orijinal bir çalışma oldu, devletle toplum arasında bir sivil göz, bir istişare mekanizması olarak. Hem vatandaşlar açısından da. Raporlarda çok ileri şeyler var, çok ileri diyaloglar kurulmuş. Biz o dokümanları sadece bu süreç içinde değil genel manada da devletin bir kazanımı olarak görüyoruz ve onların hepsini değerlendiriyoruz. Raporlar ayrı ayrı verildi yedi bölgeden. Bazı heyet üyelerinin bireysel raporları da var. Bunlar arasında ortak noktalar da var. Hepsini ortak bir metin haline getirtiyorum. Ortak teklifler nelerdir, farklı olanlar nelerdir, derece derece sıralama yapılarak döküm haline getiriliyor. Şu an hazırladığımız demokratikleşme paketinde oradan da faydalanıyoruz. Üzerinde en fazla mutabık olunan hususlar üzerinde en fazla duruyoruz. Akil İnsanlar Heyeti, doğrusu bizi de rahatlatan çok orijinal bir uygulamaydı.

Sürecin tamamı “made in Turkey” zaten…

Öyle ve öyle olması güzel. Dışarıdan birileri zaten rahatsızdır ondan. Türkiye bizlerin aracılığı katkısı olmadan kendi sorunlarını çözüyor diye rahatsız olanlar da vardır, laf arasında bunu da söyleyeyim.

Süreci zorlaştırıyor mutlaka ama süreç dışında da işleri zorlaştırıyor mu bu? 

Bazı komplikasyonlar gördük, bazı şeyleri biliyoruz evet. Bu bir kırılganlığa yol açmadı ama Türkiye hep bu tür işleri kendi özgüveni az olduğu için başkalarının katkılarıyla yürütmüş. Ama bizim tabi özgüvenimiz var, kendi çabamızla yürütüyoruz çok şükür.

BİZE OY VERMEYENLER DE BU SORUNU BİZİM ÇÖZECEĞİMİZE İNANIYOR

Egede hızdan rahatsızlık vardı ve ne oldu, niye şimdi oldu, gibi sorular vardı ve hızdan kaynaklanan sorular kuşkuya yol açıyordu. Güneydoğu raporunu okuduğumda ise sabırsızlık gördüm, hadi hemen deniyor. Haliyle bölgeler arasında algı duygu bilgi ve intibak farkları var. Nasıl dengeleyeceksiniz? 

Süreçle ilgili bazı yerlerden çıkan spekülatif değerlendirmeleri vatandaşlarımız zaten görüyordur. Süreçle ilgili muhalefetin de yürüttüğü ne verildi ne alındı vs gibi tartışmalar da var. Önce şunu tekrar edeyim: Bu süreç güvene dayalı bir süreçtir. Bu süreçte hiçbir al-ver yoktur. Bunun özünde terör bitecek siyaset kurumu diğer bütün konuları görüşecek. Hepsi bu kadar. Ama bu yürüyen süreçte tabi ki yapılması gerekenler olacak. Silah bırakıldıktan sora insanların hayatlarına dönmesi vesaire çalışılacak konular. Bölgeler arasında Batı bölgeleri için hızlı gelişiyor gibi gelirken doğu Güneydoğuda vatandaş aman bunu da birileri provoke etmesin, sonuca ulaşsın da rahatlayalım diye çabuklaştırmak istemesi de doğal. Söylemek istediğim şu: Bizim, milletimizin istemediği hiçbir şey burada olmaz. Bu manada bu hükümet aksini yapmaz, Batılı doğulu bütün vatandaşlarımız bunu bilir güvenir. Bunun dışında Türkiye’yi risklerden korumak, terörden kurtarmak, bütünlüğünü korumak, vatandaşlarımız arasındaki huzursuzluğu gidermek kardeşliği pekiştirmek. Bunu yapacağımıza inanıyoruz. Türkiye’de AK Parti dönemi bir şanstır. Biz bunu başarabileceğimizi gördük. İnsanlar da şu anda bunu görüyor. Araştırmalar var. Çözüm sürecine destek veriyor musunuz? Hayır, diyor. Peki, bu sorunu hangi parti hükümeti çözer? AK Parti hükümeti, diyor. Ve ciddi oranlar bunlar. Dolayısıyla milletimizin bizim bu sorunu çözeceğimize dair bir güveni var ve sürece destek de inanın sanıldığının ötesinde. Özellikle yaşanılan şu huzurlu ortamı herkes tadıyor, herkes bunun devamını istiyor. Doğrusu sorun bittiğinde bölgeler arasındaki dengeler de değişecek, herkesin birbirine güveni artacak. Şu süreç bile bu hareketliliği artırdı. Süreç algıları çok değiştirdi. Batıdan doğuya, o şehirlerimize ziyaretler arttı, gruplar geliyor geziyor, güzelim kültürel zenginlikler daha bir fark ediliyor. Millet bundan haz duyuyor. Vatandaşlar da, o kadar enteresan yerlerden heyetler geldi ki diyor. Bunlar yapılmazsa işlerin nereye doğru gittiğini gideceğini görüyoruz hepimiz biliyoruz Allah korusun.

CHP’Yİ BİR KEZ DE BURADAN SÜRECE DAVET EDİYORUZ 

Ama bu milli meselede ana muhalefet partileri sürece dahil değiller. Süreci AK Parti ve BDP yürütüyor görünüyor. CHP’nin sürecin içinde olmasını sağlamak mümkün değil mi gerçekten? 

Şu an Meclis’te de bir Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu kuruldu, orada da AK Parti ile BDP’nin üyeleri var. Muhalefet üye vermedi. Halbuki oraya niye üye vermiyor CHP? Neticede o komisyon, Meclis süreçle ilgili hem bilgilensin hem değerlendirme yapsın diye kuruldu. Bunun CHP’ye olumsuzluğu yok ki.

Üye vermemek süreci topyekun reddetmek midir? 

Yani CHP kendi içinde zorluklar çekiyor. Şundan emin olun: Biz AK Parti olarak herkesi sürecin içine katmak konusunda çok samimiyiz. Çaba da sarf ettik. Gelişmeleri biliyorsunuz. CHP’ye teklifte bulunduk, gelin üçer kişilik ortak ekip kuralım birlikte yürütsünler diye. Bir yılı geçti, Başbakanımız bizzat Sayın Genel Başkana söyledi. Üstelik o teklif yapıldığında daha çözüm süreci başlamamıştı ama biz çalışıyorduk.

Geçen sene yaz çok sıcak, çok çatışmalı, kanlı, çok zordu...

Öyleydi ama biz çalışıyorduk, bunun alt yapısını hazırladık, çözüm süreci kararını vermemiştik ama Kongremizde o atmosferi, mesajları vermiştik. Sonra yine bir girişim oldu. Ben buradan görevlendirildim, oradan da Genel Başkan Yardımcısı Sayın Faruk Loğoğlu görevlendirildi. Biz bir araya geldik ve bu iki partiyi bu konuda nasıl bir araya getiririz konuştuk. Hükümet de ana muhalefet de çok önemli ama mesele şu ki, kendi içinde zorlukları var, CHP karara varamıyor, CHP’de bir kararsızlık var. Bir kesimi -neredeyse tam yarıdan- olumlu, bir kesimi olumsuz. Yönetim, genel başkan, iki tarafı da küstürecek bir tavır almak istemiyor. Onun için durumu idare ediyor. Ama biz yine, işte buradan da kendilerini çağırıyoruz. Ana muhalefet Türkiye’nin en önemli sorunlarının çözüldüğü platformun içinde olmazsa ilerde birileri bunun hesabını onlara sorar. Şu an planlanan yeni bir adım yok ama umuyorum belki Meclis açılmadan yeni şeyler gelişebilir, anayasa çalışmaları yürürken böyle şeyler de olabilir. Buna ihtiyaç var. Biz de hissediyoruz.

HALKIMIZIN DESTEĞİ YÜZDE 50’NİN ÜSTÜNDE 

Türkiye seçime gidiyor ve Türkiye siyasi tarihinden biliyoruz ki hükümetler seçime gidilirken bu tür kalıcı sorunların çözümünü rafa kaldırılır. Süreç yürürken, kimi sıkıntılar da varken halka gitmenin zorluğu ne olacak? 

Daha iki gün önce gelen yeni kamuoyu araştırmasına göre de halkımızın bize desteği tam. Yüzde 50’nin üzerinde. Toplumsal desteğimizde problemimiz yok. Ayrıca bu işleri yürüten, toplumsal analizler yapan birisi olarak da şuna inanıyorum: Bu sorun inşallah daha çözüm evresine girerse seçime doğru, bu bize daha da fazla toplum desteği kazandırır. Burada atılacak adımlar, alınacak risklerle ilgili AK Parti çok şey yaptı, işte 24 saat devletin televizyonunda Kürtçe yayın var. Bunları yaptık, seçimler yapıldığında yine halkımızdan destek aldık. Toplum “Türkiye’yi bu belalardan sıkıntılardan kurtarın, bizi rahatlatın, biz sizi daha çok destekleriz” diyor. Çözüm çözenlere daima destek getirir. Ben şunu da gördüm Fadime Hanım, demokratikleşme adımlarında evet riskler aldık, sivilleşme, ana dil vs… demokratikleşme adımlarının hiç birinde olumsuz geri dönüşler almadık. Bilakis hep olumlu destek aldık. Hem kendi vatandaşımızdan hem uluslar arası kamuoyundan. Ve AK Parti’nin temel misyonu budur. Bizim onu sürdürmemiz gerekiyor, sürdüreceğiz. Çözüm süreci de o demokratik adımların bir kısmına vesile olacak.

Fadime Özkan - Star

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89