• BIST 9079.97
  • Altın 2309.877
  • Dolar 32.3385
  • Euro 35.0749
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 13 °C
  • Ankara 17 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 11 °C

Beşikci: 'Bağımsız Kürdistan kurulduğunda Sykes-Picot çökmüş olacaktır'

Beşikci: 'Bağımsız Kürdistan kurulduğunda Sykes-Picot çökmüş olacaktır'
Yazar-Sosyolog İsmail Beşikci Deng dergisi'ne önemli açıklamalarda bulundu.

İsmail Beşikci Sykes-Picot Anlaşması ve bölgesel yansımalarına ilişkin görüşlerini Deng dergisi'ne açıkladı. Yazar-Sosyolog İsmail Beşikci'ye sorulan sorular ve verilen cevaplar…

-Sayın Beşikci, yazılarınızın çoğunda bölgedeki mevcut sistemi ‘Kürt karşıtı düzen’ olarak nitelendiriyorsunuz. Bize ‘Kürt karşıtı’ bu düzenin oluşumunun Sykes-Pikot Anlaşması ile olan ilişkisini anlatabilir misiniz?

Uluslararası anti-Kürd nizamdan söz edebiliriz. Bu, Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması ile ilgilidir. Bu 1920’lerde, Miletler Cemiyeti döneminde gerçekleşmişti. 1920’lerde, Yakındoğu’da, Ortadoğu’da bir statüko kurulmuş, ama bu statüko Kürdlere bir statü vermemiştir. Kürdlere statü verilmemesi konusunda bilinçli bir özen vardır. Dönemin iki emperyal gücü Büyük Britanya ile Fransa ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve imparatorluğun devamı Türkiye Cumhuriyeti ve İran İmparatorluğu ve İmparatorluğun devamı yeni İran Şahlığı… Bu dört güç birbirleriyle organize bir şekilde Kürdlerin, Kürdistan’ın üzerine çullanmışlardır.

Bu, Sykes-Picot düzeniyle ilgilidir. Çünkü Sykes-Picot düzeni, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yakındoğu’daki ve Ortadoğu’daki topraklarının paylaşımıyla ilgilidir. 1920’lerde bu paylaşım gerçekleşmiştir. Büyük Britanya’ya bağlı Irak, Ürdün, Filistin, Fransa’ya bağlı Suriye, Lübnan devletleri kurulmuştur. Bunlara manda devletler deniyor. Bir anlamda sömürge diyebiliriz. Bizim sormamız gereken soru şudur: Neden, bu paylaşım sırasında manda (sömürge ) bir Kürdistan kurulmamıştır? Kaldı ki, Güney Kürdistan’da Şeyh Mahmud Berzenci, “Ben Kürdistan kralıyım, beni Kürdistan kralı olarak tanı” diye, bağımsız bir Kürdistan’dan söz ediyordu. Emperyal devletler ise, değil bağımsız bir Kürdistan’a, sömürge bir Kürdistan’a bile olumlu bakmadılar. Bunun üzerinde düşünmek gerekir. Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürge olsaydı, Kürdistan’ın da sınırları olurdu. Örneğin, “İngiliz sömürgesi Kürdistan” denirdi. Afrika, 1885’de paylaşıldı. Afrika’da sömürgeler, ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu sınırlarla bağımsız oldular. Sömürge bir statüdür. “Fransız Sömürgesi Senegal”, “İngiliz sömürgesi Kenya”, “Belçika sömürgesi Kongo” bunlar çok alt düzeyde de olsa statüdür. Kürdistan’da böyle bir statü yoktur. Kürdler ve Kürdistan, bölündü, parçalandı, paylaşıldı, Kürdler ve Kürdistan statüsüz bırakıldı.

-Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da neredeyse her ulusun bir devleti oldu. Bir tek Kürtler devlet olma hakkından mahrum bırakıldı, neden? Dönemin galipleri, özel olarak da İngiltere ve Fransa, kendi çıkarlarına uygun ve yine kendi denetimlerinde onlarca Arap devleti kurdu. Aynı İngiltere ve Fransa neden benzer şekilde bir Kürt devleti kurma yoluna gitmedi. Neden bir Kürt devleti kurmak bu iki emperyalist gücün çıkarına gelmedi? İngiltere ve Fransa’yı bundan alıkoyan neydi?

Dönem, ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkının en çok konuşulduğu bir dönemdir. Gerek Sovyetler Birliği liderleri, gerek ABD Başkanı bu ilkenin yaşama geçmesi için çok çaba sarf ediyor. Kürd ulusunun ve Kürdistan’ın böyle bir ortamda bölünmesi, parçalanması, paylaşılması dikkate değer bir konudur.

Şeyh Mahmud Berzenci, İngiltere’ye, “Kürdistan Kralıyım, beni Kürdistan Kralı olarak tanı” dese de, Mustafa Kemal ile de ilişki içindeydi. Mustafa Kemal ise, Kürdlerin Büyük Britanya ile savaşmasını istiyordu. Bu savaştan, Kürdlerin bir kazancı olamayacağını biliyordu. Kendisi ise bu emperyal güçlerle, gerek gizli gerek açık her türlü ilişki içindeydi.

Şeyh Mahmud, Padişah’ı kurtaracağız, Halife’yi kurtaracağız, İslamı kurtaracağız diyerek İngiltere’yle yoğun bir çatışmaya girdi. Bu dönemde, Mekke Şerifi Hüseyin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılıp bağımsız bir Arap devlet kurmak için Büyük Britanya ile gizli- açık görüşmeler içindeydi. Kürdler ise, Padişah’ın, Halife’nin emperyal güçler elinde esir olduğunu,  İslam’ın düşman çizmeleri altında inlediğini, onları kurtarmak gerektiğini söyleyip savaşı sürdürüyordu. Bu aslında, büyük oranda Mustafa Kemal’in yönlendirmesiydi. Bu, 1920’lerde bağımsız Kürd devletinin kurulmamasının bir nedeni olabilir.

İkinci neden, 1915 Ermeni soykırımında bazı Kürdlerin tetikçilik yapmış olmalarıdır. Kürdistan’ın çeşitli yörelerinde bunu izlemek mümkündür. Diyarbakır, Mardin gibi yörelerde, tetikçiliği aşan, işbirlikçi ilişkiler de vardır. 1909’da, 1894-1895’de Sason’da, Ermenilere karşı gerçekleşen katliamlarda, Kürdlerin olumsuz rolleri, Avrupa’da Kürdlere karşı olumsuz duyguların gelişmesine neden olmuştur. 1840’larda, Mir Bedirxan’ın, Hakkari’de Nasturilere saldırısı Avrupa kamuoyunda Kürdlere karşı çok olumsuz duygular, düşünceler yaratmıştı. 1843 ve 1846’da gerçekleşen saldırlar, Fransa’da, İngiltere’de basında çok yoğun bir şekilde yer almıştı. Avrupa’da Kürdlere karşı olumsuz duygu ve düşünceleri, Selahattin Eyyubi’ye kadar götürmek mümkündür. Selahattin Eyyubi’nin, Kudüs’ü Haçlılardan kurtarması… 1918’de Suriye, Büyük Britanya ve Fransa tarafından işgal edildiğinde, bir İngiliz general, Şam’da, Selahattin Eyyubi’nin mezarına kadar gitmiş, mezarı tepikleyerek, “Kalk Selahattin, yine biz geldik…”  demiştir.

Kürd devleti kurulamamasının önemli bir nedeni de petroldür.  Kerkük’de petrol bulunmuştu. İngiltere petrol bölgesinin Irak’ın sınırları içinde kalmasını dayatıyordu. Halbuki, Musul üzerinde Mustafa Kemal de hak iddia ediyordu. Bu konuda, İngiltere ile Türkiye arasında diplomatik bir çatışma yaşandı. Yakındoğu İşleri İle İlgili Lozan Antlaşması’nın yapıldığı dönemde bu diplomatik çatışma sürüyordu. 1924-1925 yıllarında kanımca şöyle bir sonuca ulaşıldı. Mustafa Kemal Büyük Britanya’ya şunu demiş olabilir: Biz Musul’daki haklarımızdan vazgeçiyoruz, siz de Kürdlerden gelebilecek bağımsızlık, özerklik gibi istemlere karşı durun. Büyük Britanya’nın, sömürgelerini, dolaylı yollarla, özerk yapılarla idare ettiğini biliyoruz. İngiltere’nin özerk yapı kurmadığı tek alan Kürdistan’dır. Mustafa Kemal’in istemi kanımca önemlidir. 1923-1929 arasında yaşam bulan Kızıl Kürdistan’ın iptali de Mustafa Kemal’in istemi üzerine olmuştur. Daha sonraki Kürd sürgünleri de…

-Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kürtlerin devletleşmemelerinin Kürtlerle ilişkili olan nedenleri yok muydu? Kürtler söz gelimi siyasal, sosyal, örgütsel ve savaş yeteneği bakımından Arap toplumundan çok mu geriydi? Kürdistan’ın stratejik konumunun bu konuda bir etkisi oldu mu? Bu konudaki görüşünüzü bizimle paylaşır mısınız?

1920’ler… Kürdlerin, Kürdistan’ın üçüncü bölünüşü ve paylaşımıdır. Bu ne demektir? Demek ki, Kürdlerde bir zaaf var. Kürdlere hasım olan güçler, Kürdlerin bu zaafından yararlanıyor, onu bölüyor, parçalıyor, paylaşıyor ve kendi çıkarları doğrultusunda seferber ediyor. Bu zaafın bilincine varmak, bu zaaftan arınmak önemli olmalıdır.

Örneğin, Arap toplumlarında da aşiretler, şeyhler var. Saddam Hüseyin’in devrilmesi sırasında Saddam’ın hangi aşiretlere dayandığı ayrıntılı bir şekilde anlatılıyordu. Muammer Kaddafi’nin tasfiyesinde de aşiretler gündeme gelmişti. Bugün Ortadoğu’da her yerde aşiretler var. Suriye, Yemen, Suudi Arabistan vs. Kaldı ki Kürdlerde toplumsal yapı, toplumsal yaşantı, Araplara nazaran çok daha ileridedir.

-Ortadoğu’nun Sykes-Picot Anlaşması çerçevesinde şekillenmesinde ve giderek bir ‘Kürt karşıtı düzen’in oluşmasında Türk devletinin, İran ve Arapların nasıl bir etkisi oldu?

1920’ler, dönemin iki emperyal devleti, İngiltere ve Fransa ve Yakındoğu’nun, Ortadoğu’nun iki köklü devleti her zaman Kürdlere karşı, Kürdlerin soluğunu kesmek için ittifak yapabilmiştir.

-Bilindiği gibi Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yenidünya düzeninin önemli referanslardan biri de Wilson Prensipleri oldu. Acaba neden Kürtler söz konusu olduğunda Wilson Prensipleri unutuldu? O dönemde bir Kürt devletinin kurulmamasında ABD’nin herhangi bir rolü oldu mu sizce?

Sadece ABD değil, Sovyetler Birliği yöneticileri de Kürd/Kürdistan sorununu görmezlikten, bilmezlikten geldi. Afganistan’da Emanullah Han’a yardım etliler ama Şeyh Mahmud Berzenci’ye, Kürdlere yardımları olmadı. 1923’de, Şeyh Mahmut üç defa Lenin’e yardım için mektup yazdı. Ama o mektuplara cevap da alamadı, yardım da alamadı. Şeyh Mahmud, Hindistan’da sürgündeyken, Gandi, Nehru gibi liderlerle tanışmıştı. Hind Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin liderleriyle ilişki Şeyh Mahmud’un dünya görüşünü değiştirmişti.

-Birinci Dünya Savaşı sonrası dünya düzeni, İkinci Büyük Savaştan sonra önemli oranda yıkıldı ve yerini iki kutuplu bir dünyaya bıraktı. Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu sosyalizme kaydı. Almanya ikiye bölündü. Ortadoğu’da ise bir İsrail devleti kuruldu. Başka bir ifade ile Birinci Dünya Savaşı sonrası düzen İkinci Büyük Savaş’tan sonra tümüyle yıkılırken, Kürdistan’ı dört parçalı sömürge statükosuna sokan ‘Kürt karşıtı düzen’de neden herhangi bir değişiklik yaşanmadı? ‘Kürt karşıtı düzen’i bu kadar dayanıklı kılan etkenler neydi?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Afrika’da sadece iki bağımsız devlet vardı. Habeşistan ve Liberya. 1960’lardan sonra bu sayı giderek arttı. Bugün Afrika’da 57 bağımsız devlet var. Birleşmiş Milletlerin, 14 Aralık 1960 tarihli, Sömürge Ülkelere ve Sömürge Halklara Bağımsızlık Bildirgesi bu yönden önemlidir. Dünyanın her tarafında siyasal bakımdan çok büyük değişmeler oldu. Ama sadece Kürdistan’da hiçbir şey değişmedi. Hâlbuki Kürdler, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, İkinci Dünya Savaşı’nda da ayaktaydı. Ama, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1920’lerdeki Milletler Cemiyeti döneminde kurulan ve Kürdlere statü vermeyen statüko 1945’den sonra da aynen korundu. Bu, uluslararası anti-Kürd nizamın ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.

Kürdlerin ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması, Kürdlerin dostunu azaltmış, hatta sıfıra indirmiş, düşmanlarını ise çoğaltmıştır.

Afrika’da, sadece dört yerde, silahlı mücadele ile bağımsızlık kazanıldı. Cezayir’de ve Portekiz sömürgeleri, Guina Bissau, Angola ve Mozambik. Geriye kalan bütün sömürgeler anayasal görüşmeler sürecinde bağımsızlık kazandı.

-Bilindiği gibi 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması soğuk savaşın sonu ve dünyada yeni bir düzenin başlangıcı olarak kabul edilir. Bu tarihi gelişmeden iki yıl sonra, ABD’nin 1991 yılında giriştiği Birinci Körfez Savaşı ile birlikte Kürtler bakımından özgürlüğün yolu açıldı, ‘Kürt karşıtı düzen’in saç ayaklarından birisi kırıldı. Siz Berlin Duvarı’nın yıkılış süreci ile Ortadoğu’da Kürtlerin özgürleşme sürecinin bu denli çakışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?  Bu sadece bir rastlantı sayılabilir mi?

İki kutuplu dünya, Kürdistan üzerinde büyük bir baskı kurmuştu. Irak, Suriye gibi devletleri Sovyetler Birliği, Türkiye, İran gibi devletleri ABD destekliyordu. Kürdler bu baskıdan dolayı nefes alamaz durumdaydı. Sovyetler Birliği’nde reel sosyalizmin geri çekilmesi iki kutuplu dünyayı sonlandırdı. Kürdler nefes almaya başladı.

-Yüzüncü yıldönümünde Sykes-Picot Anlaşması’nın oluşturduğu düzenin neresindeyiz? Sykes-Picot Antlaşması hükmünü yitirdi mi? Değilse bu açıdan durum nedir?

Sykes -Picot düzeni iflas etmiştir. Bugün, Irak ve Suriye diye devletler yoktur. Kanımca, tarih, 1918 sonrası, Kürdler için yeniden yaşanacaktır. Yeniden yaşama sürecinde, Kürdlerin hakları, Sünni İslam’ın ve Alevilerin hakları bu sefer daha iyi gözetilir olacaktır.

-IŞİD’in orta çıkmasının Sykes-Picot düzeni bakımından sonun başlangıcı olduğu iddia ediliyor. Siz bu tespite katılıyor musunuz, katılıyorsanız neden?

İŞİD, Kürd/Kürdistan sorununun uluslararasılaşmasında, büyük rol oynamıştır. Dünya, özellikle Avrupa, Kürd/Kürdistan sorununu daha iyi anlar, kavrar bir hale gelmiştir.

-Ortadoğu’da ne olursa Sykes-Picot Anlaşması tarihin çöplüğüne atılmış, sizin ifadenizle ‘Kürt karşıtı düzen’ son bulmuş olur?

Bağımsız Kürdistan kurulduğu zaman, Sykes-Picot düzeni tam anlamıyla çökmüştür, diyebiliriz.

Bize zaman ayırdığınız için tekrar teşekkür ediyorum. Sağ olun.

Ben de teşekkür ederim.

*Deng dergisi 97. sayısından alınmıştır.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89