• BIST 9716.77
  • Altın 2427.694
  • Dolar 32.5699
  • Euro 35.0032
  • İstanbul 17 °C
  • Diyarbakır 17 °C
  • Ankara 22 °C
  • İzmir 17 °C
  • Berlin 6 °C

Bekâroğlu: Kabadayılıkla devlet yönetilmez!

Bekâroğlu: Kabadayılıkla devlet yönetilmez!
'Oruç tutan insanlar, cezaevinde açlıktan ölen insanlar üzerine biraz empati yapsınlar ve düşünsünler. Nasıl bir ortam var ki, insanlar siyasi talepleri için bedenlerini ölüme yatırıyorlar.'

12 Eylül’den bu yana Kürt tutsaklar tarafından 60’a yakın cezaevinde devam eden süresiz açlık grevinde kritik bir aşamaya girildi. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecritin kaldırılması, anadilde eğitim ve savunma talepleriyle açlık grevine başlayan tutsakların sayısı her geçen gün artıyor. F tipi cezaevlerine karşı 2000 yılında başlatılan açlık grevlerinde arabuluculuk görevi üstlenen heyetin içinde yer alan Mehmet Bekâroğlu ile açlık grevini, hükümetin tutumunu ve medyanın tavrı üzerine konuştuk.

2000 yılında yapılan ölüm orucunun son bulması için arabulucu görevi üstlenmiştiniz. O günkü deneyimlerinizi biraz aktarır mısınız?

- 2000 yılında yapılan açlık grevleriyle bugün yapılan grev arasında benzerlikler olsa da talepler farklıydı. O zaman talepler cezaevi koşullarından kaynaklanıyordu. Şimdi açlık grevlerinde daha çok siyasi talepler öne çıkıyor. Taleplerin tamamen siyasi olması önemli bir farktır. Yine 2000 açlık grevi bu kadar yaygın değildi ve bu kadar kitlesel destekleri yoktu. Dolayısıyla arabulucuların işi daha kolaydı.

Medyanın tutumu nasıldı o zaman? Şimdiki durumla kıyaslanırsa...

- Başta medya bütünüyle olumsuz bir tavır içindeydi. Sonra insan hakları savunucularının yaptıkları çalışmalar sonucu bir yere kadar destek oldular. Ancak daha sonra görüşmelerin olumsuz sonuçlanması üzerine medya birdenbire değişti ve müdahale yapanlarla birlikte oldu. Neredeyse cezaevlerinin duvarlarını yıkan iş araçlarına bineceklerdi. “hayata dönüş” yalanının müthiş propagandasını yaptılar. Türkiye’de medya çok çabuk değişiyor. Şimdi de öyle oldu, başta medya görmedi, son günlerde bir ilgi var. Tabii hükümet yanlısı medya Başbakanın açıklamalarına paralel olarak olumsuz bir dille gündeme getiriyor. Küçük düşürücü, tahrik edici, aşağılayan, hakaret eden bir tavır içindeler. “Yiyorlar, içiyorlar” gibi fotoğraflar yayımlıyorlar. Bu çok olumsuz etki yapıyor ve inatlaştırıyor. Kürtler ve Türkler birbirinden psikolojik olarak kopuyor. Başbakana yakın medya ve aydınların bunu görmesi gerekiyor. Hükümet yanlısı medya bir zamanlar kendilerini yargısız infaza tabi tutan Hürriyet gazetesi gibi yayınlar yapıyor, o dili, o tarzı kullanıyor. O zamanki Hürriyet İslami kesimi nasıl resmediyor idiyse, bugün İslami kesimin gazeteleri, örneğin Akit Gazetesi, muhaliflere öyle bakıyor, öyle yazıyor. Sistem aynı, tazr aynı, yöntemler aynı. Sadece mağdurlar değişmiş.

Başbakan Erdoğan’ın ilk açıklamaları ‘Aç kalan yok, herkes bir şeyler yiyor’, ‘Devlete şantaj yapılıyor, devlet kimseye pabuç bırakmaz’ şeklinde oldu. Başbakanın bu açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- AK Parti artık devletin dilini kullanıyor. 12 Eylül düzeni devam ettiği müddetçe, iktidar olanların kimliği önemli değil. İster AKP ister CHP olsun. Yine de insan şaşıyor; AK Parti geçmişte bu devlet etme tarzından çok muzdarip olan insanlardan oluşuyor. Bu insanlardan farklı davranmaları beklenirdi. Bir de bu insanlar Müslüman! Müslüman dendiği zaman; insaflı, insan hayatına önem veren, vicdanlı insanlar anlaşılmalı, değil mi? Ama böyle olmuyor. Başbakan’a bakın; Tansu Çiller gibi, Süleyman Demirel gibi, aynı psikoloji. Bildiğimiz ceberut devlet karşımızda. Biraz vicdan ve insaf sahibi olan Roboski’de çıkar bir özür dilerdi, değil mi. Bir Müslüman’dan bu beklenirdi, değil mi? Ancak bu zihniyette ‘devlet kutsaldır’ mantığı var. Burada insan araç. Vicdan sahibi bir insanın yapacağı şey midir bunlar? Şimdi açlık grevindeki insanlar için ‘çeşitli duyumlar alıyoruz, istihbarat alıyoruz, yiyorlar’ diyorlar. Bu çok tahrik edici, insanlara bu sözleri hakaret olarak algılıyor. Ben ilkesel olarak ölüm oruçlarını bir hak arama yöntemi olarak kullanılmasına karşıyım. Ama şimdi bir vakıa ile karşı karşıyayız. İnsanlar benim canımdan daha önemli değerlerim var diyor, davam var diyor. Ölüm orucuna yatıyor, 50. Güne girdiler.

Bu kriz fırsat doğurabilir

- Bu kriz fırsat doğurabilir Şimdi acilen bir şeyler yapmak ve bu ölüm oruçlarını sonlandırmak gerekiyor. Ayrıca bu kriz bir fırsata da dönüşebilir. Kürt sorunu konusunda önümüzdeki süreçte bir şey yapılmak isteniyorsa bana göre bu bir krizi fırsat olarak kullanabiliriz. Eğer bu krizi çözerlerse bu herkesi rahatlatır, güven ortamının oluşmasını sağlar. Bundan sonra atılacak adımların arkası çok kolay gelir. Gerçekten bu meseleyi çözmek istiyorlarsa bu bir fırsattır. Çeşitli söylenti ve yorumlar var ‘Başbakan cumhurbaşkanı seçimlerine kadar birşey yapmayacak’ diye. El insaf! Eğer böyleyse sen nasıl bir insansın, nasıl bir Müslümansın? İki sene daha miliyetçi oyları toplamak için gerginliği sürdüreceksin. Bunun için kaç Kürdün, kaç Türkün ölümünü getireceğini görmüyor musun? Böyle bir şey olabilir mi?

İnsanlar ölümüne siyaset yapıyor

- İnsanlar ölümüne siyaset yapıyor Evet, başbakanın karşısında bir siyasal Kürt hareketi var. Onlar da siyaset yapıyorlar, ölümüne yapıyorlar bunu. Bu bir gerçek bir vakıa. Kaç tane Kürt çocuğu Öcalan için üzerine benzin dökerek kendisini yaktı! Bunun doğruluğunu tartışmıyorum ama ölümüne siyaset yapıyor insanlar. Buna yalış diyebilirsiniz, ama böyle demenin bu gerçeği değiştirmiyorki. Başbakan ve danışmanlarının bu diliyle bu iş çözülmez. ‘Şantaj yapıyorlar-yapmıyorlar’ deniliyor. Evet, siyasette böyle şeyler vardır. Burada inatlaştınız ‘şantaj yapıyorlar’ diye, hiç bir adım atmadınız, öbür taraftan yapıyı tanıyorum geri adım atmazlar. Peki, ne olacak? İnsanlar orda ölsün mü? Sosyal medyadaki sorumsuz ergenlerin yazdıkları gibi mi devleti yöneteceksiniz? Kürtlerle Türkler birlikte yaşayacaksa daha fazla kopmaya tahammülümüz kalmadı. Şimdi önemli olan geri dönüşü olmayan hasarlar ortaya çıkmadan bu acil sorunu çözebilmektir. Bu iş de Kürt meselesi de konuşularak çözülecek, bağırarak, çağırarak, birbirimize hakarete ederek değil.

Hükümeti yakından tanıyorsunuz; önümüzdeki günlerde nasıl bir gelişme öngörüyorsunuz?

- Her şeye rağmen aklıselimin devreye girmesini umuyorum. Evet, bu arkadaşları tanıyamıyorum ama böyle mekanik, soğuk bir devlet, mahkeme duvarı gibi bir devlet, yıllardan beri değişmesini istediğimiz ceberut devlet gibi davranmalarını anlayamıyorum. İktidar hırsı mı, nedir? Öyle bir psikolojiye, bu psikolojiye empati yapamıyorum ve şaşıyorum. Onun için bir öngörüde bulunmakta da zorlanıyorum. Hükümet zaman zaman müdahaleyi gündeme getiriyor... Geçmişte yaşanmıştır ve görülmüştür. Bu en büyük yanlış olur. En büyük provokasyon olur. Yapılacak bir müdahaleyi hem tıbbi açıdan yanlış buluyorum hem de siyasi açıdan yanlış buluyorum. Çok yanlıştır. Kabadayılıkla devlet yönetilmez. Devlet ceberut şekilde hareket etmesin. Devlet aklı; isyan eden yurttaşı varsa onu da insan olarak görür. Yargılar, hapse atar o ayrı bir şeydir. Devlet varsın geri adım atsın. Geri adım dediğin ne? Anadilde eğitim, savunma hakkı geri adım mıdır? Bu gasp edilmiş doğal bir haktır ve hakkını geri iade etmelisin. İşi bu hale getiren devlet. Şimdi bunda inat ediyorsun. Bunun için insanlar dağlarda ölüyor. Şimdi de cezaevlerinde insanlar ölecek, ölmesin. Her iki taraf da empati yapsın.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

- İnsandan değerli hiçbir şey yok. Bu ülke 30 seneden beri insan kaybediyor. Buna dur deme imkânı var. İslami kesimin aydınları, önde gelenleri bu konuda hükümete baskı yapsınlar. Mazlum- Der’in öncülüğünde İslami kesimler bir imza kampanyası başlattı, bu güzel bir gelişme. Dağda her gün insanlar ölüyor, bu düşmanlıkları arttırıyor ama cezaevlerindeki ölümlerin etkisi bambaşka olur. Kürtleri ciddi bir şekilde koparır. Bir insan cezaevinde eriyor ve ölüyor. Açlıktan ölüyor. Buna empati yapsınlar. Oruç tutan insanlar cezaevinde açlıktan ölen insanlar üzerine biraz empati yapsınlar ve düşünsünler. Nasıl bir ortam var ki, insanlar siyasi talepleri için bedenlerini ölüme yatırıyorlar. Bu ülkede nasıl bir baskı var ki, insanlar bunu yapıyor. Bunu düşünebilirlerse buradan bir kapı açılabilir. Bu kapıyı açmak zorundayız. Eğer kapıyı açmazsak bu yara derinleşir, kaosa dönüşür, bu kaos da hepimizi, ama önce hüküKüçük düşürücü, tahrik edici, aşağılayan, hakaret eden bir tavır içindelermeti yutar.

Sedat Yılmaz - Özgür Gündem

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Diğer Haberler
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89