• BIST 10177.24
  • Altın 2412.296
  • Dolar 32.3677
  • Euro 34.7308
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 20 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 22 °C

Türkiye’nin Kürdistan siyaseti

Günay Aslan

Çok değil, bundan 7 sene önce bugünleri göreceğimiz her halde kimsenin aklının ucundan bile geçmezdi.

O günlerde devleti, hükümeti, siyaseti, üniversiteleri, kanaat önderleri ve gazetecileriyle Türkiye’nin, 'Bağımsız Kürdistan' fikrini destekleyeceği, hatta buna öncülük edeceği söylenseydi, eminim çoğu insan güler geçer; bunu söyleyenin aklından şüphe ederdi.

Zira çok değil, sadece 7 sene öncesine kadar Türkiye’de Kürdistan demek ve bağımsız bir Kürt devleti istemek her babayiğidin harcı değildi.

Çünkü Kürdistan dendiği her defasında devleti, hükümeti, siyaseti, üniversiteleri, kanaat önderleri ve gazetecileriyle Türkiye’nin ırkçı histerisi tsunami gibi aniden yükselir, bunu söyleyeni deyim yerindeyse anasından doğduğuna pişman ederdi.

Ne de olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin milli siyaseti Kürt ve Kürdistan'a karşıtlık üzerine inşa edilmişti.

Lozan’da tescil edilen yeni Türk devleti oligarşinin ve emperyalizmin ihtiyaçlarına göre şekillenmişti. Bu da inkar ve imha siyasetini beraberinde getirmişti.

Türkiye 2007’den bu yana geleneksel politikasını değiştirmeye; Kemalistlerin tahtına oturan İslami hareket üzerinden Kürtlerle ve Kürdistan’la yeni ilişkiler kurmaya ve -yapabilirse- yeni bir gelecek inşa etmeye çalışıyor.

Ancak Kemalist Cumhuriyet’in zihinlere kazıdığı Kürt düşmanlığını ortadan kaldırmak çok da kolay görünmüyor.

AKP’yle birlikte Türkiye Kürtleri artık 'düşman değil, müttefik' olarak gördüğünü söylüyor ama, hem gereklerini yapmıyor hem de bunu köklü bir zihniyet devriminin tetiklediği insani, vicdani ve demokratik değerlerle değil, reelpolitik hesaplarla açıklıyor.

Hal böyle olunca; yeni Türkiye Kürtlerle ilişkisi ve işbirliğini ekonomik ve siyasi çıkarlar üzerine oturtunca Kürt düşmanlığından kurtulmak kolay olmuyor. Aksine bu yaklaşım yeni sorunlar yaratıyor. Her şeyden önce de güven sorununu derinleştiriyor.

Evet; zengin petrol ve gaz yatakları, madenleri, tarıma elverişi arazileri ve su kaynaklarıyla Kürdistan, Türkiye’nin iştahını kabartıyor.

Sadece Güney Kürdistan’da 55 milyar varil petrol rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bunun yarısına yakın petrol rezervi de Rojava’da bulunuyor.

Ayrıca Güney'in ve Rojava’nın dünyanın en zengin doğalgaz rezervlerine sahip olduğu da biliniyor.

Bütün bunlar Türkiye’nin Kürdistan’a bakışını değiştiriyor. Onu uzlaşmaya ve işbirliğine zorluyor ama, bunun olumlu olduğu kadar sorunlu olduğunu da görmek gerekiyor.

Olumlu çünkü, nedeni ne olursa olsun Türkiye Kürtleri ve Kürdistan’ı inkardan vazgeçiyor. Vazgeçmekle kalmıyor, 'stratejik ortaklık' kurmaya da çalışıyor.

Ancak bunu zayıf bir temelin üzerine bina ediyor. Böylesi bir temelin reelpolitik hesaplar değiştiğinde – 100 yıl öncesinde olduğu gibi- çökeceğini görmek gerekiyor.

Reelpolitik hesaplar başka bir ülkenin Kürdistan’a açılması, onu tanıması ve hatta onunla ortaklık kurması için yeterli olabilir ama, Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel perspektifi açısından Türkiye için bunun yeterli olamayacağını görmek gerekiyor.

Türkiye'nin Kürtlerle ve Kürdistan'la ilişkisini ve işbirliğini petrol ve gaz üzerine değil, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük üzerine bina etmesi gerekiyor.

Bunun için de geçmişiyle samimi bir biçimde yüzleşmesi; en azından 100 yıllık bu inkar ve imha siyasetinin hesabını vermesi ve Kürtlerin adalet taleplerini gerçekleştirmesi gerekiyor. Fakat Türkiye bunun yerine kanlı geçmişin üzerinden petrol ve gaz boru hatları geçirerek Kürtlerle bir gelecek kurmaya çalışıyor!

Bunun Kürtlerle Türkler arasındaki ilişkileri geliştirmeyeceği ve yeni sorunlar üreteceğini görmek gerekiyor.

Zira yüzyıllık ırkçı zehirlenmenin bir sonucu olarak bugün ortalama bir Türk Kürtleri hala bir tehdit unsuru olarak görüyor.

Ayrıca ortalama bir Türk Kürtler ve Kürdistan hakkında kulaktan dolma yalan yanlış bilgiler dışında hiçbir şey de bilmiyor. Bin yıldır aynı coğrafyayı paylaştıkları Kürtleri ve Kürdistan’ı tanımıyor, tanımaya da yanaşmıyor. Bu yüzden de ortak duyarlılık ve ortak gelecek iradesi yeterince gelişmiyor.

Dolayısıyla Türkiye’nin Kürtlere ve Kürdistan’a enerji açığını kapatmak amacıyla açılmadan önce Kürtleri ve Kürdistan’ı Türkiye’ye açması; anlatması ve sağlam bir 'kardeşlik hukuku' oluşturması gerekiyor.

Ne ki Türkiye geçmişten ders almışa benzemiyor. Almadığı içindirki insani nedenlerden değil, reelpolitik hesaplardan hareket ediyor.

Bu yüzden de devleti, hükümeti, siyaseti, üniversiteleri, kanaat önderleri ve gazetecilerinin Kürdistan’la ilgili söylediklerinin bir kıymeti harbiyesi bulunmuyor.

Çünkü tarih bize, reelpolitik hesapların değişmesi halinde herşeyin tersine döneceğini; ırkçı histerinin tsunami gibi aniden yükseleceğini gösteriyor.

Küresel sistemin işbirlikçisi 'beyaz elit' de zaten bunun için pusuya yatmış bekliyor. Bu kesim bir Türk-Kürt savaşı için fırsat kolluyor.

Onu önlemenin; zihinlere zerk ettiği Kürt düşmanlığını silmenin yoluysa köklü bir zihniyet değişimini gerçekleştirmekten; Türk-Kürt ilişkilerini kardeşlik, eşitlik ve özgürlük ekseninde güçlendirmekten geçiyor…

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89