• BIST 9079.97
  • Altın 2324.233
  • Dolar 32.3553
  • Euro 34.9392
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 16 °C
  • Berlin 6 °C

Türkiye ile AB arasında kriz artık sadece zaman meselesi

Kadri Gürsel

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Avrupa Birliği’nin Türk vatandaşlarına vize muafiyeti tanınmaması halinde birlik ile 18 Mart’ta imzaladıkları “mülteci anlaşması”nın hükümlerine uymayacaklarını son günlerde yakın geçmişe oranla daha sık ve düzenli biçimde dile getirmeye başlaması, Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir krizin yaklaşmakta olduğunu haber veriyor.

Erdoğan’a karşı düzenlenen 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra Türkiye’de ilan edilen olağanüstü hal rejimi çerçevesinde birçok temel hak ve özgürlüğün askıya alınmasından dolayı, Türkiye ve AB arasındaki vize muafiyeti mutabakatının uygulanması eskisinden de zorlaşmış bulunuyor. Krize doğru gidiş böylece hız kazanırken, Erdoğan’ın darbe girişiminden sonra kendisine yeterince destek olmamakla suçladığı Avrupalı liderlere karşı beslediği öfke ve güvensizliğin, soruna bir de psikolojik boyut eklediğini göz önüne almak gerekiyor.

Bu bakımdan, Erdoğan’ın “vize muafiyeti olmazsa mültecilerin geri kabulünün de olmayacağı” yolundaki sert açıklamalarının Ağustos ayında sıklaşarak neredeyse periyodikleşmesini rastlantı olarak görmemek gerek. Erdoğan son zamanlarda bu konuda ortalama beş günde bir konuşup aynı mesajı verdi. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları Türk medyası tarafından “Erdoğan’dan AB’ye rest” başlıklarıyla duyuruldu.

Son olarak 12 Ağustos’ta Alman RTL TV kanalına yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Vize muafiyeti ve geri kabul çok önemli, süreç işliyor. Maalesef Avrupa bu konuda verdiği sözü yerine getirmedi. Eş zamanlı olarak biz de adım atmak istiyoruz. Oldu, oldu. Olmadı kusura bakmasınlar biz geri kabulü yapmayız”. Erdoğan daha önce 8 ve 2 Ağustos tarihlerinde de benzer açıklamalar yapmıştı.

Erdoğan, Türk vatandaşlarına AB tarafından vize serbestisi sağlanmadığı takdirde, Türkiye’den Avrupa’ya geçen yasadışı sığınmacıların geri kabul edilmeyeceğini söylerken Türkiye-AB Mülteciler Anlaşması’nı dayanak olarak kullanıyor. Çünkü vize muafiyeti konusu, bu anlaşmada yer alıyor ve bu sayede Erdoğan geri kabul ile vizesiz seyahat arasında bir mütekabiliyet ilişkisi kuruyor.

Mülteciler anlaşması, 20 Mart 2016 tarihinden itibaren Türkiye’den Yunanistan’a geçiş yapan tüm yasadışı göçmenlerin Türkiye tarafından geri kabulünü öngörürken, Türkiye vatandaşlarına vize serbestisinin Haziran 2016’da yürürlüğe girebilmesini bir hedef olarak tespit ediyordu. Bu hedef tutturulamadı. Bütün işaretler, vizesiz seyahatin 2016’da mümkün olamayacağını gösteriyor.

Normalde ise mülteci anlaşmasından iki buçuk yıl kadar önce, 16 Aralık 2013’te AB ile Türkiye arasında imzalanan “Vize Serbestisi Mutabakatı”nda, her şey beklendiği gibi giderse, Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti uygulanmasının başlangıç tarihi olarak ekim 2016 hedeflenmişti. Vize serbestisi konusunun, başlangıç tarihi altı ay öne alınarak mülteciler anlaşmasına konulması, dönemin Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun kişisel çabaları sonucu gerçekleşti. AB tarafı buna neticede itiraz etmedi, çünkü 18 Mart 2016 tarihli mülteciler anlaşması, 16 Aralık 2013 tarihli vizesiz seyahat mutabakatının uygulanabilmesi için Türkiye’nin uyma yükümlüğü bulunan 72 kriteri ortadan kaldırmıyordu ve Ankara da bunu pekâlâ biliyordu.

Türkiye bu 72 kriterden 67’sini karşıladı. Bugünkü sorun ise Erdoğan’ın vatandaşları için vize muafiyetini, geriye kalan 5 kriterle ilgili düzenlemeleri yapmadan elde etmek istemesinden kaynaklanıyor. Ankara’nın yerine getirmekten kaçındığı bu ev ödevlerinden en önemlisi, yürürlükteki Terörle Mücadele Yasası’nın değiştirilerek AB normlarıyla uyumlulaştırılmasını gerektiriyor. AB’nin buradaki amacı açık: Gerek güvenlik güçleri gerekse de yargı, Türkiye’deki mevcut anti-terör yasalarını kullanarak temel hak ve özgürlükleri ihlal eden uygulama ve kararlardan uzak durmalı ki, bunlardan zarar görebilecek her türden mağdur Türk vatandaşı için vizesiz seyahat, Avrupa ülkelerine siyasi sığınmayı özendirici bir işlev görmesin... Kısacası AB kendini koruma amacıyla hareket ediyor ve dolayısıyla, Türkiye’deki baskıcı ve kısıtlayıcı yasal çerçeve değişmeden Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanıyarak yeni bir mülteci sorunu ile karşılaşmak istemiyor.

Erdoğan’ın gereğini yerine getirmekten uzak durduğu diğer dört kriter arasında “yolsuzlukla mücadelede yasal çerçevenin AB standartlarına yükseltilmesi” ve “kişisel verilerin korunmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin yapılması”nın yer aldığını hatırlatalım.

Erdoğan, vize muafiyeti sağlanmadığı takdirde AB’yle mülteci anlaşmasını feshedeceğini söylemeye ağustosta başlamadı. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden önce de bu doğrultuda AB’ye rest çekiyordu. Söz konusu 72 kriterin yerine getirilmesini de içeren “vizesiz seyahat mutabakatı” 2013’te Ankara’da gözlerinin önünde imzalanmıştı... Buna rağmen, geçen 10 Mayıs’taki bir konuşmasında, “Şunu şunu yapacaksınız diyerek, 72 tane madde öne sürdüler. İş bu rivayet yeni çıktı. Yoktu bunlar, nereden çıktı bunlar?” diyebilmiştir.

Erdoğan’ın 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden önce eksik kalan söz konusu 5 kriterin gereğini yerine getirmemek için ileri sürdüğü maruzat, PKK’ya karşı bir yıl önce 24 temmuz 2015’te başlatılan topyekun savaştı. Erdoğan, PKK’yla mücadele tüm hız ve şiddetiyle sürerken anti-terör yasalarında reform yapılmasına, “örgütün çıkarlarına hizmet edeceği” gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Şimdi ise, düzenleyicisi ve uygulayıcısı ordu içindeki Gülenci şebeke olan 15 Temmuz darbesinden sonra, söz konusu kriterleri tamamlamamak için Erdoğan’ın daha da güçlü bir nedeni var: Resmen “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) olarak adlandırılan Gülencilere karşı olağanüstü hal ilan edilerek başlatılan yaygın ve acımasız tasfiye ve cezalandırma operasyonlarının aksamadan devamını sağlamak...

Başarısız darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal ile birlikte Türkiye, hakkında anayasaya uygunluk denetimi yapılamayan kararnamelerle yönetilen, özgürlüklerin daha da kısıtlandığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya almış bir ülke oldu. AB’den daha fazla uzaklaşmış bir Türkiye var artık. Bu şartlardaki bir Türkiye’nin, vize muafiyetinin uygulanabilmesi için eksik kalmış o kriterleri tamamlaması hiçbir biçimde mümkün değil.

Dahası, Gülencilerin devletten ve toplumdan tasfiyesi amacıyla başlatılan amansız kampanya çerçevesinde bu topluluğun mensuplarına karşı uygulanan on binlerce işten çıkarma, mal varlığı müsaderesi, gözaltına alma ve tutuklama vakasının yol açması muhtemel bir siyasi mülteci akınının potansiyel hedefi de Avrupa’dır.

Vizenin kaldırılmasında daha da ısrarcı olmuş bir Erdoğan ile vizeyi sürdürmek için nedenleri daha da artmış bir Avrupa arasında şiddetli bir krizin patlak vermesi, bu şartlar değişmediği müddetçe sadece bir zaman sorunudur. (Al Monitor)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89