• BIST 10082.77
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 15 °C
  • Diyarbakır 23 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 21 °C
  • Berlin 19 °C

Tel tel sayarım zülfünü...

Nihal Bengisu Karaca

Sencer Ayata’nın başörtüsü “problemi”ne bulduğu çözüm, iki gündür dalga konusu. Ayata’nın iyi niyetli olduğuna kuşkum yok, ancak sistemle “başörtüsü”nü uzlaştırmaya çalışırken, başörtülü kadınları kendi arasında bölecek, bütün kışkırtmalara rağmen husule gelmemiş olan tesettürlü-tesettürsüz husumetinin kibritini yakacak bir öneri getirmiş oluyor: Saçlar önden görünecek şekilde örtülürse sorun bitermiş. Acaba kaç tel görünürse, başörtüsü kamusal alanda tehdit olmaktan çıkar? Laikliğin benim önden görünecek tellerime bağlı olması biraz abuk bir durum değil mi? Kapı önlerinde kızlara “zülüf kontrol” mü yapılacak şimdi? Kızları en az 100 adet saç telini göstermeye ikna etmek için kâkülde yaratıcı açılımlar gerçekleştiren İran mahreçli kuaförler mi tahsis edeceksiniz odalara?.. Bunun gibi, yığınla sorumuz var.

Dahası akıllara şu gelmiyor mu? Uzlaşabilmek için kendisinden fedakârlık istediğiniz kesimler, bir gün kalkıp, “Demek bu işler uzlaşma ile oluyor, o halde ben saçımın önünü gösteriyorsam, siz de bacaklarınızı, göğüslerinizi daha çok kapatın” derse ne olacak? Saçını önden gösterene iki gün sonra, “Aman zaten saçını görüyoruz, ha bir kısmını görmüşüz ha hepsini, aç gitsin” demeyeceğiniz ne malum?

Üniversite öğrenciliği bir kamu görevi değil, kamu hizmeti değil, vatani borç değil: Anayasal bir hak ve böylesi bir temel hakkın kullanımı yine Anayasa tarafından güvence altına alınmış din ve vicdan özgürlüğünün sınırlandırılmasına bağlanamaz.

Uzlaşma fetişizmi, yeni dayatmalar, bindirme sentezler getirir. Bırakın hayat yapsın o sentezi. Biraz rahat olun. Bakın, üniversiteye giden kızlar zaten tesettürlerini kampusun “main stream” kodlarına uydurmakta oldukça mahirler.

Kendi haline bırakıldığında hayat her şeyi zaten harmanlıyor, buluşturuyor. Din hayatı belirliyor, sonra hayat dönüp dinsel pratiği etkiliyor; fazlalıklarını alıyor, eksik ve güdük kalan ne ise ona ekliyor, yumurta mı tavuktan çıktı tavuk mu yumurtadan çıktı silikleşiyor, kişi anlayış gördüğü ve ötekileştirilmediği düzlemde “din” zannederek sertleştirdiği savunma mekanizmalarını gevşetiyor. İnançları kendi haline bıraktığınızda o, bir şekilde hayatla barışık olan mecrayı tercih ediyor.

Bu döngüyü göremeyene de CHP’li deniyor. İnsanları, inançları, hassasiyetleri sıkıştıra sıkıştıra katılaştırıp kalabalıklardan koparan ile sonra kalkıp bundan şikâyet edenlerin, vay gettolaşıyorlar, vay cemaat oluyorlar diye yakınanların aynı kişiler olması da hazindir.

9 ay askerlik ve nihayet eşit muamele

Yeni Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, ayağının tozuyla farklı bir askerlik uygulamasını gündeme getirdi. Bu modele göre, üniversite mezunu ya da değil herkes 9 ay askerlik yapacak ve aynı karavanadan yemek yiyecek.

Profesyonel ordu, cazip yanları olmasına rağmen pek çok sıkıntı barındıran bir model. Bedelli askerlik fikri ise son derece kötü, bunu daha önce de yazdım. Askerlik yapanların eğitim durumlarına göre ayrılmaları ve birbirinden çok farklı şartlarda askerlik yapmaya zorlanmaları ise en haşin olanıydı. Zira dört yıl okul okumuş arkadaşlar, istedikleri takdirde kısa dönem askerliği 6 ay yaparken, lise mezunu gençlerimizin askerlik süresi 15 aydı. Askerliğini yedek subay olarak yapmak isteyen üniversite mezunları ise açıktan daha iyi hatta bazen “insan” muamelesi bile görebilirken, erlerin böyle bir şansı olmuyordu.

Kimse kusura bakmasın ama devletin herkesi zorunlu olarak tabi tuttuğu bu görevi yüklerken, bir de sınıflamalar ve bloklamalar yapması adalet ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şeydi. Malumunuz memleketimiz, “Zaman makinesi icat edecektik” yahut, “Tam aya gidiyorduk çocuğu aldılar Sinop’a götürdüler” memleketi de değil. Asıl iş üretenler, ülkenin en ağır ama en hoşa gitmeyen işlerini yapanlar teknik lise mezunları, düz lise mezunları, ilköğretim mezunları. Ayrıca herkes üniversiteyi kendisi için okuyor, vatanı için değil, neden vatani görev sırasında bu durum bir imtiyaza dönüşüyordu, belli değil. Dolayısıyla süreyi kısaltıp konumları eşitlemek çok mantıklı görünüyor. En azından ehveni şer.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89