• BIST 10643.58
  • Altın 2504.005
  • Dolar 32.1989
  • Euro 34.8984
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 24 °C
  • Ankara 24 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 18 °C

Tekmili birden "Misliyle intikam" filmi

Gülay Göktürk

Dört gündür, televizyon ekranlarından naklen savaş izliyoruz.

Tanklarıyla, toplarıyla büyük bir savaş makinesi, korkunç homurtularla harekete geçiyor. Helikopterler, savaş uçakları çevik hareketlerle dağların yamaçlarını yalayıp geçerken kustukları ateş toplarıyla aşağıda karınca sürüsüne benzeyen minik karaltıları hareketsiz hale getiriyor. Tam teçhizatlı bordo bereliler, namlularını burnumuza doğrultup önümüzde gövde gösterisi yapıyor. Savaşı, savaş uçaklarının gözünden seyrediyor, bombaların düşüşünü, az sonra havaya yükselen ateş ve toz sütununu ve ardından tüten dumanları izliyoruz.

Hayır! Başbakan Erdoğan, genel yayın yönetmenlerinden bunu istemiş olamaz! Terör örgütünün amacına alet olmayın; halkta panik ve çaresizlik duygusu yaratacak yayınlar yapmayın, demiştir mutlaka ama "Şehitlerimizin intikamını nasıl aldığımızı, teröristleri nasıl böcekler gibi ezip geçtiğimizi izletin halka" demiş olamaz.

Yoksa olabilir mi? Acaba, her akşam ana haber bültenlerinde izlediğimiz o "Misliyle Savaş" görüntülerini kim çekiyor ve kim servis ediyor haber merkezlerine?

Neden genel yayın yönetmenleri bir an için durup düşünmüyor, bu bombaların yok ettiği insanların aileleri de bu yayınları izliyor, diye...

Medya, terörü güçlü göstermemek için, halkı paniğe kaptırmamak için nasıl dikkatli olmak zorundaysa, dağlarda öldürülen o PKK'lıların her birinin, anaları, babaları, kardeşleri, çocuk çocukları olduğunu da unutmamalı, bu konuda da dikkatli olmak zorundaydı. O PKK'lıların ailelerinin de bu naklen savaşı izlediğini aklından çıkarmamalıydı. İsterse bütün Kürtler teröre lanet etsin, hiçbiri PKK'yı desteklemesin; bir halka, çocuklarının katledilişini canlı yayınında izletmenin yüreklerini nasıl dağladığını düşünecek kadar bir empati yeteneğimiz yok mu bizim?

Çoğumuz, Kaddafi gibi bir caninin linç edilişini görmeye bile dayanamazken, Kürt ana-babaları, dağdaki oğullarının üstüne bomba yağdırışını izlemeye mecbur bırakmak zalimlik değil mi?

Yazılarımı takip edenler, güvenlik kuvvetlerinin PKK terörüne karşı etkili mücadelesine karşı olmadığımı; karşı olmak bir yana, bunu devletin vatandaşına karşı temel görevi olarak gördüğümü bilirler.

Ordu elbette teröre karşı savaşacak. Ama bunun reklamını yapmak ne demek oluyor? İzlediğimiz bu "Misliyle Savaş" filmlerine ne gerek var?

Kekliktepe'deki askeri hezimeti böyle bir gövde gösterileriyle örtbas etmeye mi çalışıyorlar? Yoksa "toplumun gazının almak" dedikleri şey mi bu; 24 şehit verilmesinin yol açtığı infiali böyle mi yatıştırmaya çalışıyorlar?

Unutmayın ki, düşen o bombalarla hareketsiz hale gelen o karaltıların çoğu "dönüşü olmayan bir yola girdiğini" düşünen çaresiz gençler. Kim bilir, belki silah bırakmak için can atıyor; anlaşma olsun, şefler razı edilsin de evlerimize dönelim, diye dua ediyorlar. Belki de teslim olmak için fırsat kolluyor ama şeflerinin korkusundan yapamıyorlar bunu. Güvenlik güçlerimiz onları etkisiz hale getirmek için savaşıyorsa bunu mecbur kaldığı için yapıyor olmalı, keyifle, zevkle, gururla değil; intikam ya da misilleme için hiç değil...

İşte o yüzden de onların ölümleri bize naklen izlettirilmemeliydi. Bu trajediye tanık edilmemeliydik.

Ben burada bir halkla ilişkiler hatasından söz etmiyorum. Bu bir imaj sorunu değil, insanlık sorunudur; bir duyarlılık meselesidir; bir empati yeteneği meselesidir; terörün geçici, halkların kardeşliğinin ise kalıcı olduğunu kavrama meselesidir.

Şiddetin -zorunlu olarak başvurulduğu zaman bile- istenmeyen, kahrolarak başvurulan bir yöntem olduğunu hissetme meselesidir.

Dört gündür, televizyon ekranlarından naklen savaş izliyoruz.

Tanklarıyla, toplarıyla büyük bir savaş makinesi, korkunç homurtularla harekete geçiyor. Helikopterler, savaş uçakları çevik hareketlerle dağların yamaçlarını yalayıp geçerken kustukları ateş toplarıyla aşağıda karınca sürüsüne benzeyen minik karaltıları hareketsiz hale getiriyor. Tam teçhizatlı bordo bereliler, namlularını burnumuza doğrultup önümüzde gövde gösterisi yapıyor. Savaşı, savaş uçaklarının gözünden seyrediyor, bombaların düşüşünü, az sonra havaya yükselen ateş ve toz sütununu ve ardından tüten dumanları izliyoruz.

Hayır! Başbakan Erdoğan, genel yayın yönetmenlerinden bunu istemiş olamaz! Terör örgütünün amacına alet olmayın; halkta panik ve çaresizlik duygusu yaratacak yayınlar yapmayın, demiştir mutlaka ama "Şehitlerimizin intikamını nasıl aldığımızı, teröristleri nasıl böcekler gibi ezip geçtiğimizi izletin halka" demiş olamaz.

Yoksa olabilir mi? Acaba, her akşam ana haber bültenlerinde izlediğimiz o "Misliyle Savaş" görüntülerini kim çekiyor ve kim servis ediyor haber merkezlerine?

Neden genel yayın yönetmenleri bir an için durup düşünmüyor, bu bombaların yok ettiği insanların aileleri de bu yayınları izliyor, diye...

Medya, terörü güçlü göstermemek için, halkı paniğe kaptırmamak için nasıl dikkatli olmak zorundaysa, dağlarda öldürülen o PKK'lıların her birinin, anaları, babaları, kardeşleri, çocuk çocukları olduğunu da unutmamalı, bu konuda da dikkatli olmak zorundaydı. O PKK'lıların ailelerinin de bu naklen savaşı izlediğini aklından çıkarmamalıydı. İsterse bütün Kürtler teröre lanet etsin, hiçbiri PKK'yı desteklemesin; bir halka, çocuklarının katledilişini canlı yayınında izletmenin yüreklerini nasıl dağladığını düşünecek kadar bir empati yeteneğimiz yok mu bizim?

Çoğumuz, Kaddafi gibi bir caninin linç edilişini görmeye bile dayanamazken, Kürt ana-babaları, dağdaki oğullarının üstüne bomba yağdırışını izlemeye mecbur bırakmak zalimlik değil mi?

Yazılarımı takip edenler, güvenlik kuvvetlerinin PKK terörüne karşı etkili mücadelesine karşı olmadığımı; karşı olmak bir yana, bunu devletin vatandaşına karşı temel görevi olarak gördüğümü bilirler.

Ordu elbette teröre karşı savaşacak. Ama bunun reklamını yapmak ne demek oluyor? İzlediğimiz bu "Misliyle Savaş" filmlerine ne gerek var?

Kekliktepe'deki askeri hezimeti böyle bir gövde gösterileriyle örtbas etmeye mi çalışıyorlar? Yoksa "toplumun gazının almak" dedikleri şey mi bu; 24 şehit verilmesinin yol açtığı infiali böyle mi yatıştırmaya çalışıyorlar?

Unutmayın ki, düşen o bombalarla hareketsiz hale gelen o karaltıların çoğu "dönüşü olmayan bir yola girdiğini" düşünen çaresiz gençler. Kim bilir, belki silah bırakmak için can atıyor; anlaşma olsun, şefler razı edilsin de evlerimize dönelim, diye dua ediyorlar. Belki de teslim olmak için fırsat kolluyor ama şeflerinin korkusundan yapamıyorlar bunu. Güvenlik güçlerimiz onları etkisiz hale getirmek için savaşıyorsa bunu mecbur kaldığı için yapıyor olmalı, keyifle, zevkle, gururla değil; intikam ya da misilleme için hiç değil...

İşte o yüzden de onların ölümleri bize naklen izlettirilmemeliydi. Bu trajediye tanık edilmemeliydik.

Ben burada bir halkla ilişkiler hatasından söz etmiyorum. Bu bir imaj sorunu değil, insanlık sorunudur; bir duyarlılık meselesidir; bir empati yeteneği meselesidir; terörün geçici, halkların kardeşliğinin ise kalıcı olduğunu kavrama meselesidir.

Şiddetin -zorunlu olarak başvurulduğu zaman bile- istenmeyen, kahrolarak başvurulan bir yöntem olduğunu hissetme meselesidir.

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89