• BIST 10276.88
  • Altın 2390.367
  • Dolar 32.335
  • Euro 34.7427
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 11 °C
  • Ankara 9 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 15 °C

Süreç çöker mi?

Günay Aslan

Bugünlerde herkesin yanıtını aradığı soru bu.

Sadece Türk-Kürt ilişkilerinin geleceği açısından değil, hem Türkiye’nin iç dengeleri ve geleceği hem de Ortadoğu’daki güç dengeleri açısından da hayati önemi olan bir soru bu. Bu yüzden zaten çok tartışılıyor. Tartışma sorunun hayati öneminden kaynaklanıyor.

Görüldüğü kadarıyla da bir süre daha; en azından sürecin akibeti netleşinceye kadar tartışılacağa da benziyor. Ancak, bu sürenin uzun olmadığı, zamanın epeyce daraldığı da biliniyor. Birçok açıdan hayati önemi olan bu sorunun yanıtının Eylül, bilemediniz Ekim sonuna kadar alınması kaçınılmaz görünüyor.

Kürt tarafı birkaç aydır sürecin çöküşe gittiği uyarısını yapıyor. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık özellikle her fırsatta bunu dile getiriyor.

AKP Hükümeti’nin vermiş olduğu sözleri yerine getirmemesi, getireceğine dair de kamuoyu önünde açık bir tarih vermemesi Kürt tarafında tepki ve öfkenin yükselmesine de neden oluyor.

Öcalan’dan Kandil’e, BDP’den diasporaya bütün bileşenleriyle Kürt tarafında ciddi bir gerginlik, hatta kızgınlık gözleniyor.

PKK Lideri Öcalan daha önceki bir görüşmesinde hükümete 15 Ekim’e kadar süre verdiğini açıklamış ve somut adımların atılmaması halinde aradan çekileceği uyarısını yapmıştı.

AKP Hükümeti’nin savaş hazırlığı içinde olduğu belirten Cemil Bayık ise Eylül ayının 8 aydır devam eden çatışmasızlığının kaderini belirleyeceğini söylüyor.

Görüldüğü gibi top artık AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın sahasında; şimdi sıra onda, onun oynaması gerekiyor.

Naçizane düşünceme göre Türkiye’nin başbakanı son viraja giren çözüm sürecinin elden yitip gitmesine, bir sürecin daha hayal kırıklığıyla neticelenmesine izin vermeyecektir.

O istese de bence Türkiye’nin iç ve dış şartları buna izin vermeyecektir. Erdoğan ve hükümeti istese de istemese de verdiği sözleri yerine getirmenin arayışı içine girecektir.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bayık, AKP Hükümeti’nin savaş hazırlığı içinde olduğunu belirtiyor. Olabilir, muhtemelen bu tür hazırlıklar devam da ediyordur ancak, bu sorunun savaşla çözülemeyeceğini Bayık gibi Erdoğan da biliyor.

AKP Hükümeti savaşla sonuç alacağına inanmış olsa, ‘güvenlik konseptini’ sürdürüyor, savaşa devam ediyor olacaktı. Fakat sonuç alamadı ve bu yüzden zaten İmralı’nın kapısını çaldı.

Aradan geçen 8 ayda da sorunun siyasal zeminde çözülmesi yolunda epeyde mesafe alındı ve buradan geri dönüş kolay görünmüyor.

Dolayısıyla Erdoğan ve hükümeti Kürtlerin gasp edilen ulusal- demokratik hakları başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini sindirmekte zorlansa da çözüm sürecini noktalamak istemeyecektir.

Sürecin çökmesi Türkiye’nin iç ve dış politik stratejisinin de çökmesi anlamına geleceğinden naçizane düşünceme göre Kürtlerle savaş yerine uzlaşma eğilimi giderek gelişecektir.

Kürt ve Kürdistan meselesinin Türkiye’nin varlık-yokluk meselesi olduğunu bilenler biliyor.

Sürecin çökmesi demek bu meselenin hiçbir önemi olmadığı, 8 aydır yaşananların da bir şakadan, bir oyundan ibaret olduğu anlamına gelir ki bunun reel hayatta; yaşadıklarımızda bir karşılığı yok.

Çözüm kervanı 2013’le birlikte yola çıktı bir kere. Önemli aşamalardan da geçti. Hükümet aradan geçen 8 ay içinde verdiği sözleri yerine getirmedi.

Kürt tarafına sorunun ve sürecin ciddiyetine ve önemine uygun bir karşılık vermedi. Ama işte son son viraja da gelindi. Buradan ötesi yok.

Sürecin çökmesi demek, içeride ve dışarıda alınan risklerin ve harcanan emeklerin boşa gitmesi demek. Daha da önemlisi bundan sonrasının kestirilememesi, kanlı çatışmaların uzun yıllar devam etmesi demek.

Doğrusu ben, içeride derinleşen ekonomik krize, cemaatin ve ulusalcıların hükümet karşıtı girişimlerine, yükselen demokratik kitle tepkisine ve elbette yaklaşan seçimlere; dışarıda ise Mısır darbesine, Suriye’ye dış müdahale meselesine, İran’la yükselen gerilime, Avrupa’nın tecrit siyasetine ve Amerika’yla yaşanan çelişkilere bakınca zor günler geçiren hükümetin süreci çökertmek isteyeceğini sanmıyorum.

Belki yanılıyorum ama, devleti ve hükümetiyle Türkiye’nin çok büyük kayıplar vereceği, geleceğini riske edeceği ve Kürt meselesini artık içinden çıkılamaz hale getireceği bir sürece gireceğine ihtimal vermiyorum.

Bu Türkiye’nin intihar etmesi demektir ve mümkün gözükmemektedir.

Bu durumda geriye sürecin devam etmesi, Türkiye’nin Kürtleri itmek değil, kendine çekecek siyasetlere yönelmesi kalıyor ki nesnel süreç de bunu zorunlu kılıyor.

Kürt hareketi de bunun farkında olduğu için işi şansa bırakmıyor. Presi azalttığı zaman hükümetin işi ağırdan aldığını görüyor ve bu yüzden isabetli bir biçimde presi arttırıyor

*

Yazımı yazdığım saatlerde Ulusal Kongre Hazırlık Komitesi toplantı halindeydi. Komite, kongrenin başkanı ve kongreye katılacak delegelerin paylaşımı konusunda düne kadar bir uzlaşma sağlayamamıştı.

Uzlaşma –bu aşamada- zor görünüyor. Ayrıca uzlaşma sağlansa bile kongrenin 15 Eylül’de toplanması da imkansız. Bu durumda yeni bir ertelemenin kaçınılmaz olacağı anlaşılıyor.

Tabii, bunlar erteleme için görünen nedenler, bir de görünmeyen nedenler var. Konuyu önümüzdeki günlerde yazmayı düşünüyorum.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89