Boyuna kullandığımız ve bir an durup ne anlama geldiğini sorgulamadığımız klişe sayısı o kadar çok ki, bazen bunların hepsini bir araya getirip bir yazı dizisi yapasım geliyor.
Tabii bu olacak iş değil ama herhangi bir klişe çok popülerleşip dillerden düşmez hale gelmişse fırsatı kaçırmadan şöyle ciddi bir fikri saldırı düzenleyip, elimden gelirse tuz buz etmeyi de görev addediyorum. Zira herhangi bir şeyi sık sık ve yüksek sesle söylenince doğru zanneden, işittiklerini kendi mantık süzgecinden geçirmeye üşenen "düşünce tembeli" çok insan var ortalıkta.
Şu ara epey popülerleşen bir siyasi klişe var yine. Tercihe göre, "dış politikayı iç politikaya alet etmemek" ya da "dış politika konularını iç politika malzemesi yapmamak" şeklinde ifade ediliyor.
Bu cümlenin ne anlama geldiğini düşündünüz mü hiç?
Ne kadar absürt, ne kadar yanlış olduğunu? Ve imkânsızı istediğini?
Bu lafı duyduğunuzda, "iç politika, dış politika konularını malzeme yapmayacak da başka neyi yapacak; sabahtan akşama şantaj kasetlerini, liderler arası atışmaları mı konuşacağız" diye geçirmediniz mi içinizden hiç?
Dikkat ederseniz bu klişe genellikle herhangi bir hükümet dış politikadaki adımlarını iç kamuoyunun nabzını dikkate alarak attığında kullanılıyor. Diyelim, Almanya ya da Fransa başbakanları Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olumsuz bir tutum mu aldı? "İç politik endişelerle davrandığı" söyleniyor, hani sanki bir siyasi oportünizm söz konusu imiş gibi... Erdoğan Gazze meselesine özel bir duyarlılık mı gösterdi; "iç politikada güç kazanma peşinde" olmakla ya da "kendi kamuoyuna oynamakla" suçlanıyor.
Sanki bir politikacının "iç politik endişelerle" davranmasından, "iç politikada güç kazanma peşinde" olmasından ya da "kendi kamuoyuna oynaması"ndan daha normal, daha sağlıklı bir şey varmış gibi...
Demokratik ülkelerde bunun zaten böyle olması gerekmez mi? Hükümetlerin dış politikalarını belirlerken, yönettikleri toplumun ağırlıklı taleplerine, isteklerine, duygu ve düşüncelerine, hassasiyetlerine ve tepkilerine denk düşen adımlar atmaları değil midir onlardan beklenen?
Ama hayır... Bizim geleneğimizde böyle değildir...
Bizim geleneğimizde dış politika devlet politikasıdır. Politikacılar tarafından değil, "devlet adamları" tarafından yapılır. Öyle seçimle gelenlerin canı istediği diye değişebilecek bir şey değildir! Hele hele halkın hassasiyetlerine göre değişen bir şey hiç değildir! Zaten devlet halkın hassasiyetlerini dikkate almaz, o kendisi hassasiyet yaratır. Halkın hangi konularda hassas olması gerektiğini ona dikte eder ve bu hassasiyet oluşana kadar da endoktrinasyona devam eder.
Ne var ki bu gelenek de Türkiye'nin yaşadığı büyük değişimin dışında kalamadı. Bugün dış politika giderek artan oranda seçilmiş siyasetçiler tarafından, elbette ki halkın duyarlılıkları dikkate alınarak belirleniyor. Ezeli dostluk ya da ezeli düşmanlıkların, "ilelebet" sürecek ilkelerin, asla aşılmaması gerek "kırmızı çizgilerin" yerini pragmatik, esnek, halkın duyarlılıklarını dikkate alan yeni politikalar alıyor. Halk dış politika meselelerine eskiden hiç alışık olmadığımız kadar "burnunu sokuyor." Dışişleri bürokrasisi ve askeri bürokrasinin el ele verip oluşturdukları doğruluğu kendilerinden menkul siyasetlerini sorgusuz sualsiz on yıllarca uygulayabildikleri dönem artık geride kaldı. Dış politikanın derin devletin derinliklerinde dizayn edildiği dönem artık kapanıyor. Partiler, dış politikada iktidar olamazlarsa hiçbir alanda iktidar olamayacaklarını anladılar. Politikacıların bu alanda attıkları her adım geniş kitleler tarafından denetleniyor, eleştiriliyor. Artık sıradan insanlar, basit soruları ve sağduyulu müdahaleleriyle bu alanda söz söylemeye ve etkili olmaya başladı. Dış politika alanı artık sadece uzmanların anladığı ve kendi aralarında şifreli bir dille konuştuğu; geniş kitlelerin de "bu konu bizi aşar" psikolojisiyse kös dinlediği bir alan olmaktan çıktı.
Bu değişimin ardında da başka birçok değişimde olduğu gibi globalleşme yatıyor. Globalleşen dünyada politikanın içi-dışı kalmadı. İç politikayla dış politika arasındaki sınırlar yok oldu.
Ama kimi klişeler bir türlü tedavülden kalkmadı. Kimi politikacılar hâlâ ciddi ciddi "dış politikanın iç politika malzemesi yapılmamasından" söz edebiliyor ve bunu söylerken, işsizliğin, yoksulluğun ya da ekonomi politikalarının iç politika malzemesi yapılmamasını istemek kadar abuk sabuk bir şey söylediğini dahi fark etmiyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.