• BIST 9908.63
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 29 °C
  • Ankara 27 °C
  • İzmir 24 °C
  • Berlin 15 °C

Soma'dan da 'iki Türkiye' çıktı

Oral Çalışlar

Tribünler arası duvarlar her gün daha da sertleşiyor. 'Taraf olmayan bertaraf olur' geleneği toplumsal ruh halini şekillendiriyor.

Soma faciasıyla maalesef bir kez daha gördük: Türkiye, giderek daha da ciddileşen bir bölünme içinde. Bir tarafın “ak” dediğine, karşı taraf mutlaka “kara” diyor. Felaket, sevinç, mutluluk, hüzün dahil her türlü duygu, her türlü gelişme; “rövanş” açısından ele alınıyor. Bu “futbol maçı” psikolojisi içinde; gerçekler, tarafların gözünde, önemsizleşebiliyor.

Tribünler arasındaki duvarlar, her geçen gün, daha da sertleşiyor. “Taraf olmayan bertaraf olur” geleneği, toplumsal ruh halini şekillendiriyor. Böyle zamanlarda; objektifliği hedeflemek, gelişmeleri önyargılardan uzak sakin bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışmak, anlamsızlaşabiliyor.

Ortak bir gerçek inşasından, objektif bir gerçeklik arayışından; tamamen uzaklaşmış durumdayız. Herkes; “kendi gerçekliği” içinde yaşamayı, kendi dünyasının ürettiği yargıları tekrar etmeyi, yeterli görüyor.

İKİ AKIM İKİ YOL

Denebilir ki, bu durum yeni bir durum değil. Evet, Türkiye’nin iki yüzyıllık tarihi, “iki yol, iki akım”ın iktidar mücadelesi yürüttüğü bir temel kamplaşma içinde şekillendi. Otoriter modernleşmeci elitist akım ile; çevreden gelen, daha muhafazakar, daha popülist akım arasındaki mücadele, aralıksız sürdü.

Çevreden gelen muhafazakar akım; ilk kez, iktidarın önemli bir kesimini, kendi denetimine aldı. Yeni iktidar gücü; uzun yıllardır kendisine dayatılanları, adım adım reddederek; yeni bir merkez inşa etmeye başladı. Bu merkez, kendi “dayatmaları” ile ortaya çıktı.

SOSYALİSTLER

Eski “merkez”; iktidar rekabetinde yenik düştüğü oranda, umutsuz ve katı bir güce dönüşmeye başlıyor. Daha önce, seçimle kaybettiklerini; yıllardır elinde tuttuğu iktidar blokuyla, darbeyle, yargı ve bürokrasinin gücüyle dengeleyebiliyor; en kötü ihtimalle, iktidarı paylaşabiliyordu.

Asıl çatışmanın, bu iki ana akım arasında cereyan etmesine rağmen; bu iki akımın çevresinde kümelenmiş güçler de, sanki iktidar kavgasının içindeymiş gibi bir duyguyla hareket ediyorlar. Sosyalistlerin durumu, özellikle ilginç bir tablo oluşturuyor.

Sosyalistler; Cumhuriyet modernleşmesinin hem destekçisi, hem mağduruydular. Büyük baskılara uğramalarına karşın; Leninist ve Stalinist uygulamaların da etkisiyle; “otoriter modernleşme”ye, önemli bir oranda, yakın durdular. Bir “üçüncü yol” üretemedikleri gibi, bu doğrultuda bir güç birikimi de oluşturamadılar. Cumhuriyetin “ilerici-gerici” denklemi, onları da, büyük ölçüde yönlendirdi. Eğitim sisteminin de etkisiyle; sosyalistler de, “dinci-gericiliğin” karşısında konumlandıklarına inandılar. Şimdiki “konumlanma”ları da, esas olarak, bu paralelde.

KÜRTLER

Denklemden bir ölçüde kendilerini kurtarabilen grubun, Kürtler olduğunu söylemek mümkün. Topladıkları güç, bağımsız davranabilmeleri için bir imkan. Bu kamplaşmaya nisbeten daha objektif yaklaşıp; klasik “ittihatçı-itilafçı” denkleminin bir ölçüde dışına çıkabilen grubu, Kürtler oluşturuyor. Ama tabii ki, Türkiye’nin giderek daha da anormal bir boyut kazanan kamplaşması içinde, onlar da zorlanıyorlar. Demokrasi ve özgürlükler üzerine odaklanırken, iki taraftan da sıkıştırılıyorlar.

Buradan yola çıkarak, “üçüncü yol mümkün müdür?” sorusunu sorabiliriz.

Sonuç olarak, merkezi ele geçirmeye çalışan dalga, bir toplumsal dalga... Halkta geniş bir temeli var. O nedenle, etkisini ve gücünü hissettirmeye devam edecek.

“Eski merkez”; yeni iktidar gerçeğini kabullenecek, meşru görecek. İktidar mücadelesini daha meşru bir düzlemde yürütmeyi öğrenecek, alışkanlıklarını öyle veya böyle değiştirecek... Yükselen yeni güç merkezi de; şimdiye kadar kendisini “öteki”leştirenleri, “öteki”leştirme sevdasından vazgeçecek. Çünkü, karşısındaki “direnç”in de, somut ve yoğun bir toplumsal/düşünsel/mantıksal temeli var.

Soruyu tekrarlarsak: “Üçüncü bir yol”dan söz etmek ne kadar anlamlı? Bunu zaman gösterecek. Ama, en azından, “üçüncü bir ses”in, “makul olmaya çağıran” psikolojisinin, anlamlı olabileceğini düşünüyorum.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89