• BIST 10891.42
  • Altın 2529.106
  • Dolar 32.8951
  • Euro 35.7068
  • İstanbul 23 °C
  • Diyarbakır 25 °C
  • Ankara 19 °C
  • İzmir 27 °C
  • Berlin 20 °C

Solun darbeyle yolculuğu

Oral Çalışlar

Türkiye solunun militarizmle, milliyetçilikle, Kemalizmle mücadele noktasındaki derin parçalanması, bugün son derece ileri bir noktaya ulaşmış durumda.

Oğuzhan Müftüoğlu’nun, ‘Bitmeyen Yolculuk’ (Ayrıntı Yayınları) başlıklı anılarını merakla okuyorum. Arkamızda 45 yıllık bir tarih var. Bu tarihi hepimiz kendimizce değerlendirmeye çalışıyoruz. Oğuzhan’ın değerlendirmeleri de doğal olarak kendi öznel bakış açısını yansıtıyor.

Milliyet’in Pazar ekinde kitabı nedeniyle konuştuğu M. Zeynep Özkartal’la söyleşisinde, Oğuzhan solun darbecilikle ilişkisini değerlendiren şunları söylemiş: “Şimdi solun geçmişini darbecilikle suçlayanların hepsi, Hasan Cemal, Halil Berktay, Şahin Alpay, Oral Çalışlar hepsi darbeci kanadın içindeydi. Benim karşı çıktığım şey, onların kendilerine ait bir görüşü solun bütününe mal ederek geçmişi tümüyle suçlama yolunu tutmalarıdır.”

Oğuzhan’ın bu değerlendirmesine, “Hayır biz değil, sizler darbeciydiniz” gibi bir cevap vermem söz konusu olamaz. Geçmişe ilişkin analizlerde, ‘şunlar darbeciydi, bunlar değildi’ demişliğim yoktur. Amacım, ‘kirli-temiz listeleri’ oluşturmak değil, içinde yer aldığım hareketin ve solun genelinin tutumunu kendimce aktarmaya çalışmak.

68 kuşağının önemli bir kısmı Kemalist geleneğe bağlı ailelerin çocuklarıydı. Birçoğumuz henüz taze olan 27 Mayıs 1960 askeri darbesini ‘olumlu’ görüyorduk. Bizim feyz aldığımız Mihri Belli gibi önderler, 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelişini ‘karşı devrim’ olarak yorumluyorlardı. O dönemde solun neredeyse bütünündeki egemen anlayış buydu.

12 Mart’a olumlu bakış

12 Mart 1971 darbesinde, (Oğuzhan’ın da yönetiminde olduğu) Dev-Genç, ilk gün, müdahaleyi olumlu gören bir açıklamaya imza attı. Sonraki günlerde ise, ‘Şunlar yapılsın, bunlar yapılsın’ denilen bir talepler manzumesi sunuldu. Bu manzumenin darbe karşısında bir duruşu söz konusu olmadığı gibi, esas olarak ‘darbeyi olumlayıcı’ bakış açısının ağır bastığını söyleyebiliriz. Biz de o zaman çıkardığımız Aydınlık dergisinde ikircikli bir değerlendirme yapmıştık. En ‘sivil’ tutum, (içinde sorunlar barındırmasına rağmen) TİP Genel Başkanı Behice Boran’ınkiydi. Bu konuları iki yıl önce Oğuzhan’ın ve Ertuğrul Kürkçü’nün de yer aldığı bir panelde de tartıştık. Ertuğrul “İkinci gün tutumumuzu değiştirdik” şeklinde bir yorum yaptı. ‘Peki ilk gün neden destekçi sayılabilecek bir tutum gösterildi’ diye sordum… O günkü kavrayışımıza göre ordudan ‘ilerici’ bir müdahale gelmesi söz konusuydu…

12 Mart 1971’den sonra yapılan yargılamalar sırasındaki savunmalara, 27 Mayıs’ı büyük ölçüde olumlayan bir yaklaşım yansıdı. Kemalizm, birçok savunmada, sosyalizmle içiçe şekilde, adeta ona kardeş bir ideoloji gibi yer alıyordu. Bunları ne kendimi ve çevremi aklamak, ne de başkalarını suçlamak için söylüyorum. Amacım, sadece günümüz solculuğunun arka planındaki zaafları ve bugünlere taşınan ‘darbelere ve militarizme ılımlı yaklaşan’ eğilimi daha iyi anlayabilmek… Kendi geçmişimi de eleştirebilmek, kendi zaaflarımı ve yanlışlarımı da sağlıklı bir şekilde saptayabilmek benim için önemli.

Türkiye solunun militarizmle, milliyetçilikle, Kemalizmle mücadele noktasındaki derin parçalanması, bugün son derece ileri bir noktaya ulaşmış durumda. Belki de ilk kez hakiki bir bölünme gündemimize oturdu.

TKP’den gelen zaaflar

60’lı yıllar Türkiye’si, gerçekten bir altüst oluş ve kitlesel mücadeleler Türkiye’siydi. Genciyle, işçisiyle, köylüsüyle, memuruyla herkesin sokaklara döküldüğü bir değişim dönemiydi. Değişim talebi, sağcı iktidarlar ve askeri darbeyle bastırıldı.

Mücadeleye “öncülük” eden solun ise geçmişten devraldığı önemli zaafları vardı. TKP, Sovyetler Birliği’nin dünya politikasının bir parçası olarak Kemalizmle müttefik olmaya çabalamıştı. TKP yönetimi, yediği bütün darbelere rağmen, Kemalizmi eleştirmekten uzak duruyordu.

60’lı yılların başında solculuğa başladığımızda, sloganlarımızdan birisi ‘Yaşasın İkinci Milli Kurtuluş Savaşımız’dı. Örneğin Kürt isyanlarına bakış açımızı da kısmen Kemalizm şekillendiriyordu. Şeyh Said isyanını ‘gerici’ diye nitelemiş olmamız, bu bağlamda incelenebilir.

Tabii, bütün bu bilançoyu değerlendirirken, ilk ve en önemli Kemalizm eleştirilerinden birini yapan arkadaşımız İbrahim Kaypakkaya’yı anmadan geçemeyiz… Türk solunun Kemalizmle hesaplaşması kolay değil. Darbecilikle hesaplaşması ise hiç kolay değil...

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89