• BIST 9398.93
  • Altın 4130.244
  • Dolar 38.8133
  • Euro 44.0652
  • İstanbul 24 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 28 °C
  • Berlin 21 °C

Sol ve Greta Garbo

Ahmet Altan-

Sessiz sinemanın büyük yıldızı Greta Garbo, sesli filmler yapılmaya başlanınca “efsanesini sürdürebilmek” için sahneden çekilmiş, kimselere görünmediği münzevi bir hayatın içine saklanmış, insanların hafızasında kendisini sinemadaki o son görüntüsüyle dondurmuştu.

“Efsanesini”
yaşatabilmek için yaşamaktan vazgeçmişti.

Bugün Türkiye’de “sol”un bir bölümünün garip bir “Greta Garbo sendromu” yaşadığından kuşkulanıyorum.

Bir zamanlar yüzbinleri harekete geçirebilen “sol”, o geçmişin içine saklanarak, yaşamaktan ve kendini tartışmaktan kaçarak, hayatın içinde varlığını sürdürmekten kaçınarak “efsanesi” için kendini feda ediyor.

Bir zamanlar, izbe mahzenlerde teksir makineleriyle bildiriler basıp sokaklarda dağıtacak, başka bir fraksiyon tarafından vurulmayı ya da yakalanıp poliste işkence görmeyi göze alarak duvarlara yazı yazacak kadar “anlatma” isteğiyle dolu olan, anlatacak lafı olduğuna inanan “sol”, bugün önünde açılan gazete sayfalarına omuz silkecek, konuşmaktan imtina edecek kadar gerçeklerden, tartışmadan, hayattan korkuyor.

Bugünkü lafı tükenmiş yorgunluğun, geçmişteki coşkulu macerayı da silikleştireceğinden endişe ediyor.

Son tartışmalarda, hep bildiğimizi bir kere daha gördük, uzun yıllar “solu” temsil eden sosyalizm bu ülkede “akıl” üzerine değil “duygu” üzerine bina edilmiş, ezilen, sömürülen insanlar için duyulan o taşkın duyguların “sol” ya da “sosyalist” olmaya yeteceğine inanılmış.

Bugünkü tartışmalarda karşımıza çıkan yetersizlik, kırılganlık, solgunluk, güçlü bir akıldan ziyade çocuksu bir duygusallığın, bitmeyen bir “çocukluk hastalığının” günümüze de yansıyan belirtileri sanırım.

“Teorideki”
büyük boşluk, duygular coşkusunu kaybedince, yenilmişlik duygusu da güçlenince, şimdi “pratiğe” de yansımış.

Geçmişteki solcuların büyük bir çoğunluğunun bugün “ulusalcılıkta” aradığı, bir kısmının geçmiş maceraların gölgesinde hatıralarını yâd ederek bulmaya uğraştığı o “duygu kabarmalarının” çocuksuluğuna kapılmadan, “solculuğu” demokrasi kavgasında “akılla” devam ettiren çok az “solcu” kaldıysa bu ülkede, solu ve solculuğu da yeni baştan tartışmamız gerekir.

Tartışmaktan bu kadar korkarak “solculuk” olabileceğini sananların, geçmişteki gerçeklerin ortaya çıkmasının solun “hastalığının” anlaşılabilmesi, sağaltılabilmesi ve bugüne sağlıklı bir şekilde yeniden uyum sağlayabilmesi için önemini kavramayanların, “gerçeği aramayı” saldırı olarak görenlerin durup bir daha “solu” ve hayattaki işlevini tarif etmeleri gerekiyor.

Laflarla, hamasi söylenmelerle, akılla bağını koparan duygusallıklarla “sol” olunabileceğini sanmanın sonucunu, “ulusalcılaşmış”, gidip Kemalizm’e teslim olmuş, kendini hâlâ “sol” zannedenlere bakarak görebilirsiniz.

Sol, şiir değildir.

Sol, bir siyasettir.

Şiirli bir siyasettir ama siyasettir ve “sol” biçim değiştirerek de olsa varlığını daima sürdürür, “sol”un olmadığı bir toplum yoktur.

Akıl yerine duyguyu, teori yerine pratiği koymanın yarattığı boşluk, “solun” tek bir halinin, tek bir biçiminin olduğuna inanmaya götürüyor solcuların çoğunu; çevrelerinde proletaryayı, sosyalizmi, 19. yüzyıl emperyalizmini göremeyenler, “solun bugünkü işlevi nedir” diye sormak yerine hâlâ geçmiş yüzyılın gerçeklerinin var olduğuna inanmaya ve birçok Kemalist gibi geçmişte yaşamaya yatkın duruyorlar.

Sol kavramının insanlık sahnesine çıktığı zamana ve duruma bakarak da kolayca anlaşılacağı gibi “sol” toplumun değişim isteyen yüzüdür, insanoğlu “toplum” haline geldiğinden beri değişik isimler ve biçimler halinde sol daima varolagelmiştir, bundan sonra da varlığını sürdürecektir.

Değişim arzusu taşımayan bir toplum yoktur, o arzuyu sahiplenen, o arzuyu bir siyasete dönüştüren ve topluma değişimin kapılarını açan her hareket “sol” bir harekettir.

Sol, proletaryaya ya da sosyalizme yapışmış bir kavram da değildir, sol “değişime” lehimlenmiş bir kavramdır, proletaryanın ortadan kaybolması solu yok etmez sadece değişik biçimde oraya çıkmasına yol açar.

Ve çağımızda açıkça görüldüğü gibi sol her zaman sınıflararası mücadelelerle ortaya çıkmaz, Türkiye’de son zamanlarda yaşandığı gibi bazen “sınıf içi” mücadelelerle de ortaya çıkar; bugün “değişim” devlete bağımlı yerel sermaye ile devletten bağımsız uluslararası sermayenin kavgasında ortaya çıktı ve son dönemlerde yaşadığımız değişimleri devletten bağımsız uluslararası sermayenin temsilcileri gerçekleştirdi.

Yaşanan son değişimlerde sosyalistlerin hiçbir rolü olmadı, sosyalistler değişimi sağlamadı diye değişim gerçekleşmedi mi?

Solu sadece sosyalizme yapıştırmaya çalıştığınızda sosyalizmin rol almadığı her türlü değişimi reddetmeye, daha beteri karşı çıkmaya ve sonunda kaçınılmaz bir biçimde tutucu ve “sağcı” olmaya mahkûm olursunuz.

Tarihin bir evresindeki sınıf yapısına “solu” yapıştırırsanız, o evrenin geçmesiyle birlikte solun da yok olacağına inanırsınız.

Ve, yanılırsınız.

Hâlbuki “solu” yeniden tanımlamaya hayati ihtiyaç duyduğumuz bir noktadayız.

Türkiye’de son yıllarda “değişimin” öncülüğünü yapan, askerî vesayeti bitiren, demokrasiyle bağlar oluşturmaya çalışan “muhafazakâr görünümlü” uluslararası sermayenin temsilcileri yoruldu, artık değişimin değil statükonun temsilciliğine soyunuyorlar.

Burada “sol”, teknolojinin değişimiyle tarihten kaybolmaya yüz tutan “proletaryanın” yani tek bir “sınıfın” değil, demokratikleşmeyi ve değişmeyi arzulayan her sınıftan, zümreden insanın ortak hareketine dönüyor.

Bugün bu hareketin, bu değişim arzusunun siyasi bir karşılığı yok toplumumuzda ama bu siyaset mutlaka bulunacak, bunun temsilcileri mutlaka ortaya çıkacaktır.

Sınıflararası bir birlikteliğin gerçekleşme ihtimalini hatta mecburiyetini, “antagonist” çelişkilerden “non-antagonist çelişkilere” geçen bir dünyada yaşadığımızı görerek kavramak gerekir.

Toplumların, sınıfların ve çelişki biçimlerinin değişmeyeceğini sanarak “sol” olmak imkânsızdır, bunların değiştiğini kabul ediyorsanız o zaman da bu yeni değişimlere uygun bir “sol siyaset” bulmanız gerekir.

Bu siyaseti geçmişteki hatalarla yüzleşmekten korkarak, o hataları ortaya koyanlara kızarak, “kariyerist” jestlere sığınarak bulamazsınız, tartışarak, geçmişin hatalarıyla yüzleşerek, o hatalardan arınarak ve bugünkü toplumla ilgili analizleri yaparak bulabilirsiniz ancak.

Sol, geçmişteki bir efsane değildir.

Sol, her toplumda daima varolan ve varolacak bir gerçektir.

İsterseniz Greta Garbo gibi evlerinize saklanabilir, bugünün gerçeklerini görmeyebilir, ezberlerinizi ve zihinsel tembelliğinizi bir kahramanlık gibi sunabilirsiniz.

Sizi hayırla ve dostlukla yâd eder, solun her zaman varolacağını, hiçbir biçime mahkûm kalmadan hayata uyum sağlayarak akacağını bilerek biz değişim kavgamızı sürdürürüz.

  • Yorumlar 8
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • arda09 Mayıs 2012 Çarşamba 10:42SEN PARTİ KURMALISIN!

      Ahmet Altan kesinlikle bir parti kurmalı. O kadar güzel analizleri ve değişen topluma dönük öngörüleri var ki, bunların pratikte karşılık bulamaması insanı üzüyor.

      Yanıtla (0) (0)
    • ishak aksu09 Mayıs 2012 Çarşamba 16:14tartismak

      gercekten sol dunya gorusunun boyle analizlerle yeniden yaratilmaya ezilen somurulen insanliga sunulmaya ihtiyaci var.ahmet altani gercekten okumak dinlemek bir ayricalik.arda arkadasin istemini anliyor saygi duyuyorum,ama ben farkli dusunuyirum!siyaset hele hele ulkemizde insani kirletiyor.ahmet altan gibi aydinlarin bu yolda harcanmasi yazik olur,bir nevi vicdan muhakemecisi gibi duran konumu cok daha yararli.

      Yanıtla (0) (0)
    • serhad09 Mayıs 2012 Çarşamba 22:30Vicdan

      Ahmet Altan analizlerini vicdan ve gerçeklik ekseninde yapıyor. Taraf'tan ayrılan yazarlardan birisi sert ve hırçın ama hakikat için, diğeri sakin ve ummanı kıyıda seyreden bir bilgiç. saygı duyuyorum hepsine ama her insanın kendine göre zaafiyetleri ve kırılabilecek yönleri vardır. o dönemin izleri samimi sol ekibinin hala sinesinde yara, dokunduğunda çırpınan haşin bir yaralıyla karşılaşıyorsun. fakat taraf'ta bu konu ekseninde bir tartışma platformu oluşturu

      Yanıtla (0) (0)
    • serhad09 Mayıs 2012 Çarşamba 22:36vicdan-2

      çünkü taraf'tan başka bu konuyu enine boyuna tartışabilecek bir zemin, ülkenin ne 'muhafazakar' medyasında ne de diğerlerinde yoktur. güvendiğim severek okuduğum yazarların bir aydının farklı çıkışından yola çıkarak yollarını taraf'la ayırmasını doğru bulmuyorum. ama taraf da, içerisindeki birtakım kafaları ve tuhaf manşetlerin tezgahtarlarını sorgulamalı. Şahsen son zamanlarda taraf'ı sadece A.altan için okuduğumu söyleyebilirim. gerisinin her kalem

      Yanıtla (0) (0)
    • serhad09 Mayıs 2012 Çarşamba 22:41wicdan-3

      neşe ablamızı da unutmuyoruz...yeri yanımızda her zaman farklıdır. Ax Ax! Taraf, bazı köşelerinde dikenlerin olsa bile biz kürtler, bizim için oluşturulan kan göllerinde kopardığın engin çığlıkların hatırına seni unutmayacağız. çünkü biz vefalı bir kavimiz.

      Yanıtla (0) (0)
    • serhad09 Mayıs 2012 Çarşamba 22:47wijdan-4

      birêz nabi yagci, te ji bo me kurdan dengê xwe pirr bilindkir. li gor min tu rewşenbîrek wêrekî. divê tu têkoşîna azadiya mezlûman li hember zalima û zordestan bi nivîsên xwe dombike. ma tu biçî, Tayiz an Uslu an Baransu dikarin ciyên te tijî bikin. Mal ava! vegere, ciyê te Taraf e.

      Yanıtla (0) (0)
    • adil kizil10 Mayıs 2012 Perşembe 01:31solculukmu

      bu adama bilgi veren kim!!!

      Yanıtla (0) (0)
    • imran adsay10 Mayıs 2012 Perşembe 01:52haklısınız sayın altan

      halil berktayın hiç bir somut delil öne sürmeden,öne sürdüdüğü idalara karşı gelen ümit kıvanç a ve nabi yağcı ya katılmakla birlikte taraf daki yazılarına son vermelerini doğrusu anliyamadım.orada yazıp o gazetedeki zatlara cevap vermeleri mümkünken yazmaliydilar.rahatsız olanlar gitmeliydi.onlar gitti berktay kaldı 1 sıfır mağlup durumdayız velhasıl

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89