• BIST 10235.12
  • Altın 2392.404
  • Dolar 32.3509
  • Euro 34.7737
  • İstanbul 19 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 16 °C
  • İzmir 25 °C
  • Berlin 21 °C

Sel

Ahmet Altan-

Niye, “battığı“ için çok küçümsediğimiz ve kendimizi onlarla kıyaslayarak çok “akıllı” bulduğumuz Avrupa Birliği üyesi ülkelerde devletin yaptığı binaların bodrum katlarında insanlar ölmüyor da bizim ülkemizde ölüyor?

Cevap çok basit ve çok acıklı.

Oralarda insanlara daha çok önem veriyorlar ve bütün sistemlerini insanları korumak için kuruyorlar.

Yaptıkları ve bizim de “kendi Ankara kriterlerimiz var, bize ne sizin yasalarınızdan” diye burun kıvırdığımız yasaları “devleti” denetliyor sürekli, hata ve yolsuzluk yapmasına izin vermiyor.

Bizde devleti yönetenlerin birinci amacı “devleti denetim dışı” bırakmak.

Bütün kurnazlıklarını bunun için devreye sokuyorlar.

Samsun’da insanların bodrum katlarında boğularak öldüğü binaları yapan TOKİ’nin ne tür bir “denetlemeye” tâbi tutulduğunu merak edip araştırdık.

TOKİ yasasını incelettik.

Anlaşıldı ki TOKİ denetim dışı.

Kimse denetlemiyor TOKİ’yi, canının istediğini yapıyor.

İsterse gidip, uzmanların “oraya ev yapmayın” diye defalarca uyardığı dere yatağına binaları dikebiliyor.

Binaları dikip insanları öldürüyor.

Başbakanla bugünkü bakanın, birlikte önünde poz verip üstüne “ekip işi” diye yazdıkları o binaların oraya yapılmasını engelleyecek bir denetim sistemi yok.

AKP’nin anladığı “ekip işi” bu, kimsenin denetlemediği işler yapmak, sonuçta bir felaket olduğunda da “yağmuru” suçlamak.

Başbakan Erdoğan ve AKP, yola Avrupa Birliği kriterlerini ölçü alarak çıkmışlardı, o kriterleri uyguladıkları sürece işler iyi gitti, vaka ki “biz her şeyin en iyisini biliriz” saplantısına kapıldılar,Ankara kriterleri” diye ne olduğu belirsiz bir “ucube” uydurdular, işler tepetaklak oldu.

Avrupa’nın kriterleri “insanları” önemsiyor, AKP’nin “kriterleri” ise Erdoğan’ın başkanlığını ve “sonsuz” bir iktidarı önemsiyor.

Bütün devleti Erdoğan’ın kontrolüne verip, ondan başka hiçbir denetim aracına olanak tanımayınca da kan revan içinde kalıyoruz.

Sanayi sitelerini denetim dışı bıraktıkları için atölyeler birbiri ardına patlıyor.

İş hayatına “denetim” getirmedikleri için her gün işçiler kazalarda ölüyor.

Denetimsizliği çok seviyorlar.

Ve bu “denetimsizliği” devletin çeşitli birimlerini kendilerine “bağımlı kılabilmek” için de bir “havuç” olarak kullanıyorlar.

Biliyorsunuz son çıkarttıkları yasayla da generalleri, müsteşarları, üst düzey bürokratları hukukun denetimi dışına taşıdılar.

Hukuk onlara dokunamayacak.

Başbakanla iyi geçindikleri sürece “işledikleri suçlar” soruşturulmayacak.

Uludere katliamını gerçekleştirenler, bunun için emir verenler, bu son yasalara göre öyle kolayından yargılanamayacak.

Çıkardıkları “terör yasalarıyla” binlerce Kürdü “türkü söyledi, poşu taktı, duvara yazı yazdı” diye hapislere dolduracaklar ama insanları öldüren devlet görevlilerine dokunmayacaklar.

Dün bizim gazetede vardı, Fransa’da bir zamanlar AKP’yi desteklemiş olan bir grup aydın Le Monde gazetesinin bastığı bir bildiri yayınlayarak “AKP diktatörlüğüne karşı” bütün Avrupa’yı uyardılar.

Gerçi bizim başbakanla dışişleri bakanı “hayallerinde” kurdukları “Osmanlı İmparatorluğu”nun zihinlerindeki gölgeli tasavvurlarıyla kendilerini bütün dünyadan önemli görüyorlar, artık Avrupa’ya ihtiyaçları olmadığına inanıyorlar ama İsrail’den ve Suriye’den yediğimiz tokatları da şaşkınlıkla karşılamaktan öteye gidemiyorlar.

Onlara göre biz çoktan “cihan imparatorluğu” olduk ama bizim imparatorluk olduğumuzu İsrail ile Suriye bilmiyor.

Avrupalı aydınlar ise onların “imparatorluk” sandıkları şeyin diktatörlük olduğunu söylüyor.

Avrupalıların “Tanrı parçaçığını” buldukları bir çağda biz Kürtlerin en doğal hakkı olan “anadilde eğitimi” tanımadığımız için Kürt meselesine demokratik bir çözüm getiremiyoruz, hâlâ Alevilerin cemevlerini ibadethane olarak kabul etmeyip “ibadet özgürlüğünü” ve eşitliği görmezden geliyoruz, her gün ölen işçilerimizi kurtaracak bir sistem oluşturmuyoruz, “batan” Yunanistan’ın bile kendilerini aşağılayan Erdoğan’a “önce milli gelirinizi bizim milli gelir düzeyine getirin de sonra konuşuruz” diyerek dalga geçtiği bir milli gelir çizgisini aşamıyoruz ama Avrupa’yı küçümsüyor, onların insanları koruyan yasalarını benimsemeyi reddediyoruz.

Onun yerine Sudan’ın eli kanlı diktatörüyle askerî işbirliği anlaşmaları imzalıyor, Maraş Belediyesi’nin imar müdürüne “altı minareli” cami ısmarlıyor, “ekiplerini” her türlü denetimin dışında tutuyorlar.

Bu kafa ve bu “ekiple” daha çok adam öldürürler bu ülkede.

İnsanların “yaşama” hakkının Başbakan Erdoğan’ın “başkan olma” hakkından daha önemli olduğunu anlayana kadar da bu trajik skandalları sürdürürler.

“Günahtan korktuğunu” söyleyen muhafazakârlar bir gün gerçekten “günahtan korkana” dek de böyle gider bu acıklı macera.

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89