• BIST 8718.11
  • Altın 2239.872
  • Dolar 32.3226
  • Euro 35.142
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 9 °C
  • Ankara 2 °C
  • İzmir 8 °C
  • Berlin -3 °C

Saidler Olayı Yeter Artık!

Roşan Lezgîn

Saidler Olayı’dan ilk kez buradan yirmi yıl kadar önce Şakir Epözdemir’in bir yazısında haberdar oldum. O günden bu yana, Kürt siyasetinde en çok rastladığım, okuduğum metinlerin konusudur. Çünkü çok yazıyorlar. En son, bu 26 Kasımda, “Unutmayacağız!” fotoğraflı anmaların yanında iki yeni yazılmış uzun yazı daha okudum. Birinde “Güney yönetimi anıtlarını diksin” deniliyordu.

Okuduğum metinlerin çoğunda, önce fotoğraflar eşliğinde Said Kırmızıtoprak’ın (Dr. Şıvan) hayatı anlatılıyor; işte zor şartlarda okuyup doktor olduğu, yakışıklı, zeki, dinamik, cesur, lider ruhlu, bilgili, kültürlü olduğu faslından sonra, herhangi somut bir delil ortaya konulmadan yerel ayağı olan uluslararası komplo teorileri ortaya dökülüyor, sonunda ise nedeni belirtilmeden iki arkadaşıyla birlikte Güney’de alçakça katledildiği finaliyle bitiriliyor. 26 Kasımlarda, bilerek veya bilmeyerek, aslında bu metinlerle masum olarak katledilen Said Elçi ve iki diğer kişinin hatıralarını rencide ederken birçok insanın da vicdanını yaralıyorlar.

Olay’ın aslı özet olarak şöyledir:

Said Elçi (1925-1971) ve arkadaşları, 1965 yılında “Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi-TKDP” adıyla ilk kez Türkiye’de bir Kürt partisi kurarlar. Üç yıl kadar bir süre örgütlenme faaliyetlerini yürüttükten sonra, 1968’de takibata uğrar ve yakalanırlar. Böylece birçok kişi, bu arada solcu olan Dr. Said Kırmızıtoprak (1935-1971) da bu partiden haberdar olur.

Kuzey’de böyle bir süreç yaşanırken, Güney’de Mustafa Barzani önderliğindeki Pêşmerge Hareketi, 11 Mart 1970’te Irak hükümetiyle otonomi anlaşmasını imzalayarak yönetim hakkı elde eder. Bu arada, Dr. Said Kırmızıtoprak ve başka birkaç kişi, yardım amacıyla TKDP kadroları tarafından Güney’e gönderilmiş. Konumundan dolayı kendini kolayca kabul ettirmiştir. Aslında bu ortamda Dr. Said Kırmızıtoprak’ın kafasında farklı bir ajanda oluşur. Hazırlık yapmak için Güney’den döner, 29 Haziran 1970’te Ankara’da topladığı arkadaşlarıyla “Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi-TKDP” adıyla farklı bir parti kurar. Görüldüğü gibi, Said Elçi’nin partisinden farkı sadece bir “-de” edatıdır. Partisini kurduktan sonra, kadrolarını da yanına alarak yine Güney’e geçer. Oradaki siyasi hareketten bir şekilde kamp yeri elde ederek siyasi ve askeri eğitimi başlatır. Kuzey tarafında da, Said Elçilerin ilişkileri üzerinden, örgütlenme faaliyetlerini yürütür. Böylece Said Elçi durumdan haberdar olur, hem kızar hem endişelenir. Kendilerinin Dr. Said Kırmızıtoprak’ı Güney’e gönderdiğini, oradaki siyasi hareketle tanıştırdığını ama bunu kötüye kullandığını, kendilerini kandırdığını; hile yaparak kolay fark edilmeyen bir “-de” takısıyla farklı bir parti kurduğunu, böylece partilerinin adını kullanarak Güney’de kamp yeri aldığını, oradaki siyasi hareketten gizli bir şekilde siyasi ve silahlı eğitime başladığını, daha sonra Kuzey’de bir gerilla savaşı başlatarak büyük bir felakete neden olacağı endişesiyle mutlaka durdurulması gerektiğini düşünür. Farklı aralıklarla iki arkadaşını kendisine gönderir ama ajandasını uygulamaya koyulmuş olan Dr. Said Kırmızıtoprak oralı olmaz. Bunun üzerine, kendisi gider. Zaxo’ya varır, konuları yüzyüze konuşmak için Dr. Said Kırmızıtoprak’a haber yollar. İki militanıyla birlikte Zaxo’ya gelen Doktor, konuyu kamp yerinde daha etraflıca konuşacakları gerekçesiyle Said Elçi’yi ve rehberi Mihemedê Begê adlı genci alıp kamplarına doğru yola koyulur.

Dr. Said Kırmızıtoprak aslında, Said Elçi eğer durumu Güney’deki siyasi hareketin yöneticilerine söylerse, kampını dağıtacaklarını, böylece ajandasını uygulama imkanını kaybedeceği endişesi içindedir. Siyasi olarak sol düşünce kulvarında yetişmiş, Stalinist bir ahlaka sahip olan Dr. Said Kırmızıtoprak heyecanlanır, beraberindeki militanlarıyla Said Elçi ve rehberi olan genci katleder. Birkaç gün sonra, Zaxo’da kendilerini görmüş ve Said Elçi’nin ardından kamplarına gelmiş olan köylü bir şahsı da konuyla ilgili olarak öldürtür.

Said Elçi’inin uzun bir süre ortalarda görünmediği anlaşılınca, arkadaşları Güney’e gidip aramaya başlar. Aramalar, sormalar, soruşturmalar neticesinde olay açığa çıkar. Çünkü iki peşmerge olayı görmüştür, “Doktor Şıvan, ‘Bunlar casustur’ dedi ve öldürdü!” diye şahitlik ederler. Kuzey bölgenin askeri sorumlusu Eshed Xoşevi, yine siyasi sorumlu İdris Barzani, sorumlu oldukları bölgede bu olup bitenlere şaşırırlar. Hemen Dr. Said Kırmızıtoprak ile iki militanını tutuklatıp kampını dağıtırlar.

Said Elçi’nin Dr. Said Kırmızıtoprak tarafından bu şekilde katledilmesini öğrenen TKDP kadroları öfkeye kapılır, Güney’deki siyasi hareket yöneticilerine dilekçeler yazarak Dr. Said Kırmızıtoprak ve militanlarını yargılayıp cezalandırılmalarını talep ederler. Bunun üzerine, birkaç ay süren tutukluluk ve yargılamadan sonra, Dr. Said Kırmızıtoprak ve iki militanı, 26 Kasım 1971 günü, üç günahsız insanı taammüden katletmekten suçlu bulunarak kısasa kısas anlayışıyla aynı şekilde infaz edilirler.

İşte, özet olarak Olay budur.

İnsanın yüreğini acıtan trajik bir olay. Olay’la ilgili olarak izah edilemeyen tek nokta, Dr. Said Kırmızıtoprak’ın “Said Elçi’yi niye öldürdün” sorusuna verdiği “Oyuna geldim” cevabıdır. Şahsen herhangi bir “oyun”un olduğunu görmüyorum. Eğer bir “oyun” var imişse de, bunu ancak Doktorun kendisi biliyordur. Taraftarlarının anlattığı kadarıyla, madem çok zeki biri idiyse, üç masum insanı katletmenin yanında o zaman siyasi bir lider olarak “oyuna gelmiş” olmaktan da suçludur.

Dr. Said Kırmızıtoprak’ın kampında bulunan kadro arkadaşları tek kelime etmeden göçüp gitti. Bence, en doğrusunu yaptılar. Ama taraftarlar/solcular, -tek taraflı bakış açılarıyla- boyuna yazıyorlar. Kitaplar dolusu yazılar yetmiyormuş gibi şimdi de Güney’deki yönetimden anıtlarını dikmelerini istiyorlar. Bu, doğru bir istek değildir. Çünkü bunun tartışmayı yarım asır daha sürdüreceği, zihinleri meşgul edeceği çok açıktır. Bundan dolayı, artık bu konuda bir şey yazılmasının, hatta bu şekilde anılmalarının da doğru olduğunu düşünmüyorum. Bırakalım, günahlarıyla sevaplarıyla tarihte kalsınlar. Olay’dan doğru bir şekilde dersler çıkarılarak bugüne ve ileriye bakılması en doğrusudur.

  • Yorumlar 8
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89