• BIST 9915.62
  • Altın 2435.681
  • Dolar 32.5203
  • Euro 34.8906
  • İstanbul 18 °C
  • Diyarbakır 28 °C
  • Ankara 26 °C
  • İzmir 23 °C
  • Berlin 14 °C

'Operasyoncuların narkozu'

Oral Çalışlar

Ak Parti karar noktasında. Düne kadar birlikte hareket ettiği kesimlerle ilişkisini yeniden düzenlemesi gereken bir düzleme yaklaşıyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 7 Şubat 2012’de, MİT Başkanı Hakan Fidan’a, 'operasyoncu'lara ifade vermesi için 'git' dedi mi?

Cumhurbaşkanı, bu konuda dün çıkan bazı haberleri kesin bir dille yalanlayınca, bir mesele daha netleşmiş oldu.

Şubat 2012’de ne oldu? Bugün, "Öyle olmamıştı" diye yazanlara inat, tam iki yıl önce bu konuda yazdıklarımı, sizinle paylaşmak isterim.

11 Şubat 2012 tarihli yazımda, Cemaat’in olaydaki rolüne dikkat çekiyorum. Durumun kabul edilemez olduğunu söylüyorum. O gün, 'paralel yapı'nın bilincindeydik. Çözümün daha geniş bir demokrasiden geçtiğini söylüyorduk. Hükümeti uyarıyorduk. Durduğumuz yerde bir değişiklik yok. Radikal’de tam iki yıl önce yayımlanan o yazı:

'Operasyoncular' iktidardan pay istiyor.

Ergenekon davasında kazanılan meşru zemin, bir kesim tarafından 'aşırı genişletilerek' (ve belki bir anlamda 'istismar edilerek'), bütün alanları kapsayan bir 'operasyon rejimi'ne dönüşüyor. MİT’e yönelik 'operasyon'un, hükümetle hesaplaşma boyutuna ulaşması, ülkedeki 'siyasi kamplar'ın yeniden şekillendiği bir sürece işaret ediyor.

'Operasyonlar' üzerinden bir nüfuz alanı ve dinamizm geliştiren yargı-polis ittifakı, düne kadar hükümeti de 'operasyoncu' uygulamalara ikna etmiş görünüyordu. Bununla birlikte, 'operasyonlar' zincirinin, MİT yönetimini ve iktidarı da hedef alabileceğine uzun bir süreden beri dikkat çekiliyordu.

Özel yetkili mahkemeler ve Terörle Mücadele Kanunu, öylesine geniş bir alanı kapsıyor ve 'uygulamacılar'a öylesine büyük yetkiler veriyor ki yargı-polis işbirliğinden oluşan 'operasyoncular'ın ülkenin 'ana tartışma gündemi'ne dönüşmesi, Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili kırılma ve polemiklerin onların ekseninde yürümesi artık kimseyi şaşırtmıyor.

Dış etkenler

Çatışmadaki taraflara baktığımızda, 'operasyoncular'ın Kürt sorununda, 'güvenlik eksenli' siyaseti savunarak tutuklamaların yaygınlaştırılmasını, askeri operasyonların tırmandırılmasını desteklediklerini söyleyebiliyoruz. Hükümet ve MİT yönetimi, Kürt meselesinde, bir süreden beri 'operasyoncular'ın çizgisine yakın bir duruş sergiliyordu. Ancak, yetkisi ve gücü artan 'operasyoncular'ın Oslo görüşmelerini de fırsat bilerek MİT’i de hizaya getirmeye yönelik yeni bir hamle yapmalarıyla birlikte, bir 'sıçrama' yaşandı.

(...)

Bu tür konu başlıkları, daha uzun bir süre boyunca, gündemimizin merkezinde yer alacak. Ne olursa olsun, 'klasik iç siyaset dinamikleri'ni aşan boyutta bir gerginlik ve hesaplaşmayla yüz yüzeyiz. Yüzde 50’yi aşan bir halk desteğine sahip olan ve kendisini dünya siyasetinde de önemli bir aktör olarak gören hükümeti ve Başbakan’ı hedef tahtasına koyduğu düşünülen 'operasyoncular', analiz edilmesi (özellikle uluslararası bağlamda) çok kolay olmayan dengelerle ilişkilendiriliyorlar.

Hükümetin İsrail’le 'bağları kopartan', Suriye’deki rejimle ilişkileri sertleştiren politikalarıyla aynı günlere denk gelen bu operasyonun zamanlaması ilginç. Mavi Marmara eylemi sırasında hükümetin dış politikasına yöneltilen eleştirileri de bu çerçeve içinde hatırlamakta yarar var. 'Operasyoncular'ın Kürt meselesinde 'ulusalcı-güvenlikçi' bir duruş sergilediklerini ama küresel denklem bağlamında 'daha dengeci' bir konumu tercih ettiklerini düşünebiliriz.

İki tarafın ortak zaafı, evrensel hukuk hassasiyetlerini görmezden gelmeleri, uluslararası demokratik kamuoyu ile son dönemde bir kavga içinde olmaları. Tabii buna bağlı olarak da eleştiriye kapalı bir psikoloji içine girmeleri ve otoriter yöntemleri (hedefler farklı olsa da) benimsemekten hoşlanmaları.

Sonuç olarak Ak Parti hükümeti bir karar noktasına geldi. Düne kadar birlikte hareket ettiği ve özellikle Ergenekon davasında ve sonra da KCK operasyonlarında paralel davrandığı kesimlerle ilişkisini yeniden düzenlemesi gereken bir düzleme yaklaşıyor.

Tabii bütün bu çatışmada unutulan en önemli şey, evrensel hukuk ve temel haklar. Bunları esas almayan bir sistem, sonunda kaçınılmaz olarak çatışmalara ve iç kavgalara daha açık hale geliyor. Hukuksuzluk, başka hukuksuzluklara ve gayri meşru yöntemlere yol açıyor.

Çözüm, herkesin hukukun evrensel ilkelerinin sınırlarına çekilmesi ve 'otoriter yöntemleri' terk etmesinden geçiyor.

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89