• BIST 10001.18
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 16 °C
  • Diyarbakır 32 °C
  • Ankara 23 °C
  • İzmir 26 °C
  • Berlin 22 °C

Nefret söylemi ve medya

Orhan Miroğlu

Medyada, nefret suçları ve nefret söylemi, yıllar geçtikçe azalmıyor, çeşitleniyor, çoğalıyor ve hatta toplumsal bir kabule dönüşüyor. Nefret söylemi artık sadece bir medya sorunu veya bir devlet sorunu değildir. Nefret söylemi ve nefret suçu, belli başlı aydınları, bilim insanlarını, sanatçıları, sivil toplum, ve sosyal medya dahil geniş bir kamusal alanı içine alan bir toplumsal körleşme haline gelmiş bulunuyor.

Türkiye, dört yıl öncesine göre, nefret söylemi ve nefret suçları bahsinde gerileme bir yana, ne yazık ki, ilerleme göstermiş bir ülke durumundadır.

51317

Geçmişte nefret söylemine muhatap olanların dahi, kendilerini ‘cazibesinden’ kurtaramadıkları nefret söylemini araştıracak kurumu kaldı mı bu ülkenin, o bile tartışılır.

Dört yıl önce, Sosyal Değişim Derneği, Açık Toplum Vakfı, Global Diyalog ve Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteğiyle yapılan ve ‘Ulusal Basında Nefret Suçları-10 yıl 10 Örnek’ başlıklı araştırma ortaya ilginç sonuçlar çıkarmıştı.

Bu araştırmada, Yılmaz Özdil ve Fatih Çekirge’nin yönetiminde çıkan Star gazetesinin, İstanbul’daki Galatasaray-Leeds maçından sonra atılan ve İngilizleri, boyunlarını eğmiş, toprağı öperken gösteren manşet-haberi, iletişim ve medya derslerinde okutulmaya değer bulunmuş ve ırkçılık olarak değerlendirilmişti.

***

Nefret Söylemini ifade eden haberler ise şu şekilde sıralanmıştı:

AHMET KAYA’YA MADAM ŞEFKATİ: Sabah gazetesi, 2 Kasım 1999’da kullandı bu haberi. Haber etnik kökene yönelik nefret söylemi kapsamında değerlendirildi. Madam’ın argoda genelev patronu olduğunu hatırlatalım. Danielle Miterend, ‘bölücülerin’ anası bir madam olup çıkmıştı!

ERMENİLER KUDURDU: Etnik kökene nefret söylemine bir örnek haber de Yeniçağ gazetesinde 17 Kasım 2009’da haberin “Ermeniler kudurdu” başlığı ve “Ermeni’den kahpe saldırı” ara başlığıyla çıkmıştı.

HAİNLER YAKALANDI: Star gazetesinde 24 Mart 2005’te yayımlanan “Hainler yakalandı” başlıklı haberde Mersin’de bayrak yakma olayı duyuruluyordu. Raporda, “Mersin’de 20 Mart günü Nevruz kutlamaları sırasında Türk bayrağını yakma girişiminde bulunan iki kişi dün sabah gözaltına alındı” ifadesi bulunan haberin girişinin devamındaki “Bayrak yakma olayının failleri olduğu bildirilen C.S. (12) ve V.S. (14) isimli çocuklar” ifadesine dikkat çekiliyordu. Gözaltına alınanların “çocuk” olduğu haberde de geçmesine karşın “Hainler yakalandı” başlığının kullanılmasının düşündürücü olduğu vurgulanan raporda haber “etnik kökene yönelik nefret” kapsamında değerlendiriliyordu..

KORELİ REHBERE OSMANLI TOKADI, RAHİPLER UÇKURU KİLİSEDE ÇÖZÜYOR, ROTH AYVAZ HOCAYA HAVALE, SÜNNETSİZ KUNDAKÇI DTP ADINA KURBAN DERİSİ TOPLAMIŞ, TRAVESTİ ZEHİR KURYELERİ HAVALİMANINDA YAKALANDI, başlıklı haberler incelenen nefret söylemi haberleri arasında yer alıyor ve aynı raporda, Burhan Ayeri’nin “LALE MANSUR’UN BAYRAKTAN DONU” (Akşam-13 Nisan 2005), Zeynep Göğüş’ün “Tesettürlü yüzmek” (Hürriyet-16 Temmuz 2005) başlıklı yazıları da sırasıyla “cinsiyete” ve “dinsel inanca” yönelik nefret söylemi kapsamında değerlendiriliyordu.

***

Bu haberlerin incelendiği dönem, 2000 sonrası dönemdir. Ve bu yoğun nefret söylemi, elbette söylemde kalmadı, cinayete ve toplu katliamlara yol açtı, ya da ciddi biçimde, cinayetleri ve katliamları tetikledi. Medyada nefret söylemi, Hrant Dink’in canını aldı. Hrant Dink Vakfı, 2010’da başlattığı bir çalışmayı Nefret Suçları ve Nefret Söylemi adıyla yayınladı. Bugünlerde dönüp dönüp bu araştırmaya bakıyorum.

Medyada nefret söyleminin izlenmesi-Hrant Dink Uluslararası vakfının 2010’da başlattığı bir çalışmaydı. Kitap haline de getirildi, bir yerde şöyle deniyor:

‘Toplam 12 aylık çalışmanın özet sonuçlarına baktığımızda karşımızda şöyle bir tablo çıkıyor:

Yıllık inceleme sonuçlarında izlenen her üç dönemde de incelenen köşe yazıları, haberler ve okur yorumlarında nefret söylemi kategorilerinden en çok, düşmanlık savaş söylemi örneklerine rastlanmış onu küfür hakaret, aşağılama izlemiş ardından abartma/yükleme/ çarpıtma ve imgeleştirme gelmiştir. Pek çok örnekte bu kategorilerin birden fazlası (bazılarında hepsi birden) birlikte yer almaktadır, bu durumda baskın söylem dikkate alınmıştır.

Bir yılı kapsayan çalışmanın sonunda, Türkiye’de ulusal gazeteler içinde nefret söyleminin en çok Kürtler’i ve Ermeniler’i hedef aldığı tespit edilmiştir.

Hrant 301’den mahkum olup gerekçeli karar yayınlandığında, gazeteler haberi şu başlıklarla verdi:

- Hürriyet: Ata’nın sözlerini çarpıttı.

- Yeni Şafak: Kan deyince akla ecdat kanı gelir.

- Milliyet: Bu toprakların her karnesi kanla sulandı (Gerekçeli karardan direkt alıntı)

- Zaman: Dink Atatürk’ün sözlerini çarpıtıp Türkleri aşağıladı.

Hrant karardan sonra ANKA ajansına verdiği demeçte ‘En çok Türk düşmanı demelerine üzüldüm’ demişti.

***

Erdal Şafak Hrant Dink öldürüldükten sonra, yaratılan atmosferin Hrant’ı yargılayan hakimler üzerindeki etkisini kaleme aldığı bir yazıda şöyle anlatmıştı:

‘Hrant Dink davalarına bakan hakimlerden birisiyle tesadüfen bir araya geldik. Dink’in mahkum olursam Türkiye’yi terk ederin sözünü hatırlattık. Yargıç bıyık altından güldü ve başımızı döndüren bir yanıt verdi: Ya sevecek ya terk edecek başka seçeneği yok!’

Nefret söylemiyle muzdarip medyanın, yani hiçbir dönem ve hiçbir şekilde, yaygın hale getirdiği nefret söyleminin hesabını vermemiş medyanın, özellikle Gezi’den bu yana, hedefindeki kişi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildir.

Erdoğan’ı siyasetin dışına çıkarmak ve eski rejimin ve neo-oryantalist güçlerin önünde diz çöktürüp boyun eğdirmek istiyorlar.

Boyun eğip, diz çökerse, kimbilir, belki daha sonra da, ‘ya sev ya terk et’ bile diyecekler.

***

Türkiye’de nefret söyleminin hedefinde artık, göbeğini kaşıyan İslamcılar, eciş bücüş, gelişmemiş ‘mahluklar’ , ‘AK Parti’ye oy verdikleri için madenlerde ölmeye müstahak işçiler’ ve onları eski Türkiye’ye karşı ayağa kaldıran liderleri Başbakan Erdoğan var.

Erdoğan’a yönelik nefret söylemi dün bir gazetede şu manşetle vücut bulmuştu:

İnsan olduğunu iddia etti!

Diktatörün insan olmadığını manşete taşıyabilen ve geçmişte ya da bugün, diktatörlükle yönetilmiş bir ülke yok yeryüzünde.

Şili’de 1970’li yıllarda Allende’ye çekilen muamele şimdi Türkiye’de Erdoğan’a çekiliyor. Şili halkına Allende’nin bir sosyalist değil, bir diktatör olduğunu göstermeye çalıştılar. CIA öyle bir algı yarattı ki, sosyalistlerin ve emekçi sınıfların gözünde bile Allende bir diktatör olarak algılanmaya başlanmıştı. Hikayeyi merak edenler, Marguez’in ‘Şili’de Gizlice’ isimli kitabına bakabilirler.

Hrant Dink cinayeti, eğer psikolojik harp usulleri ve medyanın kullanıldığı nefret söylemi yoluyla bir aydının ortadan kaldırılmasının trajik hikayesiyse, Allande’nin barbarca infazı da, aynı yöntemlerle sosyalist-demokrat bir liderin ortadan kaldırılmasının trajik bir hikayesidir.

Sıra Erdoğan’da deyip düğmeye bastılar, ama nafile!

Belki daha çok kan akıtacaklar, çok can alacaklar, ama tarih tekerrür etmeyecek ve ne Erdoğan ne Erdoğan’ın arkasında duran halk boyun eğecek!

  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89