• BIST 10045.74
  • Altın 2412.135
  • Dolar 32.2988
  • Euro 34.6561
  • İstanbul 13 °C
  • Diyarbakır 15 °C
  • Ankara 13 °C
  • İzmir 14 °C
  • Berlin 15 °C

Nasıl barış

Ahmet Altan-

Eğer ortada bir belirsizlik varsa, o belirsizlikten yararlanan biri de vardır.

Her ilkenin, her olayın, her lafın kayganlaştığı, somut gerçeklerin hep kenara itildiği, belirsizliğin baştacı yapıldığı bir dönemden geçiyoruz.

Gölgeli bir belirsizliğin içinde her şey şeklini kaybediyor.

Bize “demokrasi ve barış” sözü verildi bu iktidar tarafından.

Üstelik defalarca söz verildi.

Bugün bile söz vermeyi sürdürüyorlar.

Ama kendi söylediklerini, kendi vaatlerini kendileri hemen yalanlıyor.

Bu iktidarın hangi sözüne güvenilebileceğini tam bilemiyoruz.

Üstelik bu kayganlığı, belirsizliği, kendi kendini sürekli tekzip etmeyi “başarı” gibi göstermeye çalışan geniş bir gazeteci grubu var ellerinin altında.

Hiç sorgulamıyorlar.

Sorgulayanlardan hiç hoşlanmıyorlar.

Başbakan dün “özgürlüklerin sınırı olduğunu” söyledi.

Nedir o sınırlar, o sınırları kim belirler?

Bu iki soru, Avrupa Birliği’nin ilerleme raporunun iktidar partisinin komisyon başkanları tarafından çöpe atıldığı bir dönemde çok önem kazanıyor.

Çünkü demokrasinin kurallarını belirleyen, özgürlüklere çok geniş bir alan tanıyıp, onun sınırlarını da “keskin” bir şekilde çizen AB’nin “ölçülerinden” vazgeçtiğinizde demokrasinin ve özgürlüğün “evrensel tanımından” da vazgeçiyorsunuz.

O zaman, nasıl bir demokrasiden, nasıl bir özgürlükten bahsediyor iktidarın yöneticileri?

Avrupa Birliği’ne üyeliğini ciddiye aldıklarında onların “ölçülerini ve sınırlarını” biliyorduk, AB’nin kriterleri bunları net biçimde gösteriyordu.

O kriterleri çöpe attıkları andan itibaren ortada bir ölçü kalmadı.

Demokrasinin ve özgürlüklerin tarifini yapmıyorlar.

Zaten artık özgürlüklerden ziyade “sınırlarıyla” ilgileniyorlar.

Eskiden bu “sınırları” koyan, demokrasiyi ve özgürlükleri kısıtlayan Kemalizm’e karşı dövüşüyorlardı, şimdi o özgürlükleri genişleten AB’yle dövüşüyorlar.

Merak ediyorum, AKP’li seçmenler ve AKP’li yazarlar biliyorlar mı bu sınırların ne olduğunu, nasıl bir demokrasiden ve nasıl bir özgürlükten söz edildiğini?

Niye hükümet ve hükümetin destekçisi yazarlar bu ölçüleri net bir şekilde anlatmıyorlar insanlara?

Somut ve net olmaktan kaçındığınızda, somut gerçeklerden korktuğunuz anlaşılır.

Niye korkuyorlar?

Neden halkın bütün gerçekleri görmesini istemiyorlar?

Bu belirsizlikten çıkarları ne?

Demokraside, özgürlükte olduğu gibi “barış” konusunda da müthiş kafa karıştırıcı bir tutumları var.

Barış isteyenleri çok umutlandıran bir söz söyledikten hemen sonra barışın aslında “imkânsız” olduğunu, barış da istemediklerini gösteren bir başka söz söylüyorlar.

Bu iktidarın anayasa komisyonu başkanı, “anadilde eğitimin ülkeyi böleceğini” söyledi.

Bu söz, AKP’nin ya yakın bir zamanda asla barış yapmayacağını ya da ülkeyi bölmeyi kabul edeceğini gösteriyor.

Anadilde eğitim olmadan barış olması imkânsız çünkü.

Şimdi gerçek hangisi?

AKP, barış istiyor mu istemiyor mu?

Her gün insanlar ölüyor Türkiye’de, bir iktidarın bunca ölüyle yürümesi mümkün değil, bu ölümleri durdurmak zorunda.

Silahla ölümlerin durmayacağı ortaya çıktı.

Barışla duracak ancak.

Peki, “anadilde eğitim hakkı olmadan” barış nasıl gerçekleşecek?

Bugün Putin’in ya da Erdoğan’ın bile sahip olmadığı sınırsız bir iktidara sahip olan PKK yöneticileri, ne karşılığında bu iktidardan vazgeçip barışa razı olacaklar?

Barışa pek de hevesli olmadıkları “müzakereler sürerken” yazdıkları yazılardan, Silvan baskınından belli olan PKK yöneticilerini hangi önerilerle barışa ikna edecekler?

“Anadilde eğitim hakkını”
vermeyen bir barışa PKK, “evet” diyebilir mi?

Hükümetin aklında nasıl bir barış var?

“Anadilde eğitimi”
bir pazarlık kozu olarak tuttuklarını, bu ahlaka ve insan haklarına aykırı pozisyonu bir “pazarlık tarzı” olarak gördüklerini düşünseniz bile “anadilde eğitimin ülkeyi böleceğini” söylemenin anlamını açıklayamazsınız.

Bu hakkı masada verdikleri anda “ülkeyi bölmekle” suçlanmayı göze alıyorlar bu sözle.

Bir yandan önümüzdeki üç seçimde “milliyetçilerin” oylarını almayı hedefleyip, bir yandan “ülkeyi bölen” parti etiketini kendi alnına, kendi elinle yapıştırmayı nasıl açıklayacağız?

Benim görebildiğim tek bir açıklaması var.

Barışa yakın bir zamanda niyetleri yok.

Lale Kemal’in dün yazdığı gibi pek barış umudu gözükmüyor.

İktidar, bu çelişkili açıklamalarıyla oyalamaya çalışıyor.

Kimi oyalıyor?

PKK yöneticilerini değil herhalde, onları çok daha somut davranışlar ikna edememişken böyle laflarla oyalanmazlar.

Bu laflarla, halkı, hepimizi oyalıyorlar.

Ölümleri durduramıyorlar ama durduracakmış gibi yapıp o ölümlerin acısını azaltabileceklerini düşünüyorlar herhalde.

Ölüm acısı lafla geçseydi “ölüm acısı” diye bir şey olmazdı zaten.

Bu ülkenin yöneticileri tarih boyunca bu halkı kandırdı.

Sanırım bu alışkanlık şimdi de sürüyor.

  • Yorumlar 4
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    ÖNE ÇIKANLAR
    Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
    Tel : 0532 261 34 89